“Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice
hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı?. Böylece bunlara mâlik oluyorlar. Biz
onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir
kısmını(n da etini) yiyorlar. Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve
içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?” (Yâsîn
71-73).
Çoban: “Genellikle bir
ücret karşılığında sığır, davar, manda gibi hayvan-sürülerini güderek otlatan,
onlara göz-kulak olan kimse. Koyun, keçi, sığır, manda sürülerini otlatan kimse.
Farsça çoban veyâ şupan yada şiwan; “davar
güden” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük orta*Farsça aynı anlama gelen şupan
sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Avestaca aynı anlama gelen yazılı örneği
bulunmayan fşu-pana- sözcüğü ile eş-kökenli olabilir; ancak bu kesin değildir.
Bu sözcük Avestaca fşu, “davar” ve Avestaca pana, “koruyan, gözeten”
sözcüklerinin bileşiğidir.
Çobanlık günümüz modern zamanlarda hor
görülen bir meslektir ve çobanlar da düşük, ezik ve zavallı insanlar olarak
görülse de öyle değildir ve hiç-bir zaman da öyle olmayacaktır. Zîrâ evcil
çiftlik hayvanları hep olacağına göre çobanlar ve çobanlık da hep olacaktır.
Her-şeyi ve herkesi kendi bâtıl değer-ölçüsüne göre yargılayan ve değerlendiren
modernite, değer belirleyen kesin ve yegâne ölçü değildir. Meselâ İslâm’da
çobanlık “peygamber mesleği” olarak en üstün meslektir. Zâten târih-bilimi de
çobanlığı düşük gösteremez. Zîrâ nice krallar ve toplumlar vardır ki
çobandırlar. Bırakın başkasını, bizim Türkler de târih boyunca hep çobanlık
yapmıştır. Müslümanlıktan önce olduğu gibi İslâm’dan sonra da Selçuklu ve
Osmanlı Anadolu’ya sürülerinin ardından gelmiştir.
Eski ataları çobanlık yapmayan bir
toplum yoktur. Zîrâ ilk-insan olan Hz. Âdem ve o’nun çocukları da
tarım-hayvancılık genel adı altında çobandılar. Zâten ilk-insan mecbûren
çobanlık-çiftçilik yapmak zorundaydı. Çünkü başka yapılacak bir iş yoktu. O-hâlde
ilk-insan ve ilk-peygamber olan Hz. Âdem çobandı. Onun oğulları yada torunları
olan Hâbil ile Kâbil de tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu ve Kâbil tarım,
Hâbil ise hayvancılık yapıyordu yâni Hâbil çobandı.
Çobanlık peygamber mesleğidir. Hz. Âdem’den sonra
oğulları-torunları ve ondan sonra gelen nesli de çobanlık yapmıştır. Daha sonra
gelen Hz. Sâlih deve-çobanı idi. Hz. Sâlih’in devesi meşhurdur. Hz. İbrâhim
büyük sürülere sâhip olan bir çobandı. Zâten o’nun oğlu ve torunu olan Hz.
Yâkub ve Hz. İshak da çobandılar. Hattâ Hz. Yûsuf tarım işlerinden çok iyi
anlayan bir çiftçi idi ki, yaptıkları işlerle Mısır’ı kıtlıktan kurtarmıştı.
Yine Hz. Eyyûb da çobandı ve büyük sürüleri vardı. Hastalandığında sürüsünü
büyük ölçüde kaybetmişti ama şifâ bulunca yeniden büyük sürülere sâhip olmuştu.
Hz. Şuayb çobandı ve sığırları ve koyunları vardı. Zâten daha sonra ona dâmat
olan Hz. Mûsâ da uzun yıllar çobanlık yapmış ve çobanlığı meslek edinmişti. Hz.
Dâvud’un da çobanlık yaptığını Peygamberimiz söyler. En son olarak
Peygamberimiz Hz. Muhammed de çobanlık yapmıştı. Peygamberimiz’in, çobanlık
yaptığıyla ve çobanlık hakkında şu hadisleri vardır:
Peygamberimiz bir-gün: “Allah Teâlâ’nın gönderdiği her peygamber
mutlakâ koyun gütmüştür”. buyurdu. Bunun üzerine sahâbileri: “Siz de mi koyun
güttünüz, yâ Resûlûllah?” diye sordular. Peygamberimiz:
“Evet, ücret karşılığında Mekkelilerin koyunlarını güderdim” buyurdu (Buhârî,
İcâre, 2, Enbiyâ, 29; İbn-i Mâce, Ticâret, 5).
Bir başka hadiste şöyle buyurmuşlardır: “Mûsâ -aleyhisselâm-
peygamber olarak gönderilmişti, kendisi koyun güderdi. Dâvud -aleyhisselâm-
peygamber olarak gönderilmişti, o da koyun güderdi. Ben de peygamber olarak
gönderildim ve Ecyad’da âilemin koyunlarını güderdim” (İbn-i Sa’d, I, 126).
Çobanlık ve çobanlar hakkında da şu hadisler vardır:
Peygamberimiz; “hayırlı mâişet yolunu tutanlardan biri, bir tepenin
başında veyâ vâdinin içinde koyunlarını otlatan kimsedir. Bu zât namazını
kılar, zekâtını verir, ölünceye kadar Rabbine ibâdet eder ve insanlara hep
iyilik yapar” (Müslim, İmâret, 125; İbn-i Mâce, Fiten, 13) buyurarak çobanlığın
fazîletli mesleklerden biri olduğunu ifâde etmiştir.
Peygamberimiz; “sükûnet ve vakar, koyun besleyenlerdedir” buyurmuştur.
(Buhârî, Menâkıb, 1; Müslim, Îman, 84/52).
Fitne zamânında yapılacak en iyi şeyin çobanlık olduğunu
da söyler:
“Kişinin en hayırlı malının peşine
takılıp dağ geçitlerini ve yağmur düşen yerleri tâkip edeceği, koyunu olacağı
zaman yakındır. Böylece dînini fitnelerden kaçırmış olur” (Buhârî, İman 12, Bed’ü'l-Halk
14, Menâkıb 25, Rikak 34, Fiten 14; Muvatta, İsti’zan 16, [2, 970]; Ebu Davud,
Fiten 4, [4267]; Nesâî, Îman 30, [8, 123, 124]).
“Fitne zamanlarında kişi, kendi hayvanının etinden-sütünden
yer-içer. O kişi insanların en hayırlısındandır”.
“Fitne zamânında insanların en hayırlısı, dağ
başında koyununun etinden-sütünden yiyendir” (Râmuz el e-hadis, 280. sayfa, 11.
hadis).
Şu da mânidardır ki, dağlarda çobanlık yapmış olan peygamberler,
vahiyleri ilk-başta hep dağda almışlardır. Çobanlar da dağda dolaşırlar. Böylece
peygamberler dağa alıştırılmışlardır.
Çobanlık, modern insanın zannettiği ve aşağıladığı gibi
düşük değil, onurlu ve saygın bir iştir. Modern insan çobanların ürettiği,
besleyip-büyüttüğü ve yetiştirdiği hayvanların etini domuz gibi yediğini
düşünmez ve kendi aşağılık durumuna bakmaz da çobanlığı ve çobanları kötüler ve
aşağılar. Oysa sâdece peygamberler değil, nice nam salmış krallar vardır ki
çobandırlar ve “çoban-krallar” diye anılırlar. Meselâ On-ikinci Hânedanlık
döneminde Nil Deltası’nı işgâl ederek Antik Mısır’ın İkinci Orta Dönemini
başlatan Asya kökenli kavin olan Hyksos’lar (M.Ö. 1674-1549 ?)
çoban-krallardır. Zâten isimleri de “kral” anlamına gelen “hyk” ile “çoban”
anlamına gelen “sos”tan meydana gelir. Kral olmuş çobanlardı bunlar.
Târihte en çok kutsanan mesleklerden birisiydi çobanlık. Öyle
ki, mitolojide çoban-tanrılar bile vardır. Çoban Dumuzi yada Temmuz çoban ve
bereket tanrısıdır. Bu-arada karısı da İnanna yada İştar olarak bilinen bir
tanrıçadır. Çobanlığa ve çobanlara verilen değere ve makâma bakar mısınız!.
Yine yarı-keçi yarı-insan olarak tasvir edilen Pan da çobanların ve sürülerin
tanrısıdır. Zâten “pan-ik” sözü de buradan gelir. Korkunç görünümü ve çıkardığı
tiz ses ile herkesi korkuturmuş.
Peygamberler hep tarım ve hayvancılık, dolayısıyla
çobanlık yapmışlardır. Bu nedenle İslâm hep, tarım-hayvancılık ve küçük
esnaf-zanaatkâr-tüccar olan merkezlerde tezâhür etmiştir. Bundan; “Allah’ın
peygamber gönderdiği yerler, tarım ve hayvancılık yapılan, dolayısıyla
çobanların bolca bulunduğu yerler olması gerekir” sonucu çıkar. Avrupa, Yunan,
kuzey bölgelerine peygamberlerin gönderilmemesinin bir nedeni de bu olabilir.
Peygamberlerin hemen-hemen hepsi çobanlık yapmıştır. Bu,
hem bir tevâzu-tâlimi, hem mahlûkâtın hissiyâtını anlayıp merhâmeti öğrenme,
hem de insanları sevk ve idârenin ana-kriterlerini kavrama merhâlesi idi. Çobanlık
yapan kimselerde, tefekkür ufku, vakar ve merhâmet duygusu çok gelişir. Peygamberimiz’de
bu özellikler ziyâdesiyle vardı. Zîrâ Peygamberimiz, amcası Ebû Tâlib hayatta
iken ve ticârete başlamadan evvel bir müddet çobanlık yapmıştır. Bu meslek,
Araplar arasında basit, sıradan bir meslek değil, eşrâf ve zengin çocuklarının
da yaptığı bir işti. Zâten zengin olan Araplar, çocuklarını küçük yaşlarda
çöldeki çobanların yanlarına gönderirlerdi.
Bir yazıda çobanlık ve çobanlar hakkında şunlar söylenir:
“Çocukluğumda tanımasam
da adı efsâneleşmiş, dürüstlüğün timsâli çobanlar dinlemiştim. Gençliğimde
tanıdığım çobanlar eskisi kadar kutsanan, önemsenen bir iş yapıyor olarak kabûl
edilmezdi. Hattâ çobanlık mesleği (evet, çobanlık bir meslektir), toplumsal
hiyerarşide epey gerilemiş, çobanlar da yoksul, ‘yaşamını sürdürecek daha
geçerli yetenekleri olmadığı için bu işi yapan insanlar’ olarak görülürlerdi.
Çobanı,
‘koyun ve keçi sürülerini otlatan kimse’’ diye tanımlar Türk Dil Kurumu. Ancak
günlük hayatta beceriksiz ve iş yapamayana ‘sen çoban bile olamazsın’ söylemi
ile basit olarak gördüğümüz, kiminin ‘dağdaki çoban ile benim oyum bir değil’
diyerek kendisi ile eşit dâhi görmediği kişi. Kimi-zaman da karşıdakini küçük
düşürmek hattâ aşağılamak için kullanılan tâbir.
Çobanlık,
şimdiki modern ismi ile sürü yöneticisi. Günümüzde tercih edilmeyen, önemini
kaybetmiş ve hor gördüğümüz bir meslek. Çobanın genel
olarak görevi; hayvanları otlatır, besler, sular, korur ve bekçiliğini yapar,
hayvanların sağlığını korur, üremelerini sağlar, hayvanları kırkar, sütlerini
sağar. Genel olarak böyle olmakla
birlikte çobanlık mesleğinin en önemli özelliği peygamber/ler mesleği
olmasıdır. Hz. Âdem’den son Peygamber Hz. Muhammed’e (sav) kadar tüm
peygamberler çobanlık yapmıştır. Çobanlık makineleşmeyle yeri
doldurulamayacak bir meslek olduğu için en çok iş-gücü açığı çobanlıkta kendini
hissettiriyor”.
Batı, çok uzun yıllar boyunca; Yunan,
Büyük İskender ve Roma, kendi dışındaki, kendileri gibi konuşmayan, düşünmeyen
ve yaşamayanları “barbar” olarak
adlandırmıştır. Bu aşağılama batı’lılarda öyle bir yerleşmiştir ki, daha sonra
batı’lılar kendileri gibi konuşmayan, düşünmeyen, yaşamayan ve görünmeyenleri
“köylü” yada “dağdaki çoban” olarak adlandırmıştır ve bu hâlen de devâm eder.
Türkiye’de bu söylem yada düşünce, Balkanlardan gelen göçmen kökenlilerin
bâzılarında ama özellikle Türkiye’yi babalarının malı ve kendilerini memleketin
sâhipleri zanneden sabetayistlerde çok vardır. Türkiye’nin asıl “kurtuluş
savaşı” olan Çanakkale Savaşı’nda bunlardan kim vardı ki!. Türkiye’yi kurtaran
ve hâlen besleyenlere, “câhil köylü” yada “dağdaki çoban” diyenlerin kendileri
hiç-bir bok değildirler. Bu-bağlamda, vergi verdiği için kendisini üstün gören
ve; “dağdaki çobanla benim oyum eşit meselâ, niye?” diyen kişiye çobanlar da
şöyle demeliydi; “kentteki bir sürtük ile benim oyum bir olamaz”.
“Islığı dağı-taşı sarmış ama güttüğü
iki keçi” sözünde olduğu gibi, daha iki keçiyi güdemeyecek olan yada bir tâne
çocuğa bile yardımcısız bakamayacak olan kişilerin, yüzlerce
koyunu-kuzuyu-keçiyi kolayca güdebilen ve yönetebilen çobanlara söz söyleme hakları
da hadleri de yoktur. Zîrâ bu, “çobanın güttüğü sürünün içinde güdülen bir
koyunun çobanı hakir görmesi” gibi absürd bir şey olur.
Çoban olmak
için ilk-önce “sürüden” ayrılabilmeyi göze alabilmek gerekir. Sürüden ayrılmayı
göze alamayanlar “çoban” olamazlar da diğer koyunlarla birlikte sürüye uymak
zorunda kalırlar. Bu yüzden, çimene bile basmaya korkanların, dağları yurt
edinmiş olan çobanlara söz söylemesi ağır bir hadsizlikten başkası değildir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık
2024
Yeni yazılarının uzun süredir gelmemesi üzerine yaptığım araştırmada Harun kardeşimizin vefat etmiş olduğunu öğrendim. Allah Teala kendisine rahmetiyle muamelede bulunsun cennetine kabul etsin inşaAllah.
YanıtlaSilMerhaba Ahmet Bey. Ben yazarın kızıyım. Babamın sitesiyle ilgilenecek ve yayınlamadığı yazısı varsa düzenleyip yayınlayacaktım fakat nasip olmadı. İnşallah önümüzdeki günlerde bilgisayarından kontrol edeceğim. Güzel duanız için Allah razı olsun. Selametle...
YanıtlaSil