9 Aralık 2024 Pazartesi

Çobanlık Üzerine..

 

“Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı?. Böylece bunlara mâlik oluyorlar. Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar. Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?” (Yâsîn 71-73).

 

Çoban: “Genellikle bir ücret karşılığında sığır, davar, manda gibi hayvan-sürülerini güderek otlatan, onlara göz-kulak olan kimse. Koyun, keçi, sığır, manda sürülerini otlatan kimse. Farsça çoban veyâ şupan yada şiwan; “davar güden” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük orta*Farsça aynı anlama gelen şupan sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Avestaca aynı anlama gelen yazılı örneği bulunmayan fşu-pana- sözcüğü ile eş-kökenli olabilir; ancak bu kesin değildir. Bu sözcük Avestaca fşu, “davar” ve Avestaca pana, “koruyan, gözeten” sözcüklerinin bileşiğidir.

 

Çobanlık günümüz modern zamanlarda hor görülen bir meslektir ve çobanlar da düşük, ezik ve zavallı insanlar olarak görülse de öyle değildir ve hiç-bir zaman da öyle olmayacaktır. Zîrâ evcil çiftlik hayvanları hep olacağına göre çobanlar ve çobanlık da hep olacaktır. Her-şeyi ve herkesi kendi bâtıl değer-ölçüsüne göre yargılayan ve değerlendiren modernite, değer belirleyen kesin ve yegâne ölçü değildir. Meselâ İslâm’da çobanlık “peygamber mesleği” olarak en üstün meslektir. Zâten târih-bilimi de çobanlığı düşük gösteremez. Zîrâ nice krallar ve toplumlar vardır ki çobandırlar. Bırakın başkasını, bizim Türkler de târih boyunca hep çobanlık yapmıştır. Müslümanlıktan önce olduğu gibi İslâm’dan sonra da Selçuklu ve Osmanlı Anadolu’ya sürülerinin ardından gelmiştir.

 

Eski ataları çobanlık yapmayan bir toplum yoktur. Zîrâ ilk-insan olan Hz. Âdem ve o’nun çocukları da tarım-hayvancılık genel adı altında çobandılar. Zâten ilk-insan mecbûren çobanlık-çiftçilik yapmak zorundaydı. Çünkü başka yapılacak bir iş yoktu. O-hâlde ilk-insan ve ilk-peygamber olan Hz. Âdem çobandı. Onun oğulları yada torunları olan Hâbil ile Kâbil de tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu ve Kâbil tarım, Hâbil ise hayvancılık yapıyordu yâni Hâbil çobandı.

 

Çobanlık peygamber mesleğidir.             Hz. Âdem’den sonra oğulları-torunları ve ondan sonra gelen nesli de çobanlık yapmıştır. Daha sonra gelen Hz. Sâlih deve-çobanı idi. Hz. Sâlih’in devesi meşhurdur. Hz. İbrâhim büyük sürülere sâhip olan bir çobandı. Zâten o’nun oğlu ve torunu olan Hz. Yâkub ve Hz. İshak da çobandılar. Hattâ Hz. Yûsuf tarım işlerinden çok iyi anlayan bir çiftçi idi ki, yaptıkları işlerle Mısır’ı kıtlıktan kurtarmıştı. Yine Hz. Eyyûb da çobandı ve büyük sürüleri vardı. Hastalandığında sürüsünü büyük ölçüde kaybetmişti ama şifâ bulunca yeniden büyük sürülere sâhip olmuştu. Hz. Şuayb çobandı ve sığırları ve koyunları vardı. Zâten daha sonra ona dâmat olan Hz. Mûsâ da uzun yıllar çobanlık yapmış ve çobanlığı meslek edinmişti. Hz. Dâvud’un da çobanlık yaptığını Peygamberimiz söyler. En son olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed de çobanlık yapmıştı. Peygamberimiz’in, çobanlık yaptığıyla ve çobanlık hakkında şu hadisleri vardır:

 

Peygamberimiz bir-gün: “Allah Teâlâ’nın gönderdiği her peygamber mutlakâ koyun gütmüştür”. buyurdu. Bunun üzerine sahâbileri: “Siz de mi koyun güttünüz, yâ Resûlûllah?” diye sordular. Peygamberimiz: “Evet, ücret karşılığında Mekkelilerin koyunlarını güderdim” buyurdu (Buhârî, İcâre, 2, Enbiyâ, 29; İbn-i Mâce, Ticâret, 5).

 

Bir başka hadiste şöyle buyurmuşlardır: “Mûsâ -aleyhisselâm- peygamber olarak gönderilmişti, kendisi koyun güderdi. Dâvud -aleyhisselâm- peygamber olarak gönderilmişti, o da koyun güderdi. Ben de peygamber olarak gönderildim ve Ecyad’da âilemin koyunlarını güderdim” (İbn-i Sa’d, I, 126).

 

Çobanlık ve çobanlar hakkında da şu hadisler vardır:

 

Peygamberimiz; “hayırlı mâişet yolunu tutanlardan biri, bir tepenin başında veyâ vâdinin içinde koyunlarını otlatan kimsedir. Bu zât namazını kılar, zekâtını verir, ölünceye kadar Rabbine ibâdet eder ve insanlara hep iyilik yapar” (Müslim, İmâret, 125; İbn-i Mâce, Fiten, 13) buyurarak çobanlığın fazîletli mesleklerden biri olduğunu ifâde etmiştir.

 

Peygamberimiz; “sükûnet ve vakar, koyun besleyenlerdedir” buyurmuştur. (Buhârî, Menâkıb, 1; Müslim, Îman, 84/52).

 

Fitne zamânında yapılacak en iyi şeyin çobanlık olduğunu da söyler:

 

“Kişinin en hayırlı malının peşine takılıp dağ geçitlerini ve yağmur düşen yerleri tâkip edeceği, koyunu olacağı zaman yakındır. Böylece dînini fitnelerden kaçırmış olur” (Buhârî, İman 12, Bed’ü'l-Halk 14, Menâkıb 25, Rikak 34, Fiten 14; Muvatta, İsti’zan 16, [2, 970]; Ebu Davud, Fiten 4, [4267]; Nesâî, Îman 30, [8, 123, 124]).

 

“Fitne zamanlarında kişi, kendi hayvanının etinden-sütünden yer-içer. O kişi insanların en hayırlısındandır”.

 

“Fitne zamânında insanların en hayırlısı, dağ başında koyununun etinden-sütünden yiyendir” (Râmuz el e-hadis, 280. sayfa, 11. hadis).

 

Şu da mânidardır ki, dağlarda çobanlık yapmış olan peygamberler, vahiyleri ilk-başta hep dağda almışlardır. Çobanlar da dağda dolaşırlar. Böylece peygamberler dağa alıştırılmışlardır. 

 

Çobanlık, modern insanın zannettiği ve aşağıladığı gibi düşük değil, onurlu ve saygın bir iştir. Modern insan çobanların ürettiği, besleyip-büyüttüğü ve yetiştirdiği hayvanların etini domuz gibi yediğini düşünmez ve kendi aşağılık durumuna bakmaz da çobanlığı ve çobanları kötüler ve aşağılar. Oysa sâdece peygamberler değil, nice nam salmış krallar vardır ki çobandırlar ve “çoban-krallar” diye anılırlar. Meselâ On-ikinci Hânedanlık döneminde Nil Deltası’nı işgâl ederek Antik Mısır’ın İkinci Orta Dönemini başlatan Asya kökenli kavin olan Hyksos’lar (M.Ö. 1674-1549 ?) çoban-krallardır. Zâten isimleri de “kral” anlamına gelen “hyk” ile “çoban” anlamına gelen “sos”tan meydana gelir. Kral olmuş çobanlardı bunlar.

 

Târihte en çok kutsanan mesleklerden birisiydi çobanlık. Öyle ki, mitolojide çoban-tanrılar bile vardır. Çoban Dumuzi yada Temmuz çoban ve bereket tanrısıdır. Bu-arada karısı da İnanna yada İştar olarak bilinen bir tanrıçadır. Çobanlığa ve çobanlara verilen değere ve makâma bakar mısınız!. Yine yarı-keçi yarı-insan olarak tasvir edilen Pan da çobanların ve sürülerin tanrısıdır. Zâten “pan-ik” sözü de buradan gelir. Korkunç görünümü ve çıkardığı tiz ses ile herkesi korkuturmuş.

 

Peygamberler hep tarım ve hayvancılık, dolayısıyla çobanlık yapmışlardır. Bu nedenle İslâm hep, tarım-hayvancılık ve küçük esnaf-zanaatkâr-tüccar olan merkezlerde tezâhür etmiştir. Bundan; “Allah’ın peygamber gönderdiği yerler, tarım ve hayvancılık yapılan, dolayısıyla çobanların bolca bulunduğu yerler olması gerekir” sonucu çıkar. Avrupa, Yunan, kuzey bölgelerine peygamberlerin gönderilmemesinin bir nedeni de bu olabilir.

 

Peygamberlerin hemen-hemen hepsi çobanlık yapmıştır. Bu, hem bir tevâzu-tâlimi, hem mahlûkâtın hissiyâtını anlayıp merhâmeti öğrenme, hem de insanları sevk ve idârenin ana-kriterlerini kavrama merhâlesi idi. Çobanlık yapan kimselerde, tefekkür ufku, vakar ve merhâmet duygusu çok gelişir. Peygamberimiz’de bu özellikler ziyâdesiyle vardı. Zîrâ Peygamberimiz, amcası Ebû Tâlib hayatta iken ve ticârete başlamadan evvel bir müddet çobanlık yapmıştır. Bu meslek, Araplar arasında basit, sıradan bir meslek değil, eşrâf ve zengin çocuklarının da yaptığı bir işti. Zâten zengin olan Araplar, çocuklarını küçük yaşlarda çöldeki çobanların yanlarına gönderirlerdi.

 

Bir yazıda çobanlık ve çobanlar hakkında şunlar söylenir:

 

“Çocukluğumda tanımasam da adı efsâneleşmiş, dürüstlüğün timsâli çobanlar dinlemiştim. Gençliğimde tanıdığım çobanlar eskisi kadar kutsanan, önemsenen bir iş yapıyor olarak kabûl edilmezdi. Hattâ çobanlık mesleği (evet, çobanlık bir meslektir), toplumsal hiyerarşide epey gerilemiş, çobanlar da yoksul, ‘yaşamını sürdürecek daha geçerli yetenekleri olmadığı için bu işi yapan insanlar’ olarak görülürlerdi.

 

Çobanı, ‘koyun ve keçi sürülerini otlatan kimse’’ diye tanımlar Türk Dil Kurumu. Ancak günlük hayatta beceriksiz ve iş yapamayana ‘sen çoban bile olamazsın’ söylemi ile basit olarak gördüğümüz, kiminin ‘dağdaki çoban ile benim oyum bir değil’ diyerek kendisi ile eşit dâhi görmediği kişi. Kimi-zaman da karşıdakini küçük düşürmek hattâ aşağılamak için kullanılan tâbir.

 

Çobanlık, şimdiki modern ismi ile sürü yöneticisi. Günümüzde tercih edilmeyen, önemini kaybetmiş ve hor gördüğümüz bir meslek. Çobanın genel olarak görevi; hayvanları otlatır, besler, sular, korur ve bekçiliğini yapar, hayvanların sağlığını korur, üremelerini sağlar, hayvanları kırkar, sütlerini sağar. Genel olarak böyle olmakla birlikte çobanlık mesleğinin en önemli özelliği peygamber/ler mesleği olmasıdır. Hz. Âdem’den son Peygamber Hz. Muhammed’e (sav) kadar tüm peygamberler çobanlık yapmıştır. Çobanlık makineleşmeyle yeri doldurulamayacak bir meslek olduğu için en çok iş-gücü açığı çobanlıkta kendini hissettiriyor”.

 

Batı, çok uzun yıllar boyunca; Yunan, Büyük İskender ve Roma, kendi dışındaki, kendileri gibi konuşmayan, düşünmeyen ve yaşamayanları  “barbar” olarak adlandırmıştır. Bu aşağılama batı’lılarda öyle bir yerleşmiştir ki, daha sonra batı’lılar kendileri gibi konuşmayan, düşünmeyen, yaşamayan ve görünmeyenleri “köylü” yada “dağdaki çoban” olarak adlandırmıştır ve bu hâlen de devâm eder. Türkiye’de bu söylem yada düşünce, Balkanlardan gelen göçmen kökenlilerin bâzılarında ama özellikle Türkiye’yi babalarının malı ve kendilerini memleketin sâhipleri zanneden sabetayistlerde çok vardır. Türkiye’nin asıl “kurtuluş savaşı” olan Çanakkale Savaşı’nda bunlardan kim vardı ki!. Türkiye’yi kurtaran ve hâlen besleyenlere, “câhil köylü” yada “dağdaki çoban” diyenlerin kendileri hiç-bir bok değildirler. Bu-bağlamda, vergi verdiği için kendisini üstün gören ve; “dağdaki çobanla benim oyum eşit meselâ, niye?” diyen kişiye çobanlar da şöyle demeliydi; “kentteki bir sürtük ile benim oyum bir olamaz”.

 

“Islığı dağı-taşı sarmış ama güttüğü iki keçi” sözünde olduğu gibi, daha iki keçiyi güdemeyecek olan yada bir tâne çocuğa bile yardımcısız bakamayacak olan kişilerin, yüzlerce koyunu-kuzuyu-keçiyi kolayca güdebilen ve yönetebilen çobanlara söz söyleme hakları da hadleri de yoktur. Zîrâ bu, “çobanın güttüğü sürünün içinde güdülen bir koyunun çobanı hakir görmesi” gibi absürd bir şey olur.   

 

Çoban olmak için ilk-önce “sürüden” ayrılabilmeyi göze alabilmek gerekir. Sürüden ayrılmayı göze alamayanlar “çoban” olamazlar da diğer koyunlarla birlikte sürüye uymak zorunda kalırlar. Bu yüzden, çimene bile basmaya korkanların, dağları yurt edinmiş olan çobanlara söz söylemesi ağır bir hadsizlikten başkası değildir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Aralık 2024

 

2 yorum:

  1. Yeni yazılarının uzun süredir gelmemesi üzerine yaptığım araştırmada Harun kardeşimizin vefat etmiş olduğunu öğrendim. Allah Teala kendisine rahmetiyle muamelede bulunsun cennetine kabul etsin inşaAllah.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Ahmet Bey. Ben yazarın kızıyım. Babamın sitesiyle ilgilenecek ve yayınlamadığı yazısı varsa düzenleyip yayınlayacaktım fakat nasip olmadı. İnşallah önümüzdeki günlerde bilgisayarından kontrol edeceğim. Güzel duanız için Allah razı olsun. Selametle...

    YanıtlaSil