“Şüphesiz: 'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra
dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve
der ki:) korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaâd-olunan cennetle sevinin” (Fussilet 30).
“Âhirete inanmayanlara gelince; biz onlara
kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, ‘körlük içinde şaşkınca
dolaşırlar’. İşte onlar; en kötü azab onlarındır ve Âhirette de en büyük kayba
uğrayanlardır” (Neml 4-5).
Evet;
size bir iyi bir de kötü haberim var. Peki ilk önce hangisinden başlayayım?.
Âdettendir; ilk-önce kötü haberden başlayayım. Çünkü kötü haberin arkasında gelen
iyi haber kötü haberin etkisini biraz yada bâzen tamâmen söndürür ve giderir.
Kötü
haber şu ki, Allah, Dünyâ’da emir ve yasaklarına göre yaşamayanlar için Dünyâ’da
zor bir hayat, âhirette ise sonsuz bir azap hazırlamıştır:
“Yoksa
siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık
sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir;
kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah,
yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).
Allah,
indirdiği vahiylerle ve gönderdiği peygamberlerle insana hangi merkezde
düşünmesi, nasıl konuşması ve nasıl davranması gerektiğini açıkça bildirmesine
rağmen buna aldırmadığında ve şeytana, nefse ve tâğutlara uyarak adâlete,
eşitliğe, hakka-hakîkate ve de ahlâka aykırı yaşadığında insanı Dünyâ’da
rezilliğe, âhirette ise acı azâba mahkûm edecektir ki bu “çok kötü bir haber”dir.
Dünyâ’da Allah, âhiret, gayb, vahiy, peygamber yâni İslâm-merkezli olmayanlar
ve İslâm’a göre yaşamayanlar Dünyâ’da büyük bir boşluk içinde bir süre -ki bu
kısa bir süredir- yaşayıp, öldükten sonra âhirette derin pişmanlıklar ve ağır
acılar içinde kalacaklardır.
Bundan
tabî ki de korkun ama çok da ümitsizliğe kapılmayın. Çünkü Allah’ın rahmeti
gazâbını geçmiştir ve kendine gelen, kendini toparlayan ve kendini değiştirerek
adâlete-eşitliğe, hakka-hakîkate, ahlâka ve tevhide göre yaşamayı seçenlerin
tüm günahlarını affedeceği gibi, tüm hayatları boyunca İslâm-merkezli yaşadıklarında
Allah onları sürekli destekleyeceği için hem Dünyâ’da iyi bir yaşamları olacak
hem de âhirette onlar için korku ve hüzün olmayacaktır. Çünkü Allah onları sonsuz
ve ebedî nîmetlerini bahşedeceği cennetlerine alacaktır ki onlar orada sonsuz
bir huzûr, mutluluk ve şükür içinde yaşayacaklardır. İşte bu da çok iyi bir haberdir.
Çünkü Allah şirk dışındaki tüm günahları affedebilir:
“(Benden onlara) de ki: Ey kendi aleyhlerinde
olmak üzere ölçüyü aşan kullarım. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz
Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. Azab
size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size
yardım edilmez” (Zümer 53-54).
Âyetin dediği gibi, Allah hiç kimseye
zulmetmez ve tüm günahları affeder. Fakat -sünnetullah ve imtihan gereğince-
öyle bedâvaya da affetmez. Bu nedenle de 53. âyetten sonra 54. âyette; “azab
size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun” der.
İyi
ve güzel ve büyük haber şudur ki, Allah’ın rahmeti gazâbını geçmiştir. Allah,
tevbe ederek O’nun emir ve yasakları doğrultusunda yaşayanlara Dünyâ’da ve âhirette
iyilikler verecek ve onları ebedî nîmetlerin olduğu cennetine alacaktır.
Şimdi
çoğunuz, bu kötü ve iyi haberi çok da takmadınız değil mi?. Neden?. Çünkü Allah,
vaadi gereğince, sünnetullah ve imtihan nedeniyle size nîmetlerini Dünyâ’da
vermekte, şeytanın ve nefsin doğrultusunda ve tâğutların düzenlediği bir
Dünyâ’da zâten keyfinizce yaşıyorsunuz değil mi?. Bu yüzden mi yâni?. İyi ama
bu hayat hem garanti değil, hem de çok kısa. Üstelik de öyle hızlı akıp gidiyor
ki.. Doğmuşsunuz, sonra bir bakmışsınız okula başlamış, sonra işe başlayıp
evlik, çocuklar, anne-babanızın ölümü, yakınlarınızı ve sevdiklerinizi kaybetmek,
emeklilik, torunlar, yaşlılık, çeşitli hastalıklar ve en sonunda da kaçınılmaz
olan şey: Ölüm.
Aslında
Dünyâ-hayâtı hem çok kısa, hem çok hızlı geçiyor, hem uzun yaşamanın garantisi
yok hem de aslında tadından ziyâde acısı ve derdi, huzûrundan çok tasası, rahatından
çok yorgunluğu, sefâsından çok cefâsı var. Bu kötü bir haberdir. Fakat hayâtınızı
İslâm-merkezli olarak yaşarsanız hem Dünyâ’yı mevcut şekliyle anlamlandırabilir
ve keyifli hâle getirirsiziniz hem de âhirette hesâbı kolayca verip çeşitli nîmetlerin
olduğu sonsuz cennetlerle sevinirsiniz. Bu da iyi haber.
Bakın
Dünyâ vâr olduğu gibi âhiret de vardır, cennet vâr olduğu gibi cehennem de vardır.
Bunlar size saçma, anlamsız ve uzak mı geliyor?. İyi de şöyle bir bakınca ve düşününce
mevcut kâinât ve Dünyâ’nın varlığı da basit ve normâl bir şey değil. Yaratılmış
hiç-bir şey normal ve basit değil ki’. Siz yaratılmadan önce Allah, “kâinâtı
yaratacağım, orada Dünyâ-hayâtı olacak, akıllı insanlar bulunacak vs. bu da
size uzak ve olanaksız gelirdi.
Size kötü
bir haberim var; Dünyâ’da Allah’ın emir, yasak ve tavsiyelerine göre yaşamayanları
âhirette derin pişmanlıklar ve ateş bekliyor:
“Onlar
cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkârları; ‘sizi şu
cehenneme sürükleyip-iten nedir?’. Onlar: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’
dediler. ‘Yoksula yedirmezdik, (Bâtıla ve tutkulara) dalıp gidenlerle biz de
dalar giderdik. Din (hesap ve cezâ) gününü yalan sayıyorduk. Sonunda yakîn
(kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı’. Artık, şefaat edenlerin şefaati
onlara bir yarar sağlamaz. Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz
çevirip duruyorlar?. Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; aslandan korkup-kaçmışlar.
Hayır; her biri, kendisine açılmış sahifelerin verilmesini ister. Hayır; onlar
şüphesiz âhiretten korkmuyorlar” (Müddesir
40-53).
Fakat size kötü haberi blôke edecek iyi bir
haberim de var. Allah’ın emir, yasak ve tavsiyelerine göre İslâm-merkezli olarak
yaşayanlar Dünyâ’da iyi bir hayat sürecekleri gibi, asıl önemlisi, âhirette
hesâbı çok kolay vererek sonsuz nîmetler içinde olacakları cennete
gireceklerdir:
“Ki onlar,
namazlarında süreklidirler. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:
Yoksul ve yoksun olan(lar)için. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin
azâbına karşı (dâimî) bir korku duymaktadırlar. Ve onlar, ırzlarını (ferç)
korurlar; (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emânete ve verdikleri ahde
(harfiyyen) riâyet edenlerdir. Şâhidliklerinde dosdoğru davrananlardır.
Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. İşte onlar, cennetler içinde
ağırlananlardır” (Meâric
23-35).
“Çalışanlar işte
bunun için çalışmalıdır” (Sâffât 61).
İşte siz bir iyi bir de kötü haber. İnsanlar
bu kötü ve iyi haberi konuşup duruyorlar ve bu konuda çeşitli görüşler ortaya
atıyorlar. Kötü ve iyi haberin sonucu îman edenler için kesindir ve bu haber
Dünyâ’da görebilenlere, âhirette ise herkese apaçık olacaktır:
“Birbirlerine
hangi şeyi sorup duruyorlar?. O büyük haberi mi?. Ki kendileri hakkında
anlaşmazlık içindedirler. Hayır; pek yakında bileceklerdir” (Nebe’ 1-4).
“De ki: ‘Bu (Kur’ân), büyük bir haberdir’. Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz” (Sâd
67-68).
“Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen
Rabbine bir yol bulabilir” (Müzzemmil 19).
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Nîsan
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder