30 Haziran 2024 Pazar

Kesin Olana Bağlanmak Yada Tahminlere Sığınmak

 

 

“İşte-böyle; şüphesiz Allah, O, Hak’tır ve şüphesiz O’nun dışında taptıkları (tanrılar) ise, bâtıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür” (Lokman 30).

 

Bir şey kesindir yada değişebilir olandır. Üçüncü bir şık yoktur. Üçüncü bir şık olarak hak ile bâtılı karıştırmaya kalktığınızda  o şey bâtıl olur ve geriye yine hak ve bâtıl kalır. Kesin olan Allah’tan gelen, değişebilir olan ise beşerî olandır. Değişebilir olanın “değişir” olmasının nedeni kesin olmayıp da tahmine dayanmasından dolayıdır. Tahmine dayananlar, “kesin ve değişmez bilgi yoktur” diyerek kesinlikten uzak dururlar.

 

Peki insanlar niçin kesin olan varken tahminî ve değişebilir olana yöneliyorlar?. Çünkü kesin olan “kesin” olduğu için değişmezdir ve değişmez olanın değişmez bedelleri ve yükümlülükleri vardır. Tahminî ve değişebilir olan ise insana bir yük yüklemez ve tahminî olanın bedeli olmaz. Çünkü tahminî olan nede olsa değişkendir ve değişken olanın değişmez bedelleri olmaz. Çünkü zâten değişebilir olan tahminlere dayanmaktadır.  

 

Düşünce ikiye ayrılır; 1-Akıl-merkezli düşünce; 2-Vahiy-merkezli düşünce. Akıl, vahiy-merkezli olunca düşünce de meşrû olur. Aksi-hâlde akıl nefis-merkezli olur ki bu aklın ürettiği düşünce hiç-bir zaman kesin ve net olamaz. Kesin ve net olmayan düşünce ise tahminlere dayanır. Netliğin ve kesinliğin olmadığı yerde, şeytan ve uşakları halay çeker.

 

Allah’tan gelen bilgi tabî ki de kesin ve net bilgi,dir. Böyle olması aynı-zamanda ilâhî bilginin en üstün bilgi olması demektir. Allah yarım-yamalak, eksik-gedik ve geçici bilgi verecek değildir. Lâkin hikmet gereğince verilen bilgiler “temel”dir ve insanın bu temel bilgilere uygun olarak en doğruya ulaşması beklenir. Zâten en doğruya ulaşmanın başka da bir yolu yoktur. Bu yüzden Allah’tan uzak olan bilgi türü bâzı doğrulara ulaşsa da kesin ve net olana ulaşamaz ve sonunda tahminler modern-bilim olup çıkar.

 

Modern-bilim zımnen; “kesinlik diye bir şey yoktur, kesin bilgiye ulaşılamaz” demektedir. Çünkü modern-bilim kesin bilgiye ulaşmayı da istemez. Zîrâ kesin olmayandan geçinmektedir. Üstelik kesin ve net bilgiyi veren Allah’tan ve dinden uzaktır. Bundan dolayı kesin bilgiye istese de ulaşamaz.  

 

Modernizm bir kesinsizlik ve tahmin uygarlığıdır. Başta modern-bilim olmak üzere modern olanın hiç-bir netliği ve kesinliği yoktur. Her-şey görecelidir ve zâten Einstein’in görecelik teorileri de el üstünde tutulur bu nedenle. Modernizm kesin olmama durumunu çok iyi kullanmıştır-kullanıyor ve bu sâyede Dünyâ’ya hükmedebiliyor. Çünkü insanları kesin olandan uzaklaştırmıştır-uzaklaştırıyor ve kendi sözde kesinliğini ortaya koyuyor ve hattâ dayatıyor. Oysa modern-bilimin Dünyâ-dışı verilerin %90’ı, Dünyâ-içi verilerinin ise %60’ı net ve kesin değildir ve tahminlerden öteye gitmemektedir. Zâten verilerin sürekli olarak güncellenmesinin nedeni budur Modern-bilimde “yanlışlanabilirlik” diye bir ilke bile vardır. İnsanın vardığı sonuçlar yanlışlanabilir elbette ama bu bir ilke hâline getiriliyorsa o zaman modern-bilime niye güvenelim ki!. 

 

Uzayda gördüğümüz ve uzaklığı 4.10 ışık-yılı uzaklıktan fazla olan gökcisimlerinin varlığı kesin değildir ve sâdece tahmin yürütülmektedir. Kâinâtın bir sonu ve sınırı olduğu-olmadığı kesin değildir. Zamânın, mekânın, uzaklıkları  ve hatta çok ünlü ve yaygın olan teoriler bile kesin değildir ve kesin gibi görülen teorilerin bir-çoğu tahmine dayanmaktadır. Meselâ “bilmem kaç milyon km. uzaklıktaki bir gezegende su bulundu” sözleri masa-başı tahminlerden başkası değildir ki, bu tahminler zâten hemen çürüyüverir. Çünkü bunu bilebilmek mümkün değildir. Zîrâ Güneş Sistemi içindekiler hâriç uzak gezegenlerin teleskopla bile görülebilmesi mümkün değildir. Çünkü gezegenler ışık-kaynağı değildirler. Bir ışık-kaynağının çevresinde dönen bir gezegenin varlığı, yıldızının önünden geçerken oluşturduğu karaltıya bakarak anlaşılır. Bu karaltıya bakarak bir şeyin anlaşılması mümkün olmadığı için masa-başında bâzı tahminler yürütülebilir ancak. Modern-bilimin verileri genelde tahmine dayanır. Modern-bilimin bir din hâline gelmesi, tahminlerin dinleşmesidir. 

 

Modernite bir “deney uygarlığı”dır. Fakat deney, “deneyim” kadar sağlam ve kesin bilgi vermez. Bu nedenle de insana zarar verecek sonuçlar açığa çıkar.

 

Maddî bilgi sınırlı bir bilgidir. Çünkü maddenin bir sınırı vardır. Bu nedenle sınırlı olan maddî bilgiyle kesin bir yargıya varılamaz. Vahyî bilgi ise Sınırsız’dan gelen bilgidir. Kesinlik ve netlik içerir, tahmine yer yoktur.

 

Teoman Duralı şöyle der: “Bilim felsefesi uyarınca, yalnızca bir-takım tahminler yürütmekten öte iş göremeyiz. İnsanlar, olacakları bilen tanrılardan tahmin yürütmek sûretiyle farklı olurken, olanları algılayan hayvandan ise, anlamak sûretiyle ayrılırlar”.

 

Âhiret bilinci ve “cennet hedefi” ile yaşamayanlar, sürekli olarak modern hayâtın üst seviyesi için hayâl kurarlar. Bu aslında şeytan, nefs ve tâğutun dürtmesinin bir sonucudur. Fakat insan madde ile aslâ mutmain olmaz. Zîrâ insan salt maddeden ibâret değildir. Madde “kesin tatmin edici” olmadığı için bu tatminsizlik ve eksiklik yine sürekli olarak madde ile desteklenmek ve tamponlanmak zorunda bırakır insanı. Böylece hayat “tatminsizliği tamponlamak”la ziyân olur gider. Çünkü kâlpler ancak Allah’ın zikri-Kur’ân ile tatmin olur.

 

İslâm’ın mesajı tüm zamanlar ve mekânlar için net ve kesindir. Fakat müslümanların çoğu bu mesajı, “zamânın telâkkisi”ne uyarlamaya çalışıyor ve herkes tahminî bir şeyler söylüyor yada tahminleri tekrarlıyor. Temel ilkelerde ve kesin ve net olan şeylerde bile tahminlere dayanarak sapkınlıklar ortaya çıkıyor. Meselâ Peygamberimiz, müşriklerin; “bir sene biz senin ilahlarına tapalım, bir sene de sen bizim ilahlarımıza tap” şeklindeki hak-bâtıl karışımı bir dîne kesin bir dille “lâ” demişti. Modern müslümanlar ise, hak dînin yerine, tahminlere ve kesinsizliğe dayanan hak-bâtıl karışımı bir dîni (İslâm-lâik/seküler/demokrasi) baş-tâcı yapıyorlar. Çünkü modern insanı kesin ve net olan değil, tahminî olan daha çok heyecanlandırıyor ve tatmin ediyor. Çünkü modern sistem, hakîkate, kesinliğe ve netliğe dayanana değil, algıya ve kabûl edilene dayanana destek veriyor. 

 

Bir şey hakkında kesin ve iknâ edici bir delil yoksa, o şey inancın konusu hâline gelir, artık o şeye inanırsınız yada inanmazsınız.

 

Amel ve eylemle sınanmamış düşüncelerin “kesin doğruluğuna” güvenilemez. Bir düşüncenin ve fikrin doğruluğu sahada belli olur.

 

Allah râzı olduğundan başka hiç-bir şey kesin değildir ve tahminlere dayanır.

 

“İtaat ve mâruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şâyet Allah’a sadâkat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu” (Muhammed 21).

 

Üçüncü bir seçenek olmadığı için ya kesin ve net olan ilâhî bilgiye dayanırsınız yada mecbûren tahminlere sığınmak zorunda kalırsınız.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder