“Rabbinizden olan mağfiret ve eni
göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakîler için
hazırlanmıştır” (Âl-i İmran 133).
“De ki, davranış (ameller) bakımından
en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?. Onların, Dünyâ
hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş
yapmakta sanıyorlar” (Kehf 103-104).
Modernizm,
cehenneme döndürdüğü Dünyâ’yı “cennet” diye kakalayan sistemin adıdır.
İnsanların çoğu, rûh ve kâlbe yönelik olandan ziyâde, şeytanın, nefsin ve
tâğutların etkisinde olan hazza, zevke, keyfe, eğlenceye, konfora ve rahata
(Dünyâ’ya göbeklerinden bağlı oldukları için) daha meyilli oldukları için, bu
dürtüleri kışkırtan ve arttıran etkenleri daha fazla severler ve bunu sağlayan
sistemi yada kişiyi çok desteklerler. İnsanlığın -sözde- “ulaştığı en ileri
uygarlık seviyesi” olan modernizmin bu kadar kolay ve çabuk kabûl edilip tüm
Dünyâ’da yaygınlaşmasının nedeni budur.
İnsanlar tüm
zamanlarda Dünyâ’yı cennete çevirmek istemişler ve bu uğurda düşünmüşler,
konuşmuşlar, yazmışlar ve bunu sağlamak için çalışmışlardır. Lâkin sonuçta
Dünyâ cennete değil, tam-aksine cehenneme dönmüştür. Çünkü Dünyâ’da cenneti
kurmak mümkün değildir. Zîrâ Dünyâ’nın hattâ kâinâtın formatı hem bunun için
uygun değildir hem de Dünyâ’nın “herkes için cennet” olması için imkânı-çapı
yetersizdir. Zâten Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi, peygamberleri, dîni, îmânı
ve mâneviyatı inkâr eden ve hattâ onlara düşman olan köşe-başlarını tutmuş olan
tâğutlar ve onların uşaklığını ve yalakalığını yapanlar, Dünyâ’yı “sâdece kendileri
için” cennete çevirmeye kakmaktadırlar. Tabi bunun mecbûri sonucu olarak, insanların
çok büyük çoğunluğu için de Dünyâ’yı cehenneme çevirmeleri gerekmektedir ki
modern dünyâda meydana gelen yıkımların, ölümlerin, zulümlerin, açlığın,
susuzluğun, evsizliğin, çıplaklığın ve perişanlığın nedeni budur. Kaçınılmaz
sonuçtur: Dünyâ’yı cennete çevirme düşünce ve uygulaması tüm zamanlarda ve tüm
mekânlarda her çoğu-insan için, Dünyâ’nın cehenneme dönmesine neden olmuştur. Bu
yüzdendir ki, -insanlar fark etsin yada etmesin- Dünyâ çoğunluk için maddî yada
mânevî anlamda cehenneme dönerken, küçük bir azınlık için maddî anlamda cennet
olmuştur yada öyle kabûl edilmiştir.
Rönesans yâni “yeniden doğuş”,
âhiretin yâni gerçek “yeniden doğuş”un inkârıdır. Bu nedenle modernler cenneti
bu dünyâda kurmak isterler. Tabi sâdece kendileri için. “Diğerleri” için ise
Dünyâ’da cehennemi kurmaktadırlar. Bu bir kader ve zorunlu bir sonuç değildir.
İşin raconu nedeniyle ve sünnetullah-imtihan gereğince mü’minler hep azınlıkta
ve karşı tarafa göre maddî yönden daha güçsüz olurlar. Zîrâ Allah, mü’minlerin
maddî güç eksikliğini mânevî güçleri ile desteklemelerini ve tamamlarını ister.
Zâten Dünyâ eğer cennet-vâri bir yer olacaksa bu sâdece maddî güç ile değil,
(çünkü Dünyâ’nın maddî imkânı buna hiç-bir zaman yetmeyecektir), mânevî güç ile
birleşince olacaktır. Böylece Dünyâ, “çıtası düşük bir cennet”, daha doğrusu
“cennetin küçük bir şûbesi” olacaktır.
Cennet, nefsin değil, yada nefisten
ziyâde “rûhun tatmin olduğu yer” olacaktır. Rûhun tatmin olmadığı her yer ise cehennemdir.
Rûh tatmin olmadığında beden ve nefs madde ile ne kadar
desteklenirse-desteklensin ve beslenirse-beslensin, yine de gerçek bir doyum,
tatmin ve huzûr olmayacaktır. Çünkü insan tek-kutuplu ve tek-boyutlu bir varlık
değildir. Bedeni ve rûhu aynı-anda tatmin edilmediğinde hakîki bir doyuma
ulaşamayacak olacağı için huzûr bulamayacaktır. Modern insanın bir türlü huzûra
kavuşamamasının nedeni budur. Zîrâ modern dünyâ ruhtan ve kâlpten uzak ve kopuk
olan bir “madde uygarlığıdır” ve her alanda mutlak anlamda maddeyi-eşyâyı
merkeze alır. Bundan dolayı modern dünyâ, hem mü’minler için anlamsız ve
dolayısı ile cehennem olurken, hem de modern insanı için ruhsuz ve kâlpsiz,
dolayısıyla anlamsız olduğu için cehenneme döner. Modern dünyâ maddî yada
mânevî anlamda herkes için bir cehennemdir.
Modern-seküler sistem;
Allah-âhiret-cehennem korkusunu ve “cenneti hak etmek” inancını blôke
ettiğinden dolayı, insanların, çirkefliğin her türlüsüne sürekli mâruz kalması
kaçınılmaz oluyor. Bu da, “Dünyâ’da cennetteymiş gibi yaşadığı zannedilenler de
dâhil”, herkes için Dünyâ’yı cehenneme çeviriyor. Açıkçası ve kısacası modern
dünyâ tam bir “yalancı cennet” hâline getirilmiştir. Fakat cennet gerçek değil
de “yalan-cı” olduğunda orası cennet değil cehennemdir. Zîrâ cennette yalan-dolan
olmaz.
Tâğutlar,
Dünyâ’yı “sâdece kendileri için” cennete çevirmeye ve ölümsüz olmaya kalkınca,
(Dünyâ’nın formatı ve imkânları “herkes için cennet” sağlayamayacağından
dolayı) insanların çok büyük kesimi için cehenneme çevirmektedirler. Fakat bu,
insanlar için “Dünyâ’nın maddî anlamda cehenneme dönmesi” iken, o küçük azınlık
için “Dünyâ’nın mânevî anlamda cehenneme dönmesi” olmaktadır. Dolayısıyla
Dünyâ’yı cehenneme çevirerek yaşanmaz ve çekilmez bir yer hâline getirenler de
cenneti yaşayamamakta ve bir türlü huzûr bulamaktadırlar. Çünkü bu yolla
Dünyâ’nın “cennet” olması da, insanların huzûr bulması da imkânsızdır. Ey
tâğutlar!; iyi bilin ki, içiniz cehennem ateşiyle kuşatılmışken, dışınızı
(Dünyâ’yı) cennete çeviremezsiniz.
Ne tuhaftır ki modern insan tüm
bunlara rağmen yine de Dünyâ’yı cennete çevirme ve cennetteymiş gibi yaşama
düşünce ve isteğinden vazgeçemiyor. Bu ne büyük bir sapkınlıktır!. Anlaşılan bu
sapkınlar, acı azâbı görünceye yâni cehenneme girene kadar bundan
vazgeç(e)meyeceklerdir. Çünkü sapık bir yolda giden kişi, cehenneme girene
kadar, gittiği yolun doğru ve iyi olduğunu zanneder. Bu nedenle cehenneme doğru
keyifle yol alanlara hiç-bir îkaz tabelası fayda etmez.
Modern insan cenneti hak ettiğini
düşündüğü için kendini o kadar çok cennetlik
sayıyor ki, cehennemden hiç korkmuyor hattâ aklına cehennemi hiç getirmiyor.
Zâten bu yüzden bir-anca önce Dünyâ’da cennetin kurulmasını ve cennet gibi bir
yaşamı özlemektedir.
Kanımca modern insanın her türlü
tüketime, târihte hiç olmadığı oranda yönelmesinin ve çok arttırmasının nedeni
de budur. Cennet sınırsız nîmetlerin olduğu yer olduğu için, modern insan
Dünyâ’da da sınırsız bir tüketim istemektedir. Bu yüzden modern insan için
“tüketime ara vermek” cehennemdir.
Dünyâ’yı cennete çevirme arzusu
yüzünden Dünyâ’nın altını üstüne getirerek Dünyâ’yı yaşanmaz bir yer hâline
getirenler, âhirete ve cennete yöneleceklerine, cenneti başka dünyâlarda kurma
hayâliyle uzayda gidip-yerleşebilecekleri yerler aramakla meşgûl oluyorlar.
Bu-bağlamda; Mars’ta su var mı?, uzayda başka yaşanacak yer var mı? Gibi boş
işlerle uğraşmaktadırlar. Dünyâ’yı ifsâd edenler, başka dünyâlar arıyorlar. Fakat
bulsalar kısa sürede orayı da ifsâd edeceklerdir. Dünyâ’ya zarârı dokunmayanlar
ise, “Dünyâ’yı nasıl yeniden “cennetin bir şûbesine çeviririm” derdinde
olanlardır.
İnsanın
hakîki cennet için vazgeçemediği her fâni şey, onun yalancı cenneti daha doğru cehennemi
olur-olmaktadır.
Modern insan
için “Dünyâ’nın cennet olması” demek, “bütün güzellikleri, zevkleri ve iyilikleri
Dünyâ’da yaşamak düşünce, arzu ve isteğidir. Lâkin bunu Dünyâ’da
gerçekleştirmek Dünyâ’nın formatı ve imkân yetersizliği nedeniyle mümkün
olmadığı gibi, insanı âhirette hakîki cennetten de mahrûm bırakır:
“İnkâr edenler ateşe sunulacakları
gün, (onlara şöyle denir:) Siz Dünyâ-hayâtınızda bütün güzelliklerinizi ve
zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte
yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbârınız) ve fâsıklıkta bulunmanızdan
dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezâlandırılacaksınız” (Ahkâf 20).
“Mutlu azınlık” denen birileri için
Dünyâ cennet olsa yada cennet gibi görülse de, farkında olsalar yada olmasalar
da insanların çoğu için maddî yada mânevî anlamda Dünyâ cehennemdir. Mü’minler
için ise mevcut modern Dünyâ tam bir cehennemdir ki zâten mü’minlerin görevi;
adâletsizlik-eşitsizlik, haksızlık-ahlâksızlık, takvâsızlık-kötülük, şirk-küfür
ve zulüm yüzünden cehenneme dönmüş olan Dünyâ’yı fıtrî, doğal ve normâl hâline
döndürüp “cennetin bir şûbesi” yaparak Dünyâ’dan âhiretteki asıl cennete bir
köprü kurmaktır. Bunu yapabilmenin tek-yolu ise, modernitenin ortaya çıkardığı
ve tüm Dünyâ’ya yaydığı; şeytan, nefs, tâğut, beşer, insan, akıl, madde, eşyâ,
haz, zevk, konfor, keyif, eğlence merkezli yapıyı ve paradigmayı ortadan
kaldırarak; yerine, Allah, âhiret, gayb, melek, vahiy-Kur’ân, Peygamber-Sünnet,
İslâm-din-îman, dolayısı ile adâlet-eşitlik, hak-hakîkat, takvâ-ahlâk,
teslîmiyet ve tevhidi hâkim kılmaktır.
Mevcut modern hâliyle cennet hem
mü’minler için hem de insanların büyük çoğunluğu için cehennemdir. Fakat bu
“kaçınılmaz bir sonuç” ve “yazılmış bir kader” değildir. Hem mü’minler hem de
tüm insanlar için Dünyâ sâdece İslâm-merkezli yolla cennetin bir şûbesi
(kendisi değil) olur ve ancak İslâm’ın hâkimiyeti ile insan gerçek anlamda
tatmin bulup huzûra kavuşabilir. Zîrâ huzur ancak İslâm’dadır.
Bilinsin ki hiç kimse, cennetten daha
iyi bir teklif sunamaz. O-hâlde ey insanlar!:
“Rabbinizden olan bir mağfirete ve
cennete (kavuşmak için) çaba gösterip-yarışın, ki (o cennet) genişliği gök ile
yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne îman edenler için
hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah
büyük fazl sâhibidir” (Hadîd 21).
Dünyâ hiç kimse için hiç-bir zaman “cennet”
olmaz-olamaz, ama Dünyâ’dan cennete köprü kurarak cennetin bir şûbesi gibi olabilir.
Bu ise ancak İslâm-merkezli bir düşünce, söylem ve eylem ile mümkündür.
Mü’minler, cehenneme dönmüş olan
modern Dünyâ’da cenneteymiş gibi yaşayamazlar. Çünkü mü’minler bilirler ki,
âhiretteki cenneti anlamsızlaştıracak şekilde yaşamak şirktir.
Hakîki cenneti Dünyâ’da kurma isteği
ise cinnetten başkası değildir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder