“Sonra seni bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse
sen ona uy ve bilmeyenlerin hevâ(istek ve tutku)larına uyma” (Câsiye
18).
Şeriat: “Bir yöne doğru açılarak uzayıp
gitmek, açık olmak, açık hâle getirmek”. “Şer” kökünden türeyen şerîat (çoğulu şerâi’)
ve şir’at kelimeleri
“insanların yada hayvanların su içtiği, açıkta olan ve kesilmeyen akarsu; bu
suya giden yollar” mânâlarına gelir.
Şeriat, (çoğulu “şerâyi”), Arapça şerea' kökünden bir sözcük olup “yol, mezhep, metot, âdet, insanı bir ırmağa, su içilecek bir
kaynağa ulaştıran yol” anlamına gelir ve “hüküm koymak” mânâsında kullanılır. Arapça “şr” kökünden gelen şarī’a(t) “hukuki ilkeler sistemi, hukuksallık” sözcüğünden alıntıdır.
Tabi bunlar sözlük ve lûgat mânâlarıdır. Sözlük ve
lûgat mânâları anlamı daraltır. Şeriat, tüm kâinâtı kapsayan ve kuşatan bir
anlama sâhiptir. Çünkü şeriat, tüm kâinâta içkin olan ve sünnetullah denen
kânunlar ve yasaların adıdır ve bu şeriat elbette İslâm’ın şeriatıdır. İslâm’ın
şeriatı sâdece insanlar arasında değil, Allah’ın kozmik anlamda tüm kâinâtı
yönettiği sistemin adıdır. Tüm kâinat materyâlleri İslâm şeriatına göre
işleyişini ve döngüsünü yapar ki zâten kâinattaki muhteşem düzen ve nizam, Allah’ın
sünnetullah denilen şeriatına mutlak ve kesin bir şekilde kayıtsız-şartsız
uymalarının sonucudur. Zîrâ göklerde ve yerde düzen ve nizam ancak Allah’ın
şeriatına uyulduğunda sağlanabilir. Bu düzeni ve nizâmı sağlayabilmenin başka
bir yolu yoktur.
Tüm kâinat kayıtsız-şartsız Allah’ın şeriatına uyar.
Buna Dünyâ’daki deverân ve insanın fizîkî bedenin işleyişi de dâhildir. Zâten ancak
şeriata uyduğunda ve şeriatın düzeni bozulmadığında, göklerdeki ve yerdeki
düzen ve nizam da bozulmaz ve en ideâl şekilde işleyiş devâm edebilir.
Kâinatta Güneş, Ay, yıldızlar, gezegenler vs. her-şey
tam da Allah’ın onlara yazdığı şeriata göre hareket ederler ki kusursuz düzeni
ve nizâmın nedeni zâten budur. Kâinatta Allah’ın şeriatına uymayan tek varlık
insandır. İnsan; sosyâl, kültürel, toplumsal, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî,
askerî, siyâsî alanlarda Allah’ın emrettiği şeriata uymadığı için, aynen
göklerdeki gibi bir düzen ve nizâm bir türlü kurulamamaktadır.
Peki bahsettiğimiz alanlarda insanlar Allah’ın
şeriatına yâni kânun ve kurallarına değilse kimin şeriatına yâni kânun ve
kurallarına uymaktadırlar?. Çünkü tüm varlık gibi insan da mutlakâ bir şeriata
yâni kânun ve kurala uymak zorundadır. İşte Allah’ın kânun ve kurallarına yâni
İslâm şeriatına uyulmadığında mecbûren insan/beşer-merkezli bir şeriata yâni
kânun ve kurallara uymak zorunda kalacaktır. Çünkü üçüncü bir şık yoktur.
Târih boyunca insan bahsedilen alanlarda Allah’ın
şeriatından ziyâde insan-merkezli şeriatlara uymuştur. Özellikle modernizm ile
birlikte Allah, âhiret, din, îman, vahiy, peygamber, Kur’ân, Sünnet yâni İslâm,
göklere, dört duvar arasına, kâlplere, gönüllere, zihinlere vs. hapsedildiği
için, İslâm şeriatı da târihte hiç olmadığı oranda hayattan uzaklaşmış bulunmaktadır.
Allah’ın şeriatından uzaklaştığı için de modern insan, şeytanın fısıldamalarına,
nefsin kışkırtmasına ve tâğutların yönlendirmesine uyarak, insana, akla,
maddeye, doğaya, eşyâya, hazza, zevke, konfora, keyfe ve çıkara göre belirlenen
şeriatlara uymaktadır. Fakat şeytan insan düşmanı olduğu, nefs sürekli kötülüğü
istediği ve tâğutlar da sürekli olarak çıkarlarını düşündüğünden dolayı,
üstelik insan aklı yetersiz olduğun için, Dünyâ’da da aynen göklerdeki gibi bir
düzen ve nizâm kurulamamakta, mutlu bir azınlığın dışında insanlar maddî yada
mânevî-psikolojik anlamda sömürülerek zor durumda kalmaktadır. Modern insanın
huzursuzluğunun ve hâl-i pür melâlinin nedeni budur.
İslâm, bireysel alanda “akîde ve inanç”, toplumsal
alanda ise “din ve şeriat”tır. Bu dînin bir
şeriatı (kânun) vardır ve tüm vahiyler bu şeriatı belirlediği gibi, tüm peygamberler
bu şeriatı “hayâta hâkim kılmak” için gönderilmişlerdir.
Şeriat hakikate dayalıdır. Hakîkatsiz şeriat kuru bir kabuk, şeriatsız
hakîkat gizemcilik ve sapıklıktır. Bu nedenle şeriatsız müslümanlık kuru bir
zihin fırtınası yapmaktan başka bir işe yaramadığı için yaralara merhem
olmadığı gibi soru ve sorunlara da çâre olamamaktadır.
“Îman
olduktan sonra şeriata gerek yok” sözü belki de insanın söyleyebileceği en boş
sözdür. Bu söz belki bâtıl uzak-doğu dinleri için geçerli olabilir ama İslâm
için söylenmesi söz-konusu bile olamaz. Zîrâ İslâm, insanın sâdece iç-âlemini
değil, dış-âlemi de inşâ ve îmar etmek için vardır ki bunu yapmak için de
mutlakâ şeriata ihtiyaç vardır Bu şeriat ancak İslâm şeriatı olursa inşâ ve
îmar yapılabilir ve göklerdeki gibi düzen ve nizâm Dünyâ’da da kurulabilir.
İslâm,
“îman ve amel” demektir. Şeriat, “îmânın ameli” yada “îmâna göre amel”
demektir. Şeriat ancak îmâna göre olunca hakka ve hakîkate yönelik değişimler
olur ve sonuçta insanlar iki âlemde de kurtuluşa, düzene, iyiliğe, mutluluğa ve
huzûra kavuşabilirler.
Ne yazık ki modern müslümanlar sanki İslâm’ın
bir şeriatı ve bir hareket metodu yokmuş gibi davranmaktadırlar. Bu-bağlamda
namazı, orucu, zekatı, haccı, kurbanı, Sünnet’i hattâ çoğu âyeti bile inkâr
edebilmektedirler. Adâletsizliğe, eşitsizliğe, haksızlığa, ahlâksızlığa,
sömürüye, küfre, şirke, zulme bir eleştirisinin, îtirâzının ve isyânının
olmadığını zannediyorlar ve yada öyle görmek istiyorlar. Modernist, târihselci,
Kur’ân’cı, hadisçi, ırkçı, milliyetçi, mistik, tasavvufçu, partici vs. akımlar
ve hizipler ve de diyânet, İslâm’ın şeriatından neredeyse hiç bahsetmiyor ve
mevcut sisteme tek bir laf etmedikleri gibi her fırsatta modernizmi överek
şeriatsız bir müslümanlığı seslendiriyorlar. Zîrâ modernizm şeriatı istemiyor.
Çünkü tüm Dünyâ’da kendi Allahsız şeytânî şeriatını uyguluyor. Modernizm, “dîne
karşı din” yada, “şeriata karşı şeriat”tır. Oysa tek meşrû ve yetkin olan şeriat
yâni kânun, Şâri’nin koyduğu şeriattır. Şeriatsız müslümanlığı savunanlar ya
Allah’ın şeriatına tam olarak bağlansınlar ve şeriat-merkezli bir düşünce,
söylem ve eylemde olsunlar, yada def olup çıkıp gitsinler Allah’ın dîninden!.
Bir de İslâm şeriatının uygulamasının “dün başka bugün başka”
olduğunu yada olabileceğini söylüyorlar ki bunun hiç-bir dayanağı ve delîli
yoktur. “Zamâna uygun yeni bir anlayış” ile “yeni bir şeriata ihtiyaç olduğu”,
modernizme aşırı bağlanmanın ve ona meftûn, râm ve hayrân olmanın sonucundan başka
bir şey değildir. Modern müslümanların düşünceleri, söylemleri ve
amel-eylemleri İslâm-merkezli değil de modernizm-merkezli olduğu için, İslâm’ı
ve şeriatı da modernizme uygun hâle getirmeye çalışıyorlar ve ancak modernizme uygun
hâle getirildiği ölçüde kabûl edebiliyorlar. Zîrâ modernizme aşırı bağlılıkları
onlarda îmânın-güvenin ve bağlılığın azalmasına sebep olmuş ve bağlılıklarını
neredeyse yok etmiştir. Şeriatlar zamanla ve zeminle değişmez. İslâm şeriatı
tüm zamanlarda ve mekânlarda diğer bâtıl şeriatlara üstündür. Târih boyunca
beşer-merkezli bâtıl şeriatların kötülüklerini İslâm şeriatı düzelmiştir.
Modernizmin ortaya çıkardığı kötülükleri ve pislikleri de yine ancak ve sâdece
İslâm şeriatı düzeltebilir ve Dünyâ da ancak İslâm şeriatı ile, aynen göklerdeki gibi bir düzene ve nizâma
kavuşturabilir.
Modern müslümanlar da artık şeriatsız bir
müslümanlığa râzı olmaya başladılar ve İslâm’ın sâdece mâlûmâtıyla
ilgilenmektedirler ve bunu yeterli görmektedirler. Şeriat en arkaya atılmakta
ve sâdece özel günlerde gündeme gelmektedir. Tasavvufta sıralama şöyle yapılır;
şeriat-târikat-hakîkat-mârifet. Bu sıralamada şeriat en alta konarak ve basıp
geçilecek bir basamak gibi görülerek hafifletilmektedir.
Gün geçtikçe şeriatsa karşı duyarlılık azalmaktadır. Bir zamanlar
şeriata karşı duyarlılık varken zamanla ve modernizmin baskısı ve kuşatması
arttıkça bu duyarlılık da azalmıştır. Meselâ Nakşibendi, “şeriatın duvarından
bir taş düşerse müridimin virdi düşer” demişti. Şimdi baktığımızda ise, bırakın
taşı, ortada duvar kalmamıştır ama vird hâlâ devâm ediyor. Hacı Bektaş
Veli’nin makâlatında “temiz şeriat” kelimesi geçer. Ama aleviler şeriattan
korkuyorlar.
Türkler müslüman olduktan sonra kânunlarını İslâm’a ve töreye göre
“ikili hukuk” şeklinde icrâ etmişlerdir. Zamanla töre, İslâm hukûkunun yâni
şeriatın önüne geçmiştir. Fakat bilinsin ki, “şirk” budur. İslâm yetersiz bir
din ve hukuk-sistemi değildir ki “biraz ordan biraz da burdan” düşüncesini
onaylasın ve töreyi şeriatın önüne geçirsin.
Vahyiyle bildirilen “şeriatı uygulamak” demek olan Sünnet’ten uzaklaşınca
ve kopulunca, “zamânın telâkkileri” “şeriat” yerine “şeriatlar” ortaya
çıkarırlar. Bu şeriatlar elbette “modernizme uygun şeriatlar”dır. Müslümanlar
İslâm şeriatından kopunca ve şeriatsız müslümanlığı benimseyince, şeriatsız
yâni kânun ve kuralsız yapamayacakları için modernitenin şeriatlarına
kapılmışlardır ve huşû ile modern şeriatlara uymaktadırlar. Allah’ın tüm kâinât
için belirlediği İslâm şeriatı yerine modern şeriatlara uymak elbette bir
cezâdır. Bu cezâ Dünyâ’da rezillik olarak açığa çıktığı gibi, âhirette acı azap
olarak görünecektir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder