“Sana
Rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O’nun sözlerini değiştirici yoktur ve
O’nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın” (Kehf 27).
Yarım
kalmak insanın hattâ tüm varlığın kaderidir. Çünkü “tam olan” sâdece Allah’tır.
Tam olmak Bakî olmayı gerektirir, yarım olan ise ancak fânî olabilir. Her-şey
fâni ve yok olucudur: “Üzerindeki
her-şey yok olucudur (fân); Celâl ve ikram sâhibi olan Rabbinin yüzü (kendisi)
bâki kalacaktır” (Rahmân 26-27). Her-şey fânî olduğu için dolayısı
ile her-şey yarımdır. Tüm kâinât, bu yarımlığı içinde muhteşem bir düzene ve
döngüye sâhiptir. Döngüsü mükemmeldir zîrâ işleyişini ona Allah vermiştir ve
vermektedir. Fakat varlığın varlığı bakî değildir ve fânidir ve bu fânîlik onu
tam değil yarım eder ve yarım bırakır.
Yarım
olduğunun farkında olan tek varlık insandır. O zâten her-an yarım kaldığı için
yarımlıktan kaçamaz, kurtulamaz. Bir bakmışsınız onu tamamlayan bir şey yada kişi
yok oluvermiş. İnsan o anda yarım kalır. Anne-babası, kardeşleri, akrabâları
eşi, çocukları, dost ve arkadaşları, işi, evi, arabası, parası, malı-mülkü,
makâmı, yedikleri, içtikleri, giydikleri, gezdikleri, gördükleri vs. sevdiği
her-şey yâni kendisini tamamlayan yada tamamladığını zannettiği her-şey de
kendisi gibi fânî olduğu için onu mutlakâ yarı-yolda bırakırlar yada o onları yarı-yolda
bırakır da insana tam olmadığı hatırlatılır durur.
İnsan
ancak Allah’a bağlandığında ve Allah-merkezli yaşadığında yok oluşlar onun için
“tadımlık” olabilir ve yarım bırakan en büyük etken olan ölüm ile kişi
bir-anlık yarımlığı tatsa bile âhiret hayâtında yeniden tamamlanır. Onu Allah tamamlar.
Tabi bu tamlık “Allah gibi olmak” değil, “Dünyâ’daki gibi yarım olmamak”
anlamındadır. Zîrâ yaratılmış olan her-şey eksiktir, eksik kalacaktır.
Tam olamamanın ve yarım kalmanın sürekli
acısını çekenler, bir türlü Allah’a bağlanamayanlar ve O’nun emir ve
yasaklarına göre yaşamayanlardır. Biten, solan, giden, ölen ve kaybolan her-şey
ona yarımlığını hatırlatıp durur ama buna
rağmken “tam olan”a sığınmaz da yarımlar içinde oyalanır durur. Tam Olan’a
bağlanamayanlar ve sığınamayanlar, sürekli olarak, kendisine yarımlığını bir-an
dâhi olsa unutturacak yeni tamponlar arayıp dururlar. Fakat hiç-bir tampon onun
yarım olduğu gerçeğini değiştirmez. Yarım olduğu ona tokat gibi çarpar da her geçen
gün çok daha fazla acıtır.
Allah ve âhiret inancı ve bilinci olmadığında
her-şey yarım kalır. İnsanın zevk ve haz aldığı, neşe ve zevk duyduğu her-şey biter
ve yarım bırakır. Allah ve âhiret olmadığında adâlet, eşitlik, hak-hakîkat, ahlâk
ve tevhid yarım kalır. Yarım kalanın yerini ise adâletsizlik, eşitsizlik,
haksızlık, ahlâksızlık, şirk, küfür, nifak, fitne, fesat, günah, haram, suç, günah
vs. alır. Aynen günümüzdeki gibi.
Teori yarımdır ve onu pratik tamamlar. Fakat
teori, -bâzı sınırlı zamanlar hâriç- hiç-bir zaman %100 pratiğe dökülemez.
Kur’ân’ın gösterdiği “ulaşılabilir olan” bir “hedef” vardır. Fakat o hedefe
bir-anda ulaşılamadığı gibi, çokları ulaşmaz da. İslâm’da, o hedefe ulaşma
yolunda tüm güçle samîmi bir şekilde gayret sarf etmek önemlidir. Yarımın yapacağı
en iyi şey budur.
Dünyâ’da her-şey gibi insan da yarımdır ve bu
yarımlık içindeyken kurtuluşa ulaşacak yada ulaşamayacaktır. Varlık içinde
yarım olmayan tek şey tevhidtir. Tevhid ya %100 olur, yada %0. Tevhid yâni
“şirksizlik”, yarım-yamalak olacak şey değildir. Tevhid %100 olmadığında
Allah’ın yardımının ulaşması söz-konusu bile olmadığı gibi, azâbı her yönden
kuşatır bizi.
En güzel amel de, “yarım bırakılmayan
amel”dir. Çünkü bir şeyi yarım bırakmak, “o şeyi hiç yapmamak” gibidir. Ameller
yarım kalmazsa bizi cennete kadar taşırlar Allah’ın izni ile.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Hazîran 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder