4 Nisan 2024 Perşembe

Çalışmak İbâdettir Sözü Üzerine

 

“Kim âhireti ister ve bir mü’min olarak ciddî bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır”srâ 19).

 

“Çalışmak ibâdettir” sözünün geçerli olması için, çalışmanın Allah rızâsına ve insan faydasına dönük olması gerekir. Yoksa “sâdece Dünyâ-yaşamı için” gece-gündüz hırsla çalışarak parayı ve malı-mülkü çoğaltmak, zengin olmak ve köşeyi dönmek ibâdet falan değildir. Hele birilerinin hakkını vermeyerek yada geciktirerek, insanlara, hayvanlara ve bitkilere yâni doğaya zarar vererek, yasa-dışı, suç, haram, günah, ayıp ve meşrû olmayan yollardan pazara kazanmak için çalışmak tam bir şerefsizliktir. 

 

Çalışmanın ibâdet olması için Allah rızâsına dönük olması şarttır. Çünkü ibâdet Allah’a yapılır. Bir insanın çok önemli bir şeyi gerçekleştirmek için, meselâ çocuğunun tedâvi ettirebilmek yada mutlu bir âile kurmak için çalışması da “ibâdet gibi” olabilir ama “ibâdet” olmaz. Çünkü dediğimiz gibi, ibâdet olabilmesi için Allah rızâsına dönük olması ve “besmeleyle başlaması” gerekir yâni bir işi ve çalışmayı Allah adıyla ve Allah için yapmak gerekir. Bir şeyin ibâdet olabilmesi için Allah’ın ona “ibâdet” demesi gerekir.

 

Çalışmak “Allah için” olunca “ibâdet” olur. Yoksa çalışmanın bizâtihi kendisi, İslâm’da değil, Protestanlık’ta ibâdettir. Protestanlıkta çalışmanın bizzat kendisi ibâdettir. Hem de Allah karşısında yapılan ibâdetler gibi hattâ daha da üstün bir ibâdettir. Böylece sonuçta Protestanlık’ta ibâdet bırakılarak, çalışmak ibâdetin yerine konmuştur. Kapitâlizmin temeli bu sözde saklıdır. Allah için çalışmaktan vazgeçip Dünyâ için çalışmayı ibâdet olarak gören batı, böylece çalışıp-kazanmayı ve biriktirmeyi, dolayısıyla da kapitâlizmi “din” yapmıştır. Tabi Allah için yada Allah-merkezli çalışmaktan vazgeçip Dünyâ için çalıştığında çalışmaya “ibâdet” demiştir. O zamandan bêri ibâdet etmeyenler, çalışmayı ibâdet olarak görmekte ve “çalışmak da ibâdettir” demektedirler. Peki ibâdet Allah’a yapılmıyorsa kime yapılmaktadır?. Elbette paraya. Çünkü Allah rızâsı için olmayan çalışma ibâdetleri ancak para için yapılabilir. O-hâlde Allahsızların çalışarak yaptıklarını söyledikleri ibâdet, paraya tapmak ve kulluk etmek anlamına gelir.  

 

Çalışmak esâsen bir araçtır. Ne amaçla çalışılıyorsa ona  ulaşmak için kullanılan bir araç. Fakat modern zamanlarda insanlar onu amaç edindi. Bir de âhiretten şüphesi olanlar amaç edindi. Çünkü “çalışayım kazanayım ve yiyeyim-içeyim de, öldükten sonrası belli değil diyenlerin” çalışmaktan ve çalışmayı kutsamaktan yapacak başka bir şeyi yoktur. Zâten modern zamanlarda işin bu kadar önem kazanması ve işsizliğin travmaya sebep olması bu yüzdendir. Herkes ne iş yaptığını soruyor. Çünkü insan karşısındakini işine göre değerlendiriyor ve ona göre davranıyor ve tutum takınıyor. İş ve gelir farklılığına göre de modern bir kast sistemi oluşturulmuş durumda. Artık babalar da kızlarına tâlip olanların namazına-niyazına, doğruluğuna-dürüstlüğüne vs. değil de işine ve kazancına bakıyor. Tabi bu da önemlidir ama önem sırasında ilk sırada değildir.  

 

Allahsız zihniyet, insanın târifini târih boyunca şu şekilde yapmıştır: “İki ayak üzerine kalkan hayvan; “âlet yapan-kullanan hayvan”; “düşünen hayvan”; “konuşan hayvan”; vs. Modern zamanlarda ise dile getirmeseler de zımnen şunu söylüyorlar: “İnsan, çalışan hayvandır”. Modernizm, “eşek gibi” çalışıp, “domuz gibi” yeme uygarlığıdır. Seküler modern sisteme göre insan; “eşek gibi çalışıp, köpek gibi itaat edip, domuz gibi yemek için” yaratılmıştır. Modern insan, “daha çok tüketebilmek için daha çok çalışan yaratık”tır.

 

Konuşma sırasında “asgari ücret çok yetersiz bir para” dediğimde, birileri de çıkıp; “yetmiyorsa, o zaman daha çok çalışacak” diyor. İyi de adam zâten çalışıyor. Ne yapacak yâni?; çalışacağım diye kendini mi paralayıp öldürecek?. Ah şu “tuzu kuru” olanlar!..

 

Tüm zamanlarda kölelerden sâdece iki şey istenmiştir: Çalışmak ve üremek. Târih boyunca olan şey şudur: Zengin yatarak para kazanır; fakir ise çalışarak onu besler. Bu yüzden Dünyâ’nın %99’u, Dünyâ’nın %1’ini memnun etmek için çalışıyor.

 

Kapitâlizm çok çalışıp üretenlerin değil, şeytânî zekâya sâhip hırsızların sistemidir. Çok parası olanlar bizzat emek verip de çalışanlar değildir ve başkasının sırtından geçinenlerdir. Birileri birilerini çalıştıracak elbette, bu normâldir, fakat bu, insanları üç kuruşa ve karın tokluğuna çalıştırarak zengin olup köşeyi dönmek şeklinde olamaz. İslâm’da, “rızıkta eşitlik” vardır ve patron olsun işçi olsun, rızıkta eşit olacak şekilde kazançları olmalıdır yâni işçiler de patronun yiyip-içebildiği gibi yiyip-içebilmelidirler. Herhâlde buna îtirâz ederek ve “ben daha iyisini ve fazlasını yemeliyim, diğerleri ne olursa-olsun” diyerek şerefsizlik yapacak biri yoktur.    

 

Kazancını Allah’a değil de, aklına ve bilgisine bağlayanlar da vardır. Böyleleri bilgilerini ve akıllarını üstün görürler ve bu nedenle de diğer insanlara göre oluşan aşırı farkın normâl olduğunu söylerler. Bedenen çalışmayan ama aşırı zengin olanlar bilgilerini ve akıllarını çok fazla öne çıkarırlar. Meselâ Kârûn kazancını aklına ve bilgisine bağlamıştı. Çünkü bedenen çalışmıyordu ve zımnen; “sen emek vermiyorsun ve çalışmıyorsun, peki nasıl bu kadar zengin oldun şerefsiz!” diyenlere karşı, “aklımı çalıştırdım” demişti. Aşırı zenginlik insana mutlakâ şu iki şeyden birini söyletir: 1-Bu bana Allah’ın bir hediyesidir; 2-Bu, aklımı çalıştırmamın karşılığıdır”. Bu düşünceden yola çıkarak insanlar, üniversite mêzunu olarak doktor, hâkim, mühendis vs. olanların, “okumuş adam” diyerek asgarî ücretlilerden 10 kat daha fazla maaş almasını normâl görmektedirler. Hâlbuki “okumuş” olanların çalışma şartlarının rahatlığı ve konforu onlara farklılık olarak yeterli olmalıdır. Fakat çalışmanın ibâdet olarak görüldüğü yerlerde bu olmaz.  

 

Klâsik çalışma biçimi, “herkesin kendi kazancı için” olan çalışma biçimiydi; modern çalışma şeklinde ise “başkasının kazanması için çalışmak” vardır. İnsanları buna nasıl da râzı ettiler ve ediyorlar, anlaşılır gibi değil.

 

Çalışmak ibâdet olarak görülünce, bu ibâdetten kadınları-kızları mahrûm etmek olmayacağı için kadınlar iş-hayâtına yâni ibâdete yönlendirilirler ve çok aşırı şekilde buna teşvik edilirler. Öyle ki çalışmayan kızlar-kadınlar kendilerini ezik görüyorlar. Hâlbuki normâl ve doğal olan şey kadınların-kızların çalışması değil, çalışmamasıdır.

 

Âilenin bozulması; kreşlerle başlar, kadının çalışmasıyla gelişir, huzur-evleriyle sonuçlanır. Sonuçta ortada âile-mâile kalmaz. Milenyum sonrası absürd nesil, “çalışan kadınlar”ın eseridir. Bir kadının-kızın, örgün eğitim sistemine dâhil olması ve sonunda çalışmaya başlaması, fıtratına ve doğasına yapılan en büyük zulümdür. Hakkıyla yapılan ev-hanımlığı, “kadının çalışması”ndan üstündür. Kadının (mecbûren yada isteyerek) ev-hanımlığını bırakıp dışarıda çalışmaya başlaması, daha düşük bir makam ve mevkîyi kabûl etmesi demektir. Allah’ın kadınlara verdiği makam ve mevkî yerine, modern sistemin kadınlara önerdiği makam ve mevkîyi tercih etmek elbette “daha düşük bir makâmı ve mevkîyi kabûl etmek” demektir. Bu nedenle bilinçli müslüman genç erkelerin çalışmayan kızları-kadınları tercih etmesi gerekir. Eğer bu yaygınlaşırsa, mevcut ekonomik sorunlar da kısa zamanda düzelecektir. 

 

Hz. Hatice üzerinden kadının çalışması istismâr ediliyor. Hâlbuki o, pasif şekilde ev-merkezli bir ortaklık kuruyordu. Kadının ev-dışında çalışmak için ne zamânı, ne dermânı, ne de fermânı vardır. Fakat kızlar ve kadınlar çalıştırılmak çok tercih ediliyor. Çünkü kadınlar fedâkârlıklarından dolayı işlerini “ölümüne” yaparlar. “Kadın Çalışmalı” yaygarasının arka-plânında bu var. Kadınları-kızları çok düşündüklerinden değil, iyi ve ucuza çalıştıklarından ve itaatkâr oldukları için tercih ediyorlar. Kızlar için; “çalışın da hayâtınızı kurtarın” sözü yanlıştır. Doğrusu şudur: “Ey kızlar!; çalışıp da hayâtınızı karartmayın”. Evet; bu nedenle kadınların ve kızların çalışması ibâdet olmadığı gibi, tam-aksine günahtır.

 

İslâmî çalışma amele-eyleme dönük olan çalışmadır. Amelden-eylemden yoksun ve kopuk “salt ilmî çalışmalar”la bir şeyin düzeltilemeyeceğinin örneği, “modern-entelektüel İslâmî çalışmalar”dır. Eyleme dönük olmayan Kur’ân çalışmaları, “dostlar alış-verişte görsün” türündendir ve bir yaraya merhem olmaz ve olmamaktadır. Hattâ amele-eyleme dönük olmayan çalışmaların çoğu boşuna yapılan çalışmalardır.

 

Hakka ve hakîkate yönelik olmayan tüm çalışmalar ibâdet olmadığı için yâni Allah rızâsı-merkezli olmadığı için boşa gider ve Dünyâ’da kalır:

 

“O gün, öyle yüzler vardır ki, zillet içinde aşağılanmıştır. Çalışmış, boşuna yorulmuştur. Kızgın bir ateşe yollanırlar” (Gâşiye 2-4).

 

“Çalışmak da ibâdettir” diyerek insanları gecenin kör vakitlerinde vardiyalı olarak çalıştırmak zulümden başka bir şey değildir. Allah gündüzü çalışmak, geceyi ise dinlenmek ve uyumak için yaratmıştır:

 

“O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamânı) kılandır” (Furkân 47).

 

İbâdet olan çalışma, ancak Allah rızâsı ve cenneti hak etmeyi merkeze alan çalışmalardır:

 

“Şüphesiz, bu, asıl büyük kurtuluş ve mutluluğun ta kendisidir. Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır” (Sâffât 60-61).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Nîsan 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder