15 Ekim 2024 Salı

Pollyanna’cı Müslümanlık

 

“Derken, onu (azâbı) vâdilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, ‘bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur’ dediler. Hayır, o kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgâr; onda acı bir azab vardır” (Ahkâf 24).

 

Pollyanna İlkesi: “İnsanların hoş öğeleri hoş olmayanlardan daha doğru hatırlama eğilimi” şeklinde târif edilir.

 

Pollyannacılık; “kaybedilen herhangi bir şey için üzülmek yerine, elindekilerle yetinme ve mutlu olma davranışı”dır. Kötü olayların iyi taraflarını görmeye çalışır. En kötü zamanlarında bile babasının kendisine öğrettiği “mutluluk oyunu”nu oynayan küçük bir kızın hikâyesidir. Kişi her olayın iyi tarafını görmeye çalışarak üzücü olayları bastırmaya çalışır. Tabi bunun aşırısı kişinin ruh sağlığını etkileyebilir. Pollyannacılık, “toksik pozitiflik” olarak da yorumlanır. Buna göre kişinin olumsuz tüm duygulardan kaçarak kendini sürekli olumlu düşünmeye zorlama durumudur.

 

Pollyannacılıkta yada mutluluk oyununda her-şeyin olumlu yanını görmeye çalışmak zorunluluk ve şart gibi sunulur. Oysa böyle davranmak bâzen iyi ve olumlu sonuçlar verse de aslında bâriz bir kötülüğün bile iyi tarafını görmeye çalışmaya neden olur ki bu yanlıştır. Zîrâ insandaki haklı eleştiri, îtirâz ve isyân duygusunu ve eylemini blôke edip önler. Çünkü kâinatta, sünnetullah ve imtihan gereğince başa gelen her kötülük, çirkinlik ve musîbette çok küçük de olsa iyi ve olumlu bir yan gözükebilir. Fakat bâriz bir kötülüğün içindeki iyi ve olumlu şeyi görmek ve bunu öne çıkarmak “kötülüğü iptal edip meşrûlaştırmak”la sonuçlanır. Bu durum tasavvufta; “Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler” sözünde ifâdesini bulur ama buradaki sorun, Allah’tan iyilikten başkası gelemeyeceği için Allah’ın yaptıklarının iyi olması ve neylerse güzel eylemesi, lâkin başımıza gelen musîbetler insanların kendi ellerinin işledikleri nedeniyle ortaya çıktığından dolayı, insandan kaynaklanan sorunları da “güzel” görmektir. Tasavvufta bu “lâ fâile illallah” yâni “her-şeyi yapıp-eden Allah’tır” sözüyle ifâdesini bulur.  

 

Pollyannacılık, kötü, üzücü, negatif, çirkin vs. her olayda; “şikâyet etme, şükret, iyi düşün iyi olsun, iyi tarafından bakmaya çalış, pozitif düşün çok negatifsin, bardağın dolu tarafını gör” gibi sözleri öne çıkararak mevcut kötü durumdan kurtulmaya çalışır fakat bunu yapmakla aslında ortaya çıkan musîbeti yada kötülüğü meşrûlaştırmış, kötülük yapanlara da ses çıkarmamış olarak Dünyâ’daki kötülükleri desteklemiş olur. Kötülükleri ortaya çıkaranlar genelde tâğutlar ve kötü insanlar oldukları için, Pollyannacılığın tâğutların ve kötü kişilerin şeytânî bir plânı ve projesi olduğundan şüphelenmek gerekir.

 

İslâm, insanlar içinden ahlâk-timsâli bir peygamberin seçilmesi ve ona vahyedilmesi ile tebârüz eder. Allah’ın bundan murâdı, hem iç-âlemlerin huzûru ve inkişâfı hem de dış-âlemin aynen göklerdeki gibi bir düzene kavuşturulmasıdır. Dolayısıyla İslâm, Allah’ın Dünyâ’daki adâletsizliklere, eşitsizliklere, haksızlığa, ahlâksızlığa, kötülüğe, çirkinliğe, şerefsizliklere, şirke, küfre ve zulme râzı olmadığı için îtirâz etmesinin sonucudur. Dolayısı ile İslâm’da bir kötülüğün, çirkinliğin ve zulmün, bâzı küçük iyi taraflarına bakılmaz ve o kötülük bir-an önce bertarâf edilmeye çalışılır. Dolayısıyla İslâm’da Pollyannacılık gibi sapkınlığın yeri yoktur.

 

Apaçık ve bâriz bir kötülüğü, aşırı zorlayarak ve yorumlayarak olumlu yönünü görmeye çalışmak bâtıldır, boştur ve hiç-bri olumlu yanı yoktur. Bu tür bir davranış ancak bunu yapanları gevşetir ve yavşaklaştırır. Gevşek ve yavşak bir tutum takınmanın ise İslâm’da yeri yoktur. Bu-bağlamda Kur’ân meselâ içki ve kumar konusunda şöyle der:

 

“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür (Bakara 219).

 

Görüldüğü gibi içki ve kumarın bâzı yararları olsa da Pollyannacılık yaparak içki ve kumarın olumlu yönüne bakılmadan haram ve günah îlân edilip yasaklanır.

 

Günümüzde Pollyannacılık kurumlaşmış ve yaşam-koçları ve psikologların eline düşmüştür. İnsanlara sürekli olarak “şikâyet etme, şükret, iyi düşün iyi olsun, iyi tarafından bakmaya çalış, pozitif düşün çok negatifsin, bardağın dolu tarafını gör” sözlerini aşılamakta ve onları pasifleştirmektedirler. Dünyâ’daki kötülüklerin, musîbetlerin, belâların ve her türlü şerefsizliğin bu derece artmasının nedeni, insanların bu tür sözlerle ve Pollyannacılıkla pasifleştirilerek eleştiri, îtirâz ve isyân duygularını blôke ederek yok etmeleridir. İslâm ise bunun tam tersini yaptığından hattâ bir kötülüğe, çirkinliğe, ahlâksızlığa ve zulme “dur” dememeyi pasiflik ve zulüm olarak görür. Bu nedenle de icâbında malları ve canları bile ortaya koyarak zulme dur demeyi farza kılar:

 

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve o ezilen erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?. Baksanıza: ‘Ey bizim Rabbimiz!, bizleri zâlim olan bu memleketten kurtar!, bize bir yiğit, bir bahâdır gönder!’ diye yalvarıp duruyorlar” (Nîsâ 75).

 

Gazze ve Hizbullah örneğinde de görüldüğü üzere, 50 ülkeden oluşan ve sayıları 2 milyarı bulan müslümanlar, mistik, ezoterik, tasavvuf, hoşgörü, hümanizm, yaşam-koçları, psikologlar vs. gibi akımlar ve bunların etkileri nedeniyle adamakıllı bir şekilde pasifleşmiş, gevşemiş, yavşamış, korkaklaşmış, pısırıklaşmış, haz, zevk, konfor ve keyiflerine tapar hâle gelmiş ve en önemlisi de îmanları ve güvenleri azalıp yok olmaya yüz tutmuş olduğundan dolayı, bırakın bir amel-eylemde bulunup da karşı çıkmayı, bir ses etmeyi bile düşünemeden gününü gün etme derdine düşmüşlerdir. 750 yıl önce Celâleddin Rûmî’nin Moğol işgâli ve zulmüne karşı, “onlara karşı çıkmayın, onlar zamanla içimizde eriyip müslümanlaşacaklar ve bizden olacaklardır” demesi gibi günümüzdeki zulmün içinde de olumlu yönler arayanlar ve bulduğunu sanalar vardır. Oysa Celâleddin Rûmî Pollyannacılık yaparak Moğolların zulmüne ses çıkarmadığı zamanlarda Moğollara karşı canla-başla savaşanlar da vardı. Çünkü onlar sapık tasavvuftan değil, Kur’ân ve Sünnet’ten beslenen ve İslâm’ın gereğini hakkıyla yapmaya çalışan mü’minlerdi.

 

Pollyannacılık, müşriklerin, belâ getirecek bulutu yağmur yağdıracak bulut zannetmeleri gibi hep zanla hareket eder ve sonunda da belâyı bulur. Zîrâ zan, haktan yana hiç-bir şey sağlamaz:

 

“Onların çoğunluğu zandan (kuruntu) başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiç-bir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir” (Yûnus 36).

 

“…Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) hevâ (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir” (Necm 23).

 

“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler” (En-âm 116).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder