14 Haziran 2024 Cuma

İslâmî Zihniyet, Seküler Zihniyet

 

“Onlara âyetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: Bundan başka bir Kur’ân getir veyâ onu değiştir. De ki: Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyân edersem, gerçekten ben, büyük günün azâbından korkarım” (Yûnus 15).

 

“Ne zaman onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar: ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız’ derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara 170).

 

Bunlar İslâmî zihniyeti ve seküler zihniyeti gösteren ve tanıtan iki âyettir. Tüm zamanlarda mü’minler birinci âyeti dillendirirken, kâfir ve müşrikler ise ikinci âyete sarılmışlardır. Bu günümüzde de böyledir. 

 

Zihniyet: “Bir toplumdaki yada topluluktaki bireylerde, görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle oluşan düşünme yolu, düşünüş biçimi”.

 

Seküler: “Din’den bağımsız olan, işe dîni karıştırmayan, din-dışı, dîne göre olmayan, dîne değil, Dünyâ’ya âit olan, dünyevî olan” anlamlarındadır.

 

İnsanlık-târihi, zihniyetlerin savaşımının ve mücâdelesinin târihidir. İki çeşit zihniyet vardır ve bir üçüncüsü yoktur. Çünkü hak ve bâtıldan başka üçüncü bir şık yoktur. Zihniyet ya hak zihniyettir ve peygamberler ve mü’minler temsil eder, yada seküler-bâtıl zihniyettir ki insanların çoğunluğu olan câhil, kâfir ve müşrik kesim temsil eder.  

 

İslâmî zihniyet hem dünyevî olanı bilir ve tanır, hem de mânevî-ilâhî olanı bilir ve tanır ve de ilâhî olana aykırı olmadığı müddetçe kabûl eder. Seküler zihniyet ise ilâhî olanı hem bilmez ve tanımaz hem de kabûl etmez ve sâdece beşerî ve dünyevî olana sarılır. Bu nedenle Kur’ân’dan, Sünnet’ten, bilimden, akla ve mantığa uygun istediğiniz delîli getirin, sekülere zihniyete sâhip olan insanların çoğu yine de mevcut zihniyetlerine, alışık oldukları şeylere, hayâllerine, arzularına ve çıkarlarına göre düşünmeye devâm ederler ve buna göre hareket ederler.

 

İslâmî zihniyet Allah, âhiret, gayb, vahiy-Kur’ân, peygamber-Sünnet, din-İslâm merkezliyken; seküler zihniyet, insan, akıl, mantık, doğa, eşyâ, madde, beşer ve Dünyâ merkezlidir. İslâmî zihniyet sınır koyar ve denetler, seküler zihniyet sınırları kaldırır ve alabildiğine serbest bırakır. Laissez Faire, “bırakınız yapsınlar” sözü, seküler zihniyetin, Dünyâ’yı ve insanları uçurumun kenarına kadar getirdiği mottosudur.

 

İslâmî zihniyet rûha, kâlbe, merhâmete, vicdâna, adâlete, eşitliğe, hakka,, hakîkate ve ahlâka yönelikken, seküler zihniyet bunları çok da önemsemez ve şeytan, nefs ve tâğutların kontrôlünde, zevk, haz, neşe, konfor ve eğlencesini arttırmanın derdindedir. Bir insanın düşüncesini, zihniyetini ve inanışını; arzuları, istekleri ve hevesleri belli eder. Bu bağlamda insanların çoğu seküler zihniyete sâhiptir ve dînî inancı ya zayıftır yada hiç yoktur.

 

Allah’sız seküler zihniyet, hakkıyla bir târif yapamadığı için insanın târifini târih boyunca şu şekilde yapmıştır: “İki ayak üzerine kalkan hayvan”; “âlet yapan-kullanan hayvan”; “düşünen hayvan”; “konuşan hayvan”; vs. Modern zamanlarda ise dile getirmeseler de zımnen şunu söylüyorlar: “İnsan, çalışan hayvandır”.

 

Batı’lı ve bâtıl zihniyete sâhip olanlar, ahlâken dibe vurmuşlardır ve bunalıma düşmüşlerdir. Bu bunalımdan kurtulmak için de maddî gelişmeyi “tampon” olarak kullanmaktadırlar. Fakat içten çürüme fazlalaştıkça dışarısı da çürümeye başlayacak ve sistem günü geldiğinde -sünnetullah gereği- bir fiskeyle yıkılıvereceklerdir. Çünkü batı ve bâtıl, Hz. Îsâ’nın diliyle söylersek; “badanalanmış kabirler” gibidir. Seküler olunca mecbûren böyle olunmaktadır.

 

Kur’ân’ın bir zihniyeti vardır. Kişi, hayâtında o zihniyet ile düşünüp, edip-eyleyen biri değilse Kur’ân’ı idrâk edemez ve “mushaf incelemeleri”nden öte bir-şey yapmış olmaz. Bu ise onu harekete geçiremez de meydan seküler zihniyete kalır.

 

Kur’ân kesin bir bilgiye dayanmayan, kişisel tahmin ve ön-görüleri aşmayan, olayların hikmet ve inceliğine bakmadan sâdece sonuçları ile ilgilenen bir zihniyeti “câhiliye zihniyeti” olarak, bu zihniyetin yanlış düşüncelerini ise “câhiliye zannı” olarak isimlendirir.

 

Atatürk’ün ürettiği lâik CHP zihniyeti ile, AKP’nin ürettiği seküler-muhâfazakâr AKP zihniyeti arasında, “lîderleri-kişileri ilahlaştırmak” anlamında bir fark yoktur.

 

Demokrasilerde en üstün güç “demokrasi” değildir. Demokrasilerde en üstün güç, “demokrasiyi ikâme edenler ve onu koruyan zihniyet”tir.

 

İnsanların gerçek düşünceleri ve zihniyetleri, “söylediklerinden” ziyâde “söylemediklerinde” saklıdır. Söylemedikleri, söylediklerinden belli olur.

 

İnsanın sorduğu sorular, onun zihniyetini de belli eder.

 

Modern eğitim, “kapitâlist bir proje”dir. Zîrâ kapitâlist bir zihniyet üretir.

 

Dünyâ’nın kaynaklarını dibine kadar tüketmek isteyen seküler zihniyet, doğal olarak evlenmek ve çocuk yapmaktan korkuyor ve kaçınıyor. Çünkü çoluk-çocuğuyla bile olsa Dünyâ’nın sınırlı kaynaklarını paylaşmak istemiyor.

 

İslâm’ı bilmeyenler, müslümanların yoğun bir zâhitlikle uğraşmaktan başka bir şey yapmamaları gerektiğini düşünürler. Bu zannın arkasında, zâhitlikle kendini açığa çıkaran tasavvuf zihniyeti ve modeli vardır.

 

Modernizm nerede ve ne zaman olursa-olsun hep aynı sonuçları üretir. Çünkü Allahsızdır ve Allahsızlık târih boyunca hep aynı düşünceleri ve sonuçları üretmiştir. Zîrâ küfür tek bir millet ve tek bir zihniyettir.

 

Müslümanların ve doğu’nun batı karşısında -görece- geri kalmasının nedenlerinden biri de, müslümanların ve doğu’nun, batı ile ahlâk-dışı bir yarışa girmek istemeyişi idi. Çünkü İslâm’da ve doğu’da, ahlâk-dışı bir kulvarda yarışmak zihniyeti yoktur.

 

Tasavvur, düşünce ve söyleminizin doğru olup-olmadığının sağlaması ve testi, ancak amel-eylem ve davranışlarla yapılabilir. Son 3-5 yıl içindeki düşünceniz ve inanışınız sizi -İslâmî anlamda- doğruya mı yoksa yanlışa mı götürdü? ona bakmak gerekir. Yâni son 3-5 yıl içindeki düşünceniz ve zihniyetiniz size artı bir katkı mı yoksa eksi bir katkı mı yaptı ona bakmak gerekir. Arttınız mı eksildiniz mi? ona bakın ve ona göre tasavvur, düşünce ve söyleminizin doğru yada yanlış olduğunu anlayın. Sonuçta da İslâmî bir zihniyete mi yoksa seküler bir zihniyete mi sâhip olduğunuzu görmüş olursunuz.

 

Modern-seküler ortamda, kâfir, müşrik, zâlim, fâizci zihniyet her zaman kazanır. Tâ ki; devrimci bir lîder, adanmış bir toplum-nesil ve İslâmî bir devrim olana kadar. Çünkü İslâmî bir devrim olmadan hakîki bir değişim ve dönüşüm de olmaz, hakîki bir iyilik de ortaya çıkmaz. İslâmî bir devrimi yapacak olanlar elbette İslâmî bir zihniyete sâhip olanlar olacaktır ki bu zihniyet elbette Kur’ân ve Sünnet ile ikâme edilecektir.

 

Günümüz, seküler zihniyetin tüm Dünyâ’yı kuşattığı ve baskı Altına aldığı bir zamandır. Bu durum ancak İslâmî zihniyete sâhip olan mü’minlerle değişebilir ve böylece hak ve hakîkat-merkezli İslâmî zihniyet hayâta hâkim olabilir. Bunun başka bir yolu yoktur. Bu nedenle Allah şöyle der:

 

“Sizden; hayra çağıran, iyiliği (mârufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır” (Âl-i İmran 104).

İşte böyle bir toplum olduğunda ancak, Allah’ın sözü ve dîni hayâta hâkim olabilir ve insanlar nesne durumundan özne durumuna yükselebilirler. Yine ancak böyle olunca hak ve hakîkat tüm Dünyâ’yı kuşatıp sarabilir ve böylece zulümler ve mazlûmiyetler bitip Dünyâ cennetin bir şûbesi (dârüsselâm) olabilir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder