6 Aralık 2024 Cuma

Allah’tan Korkmak Ne Demektir?

 

Allah’tan ‘içi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür” (A’lâ 10).

 

Korku, sevgiden daha önde, daha önemli, daha güçlü ve daha dehşetli bir duygudur. Zîrâ Dünyâ cennet değildir ve “imtihan dünyâsı”dır. İmtihanın olduğu yerde bir ürkeklik olur ve orada sevgi daha siliktir. Yine, korku sevgiye göre daha etkileyicidir. Fıtratı daha çok etkileyen şey sevgiden ziyâde korkudur. İnsana; “anne-babanı, eşini ve çocuklarını yâni âileni, evini-arabanı ve sevdiğin her-şeyi sevme duygun mu?, yoksa onları kaybetme korkun mu daha fazla?” diye sorulsa, elbette kaybetme korkusu daha ağır basar. Dünyâ’nın formatı böyledir ve bu durum korkunun olmadığı ve sevginin mutlak anlamda üstün olduğu cenneti farklı ve anlamlı kılar. Dünyâ’da ise insan, bildikçe yâni âlim oldukça Allah’tan daha çok korkar. Çünkü Allah’tan en çok korkanlar âlimlerdir. Buna rağmen modernizm ise, “Allah’tan korkmak” yerine, “Allah’ı -sözde- sevme”nin ikâme edilmesidir.

 

Post-modern insan, korkuyu merkeze almıştır ve her-şeyden korkmayı bir hayat-tarzı hâline getirmiştir. Bu, “sâdece Allah’tan korkma” düşüncesi ve inancından vazgeçmenin bir karşılığı ve cezâsıdır.

 

İnsan bir şeylerden korkmadan yapamaz. Doğal korku hem iyidir hem de normâldir. Fakat her-şeyden çok korkmak bir sorundur. Doğal ve normâl olmayan bir şekilde her-şeyden çok korkmanın panzehiri ve ilacı ise, “sâdece Allah’tan korkmak”tır.  O-hâlde fâni olanlardan korkmaktansa, Bâkî olan Allah’tan korkmak en doğrusu ve iyisidir.

 

Allah’tan korkmak, “sâdece Allah’tan korkmak” şeklinde olunca, -bir şeylerden ürkülse de-, hiç-bir şeyden dehşete düşecek kadar çok korkulmaz. İnsanlar “sâdece Allah’tan” korkmadığında, korkmadığı bir şey kalmaz ve her-şeyden çok korkar hâle gelirler.

 

Peki Allah’tan korkmak ne demektir?.

 

Kur’ân ile sâbittir ki Allah’tan sâdece hayır ve iyilikler gelir ama şer ve kötülük gelmez. Başımıza gelen ve bizi korkutup üzen şeyler, bizim kendi ellerimizle yaptıklarımızın bir sonucudur:

 

“Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şâhid olarak Allah yeter” (Nîsâ 79).

 

“Size isâbet eden her musîbet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder” (Şûrâ 30).

 

Görüldüğü gibi Allah’tan bir kötülük ve şer gelmiyor ki, “başımıza musîbet gönderir” diyerek O’ndan korkalım. İnsanların Allah korkusu çoğunlukla bunu bilmedikleri ve yanlış kader inancından dolayıdır. “Eğer alnımıza yazılmışsa bir musîbet mutlakâ başımıza gelir” düşüncesiyle korkuluyor Allah’tan ama bu korku yersizdir. Çünkü Allah’ın insanlara zulmetmesi söz-konusu değildir:

 

Şüphesiz Allah, insanlara hiç-bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar” (Yûnus 44).

 

Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir” (Enfâl 51).

 

Fakat Dünyâ bir imtihan dünyâsıdır ve imtihan “kendi yaptıklarımızın kötü sonuçları” da dâhil “her-şey ile imtihan” şeklindedir:

 

“Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele” (Bakara 155).

 

“Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz” (Enbiyâ 35).

 

Demek ki Allah insanı, insanın kendi yaptıklarının bir sonucu olarak ortaya çıkan şerlerle de imtihan ediyor. O-hâlde Allah’tan korkmak demek, “Allah’ın bizi, ellerimizin işledikleriyle de imtihan etmesi ve bu imtihanı geçememek korkusu” anlamına gelir.

 

Allah, tüm kâinâta yasalar, kânunlar ve kurallar koymuştur. Her-şey bu kânunlara göre hareket eder ki buna “sünnetullah” denir. Sünnetullahta hiç-bir zaman hiç-bir değişlik olmaz. İşte Allah’tan korkmanın bir nedeni de, “değişmeyen sünnetullahın işlemesinden korkmak”tır. Şöyle ki; sünnetullah denen, Allah’ın kâinâtın işlemesi için koyduğu kurallara göre hareket edildiğinde insanın başına iyilik ve hayır, edilmediğinde ve aykırı davranıldığında ise mutlakâ kötülük ve musîbet gelir. Meselâ kendimize dikkat etmediğimizde veyâ kötü-zararlı alışkanlıklar nedeniyle hastalanmamız, yine dikkatli olmadığımızda ve kurallara uymadığımızda kazâ yapıp yaralanmamız ve ölmemiz yada birilerinin ölümüne neden olmamız ve sonuçta mezara veyâ hepse girmemiz, işimizi iyi yapmadığımızda işten çıkarılmamız ve işsiz kalmamız, savaş, kıtlık yangın vs. nedeni ile yada hakkını vermeden yaptıklarımız işlerin kötü sonuçlarının cezâsı olarak deprem, sel, heyelan, olması ve can-mal kaybına uğramak vs. gibi sünnetullaha göre gerçekleşebilecek şeylerden korkmak, bütün kânun ve kuralları Allah koyduğu için “Allah’tan korkmak” anlamına gelir. Demek ki Dünyâ’da Allah’tan korkmak demek, “yanlışlarımızın sonucunda ortaya çıkacak ve bize zarar verecek olan Allah’ın yasalarından korkmak” demektir. Allah’ın zâtından değil, sünnetullah denen yasalarından korkmak. Yoksa Allah “öcü” değildir ki korkalım.   

 

Yine Dünyâ’da Allah’tan korkmak demek, “Allah’ın emir-yasaklarına ve sünnetullah denen kânunlarına uymamanın sonucu olarak yanlışlara düşmek, haram, günah, ayıp ve suç içinde boğularak Allah’ı unutarak uzak kalmak ve O’nun sevgi ve ilgisini kaybetmekten korkmak” demektir:

 

Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünyâ-hayâtı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim âyetlerimizi yok sayarak tanımadıkları gibi, biz de bugün onları unutacağız” (A’raf 51).

 

Allah’tan korkmak demek, hem Dünyâ’da hem de âhirette O’nun rahmetinden uzak kalmak ve “adâletinden korkmak” demektir. Allah’tan korkmak aslında daha ziyâde “âhiretten korkmak” demektir ki bu, hakkıyla mü’min olamayan insanların günahlarının ağır basması sonucunda cehenneme gitme riskidir:

 

Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar”nsan 7).

 

 “Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz” (İnsan 10).

 

Demek ki Allah’tan korkmak, “âhiretten korkmak” demektir. Âhiret bilinci ve korkusu olmadığında, insanın yapmayacağı pislik, işlemeyeceği günah olmaz. O-hâlde Allah’tan korkmak “günaha girmekten korkmak” anlamına gelir-gelmelidir. Zîrâ kişiyi kötü olmaktan gerçekten engelleyecek şey, “devlete hesap vermek” değil, “Allah’a hesap vermek” korkusudur. Allah’tan korkmak, Allah’a hesap vermekten yada verememekten doğan korkudur.

 

Cennete girmek, bahsettiğimiz anlamda, Allah’tan yeterince korkarak yaşamanın sonucunda verilen bir ödül olacaktır:

 

“Cennet de, muttakîler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır. Bu, size vâd-olunandır; (gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslâm’ın hükümlerini) koruyan, görmediği hâlde Rahmân’a karşı içi titreyerek korku duyan ve içten Allah’a yönelmiş bir kâlp ile gelen içindir. Ona esenlik ve barış (selam)la girin. Bu, ebedîlik günüdür” (Kâf 31-34).

 

Evet; Allah’tan korkmak demek, Allah’ın zâtından, yüzünden, yâni varlığından korkmak demek değildir. Allah’tan korkmak demek, O’nun sünnetullah denen yasalarının hiç şakasının olmaması, âhiret endişesi ve korkusu, Allah’ın sevgi, ilgi ve rahmetini kaybetme yada uzak kalma tedirginliği ve böylece günah, haram, ayıp ve suç içinde yaşamak korkusudur.

 

Allah’tan korkmak demek, “O’nun emir ve yasaklarına göre hakkıyla yaşayamamak” korkusudur. Allah’a inanmayanların ve O’ndan korkmayanların bu tür endişeleri olmaz yada bu tür endişeleri olmayan câhiller Allah’tan korkmazlar. Fakat bu durumun kaçınılmaz sonucu şudur ki, Allah’tan korkmayanlar, Dünyâ’da her-şeyden ve herkesten korkmakla cezâlandırılacaklarken, âhirette ise korkuları onların azâbı olacaktır.   

 

Şunu söyleyelim ki, gerçek iyilik, ahlâk ve adâlete sonuçta da cennete ancak, Allah korkusu ve âhiret endişesi ile yaşanınca ulaşılabilir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Aralık 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder