15 Ekim 2024 Salı

Şeriatsız Müslümanlık

 

“Sonra seni bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevâ(istek ve tutku)larına uyma” (Câsiye 18).

 

Şeriat: “Bir yöne doğru açılarak uzayıp gitmek, açık olmak, açık hâle getirmek”. “Şer” kökünden türeyen şerîat (çoğulu şerâi’) ve şir’at kelimeleri “insanların yada hayvanların su içtiği, açıkta olan ve kesilmeyen akarsu; bu suya giden yollar” mânâlarına gelir.

 

Şeriat, (çoğulu “şerâyi”), Arapça şerea' kökünden bir sözcük olup “yol, mezhep, metot, âdet, insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol” anlamına gelir ve “hüküm koymak” mânâsında kullanılır. Arapça şr” kökünden gelen şarī’a(t) “hukuki ilkeler sistemi, hukuksallık” sözcüğünden alıntıdır.

 

Tabi bunlar sözlük ve lûgat mânâlarıdır. Sözlük ve lûgat mânâları anlamı daraltır. Şeriat, tüm kâinâtı kapsayan ve kuşatan bir anlama sâhiptir. Çünkü şeriat, tüm kâinâta içkin olan ve sünnetullah denen kânunlar ve yasaların adıdır ve bu şeriat elbette İslâm’ın şeriatıdır. İslâm’ın şeriatı sâdece insanlar arasında değil, Allah’ın kozmik anlamda tüm kâinâtı yönettiği sistemin adıdır. Tüm kâinat materyâlleri İslâm şeriatına göre işleyişini ve döngüsünü yapar ki zâten kâinattaki muhteşem düzen ve nizam, Allah’ın sünnetullah denilen şeriatına mutlak ve kesin bir şekilde kayıtsız-şartsız uymalarının sonucudur. Zîrâ göklerde ve yerde düzen ve nizam ancak Allah’ın şeriatına uyulduğunda sağlanabilir. Bu düzeni ve nizâmı sağlayabilmenin başka bir yolu yoktur.

 

Tüm kâinat kayıtsız-şartsız Allah’ın şeriatına uyar. Buna Dünyâ’daki deverân ve insanın fizîkî bedenin işleyişi de dâhildir. Zâten ancak şeriata uyduğunda ve şeriatın düzeni bozulmadığında, göklerdeki ve yerdeki düzen ve nizam da bozulmaz ve en ideâl şekilde işleyiş devâm edebilir.

 

Kâinatta Güneş, Ay, yıldızlar, gezegenler vs. her-şey tam da Allah’ın onlara yazdığı şeriata göre hareket ederler ki kusursuz düzeni ve nizâmın nedeni zâten budur. Kâinatta Allah’ın şeriatına uymayan tek varlık insandır. İnsan; sosyâl, kültürel, toplumsal, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî alanlarda Allah’ın emrettiği şeriata uymadığı için, aynen göklerdeki gibi bir düzen ve nizâm bir türlü kurulamamaktadır.

 

Peki bahsettiğimiz alanlarda insanlar Allah’ın şeriatına yâni kânun ve kurallarına değilse kimin şeriatına yâni kânun ve kurallarına uymaktadırlar?. Çünkü tüm varlık gibi insan da mutlakâ bir şeriata yâni kânun ve kurala uymak zorundadır. İşte Allah’ın kânun ve kurallarına yâni İslâm şeriatına uyulmadığında mecbûren insan/beşer-merkezli bir şeriata yâni kânun ve kurallara uymak zorunda kalacaktır. Çünkü üçüncü bir şık yoktur.

 

Târih boyunca insan bahsedilen alanlarda Allah’ın şeriatından ziyâde insan-merkezli şeriatlara uymuştur. Özellikle modernizm ile birlikte Allah, âhiret, din, îman, vahiy, peygamber, Kur’ân, Sünnet yâni İslâm, göklere, dört duvar arasına, kâlplere, gönüllere, zihinlere vs. hapsedildiği için, İslâm şeriatı da târihte hiç olmadığı oranda hayattan uzaklaşmış bulunmaktadır. Allah’ın şeriatından uzaklaştığı için de modern insan, şeytanın fısıldamalarına, nefsin kışkırtmasına ve tâğutların yönlendirmesine uyarak, insana, akla, maddeye, doğaya, eşyâya, hazza, zevke, konfora, keyfe ve çıkara göre belirlenen şeriatlara uymaktadır. Fakat şeytan insan düşmanı olduğu, nefs sürekli kötülüğü istediği ve tâğutlar da sürekli olarak çıkarlarını düşündüğünden dolayı, üstelik insan aklı yetersiz olduğun için, Dünyâ’da da aynen göklerdeki gibi bir düzen ve nizâm kurulamamakta, mutlu bir azınlığın dışında insanlar maddî yada mânevî-psikolojik anlamda sömürülerek zor durumda kalmaktadır. Modern insanın huzursuzluğunun ve hâl-i pür melâlinin nedeni budur.

 

İslâm, bireysel alanda “akîde ve inanç”, toplumsal alanda ise “din ve şeriat”tır. Bu dînin bir şeriatı (kânun) vardır ve tüm vahiyler bu şeriatı belirlediği gibi, tüm peygamberler bu şeriatı “hayâta hâkim kılmak” için gönderilmişlerdir.

 

Şeriat hakikate dayalıdır. Hakîkatsiz şeriat kuru bir kabuk, şeriatsız hakîkat gizemcilik ve sapıklıktır. Bu nedenle şeriatsız müslümanlık kuru bir zihin fırtınası yapmaktan başka bir işe yaramadığı için yaralara merhem olmadığı gibi soru ve sorunlara da çâre olamamaktadır.

 

“Îman olduktan sonra şeriata gerek yok” sözü belki de insanın söyleyebileceği en boş sözdür. Bu söz belki bâtıl uzak-doğu dinleri için geçerli olabilir ama İslâm için söylenmesi söz-konusu bile olamaz. Zîrâ İslâm, insanın sâdece iç-âlemini değil, dış-âlemi de inşâ ve îmar etmek için vardır ki bunu yapmak için de mutlakâ şeriata ihtiyaç vardır Bu şeriat ancak İslâm şeriatı olursa inşâ ve îmar yapılabilir ve göklerdeki gibi düzen ve nizâm Dünyâ’da da kurulabilir.

 

İslâm, “îman ve amel” demektir. Şeriat, “îmânın ameli” yada “îmâna göre amel” demektir. Şeriat ancak îmâna göre olunca hakka ve hakîkate yönelik değişimler olur ve sonuçta insanlar iki âlemde de kurtuluşa, düzene, iyiliğe, mutluluğa ve huzûra kavuşabilirler.  

 

Ne yazık ki modern müslümanlar sanki İslâm’ın bir şeriatı ve bir hareket metodu yokmuş gibi davranmaktadırlar. Bu-bağlamda namazı, orucu, zekatı, haccı, kurbanı, Sünnet’i hattâ çoğu âyeti bile inkâr edebilmektedirler. Adâletsizliğe, eşitsizliğe, haksızlığa, ahlâksızlığa, sömürüye, küfre, şirke, zulme bir eleştirisinin, îtirâzının ve isyânının olmadığını zannediyorlar ve yada öyle görmek istiyorlar. Modernist, târihselci, Kur’ân’cı, hadisçi, ırkçı, milliyetçi, mistik, tasavvufçu, partici vs. akımlar ve hizipler ve de diyânet, İslâm’ın şeriatından neredeyse hiç bahsetmiyor ve mevcut sisteme tek bir laf etmedikleri gibi her fırsatta modernizmi överek şeriatsız bir müslümanlığı seslendiriyorlar. Zîrâ modernizm şeriatı istemiyor. Çünkü tüm Dünyâ’da kendi Allahsız şeytânî şeriatını uyguluyor. Modernizm, “dîne karşı din” yada, “şeriata karşı şeriat”tır. Oysa tek meşrû ve yetkin olan şeriat yâni kânun, Şâri’nin koyduğu şeriattır. Şeriatsız müslümanlığı savunanlar ya Allah’ın şeriatına tam olarak bağlansınlar ve şeriat-merkezli bir düşünce, söylem ve eylemde olsunlar, yada def olup çıkıp gitsinler Allah’ın dîninden!.

 

Bir de İslâm şeriatının uygulamasının “dün başka bugün başka” olduğunu yada olabileceğini söylüyorlar ki bunun hiç-bir dayanağı ve delîli yoktur. “Zamâna uygun yeni bir anlayış” ile “yeni bir şeriata ihtiyaç olduğu”, modernizme aşırı bağlanmanın ve ona meftûn, râm ve hayrân olmanın sonucundan başka bir şey değildir. Modern müslümanların düşünceleri, söylemleri ve amel-eylemleri İslâm-merkezli değil de modernizm-merkezli olduğu için, İslâm’ı ve şeriatı da modernizme uygun hâle getirmeye çalışıyorlar ve ancak modernizme uygun hâle getirildiği ölçüde kabûl edebiliyorlar. Zîrâ modernizme aşırı bağlılıkları onlarda îmânın-güvenin ve bağlılığın azalmasına sebep olmuş ve bağlılıklarını neredeyse yok etmiştir. Şeriatlar zamanla ve zeminle değişmez. İslâm şeriatı tüm zamanlarda ve mekânlarda diğer bâtıl şeriatlara üstündür. Târih boyunca beşer-merkezli bâtıl şeriatların kötülüklerini İslâm şeriatı düzelmiştir. Modernizmin ortaya çıkardığı kötülükleri ve pislikleri de yine ancak ve sâdece İslâm şeriatı düzeltebilir ve Dünyâ da ancak İslâm şeriatı ile, aynen  göklerdeki gibi bir düzene ve nizâma kavuşturabilir.

 

Modern müslümanlar da artık şeriatsız bir müslümanlığa râzı olmaya başladılar ve İslâm’ın sâdece mâlûmâtıyla ilgilenmektedirler ve bunu yeterli görmektedirler. Şeriat en arkaya atılmakta ve sâdece özel günlerde gündeme gelmektedir. Tasavvufta sıralama şöyle yapılır; şeriat-târikat-hakîkat-mârifet. Bu sıralamada şeriat en alta konarak ve basıp geçilecek bir basamak gibi görülerek hafifletilmektedir.

 

Gün geçtikçe şeriatsa karşı duyarlılık azalmaktadır. Bir zamanlar şeriata karşı duyarlılık varken zamanla ve modernizmin baskısı ve kuşatması arttıkça bu duyarlılık da azalmıştır. Meselâ Nakşibendi, “şeriatın duvarından bir taş düşerse müridimin virdi düşer” demişti. Şimdi baktığımızda ise, bırakın taşı, ortada duvar kalmamıştır ama vird hâlâ devâm ediyor. Hacı Bektaş Veli’nin makâlatında “temiz şeriat” kelimesi geçer. Ama aleviler şeriattan korkuyorlar.

 

Türkler müslüman olduktan sonra kânunlarını İslâm’a ve töreye göre “ikili hukuk” şeklinde icrâ etmişlerdir. Zamanla töre, İslâm hukûkunun yâni şeriatın önüne geçmiştir. Fakat bilinsin ki, “şirk” budur. İslâm yetersiz bir din ve hukuk-sistemi değildir ki “biraz ordan biraz da burdan” düşüncesini onaylasın ve töreyi şeriatın önüne geçirsin.

 

Vahyiyle bildirilen “şeriatı uygulamak” demek olan Sünnet’ten uzaklaşınca ve kopulunca, “zamânın telâkkileri” “şeriat” yerine “şeriatlar” ortaya çıkarırlar. Bu şeriatlar elbette “modernizme uygun şeriatlar”dır. Müslümanlar İslâm şeriatından kopunca ve şeriatsız müslümanlığı benimseyince, şeriatsız yâni kânun ve kuralsız yapamayacakları için modernitenin şeriatlarına kapılmışlardır ve huşû ile modern şeriatlara uymaktadırlar. Allah’ın tüm kâinât için belirlediği İslâm şeriatı yerine modern şeriatlara uymak elbette bir cezâdır. Bu cezâ Dünyâ’da rezillik olarak açığa çıktığı gibi, âhirette acı azap olarak görünecektir.      

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder