14 Haziran 2024 Cuma

Olağan-Üstülüğün İki Yönü

 

“O (Allah), gökleri ve yeri benzersiz yaratandır. O bir şeyi diledi mi ona sâdece; ‘ol’ der, o da hemen oluverir" (En-âm 101).

 

“O, biri diğeriyle tam bir uyum (mutâbakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahmân (olan Allah)ın yaratmasında hiç-bir çelişki ve uygunsuzluk (tefâvüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir hâlde bitkin olarak sana dönecektir” (Mülk 3-4).

 

“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedî kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaâdetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur” (Tevbe 72).

 

Çok absürd ve saçma olmamasına rağmen kâinâtın, varlığın ve insanın yaratılışı için ortaya atılan teorilere inanılıyor da, tüm kâinâtı ve insanları Allah’ın yaratması saçma görülüyor. Yine, insanın öldükten ve kâinâtın belli bir süreden sonra yıkılmasıyla birlikte yeni bir yaratılışla âhiret hayâtının başlayacağı inancı insanlara çok uzak ve absürd görünüyor. Yâni tüm varlığı Allah’ın yarattığı ve sonunda da tüm varlığın yıkılmasıyla birlikte âhirette yeni bir yaratılışın olacağı ya saçma ve bağnazca görüldüğü için kabûl edilmez, ya çok sorgulanır ve içinden çıkılamayınca agnostik kalınır, yada körü-körüne bir âhiret inancı olur. Çünkü kâinâtın Allah tarafından bir-anda yaratılması ve kıyâmet ve son saat ile birlikte bir-anda yok olup da yeni bir yaratılışın olması olağan-üstü bir durum olduğu içini insanlara inanılmaz gelir.

 

Yağmurun ve karın yağması, rüzgârın olması, ağaçların, bitkilerin Dünyâ’yı güzelleştirmesi ve yararları, hayvanlar ve insanların varlığı ve daha derine inince her-şey, biz onların işleyişini görmeye alıştığımız için bize olağan-üstü gelmemektedir. Güneş’e, Ay’a, yıldızlara, göklere bakmaya ve onları görmeye alışık olduğumuz için bize yaratılış  ve işleyiş olarak olağan-üstü ve mûcizevî gelmezler. Fakat bunların hem vâr olmuş olması hem de işleyişleri ve döngüleri hiç de normâl değildir. Güneş’in doğuşu, Ay’ın evreden-evreye girmesi, yıldızların ve gezegenlerin ve tüm göğün dönüp durması, yeryüzünde olan doğa olayları, tabiatın döngüsü ve işleyişi, vallâhi hiç normâl değildir ve olağan-üstüdür, mûcizedir. Değer insanların ve hiç-bir şeyin olmadığı bir yerde ve zamanda bize, şu-an görüp durduğumuz şeylerin vâr olacağı söylenseydi, onu söyleyenlere şaşkınca bakar ve “herhâlde kafayı yemişler” diye düşünürdük. Aynen, tüm kâinâtı ve insanı “ol” demesiyle Allah’ın yaratmış olması ve kıyâmet ve “son saat” ile birlikte her-şeyin yıkılıp âhiret hayâtının başlayacağının söylenmesi gibi bir etki olurdu. Mevcut varlığın varlığına ve işleyişine şaşmıyoruz da onu bir süre önce Allah’ın yaratmış olduğuna ve Allah’ın, bir süre sonra da tüm varlığı yıkıp yeni bir yaratılış yapacağına niye şaşıyoruz ki!. Çünkü gözümüzün önünde olan şey, “mevcut olan”dır, yaratılış öncesi ve sonrası gözümüzün önünde olmadığı için kabûl edemiyoruz. Benim için yaratılış öncesi de, mevcut varlık da ve son yaratılış da olağan-üstü ve mûcize olmak bakımından aynı oranda normâl değildir ve inanılmazdır.   

 

Varlığın nasıl ortaya çıktığını -sözde- açıkladığı kabûl edilen teoriler gerçekten iknâ ve tatmin edici açıklamalar yapmış değillerdir. Bir-çok soruya cevap veremeyen ve içinde bir-çok çelişkiler barındıran, meselâ Big-Bang Teorisi, Evrim Teorisi ve modern-bilim ve teknoloji ile ortaya atılan bir-çok teori, câhil yada Allahsız bir açıklama bekleyen ve isteyenlerin “mal bulmuş mağribi” ve sazan gibi hemen atlayıp kabûl ettikleri ve inandıkları, “resmî olarak henüz çürütülmemiş” olan hipotezler, modellemeler ve masa-başında ortaya atılmış “zırvalık” türünden üretimlerdir.

 

Hiç kimse varlığın ortaya çıkışı ve işleyişi hakkında iknâ ve tatmin edici açıklamalar yapmış değillerdir ve yaptıkları sâdece propagandadır. Bilgiyi televizyon ve internetten, sâdece manşet olarak öğrenen insanlar, söylenenleri anladıklarından değil de propagandadan etkilendiklerinden dolayı, uydurmaları ve zırvalıkları hiç sorgulamadıkları için yapılan -sözde- bilimsel açıklamaları “doğru ve gerçek bir açıklama” zannediyorlar ve artık duydukları gibi inanıyorlar. Oysa varlığın nasıl vâr olduğunun bir açıklaması yapılamaz. Çünkü varlık Allah’ın “ol” demesiyle bir-anda vâr olmuştur. Bir-anda olanın ve ansızın ortaya çıkanın bir işâreti olmaz. İşâreti olmayan şeyin açıklaması yapılamaz ve onun hakkında sâdece atıp-tutmalar yapılabilir ki bunlar hiç de iknâ edici olmazlar. Zâten varlığı, Allah dışında bir şey ile açıklamak hiç de iknâ ve tatmin edici değildir.

 

Şimdi mesele şudur; insanlar tüm varlığı Allah’ın yaratmasını ve kıyâmet ve son saatten sonra her-şeyin yok olup Allah’ın yepyeni bir yaratılışın başlatacağını çok uzak ve absürd bir düşünce ve inanış olarak görüyorlar ama, kâinâtın varlığı ve işleyişi de normâl değildir ve olağan-üstü bir mûcizevîliğe sâhiptir. Yâni insanlar her ne kadar, alışmış oldukları için hayret içinde kalmasalar ve şaşırmasalar da, kâinât, Dünyâ ve insanın varlığı ve işleyişi hiç normâl değildir, olağan-üstüdür ve mûcizevîdir. Zâten bu nedenle de kâinâtın ve insanın yaratılışı için doğru ve tatmin edici bir açıklama yapılamamaktadır.

 

Güçlü teleskoplarla bile bakıldığında kâinâtın bir sonu ve sınırını görmek mümkün değildir. Bu yüzden kâinâtın ne olduğu bile belli değildir. Zâten insanlar bu yüzden kâinâta bir isim bile verememiştir ve “yaratılmış olan” anlamında “kâinat” demişler yada sonsuzluğu hatırlatan isimler vermişlerdir. Kâinat için “sonsuz” derler ama sonsuz da bir isim değildir. Sonsuz “sonu olmayan” demektir ama sonu olmayan şeyin ne olduğu bilinemediği için ona bir isim verilememektedir.

 

Yâni gerek tüm kâinâtın gerekse insanın ne olduğu ve nasıl yaratıldığı bile daha bilinemezken, insanlar görüp durdukları için alışkın olmalarından dolayı kâinâtın, tüm varlığın ve insanın yaratılışının ve işleyişinin olağan-üstü ve mûcizevî olduğunu düşünemiyorlar. Sanki tüm varlık ve insanın yaratılışı ve işleyişi normâl de, kâinâtın ve insanı yaratanın Allah olduğu ve sonunda da her-şeyin yok olarak yeni bir yaratılışın başlayacağı gerçeği a-normâl ve imkânsız olarak görülüyor.

 

Kâinatta hiç şaşamayan kusursuz muhteşem bir düzen, nizâm ve döngü vardır. Yine, Güneş, Ay ve Dünyâ’nın varlığı, Dünyâ’nın içinde dağların, ovaların, denizlerin, göllerin, nehirlerin, ağaçların, bitkilerin, hayvanların ve insanların, kısaca her-şeyin yaratılmış olması ve işleyişi, derin düşününce insanı hayrete düşüren, aklını, mantığını ve zihnini dumura uğratıp âciz bırakan, bu muhteşem döngü ve işleyişin açıklaması hakkında çâresiz olunan bir yaratılış vardır. Çünkü mevcut varlık hiç ama hiç normâl değildir ve olağan-üstüdür, mûcizedir, imkânsızdır. Fakat vardır. Bu a-normâllik, olağan-üstülük, mûcizelik, imkânsızlık seviyesi ile, tüm varlığı ve insanı yaratanın Allah olması ve sonunda da Allah’ın her-şeyi yok edip yeni bir yaratılışı başlatacağı inancı ve hakîkati arasında olağan-üstü olmak bakımından hiç fark yoktur. Peki mevcut gördüğümüz ve içinde yaşadığımız olağan-üstülüğe inanıyorsunuz da, niçin ilk ve sonraki yaratılışın olağan-üstülüğe inanamıyorsunuz?.

 

Her-şeyi Allah’ın yaratmış olması da, kâinâtın ve insanın varlığı ve işleyişi de ve sonunda âhiret hayâtının başlayacağı inancı ve gerçeği de aynı oranda olağan-üstüdür, mûcizedir, a-normâldir, imkânsızdır. Îman edenler için sorun yoktur ve hepsi de gâyet normâldir ve mümkündür.

 

Şimdi birileri mevcut göklerin, yerlerin ve hayvan, bitki ve insanların yaratılışlarına ve varlığın işleyişine şaşmıyorlar da, tüm her-şeyi Allah’ın yaratmış olmasına ve sonunda âhirette yeni bir yaratılışın olacağına m şaşıyorlar ve bu yüzden inanmıyorlar?.

 

Bir insanın yada hayvanın anne karnında gelişmesi ve sonra doğup büyümesi hattâ bitkilerin incecik bir filizken büyüyüp kocaman ağaç olmaları, meyveye-sebzeye dönmeleri, yine, Güneş’in, Ay’ın döngüsü, gündüzlerin ve gecelerin olması, ayların, mevsimlerin ve yılların değişmesi, aklımızın, bilincimizin olması, ilim, kültür ve sanat üretmemiz, varlığı anlamlandırmamız vs. normâl mi ki diğerleri normâl olsun. Hayır!; ilk, şimdi ve son yaratılışın hepsi de olağan-üstüdür ve insan için hepsi de mûcizedir. Hiç-birinin tam ve gerçek açıklaması yapılamıyor, yapılamaz da, çünkü olağan-üstüdür, mûcizedir, normâl değildir. Allah mevcut olağan-üstülüğü yaratmışsa, ilkteki ve sondaki olağan-üstülüğü de yaratmıştır ve yaratacaktır.

 

O-hâlde, tüm varlığın ve insanın vâr oluşu ve tüm varlığın işleyişini normâl görürken, mebde ve mead denen ilk ve son yaratılışı a-normâl görerek inanmamak ve tüm yaratılışı, varlığı ve işleyişi Allah’a bağlamamak, ya cehâlet, ya inat yada kâfiriktir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder