20 Nisan 2024 Cumartesi

Harbî Müslümanlık

 


“Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç-bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler” (Yûsuf 40).

 

“Şu-hâlde yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidâyete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz yürümekte olan mı?” (Mülk 22).

 

Harbî: “Doğru, dosdoğru, yalansız, hîlesiz, mert, temiz, güvenilir (kişi, söz, nesne)”. Arapça “ḥarba”, kısa mızrak, “harbı”, tüfek namlusu içine fişek sürmek için kullanılan metâl çubuk.

 

Bir de tüfeklerin namlularını temizlemek için kullanılan bir âlet vardır ki onun adı da “harbi”dir. Namluyu temizlemek için en uygun araç budur. Çünkü namlunun içinde dümdüz hareket eder, hiç şaşmaz ve yamulmaz. İşte harbî müslümanlar da bunun gibidirler, istikâmetlerinden hiç şaşmazlar ve dosdoğru yolda dosdoğru bir şekilde giderler.  

 

Modern zamanlarda “harbî müslüman” bulmak çok zordur. Çünkü modern zaman ve mekânlarda harbî müslüman (yâni mü’min ve müslim) olmak çok zordur. Modern kentlerde ise harbî müslüman olmak neredeyse yasaklanmıştır ama “yamuk müslüman” olmak çok kolaylaşmıştır. Zîrâ modern kentler, “harbî yaşamlar”ın blôke edildiği, “yalandan yaşanılan yerler” hâline gelmiştir. Çünkü kent-merkezleri “şehir ve memleket” değildirler. Modern kentler “yaşanılan yerler” değil; insanların orada “bulunmak” zorunda olduğu mekânlardır. Modern kentler, “yaşanmışlık”ın yok edildiği merkezlerdir. Yaşanmışlık yoktur ki harbî yaşanmışlık ve harbî müslümanlık olsun.

 

Sistem-içi dindarlar tam bir münâfıktır, post-modern olanları ise kâfir, müşrik ve İslâm-Kur’ân düşmanıdır. Sistem-içi(n) dindarlar modern hayat ne getirmişse baş-tâcı ederler ve sistemin bâriz yanlışlarına karşı bir eleştiri bile getiremezler, bir îtirâz ortaya koyamazlar ve bir isyân yükseltemezler. Sistem-içi dindarlar yâni harbî olmayan müslümanlar beşerî-kâfir sistemi ve sistemin kurucu ve destekleyicisi olan tâğutları sürekli överler ve onların sözcülüğünü yaparak desteklerler. Üstelik onlara uyarak gerçek Kur’ân ve Sünnet-merkezli olan harbî dindarları kötüleyerek Allahsız sisteme alan açarlar. Bu Allahsız-dinsiz sistemin kurucularını, mü’minlerden daha doğru yolda görürler ve müslimlerden daha üstün olduklarını söylerler. Onlar bu yüzden harbî müslüman olamazlar da gevşedikçe-gevşerler, yavşadıkça-yavşarlar.

 

Müslümanlığı seçmek, hayâta 1-0 yenik başlamayı kabûl etmek demektir. Çünkü müslümanlığı seçmek, “bâtılın hâkimiyeti içinde İslâm’ı seçmek” demektir. Zîrâ İslâm, “bâtılın hâkimiyetine karşı hakkı söylemek, savunmak ve bâtılı yok edip hakkı hayâta hâkim kılmak” mücâdelesidir. İslâm, akıntıya karşı kulaç atmakla başlayan ve devâm eden bir din’dir. Bunu herkes yapamaz. İnsanların ekserisi bu yüzden ucundan-kıyısından îman eder ve “müslüman” olur fakat “harbî mü’min” olamazlar. Zîrâ harbî mü’minler hak ile bâtılın bir-arada olmasına izin vermeyecekleri gibi, sarp yokuşa tırmanmayı da ancak harbî müslümanlar göze alabilir. 

 

Peki harbî müslümanlık yâni mü’minlik ve müslimlik nasıl olur ve harbî müslümanların özellikleri nelerdir?. Kur’ân harbî müslümanların özelliklerinden şöyle bahseder:

 

Leyl

 

18- Onlar, malını vererek temizlenip-arınır.

19- Onlar bunu, kimseden bir minnet beklemek için yapmazlar.

20- Ancak yüce Rabbinin rızâsını aramak için verirler.

 

Necm

 

3- O(nlar), hevâdan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz(lar).

 

32- Ki onlar, ufak-tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar.

 

İnsân (Dehr)

 

7- Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar.

8- Ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.

 

17- Onlar îman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhâmeti birbirlerine tavsiye edenlerdendir.

18- İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashâb-ı Meymene yâni harbî müslümanlardır).

 

Furkân

 

63- O Rahmân (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak-gönüllü olarak yürürler ve câhiller kendileriyle muhâtap oldukları zaman ‘selam’ deyip geçerler.

64- Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyâma durarak gecelerler.

67- Onlar, harcadıkları zaman, ne isrâf ederler, ne kısarlar; (harcamaları) ikisi arasında orta bir yoldur.

68- Ve onlar, Allah ile berâber başka bir ilaha tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Kim bunları yaparsa ‘ağır bir cezâ ile’ karşılaşır.

 

72- Ki onlar, yalan şâhidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.

73- Onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.

74- Ve onlar: ‘Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, göz-aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takvâ-sâhiplerine önder kıl’ diyenlerdir.

 

Meâric

 

23- Ki onlar, namazlarında süreklidirler.

24- Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:

25- Yoksul ve yoksun olan(lar)için.

26- Onlar, din-gününü tasdik etmektedirler.

27- Rablerinin azâbına karşı (dâimî) bir korku duymaktadırlar.

29- Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar;

32- (Bir de) onlar, kendilerine verilen emânete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riâyet edenlerdir.

33- Şâhidliklerinde dosdoğru davrananlardır.

34- Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.

35- İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır.

 

Neml

 

3- Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, âhirete kesin bilgiyle îman ederler.

 

A’raf

 

201- Onlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilirler.

 

Secde

 

16- Onların yanları (gece-namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla duâ ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.

 

Ra’d

 

20- Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (mîsâkı) bozmazlar.

21- Ve onlar Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.

22- Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infâk ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyânın güzel) sonucu (âhiret mutluluğu) onlar içindir.

 

Kasas

 

55- Boş ve yararsız sözü işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: ‘Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz câhilleri benimsemeyiz’ derler.

 

Nâhl

 

42- Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.

 

Lokman

 

4- Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. Ve onlar kesin bir bilgiyle âhirete inanırlar.

 

Zümer

 

18- Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerini hidâyete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl-sâhipleridir.

 

Enbiyâ

 

49- Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O’nu görmedikleri hâlde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyâmet saatinden içleri titremekte olanlardır.

 

Mü’minûn

 

1- Onlar gerçekten felah bulmuş olanlardır.

2- Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır;

3- Onlar, tümüyle boş şeylerden yüz çevirenlerdir;

4- Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlakâ) yerine getirenlerdir;

5- Ve onlar ırzlarını (iffetlerini) koruyanlardır;

8- (Yine) onlar, emânetlerine ve ahidlerine riâyet edenlerdir.

9- Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.

 

Fussilet

 

33- Onlar, Allah’a çağıran, sâlih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben müslümanlardanım’ diyenlerdir.

 

Şûrâ

 

37- Onlar büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,

38- Yine onlar, Rablerine icâbet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk edenler,

39- Ve haklarına tecâvüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.

 

Hacc

 

35- Onlar ki, Allah anıldığı zaman kâlpleri ürperir; kendilerine isâbet eden musîbetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infâk edenlerdir.

 

41- Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar-sâhibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a âittir.

 

Bakara

 

3- Onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.

4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere îman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

 

46- Onlar, şüphesiz, Rableriyle karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz, O’na döneceklerini bilirler.

 

156- Onlara bir musîbet isâbet ettiğinde, derler ki: ‘Biz Allah’a âit (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz’.

 

274- Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infâk ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

 

Enfâl

 

2- Onlar ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun âyetleri okunduğunda îmanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.

3- Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.

4- İşte gerçek mü’minler (harbî müslümanlar) bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.

 

Nûr

 

62- Onlar o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne îman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir.

 

Âl-i İmran

 

16- Onlar: ‘Rabbimiz şüphesiz biz îman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azâbından koru’ diyenler.

17- Sabredenler, doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infâk edenler ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir.

 

114- Onlar, Allah’a ve âhiret gününe îman eder, ma’ruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar sâlih olanlardandır.

 

134- Onlar, bollukta da, darlıkta da infâk edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

135- Ve çirkin bir hayâsızlık işledikleri yada nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir?. Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile-bile ısrâr etmeyenlerdir.

 

191- Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azâbından koru.

192- Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu hor ve aşağılık kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.

193- ‘Rabbimiz, biz: ‘Rabbinize îman edin’ diye îmâna çağrıda bulunan çağırıcıyı işittik, hemen îman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.

194- Rabbimiz, elçilerine vâdettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi hor ve aşağılık kılma. Şüphesiz Sen, vaâdine muhalefet etmeyensin’ diyenlerdir.

 

Ahzâb

 

22- Onlar (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: ‘Bu, Allah’ın ve Resûlü’nün bize vâdettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir’. Ve (bu,) yalnızca onların îmanlarını ve teslîmiyetlerini arttırır.

 

39- Ki onlar (o peygamberler) Allah’ın risâletini tebliğ edenler, O’ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah’ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.

 

Mâide

 

83- Onların, Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: ‘Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şâhidlerle birlikte yaz’.

 

Tevbe

 

20- Îman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.

 

Harbî olmayan müslümanlığın kıymet-i harbîyesi yoktur vesselam.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Nîsan 2024


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder