14 Haziran 2024 Cuma

Hakîkat ve Kurgu

 

“Onların çoğunluğu zandan (kuruntu) başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiç-bir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir” (Yûnus 36).

 

Hakîkat: “Bir şeyin aslı ve esâsı. Mâhiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Sâbit ve vâki. Sadâkat, doğruluk. Kâinat, tabiat ve ulûhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan ârî ve zâhir olan gerçek” anlamlarındadır.

 

Kurgu: “Tamâmen veyâ kısmen gerçeklere dayanmayan; yazar veyâ sanatçının hayâl-gücünün eseri olan kişi, yer ve olaylar içeren eser”. Kurgu, “kurulmuş olan, kuruntu, hayâlî” anlamındadır.

 

Târih, hakîkat ile kurgunun savaşımının târihidir. Hakîkatin karşısına her zaman ya kurgusal olan yada “hak ile karıştırılmış bâtıl yâni kurgular” çıkarılmıştır. Pek insanlar hakîkate değil de niçin kurgulara yönelirler?. Çünkü hakîkatin bir ağırlığı ve yükü vardır, zîrâ hakîkat gerçektir, haktır, haktan gelir. Hakîkat rûha, kâlbe, zihne ve hayâtın her alanına yöneliktir. Kurgu ise gerçek değil, hayâli, sanal ve sûnîdir. Kurgunun bir ağırlığı olmadığı için yükü de olmaz, bedeli de. Üstelik nefse, zevke, hazza, neşeye, konfora ve eğlenceye yöneliktir. Bu yüzden insanlar genelde hakîkate değil de kurguya yönelirler. İnsanların kurguları daha çok ve kolay kabûl etmelerinin nedeni haz, neşe, zevk ve konfor verdiği içindir. Hakîkat ise adamın belini büker, saçlarını beyazlatır. Fakat âhirette kurgunun sonucu “ateş” iken, hakîkatin ödülü ise cennettir.

 

Kurguların bu kadar rağbet görmesi ve taraftar kazanması, şeytanın ve nefse uygunluğundan başka, tâğutların düzenlediği mekâna uygun olmasından dolayıdır. Açıkçası insan, kendisini sorumluluktan kurtaran konfora ulaştıracak olan her türlü kurguyu kutsallaştırmakta ve ona tapmaktadır. Tabi böyle olunca da bu kurguları üretenler baş-tâcı edilmekte ve ulaşılmaz kişiler olarak görülmektedirler.

 

Sâdece Allah’ın indirdikleri hakîkattir ve diğerleri hep kurgudur ve kurgu olmak zorundadır.

 

Vahye dayanmayan yâni beşeri ve dünyevî dinler, öğretiler, ahlâk-sistemleri, felsefeler, ideolojiler, düşünceler, sistemler, hattâ târikat, cemaat ve hizipler ve nihâyet modern-bilim ve teknoloji de birer kurgudur ve kurguların sonuçlarıdırlar. Bunlar bâtıl düşünceler, söylemler, eylemler ve üretimlerdir ve hak ve hakîkat ile karıştırıldığı için bâtıl olmaktan kurtulamazlar.

 

Felsefe de bireysel kurgulardan oluşur. Felsefe temel düşüncelerini ancak kurguya dayandırmak zorundadır. Çünkü vahye ve Allah’a dayanmayınca mecbûren kurguya dayanmaktan başka seçenek olmaz.

 

Kurgulara dayana şeylerin kısa-vâdede bâzı geçici yararları olduğu için ilgi görseler de uzun vâdede büyük zararları ortaya çıkar ve yanlışları görülür. Bu nedenle de beşerî olana dayanan şeyler sürekli olarak değiştirilmek ve güncellenerek yenilenmek zorunda kalır. Beşerî olanın ilâhî olandan farkı budur.

 

Kurgusal olanın doğada bir karşılığı yoktur. Bu-bağlamda matematik tam bir kurgudur. Bilimin dayandığı matematik kurgu olunca bilimin sonuçları da kurgusal oluyor. Modern-bilimin büyük teorilerinin çoğu kurgudur ve bu yüzden deneye dayanmazlar da masa-başı teoriler olmak zorunda kalırlar.

 

Sayılar, rakamlar, harfler, geometrik şekiller hep birer kurgudur. Ama hakîkati gösterebilirler. Fakat kurgular, hakîkati bâtıl, bâtılı ise hakîkat gibi gösterebilirler. Zâten modern-bilim %90 bunu yapmaktadır.

 

Kurgusal olan şeyler akıl, mantık ve bilimden ziyâde inancın konusu olurlar. Zâten akıl ve mantık ancak vahiy-merkezli olduğunda hakîkati yansıtabilir, aksi-hâlde şeytan, nefs ve tâğut-merkezli olduğunda kurgu üretir durur. Çünkü akıl şaşmaz-yanılmaz sınırsız bir bilgi ve değerlendirme kaynağı değildir.

 

İnsanların büyük çoğunluğunun yöneliyor olmasından dolayı kurgu “kurgu” olmaktan çıkıp da hakîkat hâline gelemez. Bu-bağlamda modernizmin en büyük putu, dîni ve ilahı olan modern-bilim ve teknoloji %95 kurgudur ve kurgu olmak zorundadır. Çünkü varlığın bir mahremi vardır ve varlık bu yüzden belli bir noktadan fazlasını açmaz ve göstermez. Çünkü buna gerek yoktur.

 

Matematik-merkezli olan modernizm bir kurgu uygarlığıdır. Bu nedenle hep kurgular üretir, kurgular kullanır, kurguları hakîkat gibi sunar. Çünkü hayâtiyetini ve varlığının devâmını böyle sağlar.

 

Matematik bir kurgudur, kurgusaldır. Çünkü doğada bir karşılığı yoktur. Doğada üçgen, kare, dikdörtgen yoktur ve sâdece dâire vardır ve matematik dâireyi kullanır ama dâire matematiksel değildir. Rakamlar, sayılar, formüller, işâretler vs. yoktur doğada. Bunlar hep kurgudurlar. Modern-bilimin verilerinin Dünyâ-dışı verileri %95 kurgusaldır, teoriler, hipotezler, modellemeler vs. hep kurgusaldır. Big-Bang Teorisi, Evrim Teorisi, kâinâtın genişlediği teorisi, Dünyâ’nın yuvarlaklığı ve döndüğü vs. bir-çok şey kurgusaldır, kurgusallığa dayanır ve “hakîkat” değildir.

 

Târih boyunca kurgular kutsallaştırılmış ve hakîkatin yerine konmuştur. Kurguların saçmalığı ve yanlışlığı apaçık ortaya konduğunda bile yine de kurgulardan uzun zaman vazgeçilememiştir. Meselâ Aristoteles hakîkate değil de kurgulara dayandığı için bir-çok hatâ yapmış ve hattâ absürd şeyler söylemiştir. Bu konuda bir yazıda şunlar söylenir:

 

“Aristo göksel cisimlerin bozulmaz varlıklar olduklarını ve Güneş’in Dünyâ çevresinde döndüğünü iddiâ ederken, bitkilerde cinsiyetin varlığını yadsıyarak onların kendiliklerinden ürediklerini söylerken ve aklın yeri olarak kâlbi gösterirken, hatâlara -bâzen aptalca hatâlara- düşmüştü. Onun ve bizim talihsizliğimiz, otoritesinin, Helenistik ardılları arasında, bâzı durumlarda teorilerinin gözlemlenen olgulara ters düştüğünde bile, olguların değil, teorilerin doğru kabûl edileceği kadar büyümüş ol­masıdır. Orta-çağda Aristoteles’in sistemi, tüm kusurlarıyla birlikte gerçekten katolik kilisesinin resmî kutsal görüşleri içine alınmıştır. Skolastik bilginler, deneyden çok, Aristoteles’e başvurdular; kilise, benimsemiş olduğu Aristoteles’in öğretisine ters düştüğü için Kopernikus’un Güneş-merkezli sistemini mahkûm etti”.

 

Aristo hakîkate dayanmadığı için bu yanlışları yaptı ama modern-bilim de hakîkate dayanmadığı ve kurgulara dayandığı için yeni yanlışlar yapmıştır ve yapmaktadır. Zîrâ yaratılmışlar hakkında Yaratıcısını hesâba katmayan herkes yanlış yapmaktan kurtulamaz.  

 

Açıkçası îmâna dayanan ve taâllûk eden şeyler dışında elle tutulmayan ve gözle görülmeyen her-şey kurgudur. Peki insanlar niçin soyut olduğu için elle tutulmaz ve gözle görülmez olan Allah’a, âhirete, gayba, vahye, peygamberliğe, dîne, mânevî ve ilâhî olanı inkâr ederlerken ve görmediklerine ve duymadıklarına inanmazlarken, matematiğe, bilimsel teorilere, lat-parçacıklara, yer-çekimine, fizîkî kuvvetlere ve doğanın(!) yasalarına falan hemen inanıveriyorlar ve bunları ölümüne savunuyorlar?.

 

Bir de hakîkat ve mutlak hakîkat vardır ki, Allah’tan başka hiç-bir şey mutlak hakîkat değildir. Tüm kâinât hakîkattir ama mutlak hakîkat değildir. Çünkü mutlak hakîkat olmak sâdece, “bâkî olan Allah”a mahsustur. Fânî ve geçici olanlar da hakîkattir ama mutlak değildir. Zâten Allah’tan başka her-şey mutlak hakîkat olmadığı için, bir zaman önce yaratılmıştır ve bir zaman sonra da yıkılacaktır.

 

Dünyâ bir imtihan dünyâsıdır. Bu imtihan, insanların hakîkate mi yoksa kurgulara mı inanacakları ve hakîkate mi yoksa kurgulara göre mi yaşayacaklarını ve yaşadıklarını ortaya çıkarır. Fakat imtihan sâdece kimin neye inandığını ve neye göre yaşadığını ortaya çıkarmakla kalmaz. Kurgulara göre inanmak ve yaşamak kişiyi mutlakâ küfre, şirke, fitneye, fesada, nifaka, adâletsizliğe, eşitsizliğe, haksızlığa, ahlâksızlığa,ve zulme düşüreceği için kurgu-merkezli olanları âhirette kurgusal olmayan cehennem ateşi karşılayacak, hakîkat-merkezli olanlar ise sonsuz nîmetler diyârı olan cennetler ile sevineceklerdir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder