25 Mayıs 2024 Cumartesi

Câhiller ve Şerefsizler

 

“Câhiliyenin hükmünü mü istiyorlar. Yakînen bilen bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Mâide 50).

 

“Hayır, biz onlara kendi şan ve şereflerini (zikir) getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi şereflerinden yüz çeviriyorlar” (Mü’minûn 71).

 

Cehâlet: Bilgisizlik, bilgi ve tecrübe eksikliği. Câhil kelimesi, habersiz, bilmezlik, nadanlık, ilimden ve her nevî müsbet mâlûmatdan habersiz olma. Arapça “chl” kökünden gelen cahala(t) “bilmeme, habersiz olma” sözcüğünden alıntıdır. Arapça cahala “bilmez idi” anlamındadır.

 

Cehâlet bilgi ve mâlûmatla ilişkilendirilse ve “herhangi bir konuda bilgisizlik ve eğitimsizlik” anlamı verilse de aslında cehâlet bir “kendini bilmeme hâli”dir ki bu da, “Allah’tan, âhiretten ve İslâm’dan habersiz olmak”tan kaynaklanır. Cehâletten ve câhillikten “bilgili olmak”la değil, “kendinizi bilmek”le kurtulabilirsiniz. Kadim bir cümledir: “Kendini bil”.

 

Şeref: Yücelik, ululuk, izzet, seçkinlik. İyi ahlâk ve fazîletler sonucu meydana gelen mânevî yücelik.

 

Şerefsiz: Şereften yoksun olan kişi, onursuz.

 

Bir yanlışın “câhillik nedeniyle” yapılmış olmasıyla, “şerefsizlik nedeniyle” yapılmış olması arasında elbette fark vardır. Fakat câhillik ve şerefsizlik, birbirlerini besleyen şeylerdir. Câhillerin desteği olmadıkça, “tâğut” denilen şerefsizler tek bir adım bile atamazlar. Şerefsizler güçlerini ve küstahlıklarını câhillerden alır.

 

İnsanın başına gelen bir kötülük ve musîbet ancak iki nedenden biri sebebiyle gelmiştir: Cehâlet ve şerefsizlik. İnsanlık-târihi boyunca tüm adâletsizlik, eşitsizlik, haksızlık, ahlâksızlık şirk, küfür, fitne, fesad ve zulmün ortaya çıkmasına neden olanlar her zaman iki grup insan olmuştur; câhiller ve şerefsizler. Câhilleri aydınlatmak ve şerefsizleri engellemek için ise Allah tüm zamanlarda insanlar içinden peygamberler seçmiş ve onlara vahiyler indirmiştir. Yapılan tüm mücâdele tüm zamanlarda işte bunun mücâdelesi olmuştur.

 

Dünyâ’da “nasırlaşmış bir câhillik ve şerefsizlik” hüküm sürüyor. Modern insan da câhildir hattâ modern insan, insanlık-târihindeki en câhil insan kesimidir. Daha önce Dünyâ’da, böyle küresel çapta câhil insanlar topluluğu hiç olmamıştı. Çünkü modern insan, her-şeyi bildiğini ve bilebileceğini zanneden bir câhildir. Cehâlet zâten budur. Tabi câhillerin bu kadar çok olduğu bir mekânda ve zamanda şerefsizlerin sayısı da artacaktır ki, bu çok şerefsizin olmasının nedeni budur.

 

Câhillik ve şerefsizliğin ana-nedeni, Allah’tan, âhiretten, gaybtan, vahiyden, peygamberden, din’den yâni İslâm’dan kopmuş olmaktır. İslâm câhilliğin ve şerefsizliğin tek pan-zehiridir. Zîrâ İslâm, hem iç-âlemlerde cehâleti körelttiği ve yok ettiği için, dış-âlemde şerefsizlik olmamaktadır, çünkü şerefsizlik yapmak isteyenler şerefsizlik yapacak alan ve fırsat bulamamaktadır. Bu nedenle de İslâm’ın hâkimiyetinde câhillik ve şerefsizlik ya hiç olmaz yada gündem olmayacak kadar çok az sayıda olabilir. Çünkü hem şeytan her-dâim iş-başındadır hem de imtihan devâm etmektedir.

 

 Buna rağmen hem insanlar İslâm’ı bilmemekte ve beğenmemekte, hem de “müslümanım” diyenler de gerek İslâm’ı bilmedikleri gerekse yeterli derecede sevmedikleri için, saçma-sapan şeyler için yaptıkları fedâkarlıkların yarısını İslâm için göstermemektedirler. Bu da hem câhillerin cehâletlerinin artmasına ve sayılarının çoğalmasına, hem de câhillerin ve cehâletin beslediği şerefsizlerin alanının ve imkânlarının genişlemesine neden olmaktadır. An-îtibârıyla Allah’ın hükümleriyle hükmediliyor olup-olmamak câhillerin-müşriklerin-kâfirlerin-zâlimlerin-fâsıkların ve şerefsizlerin umurunda bile değildir. Genelde tüm insanların ama özelde müslümanların en câhil olduğu konu, şirk-küfür-tevhid konusudur. Fakat câhiller idrâk edemese ve fâsık, zâlim, kâfir, müşrik, münâfık ve şerefsizler kabûl etmese de, Dünyâ ancak vahyin hükümleriyle düzene kavuşabilir.

 

Bu-gün bir-çok müslümanın uygarlık olarak algıladığı/bildiği şey, İslâmî gelenekte câhiliye diye bilinen değerlerin uyanışıdır.

 

Bir kişiyi tekfir etmek için o kişinin sâdece cehâlet içinde küfür işlerle iştigâl ediyor olması yetmez, küfrün azgın bir savunucusu ve uygulayıcısı da olması gerekir. Bu da şerefsizleri desteklemesi, savunması ve beslemesi ile açığa çıka ve belli olur Bir şeyin bilinçli yapıldığının delîli, onun emele-eyleme dökülmüş olup-olmamasıyla anlaşılır. Eyleme döküldüyse bilinçlidir. Aksi-hâlde cehâlettir.

 

Dünyâ’da en az eleştiri câhillere ve şerefsizlere yapılan eleştiri, îtirâz ve isyandır. Eleştirmeyen adam câhildir, eleştirilemeyenler ise şerefsiz!.

 

Dünyâ’nın en ironik şeyi, câhilleri câhil, gariban, fakir, ezik, zorluk ve güçlük içinde bırakanların, “câhillerin beslediği şerefsizler olması”dır.

 

Câhil, kötülüğü yada azâbı, başına gelmeden göremeyen ve bilemeyen kişidir Câhil; belâyı ancak, başına gelip de kendisini kuşatınca fark eden kişidir. İnsanın başına gelen tüm musîbetler birer imtihandır. Fakat insanın başındaki imtihanların büyük çoğunluğu insanın ahmaklığından, câhilliğinde ve yapılan şerefsizliklerden dolayıdır. Çoğu-kişi için hayat, ya “hayâtın zorlukları”ndan yada “câhillerin beslediği şerefsizlerin yaptıklarından dolayı “ıskalanmış hayatlar”dır. İnsanı haytan uzak tutan ve yaşamı ıskalamasına eden olan şey cehâlet ve şerefsizliklerdir. İnsanların büyük çoğunluğu ya cehâletten yada şerefsizlikten dolayı hem iç-âleminde hem de dış-âlemde hayatları pişmanlık ve perişanlıklar içinde geçmektedir. Üstelik böyle bir yaşamın sonunda âhirette insanı neyin bekleyeceği de şüpheli olur. 

 

Câhillerin târih boyunca, kendilerini zor duruma sokan şerefsizlere karşı yaptıkları tek şey, o şerefsizlerden uzaklaşarak başka şerefsizlere yamanmak olmuştur. Meselâ kendilerini “dînî câhiliye”nden kurtaranlar, “Allah’a sığınmak ve Peygamber’i tâkip etmek” varken, gidip “siyâsi câhiliye”ye sığınıyorlar. Buna, “bâtıldan bâtıla kaçmak” denir.

 

Câhil toplumları kontrôl etmek için dâimâ yeni mitolojilere ihtiyaç duyulur. Her grup ve devlet, kendi mitolojisini uydurarak varlığını devâm ettirebilir. Şerefsizler, câhilleri bâtıl din ve inançlarla, milliyetçilik ve ırkçılıkla, vatan-millet Sakarya edebiyatıyla, yalanla-dolanla ve gerçekleştirmeyecekleri boş vaâdlerle ve umutlarla oyalayıp kendilerine bağlı kalmalarını sağlarlar. Çünkü câhiller, bilgi ile değil, duygu ile yönetilir.

 

Cehâlet, diploma ile giderilemez. Cehâletten kurtulmak demek, “entelektüel olmak” demek değildir; nice okuma-yazma bilmeyenler vardır ki “irfân” sâhibidirler ve şerefsizlere karşı dik bir duruş göstermişlerdir.

 

Câhilliğin ve şerefsizliğin açığa çıkmasına ve yaygınlaşmasına neden olan şeylerden biri de mekânlardır. Modern kentler (şehir değil) câhilce ve şerefsizce yaşanacak yerler hâline gelmiştir. Modern kentlerde ancak ya câhilce yaşarsınız veyâ  câhilliğe mâruz kalırsınız yada şerefsizce yaşar veyâ şerefsizliğe mâruz kalırsınız.

 

Sahabeler, ateistliği terk edip mü’minliğe değil; cehâleti ve şirki terk edip mü’minliğe geçtiler. Bunu da şerefsizlerin zoruna rağmen yaptılar. Çünkü onlar Kur’ân’ı yâni İslâm’ı hayâta hâkim kılarak câhilliği-cehâleti ve şerefsizliği kaldırıp yerine hakkı-hakîkati, adâleti-eşitliği, tevhidi ve ahlâkı hâkim kılmak hedefindeydiler ve bunun için  çalışıyorlardı. Zîrâ Dünyâ’yı çoğu-kişi için maddî ve mânevî anlamda zindana döndüren ve karanlığa boğan câhilliği ve şerefsizliği kaldırmanın başka bir yolu yoktur.  

 

Bu nedenle Kur’ân-Kur’ân deyip durmalarına rağmen, Kur’ân’ı hayâta hâkim kılma hayâli, düşüncesi ve çalışması olmayanlar, ya câhildirler yada yalancı.

 

Küresel lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik şirk ve zulüm sistemlerine karşı, içlerinde bir öfke ve isyân besleyip büyütmeyen ve hakkın ve adâletin yegâne şartı olan bir İslâm Toplumu-Devleti-Medeniyeti hayâli ve hedefi olmayanlar, ya câhildir, yada şerefsiz.

 

Dünyâ’yı câhiller ve şerefsizler sarmış durumdadır, ne acı ki biz de aynı fotoğraf karesinin içindeyiz.

 

İzzetinizi ve şerefinizi İslâm’dan-Kur’ân’dan almazsanız, onu size hiç kimse veremez. Şerefsizlerden şeref beklemeyin.

 

İslâm’dan-Kur’ân’dan başka bir yerde ve şeyde şeref arayanlar, şerefsizin önde gidenleridir:

 

“Kim izzeti ve şerefi istiyorsa, artık bütün izzet Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, sâlih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları ‘boşa çıkıp bozulur” (Fâtır 10).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder