“O (Allah), gökleri ve yeri benzersiz
yaratandır. O bir şeyi diledi mi ona sâdece; ‘ol’ der, o da hemen
oluverir" (En-âm 101).
“O, biri
diğeriyle tam bir uyum (mutâbakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahmân
(olan Allah)ın yaratmasında hiç-bir çelişki ve uygunsuzluk (tefâvüt)
göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve
çarpıklık) görüyor musun?. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz
(uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir hâlde bitkin olarak sana dönecektir” (Mülk 3-4).
“Allah,
mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedî kalmak üzere, altından
ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaâdetmiştir.
Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk
budur” (Tevbe 72).
Çok absürd ve saçma olmamasına rağmen kâinâtın,
varlığın ve insanın yaratılışı için ortaya atılan teorilere inanılıyor da, tüm kâinâtı
ve insanları Allah’ın yaratması saçma görülüyor. Yine, insanın öldükten ve kâinâtın
belli bir süreden sonra yıkılmasıyla birlikte yeni bir yaratılışla âhiret hayâtının
başlayacağı inancı insanlara çok uzak ve absürd görünüyor. Yâni tüm varlığı
Allah’ın yarattığı ve sonunda da tüm varlığın yıkılmasıyla birlikte âhirette
yeni bir yaratılışın olacağı ya saçma ve bağnazca görüldüğü için kabûl edilmez,
ya çok sorgulanır ve içinden çıkılamayınca agnostik kalınır, yada körü-körüne bir
âhiret inancı olur. Çünkü kâinâtın Allah tarafından bir-anda yaratılması ve
kıyâmet ve son saat ile birlikte bir-anda yok olup da yeni bir yaratılışın olması
olağan-üstü bir durum olduğu içini insanlara inanılmaz gelir.
Yağmurun ve karın yağması, rüzgârın olması,
ağaçların, bitkilerin Dünyâ’yı güzelleştirmesi ve yararları, hayvanlar ve insanların
varlığı ve daha derine inince her-şey, biz onların işleyişini görmeye
alıştığımız için bize olağan-üstü gelmemektedir. Güneş’e, Ay’a, yıldızlara, göklere
bakmaya ve onları görmeye alışık olduğumuz için bize yaratılış ve işleyiş olarak olağan-üstü ve mûcizevî gelmezler.
Fakat bunların hem vâr olmuş olması hem de işleyişleri ve döngüleri hiç de
normâl değildir. Güneş’in doğuşu, Ay’ın evreden-evreye girmesi, yıldızların ve
gezegenlerin ve tüm göğün dönüp durması, yeryüzünde olan doğa olayları,
tabiatın döngüsü ve işleyişi, vallâhi hiç normâl değildir ve olağan-üstüdür,
mûcizedir. Değer insanların ve hiç-bir şeyin olmadığı bir yerde ve zamanda
bize, şu-an görüp durduğumuz şeylerin vâr olacağı söylenseydi, onu söyleyenlere
şaşkınca bakar ve “herhâlde kafayı yemişler” diye düşünürdük. Aynen, tüm
kâinâtı ve insanı “ol” demesiyle Allah’ın yaratmış olması ve kıyâmet ve “son
saat” ile birlikte her-şeyin yıkılıp âhiret hayâtının başlayacağının söylenmesi
gibi bir etki olurdu. Mevcut varlığın varlığına ve işleyişine şaşmıyoruz da onu
bir süre önce Allah’ın yaratmış olduğuna ve Allah’ın, bir süre sonra da tüm
varlığı yıkıp yeni bir yaratılış yapacağına niye şaşıyoruz ki!. Çünkü gözümüzün
önünde olan şey, “mevcut olan”dır, yaratılış öncesi ve sonrası gözümüzün önünde
olmadığı için kabûl edemiyoruz. Benim için yaratılış öncesi de, mevcut varlık
da ve son yaratılış da olağan-üstü ve mûcize olmak bakımından aynı oranda
normâl değildir ve inanılmazdır.
Varlığın
nasıl ortaya çıktığını -sözde- açıkladığı kabûl edilen teoriler gerçekten iknâ
ve tatmin edici açıklamalar yapmış değillerdir. Bir-çok soruya cevap veremeyen
ve içinde bir-çok çelişkiler barındıran, meselâ Big-Bang Teorisi, Evrim Teorisi
ve modern-bilim ve teknoloji ile ortaya atılan bir-çok teori, câhil yada
Allahsız bir açıklama bekleyen ve isteyenlerin “mal bulmuş mağribi” ve sazan
gibi hemen atlayıp kabûl ettikleri ve inandıkları, “resmî olarak henüz
çürütülmemiş” olan hipotezler, modellemeler ve masa-başında ortaya atılmış
“zırvalık” türünden üretimlerdir.
Hiç
kimse varlığın ortaya çıkışı ve işleyişi hakkında iknâ ve tatmin edici
açıklamalar yapmış değillerdir ve yaptıkları sâdece propagandadır. Bilgiyi
televizyon ve internetten, sâdece manşet olarak öğrenen insanlar, söylenenleri
anladıklarından değil de propagandadan etkilendiklerinden dolayı, uydurmaları
ve zırvalıkları hiç sorgulamadıkları için yapılan -sözde- bilimsel açıklamaları
“doğru ve gerçek bir açıklama” zannediyorlar ve artık duydukları gibi
inanıyorlar. Oysa varlığın nasıl vâr olduğunun bir açıklaması yapılamaz. Çünkü
varlık Allah’ın “ol” demesiyle bir-anda vâr olmuştur. Bir-anda olanın ve
ansızın ortaya çıkanın bir işâreti olmaz. İşâreti olmayan şeyin açıklaması
yapılamaz ve onun hakkında sâdece atıp-tutmalar yapılabilir ki bunlar hiç de
iknâ edici olmazlar. Zâten varlığı, Allah dışında bir şey ile açıklamak hiç de
iknâ ve tatmin edici değildir.
Şimdi mesele şudur; insanlar tüm varlığı
Allah’ın yaratmasını ve kıyâmet ve son saatten sonra her-şeyin yok olup
Allah’ın yepyeni bir yaratılışın başlatacağını çok uzak ve absürd bir düşünce
ve inanış olarak görüyorlar ama, kâinâtın varlığı ve işleyişi de normâl
değildir ve olağan-üstü bir mûcizevîliğe sâhiptir. Yâni insanlar her ne kadar, alışmış
oldukları için hayret içinde kalmasalar ve şaşırmasalar da, kâinât, Dünyâ ve
insanın varlığı ve işleyişi hiç normâl değildir, olağan-üstüdür ve mûcizevîdir.
Zâten bu nedenle de kâinâtın ve insanın yaratılışı için doğru ve tatmin edici
bir açıklama yapılamamaktadır.
Güçlü teleskoplarla bile bakıldığında kâinâtın
bir sonu ve sınırını görmek mümkün değildir. Bu yüzden kâinâtın ne olduğu bile
belli değildir. Zâten insanlar bu yüzden kâinâta bir isim bile verememiştir ve “yaratılmış
olan” anlamında “kâinat” demişler yada sonsuzluğu hatırlatan isimler vermişlerdir.
Kâinat için “sonsuz” derler ama sonsuz da bir isim değildir. Sonsuz “sonu olmayan”
demektir ama sonu olmayan şeyin ne olduğu bilinemediği için ona bir isim verilememektedir.
Yâni gerek tüm kâinâtın gerekse insanın ne olduğu
ve nasıl yaratıldığı bile daha bilinemezken, insanlar görüp durdukları için
alışkın olmalarından dolayı kâinâtın, tüm varlığın ve insanın yaratılışının ve
işleyişinin olağan-üstü ve mûcizevî olduğunu düşünemiyorlar. Sanki tüm varlık
ve insanın yaratılışı ve işleyişi normâl de, kâinâtın ve insanı yaratanın Allah
olduğu ve sonunda da her-şeyin yok olarak yeni bir yaratılışın başlayacağı
gerçeği a-normâl ve imkânsız olarak görülüyor.
Kâinatta hiç şaşamayan kusursuz muhteşem bir
düzen, nizâm ve döngü vardır. Yine, Güneş, Ay ve Dünyâ’nın varlığı, Dünyâ’nın
içinde dağların, ovaların, denizlerin, göllerin, nehirlerin, ağaçların, bitkilerin,
hayvanların ve insanların, kısaca her-şeyin yaratılmış olması ve işleyişi,
derin düşününce insanı hayrete düşüren, aklını, mantığını ve zihnini dumura
uğratıp âciz bırakan, bu muhteşem döngü ve işleyişin açıklaması hakkında çâresiz
olunan bir yaratılış vardır. Çünkü mevcut varlık hiç ama hiç normâl değildir ve
olağan-üstüdür, mûcizedir, imkânsızdır. Fakat vardır. Bu a-normâllik, olağan-üstülük,
mûcizelik, imkânsızlık seviyesi ile, tüm varlığı ve insanı yaratanın Allah
olması ve sonunda da Allah’ın her-şeyi yok edip yeni bir yaratılışı başlatacağı
inancı ve hakîkati arasında olağan-üstü olmak bakımından hiç fark yoktur. Peki
mevcut gördüğümüz ve içinde yaşadığımız olağan-üstülüğe inanıyorsunuz da, niçin
ilk ve sonraki yaratılışın olağan-üstülüğe inanamıyorsunuz?.
Her-şeyi Allah’ın yaratmış olması da, kâinâtın
ve insanın varlığı ve işleyişi de ve sonunda âhiret hayâtının başlayacağı inancı
ve gerçeği de aynı oranda olağan-üstüdür, mûcizedir, a-normâldir, imkânsızdır.
Îman edenler için sorun yoktur ve hepsi de gâyet normâldir ve mümkündür.
Şimdi birileri mevcut göklerin, yerlerin ve
hayvan, bitki ve insanların yaratılışlarına ve varlığın işleyişine şaşmıyorlar
da, tüm her-şeyi Allah’ın yaratmış olmasına ve sonunda âhirette yeni bir yaratılışın
olacağına m şaşıyorlar ve bu yüzden inanmıyorlar?.
Bir insanın yada hayvanın anne karnında
gelişmesi ve sonra doğup büyümesi hattâ bitkilerin incecik bir filizken büyüyüp
kocaman ağaç olmaları, meyveye-sebzeye dönmeleri, yine, Güneş’in, Ay’ın
döngüsü, gündüzlerin ve gecelerin olması, ayların, mevsimlerin ve yılların değişmesi,
aklımızın, bilincimizin olması, ilim, kültür ve sanat üretmemiz, varlığı
anlamlandırmamız vs. normâl mi ki diğerleri normâl olsun. Hayır!; ilk, şimdi ve
son yaratılışın hepsi de olağan-üstüdür ve insan için hepsi de mûcizedir. Hiç-birinin
tam ve gerçek açıklaması yapılamıyor, yapılamaz da, çünkü olağan-üstüdür, mûcizedir,
normâl değildir. Allah mevcut olağan-üstülüğü yaratmışsa, ilkteki ve sondaki
olağan-üstülüğü de yaratmıştır ve yaratacaktır.
O-hâlde, tüm varlığın ve insanın vâr oluşu ve
tüm varlığın işleyişini normâl görürken, mebde ve mead denen ilk ve son
yaratılışı a-normâl görerek inanmamak ve tüm yaratılışı, varlığı ve işleyişi Allah’a
bağlamamak, ya cehâlet, ya inat yada kâfiriktir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Hazîran 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder