20 Nisan 2024 Cumartesi

Size Bir İyi Bir De Kötü Haberim Var

 

“Şüphesiz: 'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaâd-olunan cennetle sevinin” (Fussilet 30).

 

“Âhirete inanmayanlara gelince; biz onlara kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, ‘körlük içinde şaşkınca dolaşırlar’. İşte onlar; en kötü azab onlarındır ve Âhirette de en büyük kayba uğrayanlardır” (Neml 4-5).

 

Evet; size bir iyi bir de kötü haberim var. Peki ilk önce hangisinden başlayayım?. Âdettendir; ilk-önce kötü haberden başlayayım. Çünkü kötü haberin arkasında gelen iyi haber kötü haberin etkisini biraz yada bâzen tamâmen söndürür ve giderir.

 

Kötü haber şu ki, Allah, Dünyâ’da emir ve yasaklarına göre yaşamayanlar için Dünyâ’da zor bir hayat, âhirette ise sonsuz bir azap hazırlamıştır:

 

“Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).

 

Allah, indirdiği vahiylerle ve gönderdiği peygamberlerle insana hangi merkezde düşünmesi, nasıl konuşması ve nasıl davranması gerektiğini açıkça bildirmesine rağmen buna aldırmadığında ve şeytana, nefse ve tâğutlara uyarak adâlete, eşitliğe, hakka-hakîkate ve de ahlâka aykırı yaşadığında insanı Dünyâ’da rezilliğe, âhirette ise acı azâba mahkûm edecektir ki bu “çok kötü bir haber”dir. Dünyâ’da Allah, âhiret, gayb, vahiy, peygamber yâni İslâm-merkezli olmayanlar ve İslâm’a göre yaşamayanlar Dünyâ’da büyük bir boşluk içinde bir süre -ki bu kısa bir süredir- yaşayıp, öldükten sonra âhirette derin pişmanlıklar ve ağır acılar içinde kalacaklardır.

 

Bundan tabî ki de korkun ama çok da ümitsizliğe kapılmayın. Çünkü Allah’ın rahmeti gazâbını geçmiştir ve kendine gelen, kendini toparlayan ve kendini değiştirerek adâlete-eşitliğe, hakka-hakîkate, ahlâka ve tevhide göre yaşamayı seçenlerin tüm günahlarını affedeceği gibi, tüm hayatları boyunca İslâm-merkezli yaşadıklarında Allah onları sürekli destekleyeceği için hem Dünyâ’da iyi bir yaşamları olacak hem de âhirette onlar için korku ve hüzün olmayacaktır. Çünkü Allah onları sonsuz ve ebedî nîmetlerini bahşedeceği cennetlerine alacaktır ki onlar orada sonsuz bir huzûr, mutluluk ve şükür içinde yaşayacaklardır. İşte bu da çok iyi bir haberdir. Çünkü Allah şirk dışındaki tüm günahları affedebilir:

 

“(Benden onlara) de ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü aşan kullarım. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez” (Zümer 53-54).

 

Âyetin dediği gibi, Allah hiç kimseye zulmetmez ve tüm günahları affeder. Fakat -sünnetullah ve imtihan gereğince- öyle bedâvaya da affetmez. Bu nedenle de 53. âyetten sonra 54. âyette; “azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun” der.

 

İyi ve güzel ve büyük haber şudur ki, Allah’ın rahmeti gazâbını geçmiştir. Allah, tevbe ederek O’nun emir ve yasakları doğrultusunda yaşayanlara Dünyâ’da ve âhirette iyilikler verecek ve onları ebedî nîmetlerin olduğu cennetine alacaktır.

 

Şimdi çoğunuz, bu kötü ve iyi haberi çok da takmadınız değil mi?. Neden?. Çünkü Allah, vaadi gereğince, sünnetullah ve imtihan nedeniyle size nîmetlerini Dünyâ’da vermekte, şeytanın ve nefsin doğrultusunda ve tâğutların düzenlediği bir Dünyâ’da zâten keyfinizce yaşıyorsunuz değil mi?. Bu yüzden mi yâni?. İyi ama bu hayat hem garanti değil, hem de çok kısa. Üstelik de öyle hızlı akıp gidiyor ki.. Doğmuşsunuz, sonra bir bakmışsınız okula başlamış, sonra işe başlayıp evlik, çocuklar, anne-babanızın ölümü, yakınlarınızı ve sevdiklerinizi kaybetmek, emeklilik, torunlar, yaşlılık, çeşitli hastalıklar ve en sonunda da kaçınılmaz olan şey: Ölüm.

 

Aslında Dünyâ-hayâtı hem çok kısa, hem çok hızlı geçiyor, hem uzun yaşamanın garantisi yok hem de aslında tadından ziyâde acısı ve derdi, huzûrundan çok tasası, rahatından çok yorgunluğu, sefâsından çok cefâsı var. Bu kötü bir haberdir. Fakat hayâtınızı İslâm-merkezli olarak yaşarsanız hem Dünyâ’yı mevcut şekliyle anlamlandırabilir ve keyifli hâle getirirsiziniz hem de âhirette hesâbı kolayca verip çeşitli nîmetlerin olduğu sonsuz cennetlerle sevinirsiniz. Bu da iyi haber.

 

Bakın Dünyâ vâr olduğu gibi âhiret de vardır, cennet vâr olduğu gibi cehennem de vardır. Bunlar size saçma, anlamsız ve uzak mı geliyor?. İyi de şöyle bir bakınca ve düşününce mevcut kâinât ve Dünyâ’nın varlığı da basit ve normâl bir şey değil. Yaratılmış hiç-bir şey normal ve basit değil ki’. Siz yaratılmadan önce Allah, “kâinâtı yaratacağım, orada Dünyâ-hayâtı olacak, akıllı insanlar bulunacak vs. bu da size uzak ve olanaksız gelirdi.

 

Size kötü bir haberim var; Dünyâ’da Allah’ın emir, yasak ve tavsiyelerine göre yaşamayanları âhirette derin pişmanlıklar ve ateş bekliyor:

 

“Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkârları; ‘sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?’. Onlar: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ dediler. ‘Yoksula yedirmezdik, (Bâtıla ve tutkulara) dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik. Din (hesap ve cezâ) gününü yalan sayıyorduk. Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı’. Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar?. Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; aslandan korkup-kaçmışlar. Hayır; her biri, kendisine açılmış sahifelerin verilmesini ister. Hayır; onlar şüphesiz âhiretten korkmuyorlar” (Müddesir 40-53).

 

Fakat size kötü haberi blôke edecek iyi bir haberim de var. Allah’ın emir, yasak ve tavsiyelerine göre İslâm-merkezli olarak yaşayanlar Dünyâ’da iyi bir hayat sürecekleri gibi, asıl önemlisi, âhirette hesâbı çok kolay vererek sonsuz nîmetler içinde olacakları cennete gireceklerdir:

 

“Ki onlar, namazlarında süreklidirler. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun olan(lar)için. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azâbına karşı (dâimî) bir korku duymaktadırlar. Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emânete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riâyet edenlerdir. Şâhidliklerinde dosdoğru davrananlardır. Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır” (Meâric 23-35).

 

“Çalışanlar işte bunun için çalışmalıdır” (Sâffât 61).

 

İşte siz bir iyi bir de kötü haber. İnsanlar bu kötü ve iyi haberi konuşup duruyorlar ve bu konuda çeşitli görüşler ortaya atıyorlar. Kötü ve iyi haberin sonucu îman edenler için kesindir ve bu haber Dünyâ’da görebilenlere, âhirette ise herkese apaçık olacaktır:

 

“Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar?. O büyük haberi mi?. Ki kendileri hakkında anlaşmazlık içindedirler. Hayır; pek yakında bileceklerdir” (Nebe’ 1-4).

 

“De ki: ‘Bu (Kur’ân), büyük bir haberdir’. Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz” (Sâd 67-68).

 

“Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir” (Müzzemmil 19).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Nîsan 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder