“Sizin Allah’tan
başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç-bir delil indirmediği,
sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm,
yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir.
Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler” (Yûsuf 40).
“Şu-hâlde
yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidâyete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde
dümdüz yürümekte olan mı?” (Mülk
22).
Harbî: “Doğru, dosdoğru, yalansız, hîlesiz, mert, temiz,
güvenilir (kişi, söz, nesne)”. Arapça “ḥarba”, kısa mızrak, “harbı”, tüfek
namlusu içine fişek sürmek için kullanılan metâl çubuk.
Bir de tüfeklerin namlularını temizlemek için kullanılan bir âlet
vardır ki onun adı da “harbi”dir. Namluyu temizlemek için en uygun araç budur. Çünkü
namlunun içinde dümdüz hareket eder, hiç şaşmaz ve yamulmaz. İşte harbî
müslümanlar da bunun gibidirler, istikâmetlerinden hiç şaşmazlar ve dosdoğru
yolda dosdoğru bir şekilde giderler.
Modern zamanlarda “harbî müslüman” bulmak çok
zordur. Çünkü modern zaman ve mekânlarda harbî müslüman (yâni mü’min ve müslim)
olmak çok zordur. Modern kentlerde ise harbî müslüman olmak neredeyse
yasaklanmıştır ama “yamuk müslüman” olmak çok kolaylaşmıştır. Zîrâ modern
kentler, “harbî yaşamlar”ın blôke edildiği, “yalandan yaşanılan yerler” hâline
gelmiştir. Çünkü kent-merkezleri “şehir ve memleket” değildirler. Modern
kentler “yaşanılan yerler” değil; insanların orada “bulunmak” zorunda olduğu
mekânlardır. Modern kentler, “yaşanmışlık”ın yok
edildiği merkezlerdir. Yaşanmışlık yoktur ki harbî yaşanmışlık ve harbî
müslümanlık olsun.
Sistem-içi dindarlar tam bir münâfıktır,
post-modern olanları ise kâfir, müşrik ve İslâm-Kur’ân düşmanıdır.
Sistem-içi(n) dindarlar modern hayat ne getirmişse baş-tâcı ederler ve sistemin
bâriz yanlışlarına karşı bir eleştiri bile getiremezler, bir îtirâz ortaya
koyamazlar ve bir isyân yükseltemezler. Sistem-içi dindarlar yâni harbî olmayan
müslümanlar beşerî-kâfir sistemi ve sistemin kurucu ve destekleyicisi olan
tâğutları sürekli överler ve onların sözcülüğünü yaparak desteklerler. Üstelik
onlara uyarak gerçek Kur’ân ve Sünnet-merkezli olan harbî dindarları
kötüleyerek Allahsız sisteme alan açarlar. Bu Allahsız-dinsiz sistemin
kurucularını, mü’minlerden daha doğru yolda görürler ve müslimlerden daha üstün
olduklarını söylerler. Onlar bu yüzden harbî müslüman olamazlar da
gevşedikçe-gevşerler, yavşadıkça-yavşarlar.
Müslümanlığı seçmek, hayâta 1-0 yenik
başlamayı kabûl etmek demektir. Çünkü müslümanlığı seçmek, “bâtılın hâkimiyeti
içinde İslâm’ı seçmek” demektir. Zîrâ İslâm, “bâtılın hâkimiyetine karşı hakkı
söylemek, savunmak ve bâtılı yok edip hakkı hayâta hâkim kılmak” mücâdelesidir.
İslâm, akıntıya karşı kulaç atmakla başlayan ve devâm eden bir din’dir. Bunu
herkes yapamaz. İnsanların ekserisi bu yüzden ucundan-kıyısından îman eder ve
“müslüman” olur fakat “harbî mü’min” olamazlar. Zîrâ harbî mü’minler hak ile
bâtılın bir-arada olmasına izin vermeyecekleri gibi, sarp yokuşa tırmanmayı da
ancak harbî müslümanlar göze alabilir.
Peki harbî müslümanlık yâni mü’minlik ve
müslimlik nasıl olur ve harbî müslümanların özellikleri nelerdir?. Kur’ân harbî
müslümanların özelliklerinden şöyle bahseder:
Leyl
18- Onlar, malını vererek temizlenip-arınır.
19- Onlar bunu, kimseden bir minnet beklemek
için yapmazlar.
20- Ancak yüce Rabbinin rızâsını aramak
için verirler.
Necm
3- O(nlar), hevâdan (kendi istek, düşünce ve
tutkularına göre) konuşmaz(lar).
32- Ki onlar,
ufak-tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan
kaçınırlar.
İnsân (Dehr)
7- Adaklarını yerine getirirler ve şerri
(kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar.
8- Ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula,
yetime ve esire yedirirler.
17- Onlar îman edenlerden, sabrı birbirlerine
tavsiye edenlerden, merhâmeti birbirlerine tavsiye edenlerdendir.
18- İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashâb-ı
Meymene yâni harbî müslümanlardır).
Furkân
63- O Rahmân (olan Allah)ın kulları, yeryüzü
üzerinde alçak-gönüllü olarak yürürler ve câhiller kendileriyle muhâtap
oldukları zaman ‘selam’ deyip geçerler.
64- Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyâma
durarak gecelerler.
67- Onlar, harcadıkları zaman, ne isrâf ederler,
ne kısarlar; (harcamaları) ikisi arasında orta bir yoldur.
68- Ve onlar, Allah ile berâber başka bir
ilaha tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zinâ
etmezler. Kim bunları yaparsa ‘ağır bir cezâ ile’ karşılaşır.
72- Ki onlar, yalan şâhidlikte bulunmayanlar,
boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
73- Onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri
hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp
kalmayanlardır.
74- Ve onlar: ‘Rabbimiz, bize eşlerimizden ve
soyumuzdan, göz-aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi
takvâ-sâhiplerine önder kıl’ diyenlerdir.
Meâric
23- Ki onlar, namazlarında süreklidirler.
24- Ve onların mallarında belirli bir hak
vardır:
25- Yoksul ve yoksun olan(lar)için.
26- Onlar, din-gününü tasdik etmektedirler.
27- Rablerinin azâbına karşı (dâimî) bir
korku duymaktadırlar.
29- Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar;
32- (Bir de) onlar, kendilerine verilen emânete
ve verdikleri ahde (harfiyyen) riâyet edenlerdir.
33- Şâhidliklerinde dosdoğru davrananlardır.
34- Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
35- İşte onlar, cennetler içinde
ağırlananlardır.
Neml
3- Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı
verirler ve onlar, âhirete kesin bilgiyle îman ederler.
A’raf
201- Onlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde
(önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki
görüp bilirler.
Secde
16- Onların yanları (gece-namazına kalkmak
için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla duâ ederler ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.
Ra’d
20- Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler
ve verdikleri kesin sözü (mîsâkı) bozmazlar.
21- Ve onlar Allah’ın ulaştırılmasını
emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan
korkarlar.
22- Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu)
isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden
gizli ve açık infâk ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu
yurdun (dünyânın güzel) sonucu (âhiret mutluluğu) onlar içindir.
Kasas
55- Boş ve yararsız sözü işittikleri zaman
ondan yüz çevirirler ve: ‘Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin
yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz câhilleri benimsemeyiz’
derler.
Nâhl
42- Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül
edenlerdir.
Lokman
4- Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı
verirler. Ve onlar kesin bir bilgiyle âhirete inanırlar.
Zümer
18- Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline
uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerini hidâyete erdirdiği kimselerdir ve
onlar, temiz akıl-sâhipleridir.
Enbiyâ
49- Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O’nu
görmedikleri hâlde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyâmet saatinden içleri
titremekte olanlardır.
Mü’minûn
1- Onlar gerçekten felah bulmuş olanlardır.
2- Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır;
3- Onlar, tümüyle boş şeylerden yüz
çevirenlerdir;
4- Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini
mutlakâ) yerine getirenlerdir;
5- Ve onlar ırzlarını (iffetlerini)
koruyanlardır;
8- (Yine) onlar, emânetlerine ve ahidlerine
riâyet edenlerdir.
9- Onlar, namazlarını da (titizlikle)
koruyanlardır.
Fussilet
33- Onlar, Allah’a çağıran, sâlih amelde
bulunan ve: ‘Gerçekten ben müslümanlardanım’ diyenlerdir.
Şûrâ
37- Onlar büyük günahlardan ve çirkin
-utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,
38- Yine onlar, Rablerine icâbet edenler,
namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk edenler,
39- Ve haklarına tecâvüz edildiği zaman,
birlik olup karşı koyanlardır.
Hacc
35- Onlar ki, Allah anıldığı zaman kâlpleri
ürperir; kendilerine isâbet eden musîbetlere sabredenler, namazı dosdoğru
kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infâk edenlerdir.
41- Onlar ki, yeryüzünde kendilerini
yerleştirir, iktidar-sâhibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı
verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a
âittir.
Bakara
3- Onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru
kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.
4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce
indirilenlere îman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
46- Onlar, şüphesiz, Rableriyle
karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz, O’na döneceklerini bilirler.
156- Onlara bir musîbet isâbet ettiğinde,
derler ki: ‘Biz Allah’a âit (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz’.
274- Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli
ve açık infâk ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku
yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
Enfâl
2- Onlar ancak o kimselerdir ki, Allah
anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun âyetleri okunduğunda îmanlarını
arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.
3- Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.
4- İşte gerçek mü’minler (harbî müslümanlar) bunlardır.
Rableri katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.
Nûr
62- Onlar o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne
îman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken,
ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir.
Âl-i İmran
16- Onlar: ‘Rabbimiz şüphesiz biz îman ettik,
artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azâbından koru’ diyenler.
17- Sabredenler, doğru olanlar, gönülden
boyun eğenler, infâk edenler ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir.
114- Onlar, Allah’a ve âhiret gününe îman
eder, ma’ruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar.
İşte bunlar sâlih olanlardandır.
134- Onlar, bollukta da, darlıkta da infâk
edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)
geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.
135- Ve çirkin bir hayâsızlık işledikleri yada
nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı
bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir?. Bir de
onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile-bile ısrâr etmeyenlerdir.
191- Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken
Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve
derler ki:) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin
azâbından koru.
192- Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe
sokarsan, artık onu hor ve aşağılık kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları
yoktur.
193- ‘Rabbimiz, biz: ‘Rabbinize îman edin’
diye îmâna çağrıda bulunan çağırıcıyı işittik, hemen îman ettik. Rabbimiz,
bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla
birlikte öldür.
194- Rabbimiz, elçilerine vâdettiklerini bize
ver, kıyamet gününde de bizi hor ve aşağılık kılma. Şüphesiz Sen, vaâdine
muhalefet etmeyensin’ diyenlerdir.
Ahzâb
22- Onlar (düşman) birliklerini gördükleri
zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: ‘Bu, Allah’ın ve Resûlü’nün bize vâdettiği
şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir’. Ve (bu,) yalnızca onların
îmanlarını ve teslîmiyetlerini arttırır.
39- Ki onlar (o peygamberler) Allah’ın risâletini
tebliğ edenler, O’ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah’ın dışında hiç kimseden
korkmayanlardır.
Mâide
83- Onların, Elçiye indirileni
dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup
taştığını görürsün. Derler ki: ‘Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şâhidlerle
birlikte yaz’.
Tevbe
20- Îman edenler, hicret edenler ve Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri
vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.
Harbî olmayan müslümanlığın kıymet-i harbîyesi
yoktur vesselam.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Nîsan
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder