21 Haziran 2024 Cuma

Uydurulmuş Dinden Çıkmak

 

“…Sizden kim dîninden geri döner ve kâfir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) Dünyâ’da da, âhirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır” (Bakara 217).

 

Târih boyunca tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda her zaman iki çeşit din olmuştur: 1-Allah katındaki tek hak din olan İslâm yâni “indirilmiş ve uygulanmış din (Kur’ân ve Sünnet)”; 2-Beşerî ve dünyevî olan, akla ve insana dayanan uydurulmuş din. İşte târih, bu iki dînin yâni hak ile bâtılın savaşımının târihidir.  

 

Hak yâni indirilmiş din, Allah’ın indirdiği vahiyler ve o vahiylere göre ortaya konan yaşam-tarzı ile tebellür edip belirgin duruma gelir. Uydurulmuş din ise, insanın aklına, mantığına ve düşüncesine göre belirlenir yada böyle olduğu söylenir, fakat aslında şeytana nefse ve tâğutlara dayanır.

 

İndirilmiş dînin mensupları en başta peygamberler, o’nunla birlikte olanlar ve onların tüm zamanlardaki ve tüm mekânlardaki sıkı tâkipçisi olan mü’minlerdir. İşte indirilmiş dînin tâkipçileri ve sürdürücüleri bunlardır. Uydurulmuş yâni Kur’ân ve Sünnet’e değil de birilerinin görüşlerine, bâzı toplumların ve grupların uygulamalarına göre yorumlanmış  ve belirlenmiş dînin tâkipçileri ise, aslında hayatlarının merkezine İslâm’ı değil, muhâfazakârlık yada “güçten yana olmak” diyebileceğimiz, mezhebi, meşrebi, târikâtı, tasavvufu, cemaati, partiyi, hizbi, grubu, akımı, lîderi, önderi, kahramânı vs. yada âhireti değil de Dünyâ’yı, maddeyi, eşyâyı, parayı, malı-mülkü, serveti, çokluğu vs. alanlardır. İslâm’ı kabûl ettiğini söyleyenlerin çoğu “indirilmiş din”den esintiler yaşasa da aslında çoğunlukla “uydurulmuş dîn”in müntesipleri ve bağlıları olmuşlardır. Modernizmin Dünyâ’yı şeytana ve nefse yönelik kışkırtması, insanların bir kısmını dînin her türünden tümüyle uzaklaştırmış olsa da, “uydurulmuş dîn” mensuplarının sayısını ve gücünü de arttırmıştır. Sonuçta bu durum, “indirilmiş dîn”den kopuşu fazlalaştırmıştır.

 

“İndirilmiş din”den kopmanın elbette bir cezâsı da olacaktı ve oldu. Kırıla-kırıla ve kopa-kopa en sonunda 2000’li yıllar ile birlikte, “indirilmiş dîn”den kopan “uydurulmuş din” bağlıları, dünyevîliğin iyice yaygınlaşmasıyla ve “aranan ve beklenen mâzeretler”in de ortaya çıkmasıyla birlikte, “uydurulmuş din”den de bir uzaklaşma ve kopma başlamış ve Dünyâ’da 11 Eylül, Türkiye’de ise 28 Şubat ve 15 Temmuz olaylarından sonra ve nihâyet korona süreciyle birlikte insanlar hem birbirlerinden hem de “indirilmiş din”den sonra “uydurulmuş din”den de uzaklaştı ve kopmaya başladı. Diyeceğimiz o ki, artık “uydurulmuş din”den de çıkılmaya başlandı. Peki neden?..  

 

Bir tepeye çıkıp modern kente ve mekâna bir bakın. O gördüğünüz mekân-kent var ya; işte orada “indirilmiş din”in yaşanması mümkün olmadığı gibi, “uydurulmuş din”in de yaşanması mümkün değildir. Kentlerde İslâm’ın “hakkıyla yaşanması” mümkün değildir. Dînin hasından da sahtesinden de uzaklaşılmasının ve kopulmasının, böylece dinden çıkmanın temel nedeni budur. İnsanın değişimi mekânın değişimi, mekânın değişimi insanın değişimidir. Kente (şehir değil) yaklaşıldıkça, dinden uzaklaşılır ve kent-merkezine ve kent zihniyetine yaklaşıldıkça ise sonunda dinden çıkılır.

 

Şu kesindir ki, din adına yaptığınız şeyler nefsinize zor gelip de sizi zorlamıyorsa o din “indirilmiş din” değildir. İnancınız, hayâtınızı dîne göre programlamaya yönlendirmiyorsa, zâten yaptıklarınız “indirilmiş din” değil, “uydurulmuş din”dir. Çünkü hayâtınızı beşerî-dünyevî merkezde yaşıyorsunuzdur ve şu âyetle ilişkiniz kopmuş demektir: “De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır. O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim” (En-âm 162-163).

 

Müslüman olduğunu söylediği hâlde, namaz kılmayan, oruç tutmayan, başörtüsü takmayan vs. kimseler “indirilmiş din”den çıkmazlar; çünkü zâten “dîne hiç girmemiş”lerdir. Fakat dînin gereklerini ve emir-yasakları yerine getirmedikten başka bunu hiç dert etmiyor ve “uydurulmuş dîn”i bile gündeme almıyorsa, artık “uydurulmuş din”den de çıkılmış demektir. 

 

1-Namaz kılmayanlar, oruç tutmayanlar, zekât vermeyenler, durumu müsâit olmasına rağmen kurban kesmeyenler ve hacca gitmeyenler, Kur’ân okumayanlar, dîni öğrenmek için çabalamayanlar. 2-Kötü alışkanlıkları olanlar, fâiz alanlar, yolsuzluk yapanlar, yalan-dolanla işlerini yürütenler. Birinci gruptakiler dinden çıkmamışlardır; çünkü bunları yapmadıkları için daha “indirilmiş dîn”e girmemişlerdir bile. İkinci gruptakiler de dinden çıkmamışlardır; çünkü zâten o kötülükleri yaptıkları için “indirilmiş din” üzere değillerdir. Bu günahları işlemelerine rağmen kendilerini yine de “uydurulmuş din”in mensubu sayanlar, artık bu mensûbiyeti önemsemedikleri için din’den tamâmen çıkmışlardır. Zâten artık “dinden çıkmak” denince “uydurulmuş dinden çıkmak”            anlaşılıyor. Zîrâ “indirilmiş ve yaşanmış din”in yâni Kur’ân ve Sünnet-merkezli İslâm’ın ne olduğunu bilen bile yok.

 

Artık “uydurulmuş din”den de çıkılmasının bir nedeni de, özellikle modernist ilâhiyatçıların, “indirilmiş dinde yok” diye “uydurulmuş din”deki, mevlit, kandil, cumâ toplantısı, Yâsîn-Tebâreke okumak vs. gibi şeylerden insanları uzaklaştırmaları ama yerine “doğrusunu” ve “indirilmiş din”e uygun olanı göstermemeleri ve koymamalarıdır. Çünkü hem İslâm’a uygun bir uygulama olmadığı için bunu bilmiyorlar, hem de lâik-seküler bir devlette İslâm’a uygun şeylerin yapılmasına izin verilmeyeceğini bildikleri için (çünkü İslâm yâni Allah-merkezlilik ile modernizm yâni insan-merkezlilik birbirlerine zinhar uymaz) bu konuda sus-pus oluyorlar. “İndirilmiş dinde yok” diye insanları “uydurulmuş din”in gereklerini yapmaktan vazgeçirdikleri ama yerine hakka uygun olanı da koymadıkları yada göstermedikleri için, insanlar artık “indirilmiş din”den sonra “uydurulmuş din”den de çıkmaya başlamışlardır ve çıkmışlardır.

 

Aydınlanma Çağı denilen modern çağ, “dinden kurtulma ve çıkma çağı”dır.. Modernite en başta, dinden tâviz vermekle başlamıştır. Modernizm, her-şeyin dinden koparılması ve sözde bağımsızlaştırılmasıdır. Böyle bir dünyâda dinden çıkmak işten bile değildir. Lâiklik de, “dînin devletten ayrılması”dır; yoksa “devletin dinden ayrılması” değildir. Lâiklik, dîni denetim altın almak demektir. Oysa tam-aksine din, devleti denetim ve kontrôl altında tutmalı ve bunu da Kur’ân ve Sünnet ile yapmalıdır. Lâkin modern devlet dinden çıktığı için, modern insan da dinden çıkmıştır. Bu çıkış ilk başta “indirilmiş din”den, sonra ise “uydurulmuş dinden çıkmak” şeklinde olmuştur-olmaktadır.

 

Dinden çıkmak, “amelden kopmak” demektir. Îmana ve amel bir bütündür: Yoksa sâdece “kabûl ediyorum” diyerek dinde kalınmaz:

 

  “İnsanlar, (sâdece) ‘îman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût 2) denir.

 

Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı gibi; îman olmayan yerden de amel çıkmaz. Yada “amel çıkmıyorsa îman da yok gibidir”. Bu ise çok da uzak olmayan bir vâdede “uydurulmuş olan din”den bile çıkmaya neden olur.

 

Kendini dînin içinde zanneden ama dinden de nefret eden “müslümanlar” var. Mevcut modern dünyânın sistemini ve eserlerini beğenen ve merkeze alan insan, “dinden nefret ediyor” demektir. Çünkü ikisi modernizm ve din, birbirine zıt ve bambaşka paradigmalara sâhiptir.

 

“İndirilmiş din”den sapanlar ve çıkanlar “uydurulmuş din”e sarılırlar. Fakat (sünnetullah ve imtihan gereğince bir cezâ olarak) bir süre sonra “uydurulmuş din”de de kalamazlar ve “uydurulmuş din”den de çıkarlar. Günümüzde olan şey işte budur.

 

“İndirilmiş din”den çıktıkları için “uydurulmuş din”e sarılanları, “indirilmiş dinde yok” diyerek “uydurulmuş din”den  de çıkaranlar ortaya çıkan boşluğu şu sözlerle doldurmaya çalışırlar: “İslâm hayâta karışmayarak sâdece vicdanlarda kalmalıdır”. Varılan yeri görüyor musunuz?. Hâlbuki Allah, dînini, vicdanlara hapsolmaktan kurtarıp, İslâm’ı hayâtın tam ortasında hâkim kılmak için göndermiştir. Peygamber-örnekliği de bunu gösterir. İslâm bir “hayat dîni”dir. Hayatta hâkim ol(a)mayan bir din, “ölmeye” başlar ve bağlıları onu zamanla terk eder.

 

Peki “indirilmiş din” nasıl yeniden görünür olup hayâta yeniden hâkim olur?. Şu kesindir ki, müslümanlar içinden “kelleyi koltuğa alacak” bir topluluk çıkmadıkça, değişen bir şey olmayacak, insanlar da “indirilmiş din” den sonra “uydurulmuş din”den bile çıkarak Dünyâ’ya sarılacaklardır. Fakat Allah’ın böylelerine âhirette kötü bir sürprizi olacaktır:

 

“Allah’ın ahdîni ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için âhirette hiç-bir pay yoktur, kıyâmet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır”l-i İmran 77).

 

Doğrusu, îmanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını arttıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabûl edilmez. İşte bunlar, sapıkların ta kendileridir”l-i İmran 90).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder