“…Sizden kim dîninden geri döner ve kâfir olarak
ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) Dünyâ’da da, âhirette de
boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır” (Bakara 217).
Târih boyunca tüm zamanlarda ve tüm
mekânlarda her zaman iki çeşit din olmuştur: 1-Allah katındaki tek hak din olan
İslâm yâni “indirilmiş ve uygulanmış din (Kur’ân ve Sünnet)”; 2-Beşerî ve
dünyevî olan, akla ve insana dayanan uydurulmuş din. İşte târih, bu iki dînin
yâni hak ile bâtılın savaşımının târihidir.
Hak yâni indirilmiş din, Allah’ın indirdiği
vahiyler ve o vahiylere göre ortaya konan yaşam-tarzı ile tebellür edip
belirgin duruma gelir. Uydurulmuş din ise, insanın aklına, mantığına ve
düşüncesine göre belirlenir yada böyle olduğu söylenir, fakat aslında şeytana
nefse ve tâğutlara dayanır.
İndirilmiş dînin mensupları en başta
peygamberler, o’nunla birlikte olanlar ve onların tüm zamanlardaki ve tüm
mekânlardaki sıkı tâkipçisi olan mü’minlerdir. İşte indirilmiş dînin
tâkipçileri ve sürdürücüleri bunlardır. Uydurulmuş yâni Kur’ân ve Sünnet’e
değil de birilerinin görüşlerine, bâzı toplumların ve grupların uygulamalarına
göre yorumlanmış ve belirlenmiş dînin tâkipçileri
ise, aslında hayatlarının merkezine İslâm’ı değil, muhâfazakârlık yada “güçten
yana olmak” diyebileceğimiz, mezhebi, meşrebi, târikâtı, tasavvufu, cemaati,
partiyi, hizbi, grubu, akımı, lîderi, önderi, kahramânı vs. yada âhireti değil
de Dünyâ’yı, maddeyi, eşyâyı, parayı, malı-mülkü, serveti, çokluğu vs. alanlardır.
İslâm’ı kabûl ettiğini söyleyenlerin çoğu “indirilmiş din”den esintiler yaşasa
da aslında çoğunlukla “uydurulmuş dîn”in müntesipleri ve bağlıları olmuşlardır.
Modernizmin Dünyâ’yı şeytana ve nefse yönelik kışkırtması, insanların bir
kısmını dînin her türünden tümüyle uzaklaştırmış olsa da, “uydurulmuş dîn”
mensuplarının sayısını ve gücünü de arttırmıştır. Sonuçta bu durum, “indirilmiş
dîn”den kopuşu fazlalaştırmıştır.
“İndirilmiş din”den kopmanın elbette bir cezâsı
da olacaktı ve oldu. Kırıla-kırıla ve kopa-kopa en sonunda 2000’li yıllar ile
birlikte, “indirilmiş dîn”den kopan “uydurulmuş din” bağlıları, dünyevîliğin
iyice yaygınlaşmasıyla ve “aranan ve beklenen mâzeretler”in de ortaya
çıkmasıyla birlikte, “uydurulmuş din”den de bir uzaklaşma ve kopma başlamış ve
Dünyâ’da 11 Eylül, Türkiye’de ise 28 Şubat ve 15 Temmuz olaylarından sonra ve
nihâyet korona süreciyle birlikte insanlar hem birbirlerinden hem de “indirilmiş
din”den sonra “uydurulmuş din”den de uzaklaştı ve kopmaya başladı. Diyeceğimiz
o ki, artık “uydurulmuş din”den de çıkılmaya başlandı. Peki neden?..
Bir tepeye çıkıp modern kente ve mekâna bir
bakın. O gördüğünüz mekân-kent var ya; işte orada “indirilmiş din”in yaşanması
mümkün olmadığı gibi, “uydurulmuş din”in de yaşanması mümkün değildir.
Kentlerde İslâm’ın “hakkıyla yaşanması” mümkün değildir. Dînin hasından da
sahtesinden de uzaklaşılmasının ve kopulmasının, böylece dinden çıkmanın temel
nedeni budur. İnsanın değişimi mekânın değişimi, mekânın değişimi insanın
değişimidir. Kente (şehir değil) yaklaşıldıkça, dinden uzaklaşılır ve
kent-merkezine ve kent zihniyetine yaklaşıldıkça ise sonunda dinden çıkılır.
Şu kesindir ki, din adına yaptığınız şeyler
nefsinize zor gelip de sizi zorlamıyorsa o din “indirilmiş din” değildir. İnancınız,
hayâtınızı dîne göre programlamaya yönlendirmiyorsa, zâten yaptıklarınız “indirilmiş
din” değil, “uydurulmuş din”dir. Çünkü hayâtınızı beşerî-dünyevî merkezde
yaşıyorsunuzdur ve şu âyetle ilişkiniz kopmuş demektir: “De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm
âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır. O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle
emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim” (En-âm 162-163).
Müslüman olduğunu söylediği hâlde, namaz
kılmayan, oruç tutmayan, başörtüsü takmayan vs. kimseler “indirilmiş din”den
çıkmazlar; çünkü zâten “dîne hiç girmemiş”lerdir. Fakat dînin gereklerini ve
emir-yasakları yerine getirmedikten başka bunu hiç dert etmiyor ve “uydurulmuş
dîn”i bile gündeme almıyorsa, artık “uydurulmuş din”den de çıkılmış
demektir.
1-Namaz kılmayanlar, oruç tutmayanlar, zekât
vermeyenler, durumu müsâit olmasına rağmen kurban kesmeyenler ve hacca
gitmeyenler, Kur’ân okumayanlar, dîni öğrenmek için çabalamayanlar. 2-Kötü
alışkanlıkları olanlar, fâiz alanlar, yolsuzluk yapanlar, yalan-dolanla
işlerini yürütenler. Birinci gruptakiler dinden çıkmamışlardır; çünkü bunları
yapmadıkları için daha “indirilmiş dîn”e girmemişlerdir bile. İkinci gruptakiler
de dinden çıkmamışlardır; çünkü zâten o kötülükleri yaptıkları için “indirilmiş
din” üzere değillerdir. Bu günahları işlemelerine rağmen kendilerini yine de
“uydurulmuş din”in mensubu sayanlar, artık bu mensûbiyeti önemsemedikleri için
din’den tamâmen çıkmışlardır. Zâten artık “dinden çıkmak” denince “uydurulmuş
dinden çıkmak” anlaşılıyor.
Zîrâ “indirilmiş ve yaşanmış din”in yâni Kur’ân ve Sünnet-merkezli İslâm’ın ne olduğunu
bilen bile yok.
Artık “uydurulmuş din”den de
çıkılmasının bir nedeni de, özellikle modernist ilâhiyatçıların, “indirilmiş
dinde yok” diye “uydurulmuş din”deki, mevlit, kandil, cumâ toplantısı,
Yâsîn-Tebâreke okumak vs. gibi şeylerden insanları uzaklaştırmaları ama yerine “doğrusunu”
ve “indirilmiş din”e uygun olanı göstermemeleri ve koymamalarıdır. Çünkü hem
İslâm’a uygun bir uygulama olmadığı için bunu bilmiyorlar, hem de lâik-seküler
bir devlette İslâm’a uygun şeylerin yapılmasına izin verilmeyeceğini bildikleri
için (çünkü İslâm yâni Allah-merkezlilik ile modernizm yâni insan-merkezlilik
birbirlerine zinhar uymaz) bu konuda sus-pus oluyorlar. “İndirilmiş dinde yok”
diye insanları “uydurulmuş din”in gereklerini yapmaktan vazgeçirdikleri ama
yerine hakka uygun olanı da koymadıkları yada göstermedikleri için, insanlar
artık “indirilmiş din”den sonra “uydurulmuş din”den de çıkmaya başlamışlardır
ve çıkmışlardır.
Aydınlanma Çağı denilen modern
çağ, “dinden kurtulma ve çıkma çağı”dır.. Modernite en
başta, dinden tâviz vermekle başlamıştır. Modernizm,
her-şeyin dinden koparılması ve sözde bağımsızlaştırılmasıdır. Böyle bir
dünyâda dinden çıkmak işten bile değildir. Lâiklik de, “dînin devletten ayrılması”dır; yoksa
“devletin dinden ayrılması” değildir. Lâiklik, dîni denetim altın almak
demektir. Oysa tam-aksine din, devleti denetim ve kontrôl altında tutmalı ve
bunu da Kur’ân ve Sünnet ile yapmalıdır. Lâkin modern devlet dinden çıktığı
için, modern insan da dinden çıkmıştır. Bu çıkış ilk başta “indirilmiş din”den,
sonra ise “uydurulmuş dinden çıkmak” şeklinde olmuştur-olmaktadır.
Dinden çıkmak, “amelden kopmak” demektir. Îmana
ve amel bir bütündür: Yoksa sâdece “kabûl ediyorum” diyerek dinde kalınmaz:
“İnsanlar, (sâdece) ‘îman ettik’ diyerek,
sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût 2) denir.
Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı gibi;
îman olmayan yerden de amel çıkmaz. Yada “amel çıkmıyorsa îman da yok gibidir”.
Bu ise çok da uzak olmayan bir vâdede “uydurulmuş olan din”den bile çıkmaya
neden olur.
Kendini dînin içinde zanneden ama dinden de nefret
eden “müslümanlar” var. Mevcut modern
dünyânın sistemini ve eserlerini beğenen ve merkeze alan insan, “dinden nefret
ediyor” demektir. Çünkü ikisi modernizm ve din, birbirine zıt
ve bambaşka paradigmalara sâhiptir.
“İndirilmiş din”den sapanlar ve çıkanlar
“uydurulmuş din”e sarılırlar. Fakat (sünnetullah ve imtihan gereğince bir cezâ
olarak) bir süre sonra “uydurulmuş din”de de kalamazlar ve “uydurulmuş din”den
de çıkarlar. Günümüzde olan şey işte budur.
“İndirilmiş din”den çıktıkları için
“uydurulmuş din”e sarılanları, “indirilmiş dinde yok” diyerek “uydurulmuş
din”den de çıkaranlar ortaya çıkan
boşluğu şu sözlerle doldurmaya çalışırlar: “İslâm hayâta karışmayarak sâdece
vicdanlarda kalmalıdır”. Varılan yeri görüyor musunuz?. Hâlbuki Allah, dînini,
vicdanlara hapsolmaktan kurtarıp, İslâm’ı hayâtın tam ortasında hâkim kılmak
için göndermiştir. Peygamber-örnekliği de bunu gösterir. İslâm bir “hayat
dîni”dir. Hayatta hâkim ol(a)mayan bir din, “ölmeye” başlar ve bağlıları onu
zamanla terk eder.
Peki “indirilmiş din” nasıl yeniden görünür
olup hayâta yeniden hâkim olur?. Şu kesindir ki, müslümanlar içinden “kelleyi
koltuğa alacak” bir topluluk çıkmadıkça, değişen bir şey olmayacak, insanlar da
“indirilmiş din” den sonra “uydurulmuş din”den bile çıkarak Dünyâ’ya
sarılacaklardır. Fakat Allah’ın böylelerine âhirette kötü bir sürprizi
olacaktır:
“Allah’ın ahdîni ve yeminlerini az bir değere
karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için âhirette hiç-bir pay yoktur,
kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz.
Ve onlar için acı bir azab vardır” (Âl-i
İmran 77).
“Doğrusu, îmanlarından sonra inkâr edenler,
sonra inkârlarını arttıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabûl edilmez.
İşte bunlar, sapıkların ta kendileridir” (Âl-i İmran 90).
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Hazîran
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder