4 Nisan 2024 Perşembe

Dîni Akla İndirgemek

 

“…Bugün size dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nîmetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip-beğendim..” (Mâide 3).

 

Bu âyet zımnen şunu söyler; “Allah ne diyorsa ve ne demişse o, Peygamberimiz nasıl yaptıysa öyle”dir. Çünkü din tamamlanmıştır. Artık akıl da, zihin de, kâlp de, beyin de, düşünce de, söylemler ve eylemler de, tamamlanmış olan Allah katındaki tek hak din olan İslâm’a göre olacaktır. Çünkü o, akıl dâhil hiç-bir şeye indirgenemez. İslâm hiç-bir şeye indirgenmez ama her-şey ona göre olmalı ve İslâm’a yükseltilmelidir. Zîrâ “İslâm en üstte olan”dır. En üstte olan bir şey daha alttaki başka bir şeye indirgenemez.

 

Din akla aykırı değildir ama akıl-üstüdür. Bu yüzden din akla değil, akıl dîne uyacaktır. Zâten akıl ancak dîne uyarsa ve vahiy-merkezli olursa hem kendini aşar hem de doğru ve düzgün olarak çalışarak “herkes için iyilik” üretmede kullanılabilir. Aksi-*takdirde akıl; şeytan, nefs ve tâğutların kontrôl ve yönlendirmesine girerek fitne üretip ifsâd etmekten başka bir şey için kullanılmayacaktır.

 

Dîni akla indirgemek, “üstte olanı aşağıda olana göre yapmak” olacağından dolayı “dînin sınırlandırılması” demektir. İslâm’ı akla-rasyonâliteye indirgemek, İslâm’ı felsefeye ve bilime indirgemek demektir. Çünkü vahiyden kopuk olan akıl ancak madde, eşyâ, nesne üzerinde çalışacağı için, akıl sâdece, bunlar üzerinde çalışan felsefe ve bilim yapabilir. Aşkın ve mânevî olanı idrâk etmekten mahrum kalarak kendini sınırlandırmış ve indirgemiş olur.  

 

Modern insan, aklı kutsallaştırdığı ve ilahlaştırıp taptığı için, aklı en üst mercî olarak görmekte, bu nedenle de aklı eleştirmeyi hiç düşünmemektedir. Öyle ki, akıl-üstü olan âyetleri ve gaybı bile akıl ile anlamaya ve yorumlamaya çalışmaktadır. Oysa yaptığı şey, her-şeyi kısır akla uydurmaya çalışmaktan başkası değildir.

 

Aklı kullanmak elbette olmazsa-olmazdır. İslâm aklın mutlakâ kullanılmasını emreder ve şöyle der: “… O, akıl erdir(e)meyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar” (Yûnus 100). Fakat akıl ancak vahiy-merkezli olduğunda doğru çalışır ve iknâ eder. Çünkü akıl bağımsız olarak, kuyumcu terâzisi gibi şaşmaz bir ölçüye sâhip değildir. Aklın bu kadar kutsanması, dîni yok sayan modernizm bir sonucudur. Modernizm ile birlikte aklın kutsallaştırılması sapkınlığın ve sapıklığın bir sonucudur. Yoksa aklın değerini çok bildikleri için falan değildir. Dînin yerine koyacak başka bir şey bulamadıkları için aklı ilahlaştırmakta ve sonra da ona tapmaktadırlar. Üstelik, modernlerin böyle yapmaları insanları mutluluğa ve huzûra kavuşturmamış ve ancak şeytanı, nefsi ve tâğutları hoşnut etmiştir ve etmektedir. Allah’ı, dîni ve kitabı merkeze almanın sorumluluğunu taşımaktan ürpererek korkan modern insan da zâten bu nedenle akla tapmaya devâm etmektedir.

 

Akla uyan her-şey aslında nefse de uyuyor demektir. Çünkü akıl eğer vahiy-merkezli değilse, dînin yönlendirmesinde ve kontrôlünde değilse mutlakâ şeytanın, nefsin ve tâğutların kontrôlünde ve yönlendirmesinde olur. Çünkü akıl tek-başına ve hiç-bir şeye dayanmadan işletilebilecek bir şey değildir. Böyle olduğu için dîni akla indirgemek, şeytana, nefse ve tâğutlara indirgemek demek olur.

 

Esâsen din’de yâni İslâm’da “akıl” değil, “akleden kâlp” önemlidir. İslâm’ın akıl dediği, “akleden kâlpt”ir. İslâm’a göre akletme beyin ile değil, kâlp ile yapılır:

 

“Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kâlpleri ve işitebilecek kulakları olsun?” (Hacc 46).

 

Modern Allahsız akıl, akla uymayanı yok sayıyor, reddediyor yada aşağılıyor, sonra da o şeyi aşırı yoruma boğarak aklın kabûl edebileceği bambaşka bir şekle sokuyor. Çünkü onu olduğu gibi hâliyle anlamlandıramıyor. Bu yüzden de her-şeyi modern insanın anlayabileceği ve kabûl edebileceği akıl-merkezli düşünceye uygun hâle getirmeye çalışıyorlar, fakat olmuyor, çünkü bir şeyin orijinâl hâli Allahsız olarak tatmin ve iknâ edici bir şekilde açıklanamıyor, zorlayınca da absürt bir sonuç ortaya çıkıyor.

 

Meselâ Kur’ân’ın akıl-üstü âyetlerini akla öre yorumlamak istediklerinde ortaya absürt ve komik şeyler çıkıyor. Üstelik bunlar hiç iknâ ve tatmin edici değil. Aynı şey zamânında Kitab-ı Mukaddes’e yapılmıştı ve böyle yaparak oun ifsâd ve tahrif ettiler, şimdi de aynısını Kur’ân’a yapmak istiyorlar. Fakat bunu “korunmuş” olan Kur’ân’a yapamazlar.

 

Aklı şaşmaz-yanılmaz kutsal bir cevher gibi görenlerin, Allahsız yâni Allah’ı işe karıştırmadan yaptıkları akıl-merkezli çalışmalarının sonuçları da absürt çıkmaktadır ki bu yüzden sürekli değiştirmek zorunda kalmaktadırlar. Allahsız akla göre yapılan çalışmaların sonucunda elde edilen modern-bilimin verilerinin %90’ı eksik ve yanlıştır ve sürekli olarak da yanlışlanıp değiştirilemeye muhtaç kalmaktadır. Buna rağmen dîni akla ve bilime indirgemek ve “âyetleri bilime vurmak” da ne demektir?. Bilim her-şeyi çözmüş mü ki!. Peki tabiatın kânunları -ki aslında Allah’ın kânunlarıdır- modern-bilimin bildiği kadar mıdır?. Elbette değildir. O zaman niçin modern-bilime uygun olmayan şeyleri yok sayıyor ve iptâl ve inkâr ediyorsunuz?.

 

Bilim öyle kesin ve evrensel falan değildir. Çünkü dayandığı akıl hem şamaz ve yanılmaz değildir hem de bu yüzden evrensel değerler üretemez. Zâten hemen hiç-bir şeyi de doğru-düzgün açıklayamamaktadır. Zâten 2. Dünyâ Savaşı’ndan sonra bilim bitmiştir ve ölmüştür. Heidegger “bilim ölmüştür” demişti. Şu-anda sâdece teknoloji devâm ediyor. Millet de teknolojiyi bilim zannettiği için “bilim gelişiyor” zannediyor. Durum böyleyken, dîni, felsefenin, bilimin ve teknolojinin dayandığı akla indirgemek saçmalıktır.

 

Kesin olmayan akıl ve bilim, kesin olan dîni ve vahyi inkâr ve iptâl etme yada değiştirme ve başkalaştırma hakkını kendinde görüyor. Ulan siz kimsiniz!. Bâzıları da Allahsız akıl ve bilim ile inkar ve iptâl edilen dîni, yine bilim ve akla dayanarak kanıtlama yoluna gitmektedir. Bilimsel yöntemle dînin söylemlerini kanıtladığını sananlar, o bilimsel veri değişiverecek olsa ne yapacaklar acaba?.

 

Özellikle dînî kıssaların akıl ve bilime ters olması nedeniyle inkâr ve iptâl edilmek istenmektedir. Çünkü dediğimiz gibi, tabiattaki tüm yasaları ve işleyişi çok iyi bildiklerini zannettiklerinden dolayı, bildikleri kadarına uymayan her-şeyi gerçek-dışı ve mitoloji olarak görüyorlar. Oysa kendilerinin özellikle Dünyâ-dışı ile ilgili söyledikleri tam bir hurâfe ve komedidir.

 

Allah ne dediyse ve ne diyorsa doğru odur. Hakîkat aklın ve bilimin-teknolojinin değil, Allah’ın dediğidir. Bu nedenle de dîni akla indirgemek apaçık bir yanlıştır. 

 

Aklın ve bilimini kullanılmasına karşı değiliz elbette, zâten aklın da bilimin de kullanılmasını Allah emrediyor ve bunu yapmayanların pisliğe gömüleceğini söylüyor. Bizim karşı olduğumuz şey, aklın ve bilimi temele ve merkeze almanın ve de esas alınmasıdır. Aklın ve bilimin kullanılması başka, onu kutsallaştırıp îman edilmesi ve her-şeyi mutlak anlamda ona göre yapmak bambaşka şeylerdir. Dîni akla indirgemek modern bir küfür, şirk ve hurâfedir.

 

Din, ne aklı ve aslında nefsi tatmin için, ne de modern batı’ya ve modern-bilime uydurmak için indirgenemez.

 

Allah’ı âhireti, gaybı, melekleri, vahyi, peygamberliği, Kur’ân’ı, İslâm’ı yâni akıl-üstü olanı, akıl ve bilim ile sorgulamaya ve eleştirmeye kalkmak çok büyük bir terbiyesizlik, ağır bir küstahlık ve âdî bir inançsızlık durumundan başka bir şey değildir. Akıl-üstü bir şeyi kısır ve çapsız-yetersiz bir akla indirgemek, ancak îmânî bir sorun ve eksiklik ile açıklanabilir. 

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Nîsan 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder