“Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa
gerçekte zan, haktan (ve hakîkatten) yana hiç-bir yarar sağlamaz” (Necm 28).
İslâm “tek hak din” olduğu gibi, İslâm’ın
“tek hak yolu” vardır. İslâm’ın başka-başka yolları yoktur. İslâm’ın tek bir
yolu vardır, o da; Kur’ân ve Sünnet yoludur. Kur’ân ve Sünnet yolunun dışındaki
yollar, “İslâmî yaşamdan nasıl kurtulabilirim çabası”ndan başkası değildir.
İslâm’ı yolu, “Allah’ın göklerde tek ve mutlak ilah olması gibi, yeryüzünde de
tek ve mutlak ilah olduğunun bilinci ve hâkimiyeti yolunda olmak”tır. Tevhid
budur ve İslâm’ın yolu “tevhid yolu”dur.
Modern
batı uygarlığının geçtiği yoldan müslümanların da geçmesi gerektiği, yâni
müslüman muhayyilenin modern paradigmayı taklit etmesi (oksidentalizm)
gerektiği söylemleri var. Eğer müslümanlar böyle yaparlarsa, bir zaman sonra;
batı’nın birilerini sömürdüğü gibi müslümanlar da birilerini sömürmeye
başlarlar. Bu sömürme “öldürerek sömürme” şeklinde de olacaktır. Bu durumun
İslâm’ın özüyle uyuşması söz-konusu bile olamaz. Batı’nın kalkındığı şartlarda
kalkınmak şerefsizlik olduğu için, batı’nın
gittiği yoldan gitmek de şerefsizliktir.
Modern yollar müslümanlara uygun değildir, çünkü İslâm’a
uygun değildir. Fakat modern müslümanlar batı’nın ve modernitenin kötü yoluna
düştükleri için, müslümanlar seküler-modern yollarda patinaj yaparak “geri”
kalıyorlar. Allah’ın fıtrata en uygun olan yolunu
izlemedikleri için kuşatıcılar tarafından kuşatıldıkça kuşatılmakta, bu yüzden
de doğru yolu bulamaktadırlar. Üstelik gün geçtikçe doğru ve hak yoldan da
uzaklaşmaktadırlar.
Hakka giden yol da hak olmalıdır. Hakka bâtıl
yoldan gidilemez ve ulaşılamaz. Çünkü ikisi çok farklı yollardır ve iki yolun
yan-yana olması bile mümkün değildir. Bâtıl yollar kötü yollardır ve daha iyi bir şeye,
daha kötü bir yoldan ulaşılamaz.
Müslümanlar, “sâdece Allah’a tapıyorum”
demelerine rağmen, beşerin “gösterdiği yolda” gidiyorlar ve beşerin izini tâkip
ediyorlar. Şirk işte budur. Hak yola girmemenin yada hak yoldan çıkmanın
Dünyâ’daki cezâsı, “bâtıl yolu hak zannetmek”tir. Sapık bir yolda giden kişi,
cehenneme girene kadar, gittiği yolun doğru olduğunu zanneder. Sonu cehenneme
çıkan yollar elbette bâtıl yollardır. Bâtıl yoldan ancak cehenneme varılır.
Zîrâ cennete gayr-ı meşrû ve bâtıl bir yoldan gidilemez ve girilemez.
Doğru
yolda gidildiğinin delîli, peygamberlere yapılan suçlamaların benzerinin size
de yapılmasıdır. Bir-araya gelmiş bir toplumun
“hak” yolda olduğunun göstergesi; o toplumun birileri tarafından rahatsız
edilmesi ve haksızlığa uğratılmasıdır. Çünkü şeytan, nefs ve tâğutlar hak yolda
gidilmesini istemezler. Zîrâ onlar bâtıl yollar sâyesinde ayakta kalmakta ve
hayâtiyetlerini bu yollardan sağlamaktadırlar.
Ehl-i
sünnet ve’l cemaat yolu, kendisinin “sıfır” yanlışı olduğunu iddiâ eden yoldur.
Fakat ey cemaatler-vakıflar-dernekler!; lâik-seküler “sistem” tarafından
rahatsız edilmediğiniz ve onlarla birlik olduğunuz müddetçe, -İslâm’a göre-
yanlış yoldasınız demektir.
İnsanların savunduğu ve izinde gittiği yollar, “yaşadıkları
hayâta uygun olan” yollardır. İnsanların çoğu İslâm’ın yolunda gitmediği için
hak yolda değildir. Çünkü İslâm’a uygun olmayan yollar “yol” değildir.
Hakkın yolu birdir. Tüm peygamberler o yolu tâkip
etmiştir. Kur’ân ve “vahyi pratiğe dökmek” demek olan Sünnet (güzel örneklik) yolunun
dışındaki tüm yollar, “dîne karşı din”dir. Hakka Allah’ın gösterdiği yoldan
gidilir ki o İslâm’ın yoludur. Tek hak din olan İslâm’ın yolu tek hak yoldur.
Kişiyi hakka ve hakîkate götürecek başka bir yol yoktur. Allah’ın dışındaki tüm
yollar bâtıl yollardır ve sonu cehenneme çıkar.
Bir din, inanç, düşünüş ve felsefe “basit ve
uygulanabilir” değilse, “hak” değildir, “Hak’tan” gelmemiştir, Hak’ka da
götürmez. İnsanı yarı-yolda bırakır. Bir düşüncenin sağlamasının doğru olarak
yapabilmesinin tek yolu, o düşüncenin amel-eylemde nasıl tezâhür
ettiğine-edeceğine göre olabilir ancak. Yoksa bir düşüncenin başka bir
düşünceyle doğru olarak sınanması zordur. Zîrâ o düşüncenin de sınanmaya ihtiyâcı
vardır. O-hâlde amel ve eylemle sınanmamış
düşüncelerin “kesin doğruluğuna” güvenilemez. Hak yolun kıymeti de, bâtıl yol
ile kıyaslanarak bilinir. Bâtıl yola bakıldığında hak yol net olarak
görülecektir.
Hak
yol, uğruna ölünebilecek bir yol olmalıdır. Çünkü hak yolda yan yattı çamura
battı” mâzeretleri yoktur. O yoldan çıkmak bâtıl yola sapmak demektir. Hak
yoldan çıkarak hakka ulaşmak mümkün değildir. Gittiğiniz yol, uğruna ölebilecek değerde değilse, çıkın o yoldan
gitsin. Çünkü zâten bu şekilde o yolda sonuna kadar gidemezsiniz. Çıkın da hiç
olmazsa yolu işgâl ve meşgûl etmeyin.
İslâm’ın
yolu Allah’ın gösterdiği ve peygamberlerin gittiği yoldur. Hal yolda ancak
Allah’ın aydınlatmasıyla yol alabilirsiniz. Aklî, beşerî ve maddî zihniyet ile
hak yolu bulamazsınız ve o yolda olmaya katlanamazsınız. Bu Allah’ı hesâba
katmayan ve sâdece aklı rehber edinen felsefe, bilim, teknoloji, beşerî
düşünce, fikir ve ideolojilerle, şeytanın, nefsin ve tâğutların ayartmasıyla
hak yol bulunamaz, o yola girilemez ve hak yolda gidilemez.
İslâm’ın
hâkimiyeti “meşrû” yoldan olmalıdır, zîrâ “yasal” yoldan olmaz.
Gerçek
anlamda “bir arpa boyu” bile yol almamış olanlar, “uzun ince bir yoldayım”
türküsü söyleyip dururlar.
Modern sorun çözme(!) yol ve yöntemleri, doğal çözüm
yollarını baltalıyor.
Kimin
yolundan gidiyorsanız, onun sünnetine uyuyorsunuz demektir.
Dünyevî yüklerimizden kurtulmadan hak yolu
bulamayız, o yola giremeyiz ve o yolda sırât-ı müstakîm üzere yol alamayız.
İmtihanınızı
kendiniz seçersiniz. Eğer “Allah’ın sözünü Dünyâ’ya hâkim kılma” yolunda
olursanız tüm dünyevî imtihanlarınız önemsizleşir. Fakat bu yolda olmazsanız,
önemli-önemsiz bir-çok dünyevî imtihanlarla boğuşur durursunuz.
Maalesef
Allah’ın, cennetin, hakkın, hakîkatin, sünnetullahın, Kur’ân’, Sünnet’in,
Peygamberimiz’in yâni İslâm’ın yolu ve yönü başka, müslümanların yolu ve yönü ise
bambaşkadır. Müslümanlar “sırât-ı müstakîm” olan sünnetullah yoluna girene
kadar “değişen” bir şey olmayacaktır.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Nîsan
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder