4 Nisan 2024 Perşembe

Cehâlet ve Menfaat

 

“Câhiliyenin hükmünü mü istiyorlar. Yakînen bilen bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Mâide 50).

 

“Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak; Ki Ben ona, ‘alabildiğine çok mal’ (servet) verdim. Göz önünde-hazır çocuklar (verdim). Ve sayısız imkân ve fırsatları önüne serdim. Sonra, daha arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur). Hayır; çünkü o, Bizim âyetlerimize karşı kesin bir inatçıdır” (Müddesir 11-16).

 

Cehâlet: Bilgisizlik, bilgi ve tecrübe eksikliği. Câhil kelimesi, habersiz, bilmezlik, nadanlık, ilimden ve her nevî müsbet mâlûmatdan habersiz olma. Arapça “chl” kökünden gelen cahala(t) “bilmeme, habersiz olma” sözcüğünden alıntıdır. Arapça cahala “bilmez idi” idi.

 

Cehâlet bilgi ve mâlûmatla ilişkilendirilse ve “herhangi bir konuda bilgisizlik ve eğitimsizlik” anlamı verilse de aslında cehâlet “kendini bilmeme hâli”dir ki bu da, “Allah’tan, âhiretten ve İslâm’dan habersiz olmak”tan kaynaklanır.

 

Menfaat: Bir kişinin veyâ bir grubun yararına veya çıkarına olan şeyi ifâde eder. Bu kelime, birinin ihtiyaçlarını karşılayan veyâ ona avantaj sağlayan bir şeyi tanımlamak için kullanılır. Fayda. Kâr. Gelir. Arapça “nf” kökünden gelen manfaa(t) “fayda, çıkar” sözcüğünden alıntıdır. Arapça “nafa’a”, “yararlı idi” anlamındadır.

 

Menfaat aslında olumsuz bir kelime değildir, çünkü kişinin menfaatini sağlamak için bir şeyler yapması normâl ve doğrudur. Fakat “menfaat için çalışmak ve bir şeyler yapmak” genelde “menfaat peşinde koşmak” ve zamanla, menfaatçi olmakla sonuçlandığı için olumsuz bir kazanmıştır. Çünkü gerekten de insan “yeterli olan” kadarıyla yetinmez de sürekli olarak menfaatini ve çıkarını arttırmanın derdine düşer. Modern insan; “ihtiyaçlar sınırsızdır ama kaynaklar sınırlıdır” sözüyle kışkırtılmış olduğu için, o sınırlı kaynaklardan en çok menfaati sağlamakla ömrünü tüketme yoluna gitmiştir. Oysa kaynaklar da sınırlıdır, ihtiyaçlar da sınırlıdır. Sınırsız olan şey ihtiraslardır, “çıkarcılık ve menfaatçilik hırsı”dır.   

 

İslâm Dîni’nin yâni hakkın ve hakîkatin târih boyunca amansız iki düşmanı, cehâlet ve menfaatçilik olmuştur. Aslında küfrün, şirkin, adâletsizliğin, ahlâksızlığın ve zulmün ortaya çıkmasının nedeni cehâlet ve menfaattir.

 

Kânunlar ikiye ayrılır: 1-Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın mutlak kânunları; 2-Bir-takım kaprisli ve câhil insanların, menfaat ve çıkarları için uydurdukları değişken yasalar. Şirk ise; Allah’ın kânunları dururken, beşerin, cehâletine, keyfine ve menfaatine-çıkarına göre kânun yapmasıdır.

 

İnsanlık târihi, zenginlerin, ne pahasına olursa-olsun “menfaat ve çıkarlarını koruması”nın târihidir. Dünyâ’yı insanca ve İslâm’ca yaşanamayacak bir yer hâline getiren iki şey budur. Üstelik insanlar da “gemisini yürüten kaptan” diyerek cehâlet içinde ve menfaat peşinde heder olup gitmektedir. 

 

İşte bundan dolayı Kur’ân, Sünnet, bilim, akıl, mantık vs. istediğiniz delîli getirin, insanların çoğu yine de şeytanın, nefsin ve tâğutların etkisi ve yönlendirmesi nedeniyle mevcut zihniyetlerine, alışık oldukları şeylere, hayâllerine, arzularına, menfaat ve çıkarlarına göre hareket edeceklerdir. O yüzden de kavgasız-gürültüsüz, çatışmasız-savaşsız yâni “güzellikle” olmamaktadır.

 

Modern insan öyle bir duruma gelmiştir ki, hakkâniyetli davranmayı “kerizlik” olarak görmektedir. Zîrâ modern insan, menfaatine ve çıkarına göre hareket etmemeyi enâyilik olarak görüyor.Menfaat sağlamayan şeyleri yapmak düşüncesi bile ürkmesine neden oluyor. Bu yüzden modern insan Allah rızâsı için bir şey yapamıyor. Yaptığı şey maddî bir menfaat sağlamayacaksa “en azından îtibâr sağlamalıdır” diye düşünüyor. Gösteriş denilen şey de bu nedenle ortaya çıkıyor.  

 

Ne kadar çıkar elde ettiğiniz, çıkarlarınız için ne kadar fedâkârlık yaptığınızla doğru orantılıdır. İnsan târih boyunca menfaati için kendini paralamıştır. Modern insan ise menfaat uğruna kendini kaybediyor. Çünkü modern insan, her ne kadar tahsil yapsa ve diploma-sâhibi” olsa da “câhil”dir ve kendini bilmemektedir, çünkü haddini bilmemektedir, zîrâ Allah’tan korkmadığı ve İslâm’ı bilmediği için ölçüsünü kaybetmiştir.  

 

Dünyâ genelinin mevcut genel politikası, “ABD’nin çıkarlarını korumak” üzerine seyrediyor. ABD’nin menfaat ve çıkarları sağlanmadıkça ve tatmin edilmedikçe diğer ülke ve insanların çıkarına sıra gelmiyor. Öyle ki artık câhil insanlar da bu politikayı benimsemiş durumdadır. 

 

Modern devlet, “tek-tek bireyler”i değil, “genel çıkarları ve menfaati” gözetir ve kâle alır. Bu nedenle de “asgarî ücret yada emekli maaşlarının düşüklüğünden bahsetmez de, “GSMH bilmem ne kadar oldu” söylemi yapar. İyi de bu GSMH’nın artması garibanın işine yaramıyor ki!. GSMH’nın artmış olması, zenginlerin daha çok zenginleştiklerini, garibanların ise yerinde saydıklarını gösteren bir ölçüdür. Garibanların durumunun bir nebze de olsa iyileşmesi için, zenginlerin zenginliklerini yâni menfaatlerini baya bir arttırması gerektiğinin göstergesidir. Bu nedenle câhilce, GSMH’nın artmasına sevinmenin gariban açısından hiç-bir mantığı yoktur.

 

Tüm zamanlarda ve mekânlarda insanlığı Dünyâ’da rezilliğe, âhirette de acı azâba sürükleyecek olan iki etken cehâlet ve menfaattir. Sonucu kötü olan bir şey ya cehâletten yada menfaatten dolayı ortaya çıkmaktadır. Cevat Rıfat bu-bağlamda şöyle der: “İçimizde hâlâ bâzı kimseler hakîkatin bütün acılığı ve çıplaklığına rağmen, bu çıkmazın bizi asırlardan bêri hasretini çektiğimiz güneşli ve mesut bir selâmet yoluna götüreceğini iddiâ ederler. Câhilliklerinden ziyâde menfaatleri yüzünden”.

 

Menfaati cehâlet tetikler. Menfaatçiler, halkın câhil olduğu yada câhilce şeyler yaptıklarını görünce bunu kullanmak isteyerek kendilerine çıkar sağlamak ve menfaat devşirmek isterler. Tabi onların menfaat adına yaptıkları da câhilliğin başka bir türü ve şeklidir. Çünkü başkasının zararına menfaat sağlamak ve bunun için çalışmak tam bir cehâlettir.

 

Günümüzdeki müslümanların tek bir sorunu vardır: “Cehâlet, korku, konfor ve menfaat-çıkar hırsı yüzünden, vahyin ne dediğini açıkça ortaya koy(a)mamak ve ona göre amelde ve eylemde bulunamamak”.

 

Kur’ân’ı okuduğunuzda keyfiniz kaçmıyorsa ve kafa-beden konforunuz bozulmuyorsa, siz Kur’ân’ı “Kur’ân-merkezli” olarak okumuyorsunuz” demektir. Kur’ân-merkezli okunmayan Kur’ân; lâik, demokratik, kapitâlist, liberâl, komünist, sosyâlist, feminist, muhâfazakâr ve modern yâni çıkar-merkezli okunuyor demektir. Tabi bu, “Kur’ân’a uymak” değil, “Kur’ân’ı cehâlete ve menfaate uydurmak” anlamına gelir. Kur’ân’ı; moderniteye, nefse ve çıkara uydurmak için yorumlamaya bir başladınız mı, şeytan, nefs ve tâğutlar en büyük destekçiniz olur.

 

Bu nedenle, câhillik etmeyi bırakın da, para ve maddî çıkar için olmayan eylemleriniz de olsun. Menfaat ve çıkar sağlamayan işler de yapın ki, cehâletten ve menfaatçilikten kurtulasınız. Zîrâ cehâletin ve menfaatçiliğin panzehiri, “Allah rızâsı için bilinçli şeyler yapmak”tır. “Îman edip sâlih amel işlemek” denilen şey budur.  

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Nîsan 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder