13 Haziran 2024 Perşembe

Astroloji ve Astronomi

 

“Göklerin ve yerin gizemleri Allah’a âittir. (Göklerin ve yerin uçsuz-bucaksız derinliklerini bilmek Allah’a mahsustur). Saat, (Dünyâ’nın sonu) bir göz-kırpması kadar veyâ daha kısadır. Allah her-şeye Gücü Yeten’dir” (Nâhl 77).

 

“Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın her-şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle her-şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için” (Talâk 12).

 

Allah bu iki âyetle hem astronomiye hem de astrolojiye sınır koyar ve haddini bildirir. Çünkü gökler hareketsiz değildir ve gök sürekli dönüp durmaktadır: “Dönüp duran göğe andolsun” (Târık 11). Sürekli dönen şey hakkında net ve kesin yargılara ve sonuçlara varmak mümkün olmadığı için göklerin inceliğini bilmek sâdece Allah’a mahsustur. İşte astroloji ve astronomi, dönüp duran gök hakkında gözlemler ve yorumlar yapmakta fakat ortaya koyduğu sonuçlar saçma olmaktadır. Dün astrolojinin verileri ne kadar saçma idiyse, bugün de astronominin verileri aynı-şekilde saçmadır. Çünkü gökler hakkında ancak sınırlı bir gözlem yapılabilir ve kısmen doğru sonuçlara varılabilir. Göklerin muhteşem döngüsünün nasıllığını bilmek bir noktadan sonra insan için mümkün değildir.

 

Bu nedenle astroloji nasıl ki hurâfe ise, astronomi de aynı-şekilde hurâfedir. Biri “klâsik hurâfe” iken, diğeri “modern hurâfe”dir. İkisi de yıldızları ve gezegenleri gözler ve dikizler durur. Fakat sonuçta ikisinin de söyledikleri saçma, zan ve hurâfe olmak bakımından aynıdır. Astrolojinin söyledikleri şeyler “klâsik hurâfeler” iken, astronominin yada kozmogoninin söyledikleri şeyler ise “modern hurâfeler”den başkası değildir. Eskiden gökler hakkında “astroloji” ile söylenen yalanlar, şimdi de “astronomi” ile söylenmektedir.

 

Astroloji ne kadar saçma ve boş bir şeyse ve hiç-bir geçerliliği yoksa, astronomi de aynen öyledir. Meselâ astrolojinin söylediği; “kova burcunda bir Merkür retrosu yaşayacağız” sözü ne kadar boş ve saçma ise, “bir milyon ışık-yılı uzaklıkta suyu olan bir gezegen keşfedildi” sözü de o kadar boş ve saçmadır. İkisi de yalandır, hurâfedir ve mitolojidir. Bu-bağlamda, “modern-bilim astronominin çocuğu” olduğu için, modern-bilimin verilerinin de çoğu saçmadır.

 

Modern-bilim en büyük yalanları astronomi alanında söyler-söylemektedir. Meselâ benim astronominin uçuk bir yalanı olarak gördüğüm ve “bu kadar da olmaz” dediğim yalanlardan bir tânesi şöyledir: “Üzerinde bir sondaj makinesi olan bir uzay aracı … milyon km. uzaklıktaki bir asteroide inerek orada sondaj yaptı ve oradan çıkardıkları parçaları inceleyip tahlil etti, sonra da topladığı parçaları Dünyâ’ya getirdi”. Herhâlde insanlık târihinde daha önce böyle büyük bir yalan söylenmemiştir.

 

Astrolojinin saçmalıklarına inanmak ve astrolojiye göre konum almak şirk olduğu gibi, astronominin saçmalıklarına inanmak ve ona göre düşünmek ve konum almak da şirktir. Modern-bilimin ve akıl-çağının Dünyâ’ya yeni ve doğru bir şey sunduğu ve bir devrim yaptığı falan yoktur. Çünkü modern-bilimin Dünyâ-dışı verilerinin %95’i, Dünyâ-içi verilerinin ise %65’i eksik, yanlış ve saçmadır. Modern-bilimin verileri “yeni hurâfeler ve yeni mitoloji”dir. Bu oranlar zâten astroloji için de geçerlidir. Modern-bilim yeni bir bakış-açısı değil, modernleştirilmiş bir mitoloji sunmaktadır. Birileri eskiden insanları astroloji ile umutlandırırken ve uyuturken şimdi ise astronomi ile umutlandırmakta ve uyutmaktadır. Eskiden mitoloji denilen şeye şimdilerde modern-bilim, eskiden astroloji denen şeye şimdilerde astronomi denmektedir. Mitoloji modernleşince modern-bilim olarak, astroloji de modernleşince astronomi olarak gözükmektedir. Olan şey budur.

 

Yalanın büyüklüğü, insanların ahmaklığının büyüklüğü kadardır. İnsanlar ne kadar ahmaksa, “yalancılar” da o kadar büyük yalan söylerler. Modern insan, insanlık târihinin en ahmak insanı olduğu için, eskiden astroloji ile söylenen sınırlı yalanlar şimdilerde sınırsızlaşmıştır.

 

Astrolojinin verileri uydurmadır ama astronominin verilerinin de büyük çoğunluğu uydurmadır. Matematik, düşünmenin değil, ticâretin bir sonucu olarak başlamıştır. Zâten astronomi de, tüccarların gemi yolculuklarında yıldızlara bakarak yollarını bulma çalışmalarıyla başlamıştı.

 

Modern-bilim ilk başta astronomi alanındaki çalışmalarla etkili olmaya başlamıştır. Çünkü uzay istismâra çok açık bir alandır ve yeni şeyler söyleyebilmek ve farklı şekilde yorum yapmak çok mümkündür. Hattâ uzay hakkında ne deseniz gider.

 

Astrolojiyi haklı çıkarmak için Talâk Sûresi 12. Âyete atıf yapanlar vardır. Kopernik, Yunan Dönemi’nden bêri yürürlükte bulunan Yer Merkezli Evren Kuramı’nın yerine, Güneş Merkezli Evren Kuramı’nı kurmuş ve Yer’in, Güneş’in çevresinde dâiresel bir yörünge üzerinde dolanan bir gezegen olduğunu savunmuştur. Böylece, Yer’in evrenin merkezinden kaldırılmasına bağlı olarak insanın evrendeki konumu da yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. İnsanın konumunu sorgulamak, ardından Allah’ın varlığını sorgulamaya dönmüştür. Böylece insan merkeze alınarak Allah yok sayılmıştır ve inkâr edilmiştir. Bu, Allah’a dayanmaktan vazgeçilerek insana ve akla dayanmaya (ç)evrilmiştir.

 

Astroloji insanların umutlarını sömürürken ve söndürürken, astronomi ise inancını sömürmekte ve söndürmektedir. İnsanlar da astrolojiye nasıl ve ne kadar inanıyorlarsa astronomiye de o kadar inanıp-güveniyorlar. Kanımca bu, Allah’a hakkıyla inanıp-güvenmemenin bir sonucudur. İmam Gazali: “Astronomi ve matematik inanç dünyâsı üzerinde yıkıcı etkilerde bulunmuştur” der. Bunu daha önceleri ve günümüzde astroloji yapıyordu. Astrolojiye göre Allah -güyâ- emirlerini yıldızların ve gezegenlerin konumlarına göre indirmekte ve işlerini de yine buna göre yapmaktadır. Yıldızların ve gezegenlerin konumlarını ve durumlarını bilenler, ileride olacakları bilebildiklerini zannederek zırvalayıp dururlar. İleride ne olacağı hakkında tahmin yürütebilirsiniz elbette ve bu sizin kişisel yorumunuz ve zannınız olur, fakat ileride ne olacağı yıldızlara ve gezegenlerin konumlarına ve durumlarına bakarak anlaşılacak bir şey değildir. Zâten bu “gaybı bilmek” olurdu ki gaybı bilmek sâdece Allah’a mahsus olan bir şeydir: “Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sînelerin özünde (saklı) olanı bilir” (Fâtır 38).

 

Astrologlar yıldızlara ve gezegenlere bakarak göklerin şekli ve insana yansıması hakkında uydurmalardan bahsedip hurâfeler üretirlerken, astronomlar da yine yıldızlara, gezegenlere ve galaksilere bakarak gayb hakkında atıp-tutarlar ve milyarlarca yıl öncesi ve milyonlarca yıl sonrası hakkında yorumlar yaparak sanki mutlak doğrulardan bahsediyormuş gibi konuşurlar. Oysa daha hava durumunu bile doğru tahmin edememektedirler. Meteoroloji, tahminlerinin doğruluk payının %80 olduğunu söylese de aslında %50’yi geçmemektedir. Bu orandaki bir tahmin zâten modern olmayan yöntemlerle de yapılabilmektedir.

 

Astrologların tahminlerinin sonuçları ile astronomların tahminlerinin sonuçları oran olarak çok farklı değildir. İkisi de oturdukları yerden fal bakmakta ve bâzen korku, bâzen de umut dağıtmaktadırlar ve nabza göre şerbet vermektedirler. 

 

Sanki eskiden astroloji yalanlar uydurup hurâfeler üretiyormuş da modern astronomi buna bir son vermiş gibi hava yapıyorlar. Oysa eski Mezopotamya ve Mısır’da yıldızlar üzerinde yapılan gözlemler, tarımsal işlemlere ne zaman başlanacağını önceden kestirmek bakımından çok başarılı olmuşlardı. Zâten hava tahminleri hakkında varılan bu başarı, hayâtın her alanına taşınmak istenmiş ve falcılık ortaya çıkmıştır. Sümerliler önceden bilinemeyecek şeyler hakkında yıldız ve gezegen gözlemleri ile aynı yolla kehânette bulunmaya kalktılar. Astronomi, gök cisimlerinin hareketlerinin izlenmesi yoluyla, Sümerlilerin yaptıkları astrolojinin güncellenmesidir. İkisi de bu yüzden “yıldız falı”dırlar. Eski çağların en yaygın inancı olan astroloji, teolojik yönüyle, tüm kabîle, şehir ve ulus tanrılarına üstün bir güç olan kader hakkındaki eski Sümer ideolojisinin ahlâksal yönü bulunmayan sihirsel bir inanç biçimi idi. Günümüzde onun yerini astronomi almıştır.  

 

Astroloji de astronomi gericidir. Çünkü ikisi de yıldızlara bakarlar ama baktıkları yıldız “şimdinin yıldızı değil, “geçmişin yıldızı”dır. Bu nedenle aslında sürekli olarak geriye doğru bakarlar ve doğal olarak bir şey göremezler. Zîrâ yıldızlar, -teorik olarak- geçmiş bir zamânın yansımalarıdır. Atıp-tutmalarının nedeni budur.

 

Peki göklere, yıldızlara ve gezegenlere hiç bakmayacak mıyız ve onlar hakkında bilgi edinmeyecek miyiz?. Elbette edineceğiz. Fakat belli bir noktaya ve sınıra kadar. Sınır aşıldığında göklerin mahremi kapalı olduğu için kesin ve net bilgiye ulaşamayız. Buna gerek de yoktur. Çünkü sanıldığı gibi derinlerde hiç-bir bok yoktur. O-hâlde Allah’ın bildirdiği kadarını bilecek ve haddimizi aşmayacağız:

 

“Dediler ki: Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiç-bir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her-şeyi bilen, hüküm ve hikmet-sâhibi olansın” (Bakara 32).

 

“Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sînelerin özünde saklı duranı bilendir” (Teğâbün 4).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder