“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) îman etmişseniz en üstün olan
sizlersiniz” (Âl-i İmran 139).
Yaklaşık 250 yıl öncesine kadar yâni
modernizm denen Allahsızlık ortaya çıkana ve etki gösteren kadar üstünlüğün
ölçüsü Allah, din ve takvâ idi. Bu nedenle de her-şey dîne göre belirleniyor ve
düzenleniyordu. Allah ve din üstünlüğün ölçüsü idi ve Allah ve din hesâba
katılmadan düşünce, söylem ve eylem yapılmıyordu yada yapılması onaylanmıyordu.
Allah’ın ve dînin hesâba katılmaması sapkınlık olarak görülüyordu.
Peki bu iyi bir şey midir?. Eğer
sahih ve bozulmamış bir din’den bahsediyorsak ve uygulayanlar bu dîni hakkıyla
ve en iyi şekilde uyguluyorlarsa elbette iyidir ve hattâ en iyisidir.
Bahsettiğimiz özellikleri taşıyan tek din ve yol ise “Allah katındaki tek hak
din” olan ve tüm peygamberlerin üzerinde olduğu İslâm Dîni’dir. İslâm içinde
ise emir ve yasakları, ilkeleri ve hayâta uygulama yöntemi olan örnekliği
hiç-bir bozulmaya ve değişmeye uğramamış olan kitap ise Kur’ân’dır. Öyleyse
İslâm, Kur’ân ile temsil edilmektedir. Öyleyse bir tarafta mutlak ve kesin
anlamda, sâdece Allah’a dayanan İslâm varken, diğer tarafta ise şeytanın
fısıldamalarına, nefsin kışkırtmalarına ve tâğutların keyfî yönlendirmesine
dayanan beşerî din ve yollar vardır. Üçüncü bir yol yoktur. İnsanlar tüm
düşünce, söylem ve eylemlerinde ya Allah’a ya da insana dayanmaktadır. İşte
târih boyunca olan şey, İslâm’ın bâriz üstünlüğüne karşı beşer-merkezli
dinlerin İslâm’a galebe çalmaya çalışmalarının târihidir. Günümüzde ve son 250
yıldır bu mücâdele İslâm ile Modernizm arasında sürmektedir.
Târih boyunca İslâm’a karşı şirke,
küfre dolayısıyla adâletsizliğe, haksızlığa, ahlâksızlığa ve zulme dayanan din
ve düşünceler ortaya çıkmış, fakat zamanla hepsi de yok olup giderken İslâm
ayakta kalmıştır. Zîrâ onu koruyan Allah’tır ve bu koruma kıyâmete kadar da
sürecektir. Fakat günümüzdeki beşer-merkezlilik yâni modernizmin öncekilere
göre bambaşka bir iddiâsı vardır. Bu iddiâ, kendisinin “insanlığın geldiği en
ileri ve yüksek seviye olduğu, bu nedenle de İslâm da dâhil olmak üzere tüm din
ve düşüncelerin üzerinde ve hepsinden üstün olduğu” iddiâsıdır.
Sünnetullah ve imtihan gereğince
İslâm’ı kabûl etmiş olanların değil ama İslâm’a adanmışların sayısı tüm
zamanlarda az olmuştur. Çünkü İslâm Allah’a dayanır ve kâlbe, rûha ve amel-eyleme
yöneliktir ve bu nedenle de keyifli ve eğlenceli değildir. İslâm dışındaki
beşerî din ve yollar ise şeytana, nefse ve tâğutlara dayandığı için nefsi
kışkırtır ve bedenin konforunu merkeze aldığı için keyifli ve eğlencelidir. Bu
da daha çok beşerî din ve yolları benimsemesine ve desteklemesine neden olur.
İşte târih boyunca nefisleri en çok kışkırtan, bedene en çok konfor sağlayan,
-görece- insanlara kolaylıklar ve imkânlar sağlayan ve İslâm’a en azılı
düşmanlığı yapan akım olduğu için, Modernizm İslâm’dan üstün görülmektedir.
Bu-bağlamda, “bundan daha iyisi nasıl olacak ki?” denilmektedir. “Bir sorunu
modernizm bile çözemezken İslâm mı çözecek?” gibi laflar edilmektedir.
Modernizm üstün görüldüğü için ona
çok güvenilmekte ve hattâ îman edilmektedir. Modernizmin ölüm dâhil her soruna
çâre bulabileceği düşünülmekte ve beklenmektedir. Modern düşünceler, fikirler,
teoriler, söylemler ve öneriler baş-tâcı edilmekte modernizme meftûn, râm ve
hayrân olunduğu için İslâm bile modernizme uydurulmaya çalışılmakta ve ancak
modernizme uyduğu oranda kabûl edilmektedir. Tüm bunlar İslâm’ı bilmeyen yada
İslâm’a uymak istemeyenler tarafından modernizmin, İslâm dâhil her-şeyden üstün
olduğunu düşünmektedir.
Hâlbuki modernizmin bâzı küçük
yararları vardır ama aslında zararları çok daha fazladır. Bir kere insanı iki-boyutlu
bir varlık olmaktan koparmış ve tek-boyutlu bir varlık hâline getirmiştir. İnsanı
rûhtan ve kâlpten koparınca onu bir hayvana indirgemiştir. Çok iyi beslendiği
için hayvanlar bu nitelemeye çok da ses çıkarmamaktadır. İnsanı Allah’tan,
âhiretten ve din’den uzaklaştırdığı yada kopardığı için insanın hesap vereceği
bir mercî kalmayınca, modern insan her-şeyi yapabilme serbestiyle her türlü
çılgınlığı ve manyaklığı yapabilir hâle gelmiştir ki bu hem bireyi, hem âileyi
hem de toplumu fenâ hâlde bozmaktadır. Adâlet, eşitlik, hak, hakîkat, ahlâk,
iyilik, merhâmet, vicdan vs. gibi şeyler değerini kaybetmiştir. Aynen hayvanlar
gibi, güçlü olan istediğini yapabilmekte ve diğerlerini ezebilmektedir. Fakat insanlar
bunları ya görmemekte yada körü-körüne kabûl ettikleri modernizm büyüsü nedeniyle
her türlü yanlışı, çirkinliği ve şerefsizliği normâl ve meşrû görmektedirler.
Bu konuda müslümanlar bile olayı kader ile açıklamaya çalışmaktadır ama bir
türlü açıklayamamaktadırlar.
Yine modern-bilim ve teknoloji büyüsü
ve hurâfelerine, çok absürd ve zararlı şeyler yapmasına rağmen ortaya koyduğu
bâzı faydalı şeyler nedeniyle katlanılmakta ve bir eleştiri ve îtiraz
yapılmamaktadır. Çünkü târih boyunca bâtıl her zaman hak ile karıştırılarak insanlara
sunulmuştur. Çünkü saf bâtılın müşterisi olmaz. Aslında modern-bilim doğru-düzgün
hiç-bir şeyhe cevap veremezken, soru ve sorunları çözemezken ve yaptığı
açıklamalar hem gereksiz hem de iknâ edici olmamasına rağmen insanlar hem
bilmediklerinden hem de modernizme körü-körüne bağlı olduklarından dolayı
modern-bilim ve teknolojiye taparcasına sâhip çıkmakta ve müşterisi
olmaktadırlar. Tabi tüm bunlar modernizmin -sözde- üstünlüğünü arttırmaktadır.
Modernizm birilerinin zannettiği gibi elektrik
süpürgesi, çamaşır makinesi, ütü vs. falan demek değildir. Bunlar da modernizmin
ürünüdür fakat modernizm esâsen düşünce ve yol olarak tebârüz eder. Modernizmin
temel ilkeleri mü’min olmayanlar için pek sorun teşkil etmez ama müslümanlar
için çok sorunludur. Bir insan hem mü’min hem de modernist olamaz. Olursa kâfir
ve müşrik olmuş olur. Çünkü modernizm; Allah, âhiret, gayb, vahiy, din, İslâm,
Kur’ân ve Sünnet-merkezli bir düşünce, söylem, amel, eylem ve düzeni inkâr ve terk
ederek ve onu aşağılayıp kötüleyerek; şeytan ve nefse dayalı olarak tâğutların yâni
kendilerinde Allah gibi bir güç olduğunu sananların, insan-beşere, akla, maddeye,
eşyâya, doğaya vs. dayandırdığı dünyâ-görüşünün adıdır. Modernizmde Allah, âhiret,
din, îman, İslâm, Kur’ân, peygamber düşüncesi ve inancı vs. yoktur. İşte bu
yüzden vahşîdir, hayvânîdir, adâletsizdir, ahlâksızdır, küfür, şirk ve zulüm
doğurmaktan başkasını yapmaz. Modernizm sâdece kurucuları olan mutlu azınlığın
işine yararken çoğunluğu ise oyalar durur. Çünkü modernizm her insanı oyalayabilecek
ürünler üretmiştir ve insanlar da parmaklarına çalınan bir parça balı yalayıp
durmaktadır.
Modernizm aklı ilahlaştırmış ve ona tapmaktadır.
İslâm’da da akıl önemlidir ama bu akıl, vahiy-merkezli inşâ olmuş olan akıldır.
Vahiy akla aykırı değilse de akıl-üstü olduğu için akıldan üstündür. Dolayısıyla
vahiy akıldan da, insanda da, modernizm dâhil, insan-ürünü olan her-şeyden de üstündür.
Çünkü zâten hedefi insanları bu hem bu dünyâda hem de âhirette kurtararak mutluluğa
ve huzûra kavuşturmaktır. Modernizmin ise hem böyle bir gücü yoktur, hem böyle
bir niyeti yoktur hem de böyle bir hayâli yoktur.
İslâm’ın hâkim olduğu yerde ise adâlet,
eşitlik, hak, hakîkat, ahlâk, takvâ, merhâmet, vicdan, iyilik, paylaşım vs. olumlu
her-şey bâriz olur ve hayâta hâkim kılınmaya çalışılır. İmtihan ve sünnetullah
nedeniyle hakkı hâkim kılmak için çalışıp-çabalamak şarttır. Dolayısıyla İslâm’ın
amacı-hedefi-hayâli bile modernizmden üstündür.
“Eee, peki İslâm daha üstün ise niçin hayâta
hâkim değil ve modernizm tarafından göklere, kâlplere, zihinlere, dört duvar
arasına vs. hapsedilmiş durumda ve hayâtın hiç-bir alanına karıştırılmıyor?” diye
haklı sorunun basit cevâbı şudur: Çünkü İslâm her-şeyi yaratan Allah’a dayandığı
ve O’nun dîni olduğu için her-şeyden üstündür ama İslâm’a bağlı olduğunu söyleyen
müslümanlar sağlam bir îmâna sâhip değildirler ve bundan dolayı da îmânın gereği
olan sâlih amelleri işlemedikleri için kıyıda-köşede kalmaktadırlar. Yâni sorun
İslâm’da değil, müslümanlardadır. Çünkü îmanları ve amelleri sağlam değildir. Bundan
dolayı üstün olmayı hak etmemektedirler. Sonuçta da her alanda yenilmekte,
ezilmekte ve aşağılanmaktadırlar.
Lâkin İslâm tüm zamanlarda ve mekânlarda
olduğu gibi sapasağlam ayaktadır ve yeniden şahlanmak için samîmi, özverili,
gayretli ve adanmış mü’minleri beklemektedir. Üstün olan İslâm, daha önce
olduğu gibi müslümanları yeniden üstün kılabilir. Fakat bu müslümanlar
modernizme meftûn, râm ve hayrân olmuş olarak ona tapıp duran müslümanlar
değildir.
Üstelik Allah da mü’minlerden yanadır ve îman
eden ve îmânının gereğini yapacak olanlara şu müjdeyi vermektedir:
“Allah,
içinizden îman edenlere ve sâlih amellerde bulunanlara vâdetmiştir:
Hiç-şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidâr sâhibi’ kıldıysa, onları
da yeryüzünde ‘güç ve iktidâr sâhibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği
dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından
sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibâdet ederler ve bana
hiç-bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar
fâsıktır” (Nûr 55).
Demek ki mü’minler-müslümanlar “sâdece
Allah’a” sığınırlar ve İslâm’ı üstün görürlerse, Allah da onları üstün
kılacaktır. Allah’ın yardımını hak edecek bir İslâm toplumu ortaya çıktığında,
modernizmin de alçaklığı ve bir çer-çöp olduğu açığa çıkacaktır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder