21 Haziran 2024 Cuma

Ayrılık Üzerine

 

“…Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır” (Yûsuf 83).

 

Hz. Yâkub, ayrılığın acısıyla böyle diyor. Çünkü yapacak bir şey yoktur. O ayrılık ve acı yaşanacaktır.

 

Ayrılık insanın kaderidir. Babadan ayrılarak annenin karnına yerleşen insan, vakti geldiğinde anne karnından da ayrılarak hiç ayrılmayacağını zannettiği Dünyâ’ya doğar. Bu doğuş, uzun-kısa bir ömürden sonra ölüm ile Dünyâ’dan ayrılmakla son bulur. Tabi Dünyâ’dan ayrılmak aslında “Dünyâ’nın üstünden ayrılmak” demektir, çünkü öldüğümüzde yine Dünyâ’nın altında bir yerlerde oluruz.

 

İnsan zamanla okuldan ayrılır, işten ayrılır, evden ayrılır, eşinden, çocuklarından ayrılır, ölüm gelir, dede-nineden, ana-babadan, kardeşlerden, sevilenlerden, yakınlardan, akrabâlardan, eşten-dosttan, arkadaştan ayrılır insan. Maazallah bir uzvundan ayrılabilir; dişlerinden, saçlarından, gözlerinden, kulaklarından, elinden-ayağından, organlarından vs. herkesten ve her-şeyden ayrılır, ayrılmak zorunda kalır.

 

Yine insan dinden-îmandan ayrılır, Allah’tan ayrıldığını söyler  yada zanneder. Hastalanır sağlığından ayrılır, bildiklerini unutur ve bilmez hâle gelir de bildiklerinden ayrılır, ama yaptıklarından ayrılamaz. Yaptıkları âhirette bile onu bırakmaz. Malından-mülkünden, servetinden-şöhretinden, şehvetinden, siyâsetten, cehâletten vs. insan her-şeyden kopup ayrılabilir. Çünkü ayrılık insanın kaderidir.

 

Kanımca insanın -geçici olanlar dışında- iş, para, aşk, merak ve mâcerâ vs. için sürekli olarak ana-babadan, âileden, eşten-dosttan ayrılması çok saçmadır. Zâten bu modern ile başlamış bir şeydir. İş, eş, okul, merak vs. için sürekli olarak gurbette olmanın normal bir iş olduğunu düşünmüyorum. Bir iş için, para için, gezi için, yada bilgi için belli bir süreliğine ayrılmak mümkündür ve olan bir şeydir. Ama sürekli ayrılık doğru değildir, doğal ve normâl de değildir. Adam Dünyâ’nın uzak bir yerine gitmiş, memlekette ana-babası ona muhtaç durumda yada belki de hasta veyâ ölüm döşeğinde ve bu gurbetteki adam yada kadın işten izin alamadığı için, bilet bulamadığı için yada canı istemediği için ana-babasının hastalığına yada ölümüne bile gelemiyor.

 

Tabi buna mecbur da kalınabilir. Hastalık, hapis, ölüm, savaş, siyâset, düşünce, dava vs. yâni ayrılık hiç olmamalı demiyoruz. Hz. Yûsuf babasından, âilesinden, memleketinden ayrı kalmıştı. Esâsen tüm peygamberler memleketlerinde hicret ederek ayrılmak zorunda kalmışlardır.

 

Çok ilginçtir; ayrılığın insanın içine oturan kötü ve ağır bir etkisi vardır. Hâlbuki (bâzen ölümden beter olsa da) ayrılık ölüm değildir. Yeniden kavuşulabilir yada bir-kaç saat sonra veyâ bir gün sonra modern iletişim araçlarıyla görüşülebilir. Peki buna rağmen ayrılık neden boğazda bir yumru oluşturur ve insanı göz-yaşlarına boğar, içini acıtır?. Gâliba yüz-yüze olmak ile mektup, telefon ve internet aracılığıyla görüşmek o kadar etkili olmuyor ve hasreti gidermiyor. Çünkü ne de olsa ayrılıkta kişiler birbirlerine dokunamıyor, duygularını tam olarak hissedilmiyor.

 

İnsan, doğduğu ve yaşadığı yerin yiyecek ve içeceği ile beslendikten başka; oranın malzemesiyle evini yapmalı, yine oranın havasını solumalı, oranın kadını ve erkeğiyle evlenmeli ve -kısa ayrılmalar hâriç-, orada doğduğu gibi orada ölmelidir. En doğal ve normâl olanı budur. İşte modernite bu yaşam-tarzını yıkarak hâkim oldu. Modernizm bir ayrılık ve ayrılma uygarlığıdır.

 

Eskiden insanlar bir köyde yada kasabada büyük bir evde doğarlar, nine, dede, ana, baba, kardeşler, akrabâlar vs. hep birlikte olurlardı. Ne zaman ne yapacağı da belliydi. Kız-kardeşler yada kızlar bir-iki sokak ilerideki bir eve gelin gider ve gelinler de yine aynı köyden-kasabadan yakın bir yerden alınır. Bir-kaç sokak ötedeki bir mahalleye yada en fazla karşıdaki köye gelin gidilir yada gelin alınırdı ve sık-sık görüşülürdü. Gerçi bu da bir ayrılıktır. Kanımca bir insan, kızı kendi oturduğu apartmanın alt dâiresinde oturacak olsa bile, evlenmesi ve evinin ayrılması hüzün ve acı verir.

 

Modern insan, âilesinin özellikle eğitim ve iş için ayrılmasını iyi bir şey olarak görüyor. Bir keresinde İzmir’de 60’lı yaşlarda, kocası vefât etmiş bir kadınla konuşurken, kadın biraz da öğünerek; “büyük oğlum Amerika’da, kızım İngiltere’de, küçük oğlum da Antalya’da” demişti. Bu durum bana tâ küçüklüğümden bêri ters geldiği için, biraz da düşünmeden, “sizin âile dağılmış” deyiverdim. Kadın bir-anda irkildi ve biraz düşündükten sonra, “aslında doğru söylüyorsun, çünkü biz iki-üç senede bir bir-kaç gün görüşüyoruz” dedi. Bir-anda ne kadar da yalnız olduğunu fark etti. “Ama kavuşması da heyecanlı olur ve çok hoştur” dedim de biraz gülümsedi.

 

Peygamberimiz Mekke’den çıkarken Kâbe’nin yanına gelmiş ve ona bakarak şöyle demişti: “Allah’ın yarattığı şeyler içinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni (zor­la) çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım”  (Heysemi, Mecmau’z-Zevâid, 3/283).

 

Zeyd İbn-i Erkam şöyle dedi: “Bir gün Resûlullah ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamdü senâdan sonra bize öğüt verdi. Sonra da şöyle buyurdu:

 

“Ey insanlar!; ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nûr olan Allah’ın Kitabı Kur’ân’dır. Allah’ın kitabına yapışın ve sımsıkı sarılın”.

 

Ayrılığın acısı vardır ama tadı da vardır. O burukluk tatlı bir burukluktur. Belki de ayrılık acısı ve hüznü duymak insan için iyidir de. Hele tekrar kavuşmak ne kadar da heyecan vericidir. Lâkin ben kendi fikrimce yine de sevdiklerimi her zaman yanımda isterim. Ayrılığın bâzı ödülleri de olabilir ama genelde acıtıcıdır ve olumsuzdur.

 

Ayrılık vakti gelip çatana kadar, sevgi kendi derinliğini bilmez. Ayrılık ânı sevgiyi ve duyguları tümüyle açığa çıkartır.

 

En kötü ayrılık Allah’tan, âhiretten, vahiyden, peygamber örnekliğinden ve İslâm’dan kopup ayrılmaktır. Çünkü insanı âhirette yâni ebedî âlemde sevdiklerinden sürekli ayırır. 

 

Ayrılığın en iyi tesellisi şudur ki, Allah her-an bizimledir. Biz O’ndan ayrılamayız.  

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder