“Câhiliyenin hükmünü mü istiyorlar. Yakînen
bilen bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Mâide 50).
“Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak;
Ki Ben ona, ‘alabildiğine çok mal’ (servet) verdim. Göz önünde-hazır çocuklar
(verdim). Ve sayısız imkân ve fırsatları önüne serdim. Sonra, daha arttırmam
için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur). Hayır; çünkü o, Bizim âyetlerimize
karşı kesin bir inatçıdır” (Müddesir 11-16).
Cehâlet: Bilgisizlik, bilgi ve tecrübe
eksikliği. Câhil kelimesi, habersiz, bilmezlik, nadanlık, ilimden ve her nevî
müsbet mâlûmatdan habersiz olma. Arapça “chl” kökünden gelen cahala(t) “bilmeme,
habersiz olma” sözcüğünden alıntıdır. Arapça cahala “bilmez idi” idi.
Cehâlet
bilgi ve mâlûmatla ilişkilendirilse ve “herhangi bir konuda bilgisizlik ve
eğitimsizlik” anlamı verilse de aslında cehâlet “kendini bilmeme hâli”dir ki bu
da, “Allah’tan, âhiretten ve İslâm’dan habersiz olmak”tan kaynaklanır.
Menfaat:
Bir kişinin veyâ bir grubun yararına veya çıkarına olan şeyi ifâde eder. Bu
kelime, birinin ihtiyaçlarını karşılayan veyâ ona avantaj sağlayan bir şeyi
tanımlamak için kullanılır. Fayda. Kâr. Gelir. Arapça “nf” kökünden gelen
manfaa(t) “fayda, çıkar” sözcüğünden alıntıdır. Arapça “nafa’a”, “yararlı idi”
anlamındadır.
Menfaat
aslında olumsuz bir kelime değildir, çünkü kişinin menfaatini sağlamak için bir
şeyler yapması normâl ve doğrudur. Fakat “menfaat için çalışmak ve bir şeyler
yapmak” genelde “menfaat peşinde koşmak” ve zamanla, menfaatçi olmakla
sonuçlandığı için olumsuz bir kazanmıştır. Çünkü gerekten de insan “yeterli
olan” kadarıyla yetinmez de sürekli olarak menfaatini ve çıkarını arttırmanın
derdine düşer. Modern insan; “ihtiyaçlar sınırsızdır ama kaynaklar sınırlıdır”
sözüyle kışkırtılmış olduğu için, o sınırlı kaynaklardan en çok menfaati
sağlamakla ömrünü tüketme yoluna gitmiştir. Oysa kaynaklar da sınırlıdır,
ihtiyaçlar da sınırlıdır. Sınırsız olan şey ihtiraslardır, “çıkarcılık ve
menfaatçilik hırsı”dır.
İslâm Dîni’nin yâni hakkın
ve hakîkatin târih boyunca amansız iki düşmanı, cehâlet ve menfaatçilik
olmuştur. Aslında küfrün, şirkin, adâletsizliğin, ahlâksızlığın ve zulmün
ortaya çıkmasının nedeni cehâlet ve menfaattir.
Kânunlar ikiye ayrılır: 1-Âlemlerin Rabbi
olan Allah’ın mutlak kânunları; 2-Bir-takım kaprisli ve câhil insanların, menfaat
ve çıkarları için uydurdukları değişken yasalar. Şirk ise; Allah’ın kânunları
dururken, beşerin, cehâletine, keyfine ve menfaatine-çıkarına göre kânun
yapmasıdır.
İnsanlık târihi,
zenginlerin, ne pahasına olursa-olsun “menfaat ve çıkarlarını koruması”nın
târihidir. Dünyâ’yı insanca ve İslâm’ca yaşanamayacak bir yer hâline getiren
iki şey budur. Üstelik insanlar da “gemisini yürüten kaptan” diyerek cehâlet
içinde ve menfaat peşinde heder olup gitmektedir.
İşte bundan dolayı Kur’ân, Sünnet, bilim,
akıl, mantık vs. istediğiniz delîli getirin, insanların çoğu yine de şeytanın,
nefsin ve tâğutların etkisi ve yönlendirmesi nedeniyle mevcut zihniyetlerine,
alışık oldukları şeylere, hayâllerine, arzularına, menfaat ve çıkarlarına göre
hareket edeceklerdir. O yüzden de kavgasız-gürültüsüz, çatışmasız-savaşsız yâni
“güzellikle” olmamaktadır.
Modern insan öyle bir duruma gelmiştir ki, hakkâniyetli
davranmayı “kerizlik” olarak görmektedir. Zîrâ modern insan, menfaatine ve çıkarına
göre hareket etmemeyi enâyilik olarak görüyor.Menfaat sağlamayan şeyleri yapmak
düşüncesi bile ürkmesine neden oluyor. Bu yüzden modern insan Allah rızâsı için
bir şey yapamıyor. Yaptığı şey maddî bir menfaat sağlamayacaksa “en azından
îtibâr sağlamalıdır” diye düşünüyor. Gösteriş denilen şey de bu nedenle ortaya
çıkıyor.
Ne kadar çıkar elde ettiğiniz, çıkarlarınız
için ne kadar fedâkârlık yaptığınızla doğru orantılıdır. İnsan târih boyunca
menfaati için kendini paralamıştır. Modern insan ise menfaat uğruna kendini
kaybediyor. Çünkü modern insan, her ne kadar tahsil yapsa ve diploma-sâhibi”
olsa da “câhil”dir ve kendini bilmemektedir, çünkü haddini bilmemektedir, zîrâ
Allah’tan korkmadığı ve İslâm’ı bilmediği için ölçüsünü kaybetmiştir.
Dünyâ genelinin mevcut genel politikası,
“ABD’nin çıkarlarını korumak” üzerine seyrediyor. ABD’nin menfaat ve çıkarları
sağlanmadıkça ve tatmin edilmedikçe diğer ülke ve insanların çıkarına sıra
gelmiyor. Öyle ki artık câhil insanlar da bu politikayı benimsemiş
durumdadır.
Modern devlet, “tek-tek bireyler”i değil,
“genel çıkarları ve menfaati” gözetir ve kâle alır. Bu nedenle de “asgarî ücret
yada emekli maaşlarının düşüklüğünden bahsetmez de, “GSMH bilmem ne kadar oldu”
söylemi yapar. İyi de bu GSMH’nın artması garibanın işine yaramıyor ki!.
GSMH’nın artmış olması, zenginlerin daha çok zenginleştiklerini, garibanların
ise yerinde saydıklarını gösteren bir ölçüdür. Garibanların durumunun bir nebze
de olsa iyileşmesi için, zenginlerin zenginliklerini yâni menfaatlerini baya
bir arttırması gerektiğinin göstergesidir. Bu nedenle câhilce, GSMH’nın
artmasına sevinmenin gariban açısından hiç-bir mantığı yoktur.
Tüm zamanlarda
ve mekânlarda insanlığı Dünyâ’da rezilliğe, âhirette de acı azâba sürükleyecek
olan iki etken cehâlet ve menfaattir. Sonucu kötü olan bir şey ya cehâletten
yada menfaatten dolayı ortaya çıkmaktadır. Cevat
Rıfat bu-bağlamda şöyle der: “İçimizde hâlâ bâzı kimseler hakîkatin bütün
acılığı ve çıplaklığına rağmen, bu çıkmazın bizi asırlardan bêri hasretini çektiğimiz
güneşli ve mesut bir selâmet yoluna götüreceğini iddiâ ederler.
Câhilliklerinden ziyâde menfaatleri yüzünden”.
Menfaati
cehâlet tetikler. Menfaatçiler, halkın câhil olduğu yada câhilce şeyler yaptıklarını
görünce bunu kullanmak isteyerek kendilerine çıkar sağlamak ve menfaat devşirmek
isterler. Tabi onların menfaat adına yaptıkları da câhilliğin başka bir türü ve
şeklidir. Çünkü başkasının zararına menfaat sağlamak ve bunun için çalışmak tam
bir cehâlettir.
Günümüzdeki müslümanların tek bir sorunu
vardır: “Cehâlet, korku, konfor ve menfaat-çıkar hırsı yüzünden, vahyin ne
dediğini açıkça ortaya koy(a)mamak ve ona göre amelde ve eylemde bulunamamak”.
Kur’ân’ı okuduğunuzda keyfiniz
kaçmıyorsa ve kafa-beden konforunuz bozulmuyorsa, siz Kur’ân’ı “Kur’ân-merkezli”
olarak okumuyorsunuz” demektir. Kur’ân-merkezli okunmayan Kur’ân; lâik,
demokratik, kapitâlist, liberâl, komünist, sosyâlist, feminist, muhâfazakâr ve
modern yâni çıkar-merkezli okunuyor demektir. Tabi bu, “Kur’ân’a uymak” değil,
“Kur’ân’ı cehâlete ve menfaate uydurmak” anlamına gelir. Kur’ân’ı; moderniteye, nefse ve çıkara
uydurmak için yorumlamaya bir başladınız mı, şeytan, nefs ve tâğutlar en büyük
destekçiniz olur.
Bu nedenle, câhillik etmeyi bırakın da, para
ve maddî çıkar için olmayan eylemleriniz de olsun. Menfaat ve çıkar sağlamayan
işler de yapın ki, cehâletten ve menfaatçilikten kurtulasınız. Zîrâ cehâletin
ve menfaatçiliğin panzehiri, “Allah rızâsı için bilinçli şeyler yapmak”tır. “Îman
edip sâlih amel işlemek” denilen şey budur.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Nîsan
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder