19 Ekim 2024 Cumartesi

Güneş’e Tapmak

 

“Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da Güneş’e secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidâyet bulmuyorlar” (Neml 24).

 

Târih-boyunca Güneş ilahlaştırılmış ve ona tapanlar bulunmuştur. Isı ve ışık kaynağı olması ve verimi sağladığı için insanları etkilenmişler ve Güneş’e tapmışlardır. Bunlar arasında Şemsiler ve Ezîdilerin Güneş’e taptıkları kayıtları vardır. Harran Sâbileri de yıldızlara taptıkları için, aslında bir yıldız olan Güneş’e de tapmışlardır. İnsanlar târih-boyunca neye önem vermiş, neyden korkmuş yada neyden çıkarları olmuşsa ona tapmışlardır.

 

Bu durum günümüzde de devâm etmektedir. Günümüzde “modern bir Güneş kültü” vardır. Öyle ki, Güneş Sistemi adını verdikleri döngüde Dünyâ’nın ve gezegenlerin Güneş-merkezli olarak Güneş’in etrâfında döndüğü söylenmektedir. Bir şeyin etrâfında dönmek elbette “o şeyi kutsamak” anlamına gelir. Çünkü etrâfından dönülen şeyin ya kendisine yada onun üzerinden yüce bir mercîye tapmak ve kulluk etmek durumu vardır. Meselâ Kâbe’nin etrafında dönmek, Kâbe’ye tapmak değil, “Kâbe’nin Rabbi’ne tapmak” demektir: Şu Ev (Kâbe)nin Rabbine kulluk etsinler” (Kureyş 3). Görüldüğü gibi Allah, Kâbe’ye değil, Kâbe’nin Rabbine kulluğun yapılmasını istiyor. Bu kulluğun Kâbe etrâfında yapılmasının istenmesiyle, Kâbe çevresinde toplanılması, tüm göklerin döngüsüne katılarak hep birlikte tüm insanların da Kâbe çevresinde dönmesi ve Kâbe’yi  bir toplanma yeri kılarak, bu merkezde çeşitli konuların görüşülerek soru ve sorunların çâreleri noktasında bir-araya gelinmesi hedeflenmektedir. Kâbe’nin merkez edilmesini isteyen Allah olduğu için, Kâbe “gerçek bir merkez” değildir ve hakîki merkez Allah’tır. Kâbe ise sâdece, ibâdet ve “büyük şûrâ” için bir toplanma merkezidir.  

 

Güneş Sistemi adı altında Güneş’i merkeze koyan modern-bilim ise, tâ ilk baştan bêri Güneş’e olağan-üstülük pâyesi vermiştir. Meselâ bu-bağlamda, 1473-1543 yılları arasında yaşayan Kopernik, Güneş ile ilgili şu sözleri söyler: “Evrenin ortasında Güneş taht kurmuştur. Bu görkemli tapınakta, çevresindeki her-şeyi bir-anda aydınlatan ‘Güneş’ dediğimiz ışık-kitlesi için daha saygın bir konum düşünülebilir miydi?. Güneş gerçekten tahtına kurulmuş bir sultan gibi, çevresinde dolaşan gezegenleri çocukları gibi yönetir”. Bu sözler elbette Güneş’i ilahlaştırmak anlamına gelir. Oysa Kur’ân, tahtta Güneş’in değil Allah’ın olduğunu ve tüm kâinâta Allah’ın hükmettiğini söyler ve bunu şu şekilde dile getirir:

 

Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istivâ (tahta kurulan) eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir” (A’raf 54).

 

Kopernik’in Güneş-merkezli teorisine göre; 1-gezegenler ve gök materyâlleri Dünyâ’nın değil, Güneş’in çevresinde dönmektedir. 2-Dünyâ merkezde sâbit değil, kendi ekseni çevresinde günlük, Güneş’in çevresinde ise yıllık dönüşler içindedir.

 

Elbette arşa istivâ eden Allah’ın zâtı değil, yerlere ve göklere mutlak anlamda hükmeden sünnetullahı, kudreti, yasaları ve yaratma sanatıdır.

 

Kanımca Dünyâ’nın “merkez” olmaktan çıkarılarak merkeze Güneş’in koyulması, Dünyâ’nın değersizleştirilmesi ve buna paralel olarak insanın da değerini düşürmektir. Böylece değeri düşmüş olan insan “şahsiyet” olmaktan “birey” olmaya indirgenmiştir. Birey olunca da her-şeyi kendine göre düşünmeye ve her-şeyi kendisi için istemeye başlayacaktır ki bu, liberâl-kapitâlizm için olmazsa-olmaz bir şeydir. Daha sonraları kâinâtın büyüklüğünün sürekli olarak arttırılması ve Dünyâ’nın ve dolayısıyla insanın, sonsuz kâinât karşısında ancak bir toz zerresi gibi olduğu sözleriyle, insan hem kendini hem de diğer insanları ve dolayısıyla insanla ilgili olan şeyleri önemsiz ve değersiz görmeye başlamıştır. Güneş’in merkeze alınması yâni ona tapılması böyle bir sonuç doğurmuştur.

 

Güneş’in merkeze alınarak, insan dâhil Dünyâ ve diğer gezegenlerin Güneş Sistemi içindeki her-şeyin Güneş etrâfında döndüğünün söylenmesine destek olarak, Güneş Sistemi’nin, aynen atomun yapısı gibi olduğunu ve çekirdek etrâfında dönen elektronlar ile Güneş etrâfında dönen gezegen ve uzay materyâllerinin aynı resmi verdiği söylenmektedir. Oysa atomu oluşturan çekirdek ve elektron denilen şeyler silik-sönük bulut gibi şeylerdir ve bu söylenen çok açık değildir. Yoksa proton, nötron ve elektronu gören falan yoktur. Zâten elektronlar, görülebilecek bir şey bile değildir. Belki atom yâni a-tom yâni “bölünemez olan”, (çünkü atom Yunancada “bölünemez” anlamına gelen “atomos”tan gelir) isminin anlamı gibi bölünebilecek bir şey bile değildir. Dolayısıyla “bir çekirdek etrâfında dönen elektronlar” teorisi sâdece bir modellemedir ki, Güneş etrâfında dönen Dünyâ ve gezegenler de sâdece bir modellemedir. Aslında Güneş’in etrâfında dönen bir şey yoktur ve dönen şey, içindeki her-şey ile birlikte bizzat göklerin kendisidir. Tüm kâinât, Ay ile birlikte Dünyâ’nın etrâfında döner. Bu, Kur’ân’da şöyle ifâde edilir: “Dönüp duran göğe andolsun” (Târık 11). Neyin etrâfında dönen?. Elbette Dünyâ’nın..

 

Demek ki, Dünyâ ve insan dâhil, her-şeyin kendisi etrâfında döndüğü söylenen, dolayısıyla ilahlaştırılan Güneş de dâhil olmak üzere kâinattaki her-şey Dünyâ’nın, dolayısıyla da insanın etrâfında döner. Çünkü Allah Dünyâ’daki her-şeyi insan için yarattığı gibi, göklerdeki yâni kâinattaki her-şeyi de insan için boyun eğdirmiş ve insanın emrine âmâde kılmıştır:

 

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istivâ edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her-şeyi bilendir” (Bakara 29).

 

Kendinden (bir nîmet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten âyetler vardır” (Câsiye 13).

 

Kopernik’in Güneş-merkezli teorisine göre; 1-gezegenler ve gök materyâlleri Dünyâ’nın değil, Güneş’in çevresinde dönmektedir. 2-Dünyâ merkezde sâbit değil, kendi ekseni çevresinde günlük, Güneş’in çevresinde ise yıllık dönüşler içindedir.

 

Peki modernizm niçin Dünyâ’yı merkez olmaktan çıkarıp Güneş’i merkeze aldı?. Kanımca bunun nedeni; Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi, peygamberi, yâni dîni merkezden uzaklaştırması ve onu kıyı ve köşelerdeki ücrâlara atması, bu-bağlamda, merkezden uzaklaştırdığı dînin yerine, merkeze Yunan düşüncesini, felsefesini, davranışlarını ve Roma siyâsetini, hukûkunu ve yaşam-tarzını koymasıdır. Bilindiği gibi modernizm denilen melânet, Yunan ve Roma’nın güncelleştirilmesidir ki Yunan düşünce ve felsefesinin merkeze koyulması, “Güneş’in merkeze koyulması” demektir. Zîrâ Yunan düşüncesi Helenizm üzerine kuruludur. Helenizm ise bir “Güneş tapımı ve dîni”dir. Helenizm “Helios”tan gelir ki Helios Yunancada “Güneş” anlamına gelir. Yunanda Helios, “Güneş tanrısı”nın ismidir. Modernizm özgün bir sistem olmadığı ve Yunan ve Roma’ya dayandığı, fakat bunlar da Helenizm’e yâni Helios’a dolayısıyla Güneş’e dayandığı yâni yeryüzünde düşüncede Güneş/Helenizm merkeze konulduğu için, gökyüzünde de Güneş/Helios merkeze konulmak istenmiş ve ona göre bir teori geliştirilmiştir.

  

Böyle olunca da artık her-şey Güneş-merkezli ve Güneş’e göre olmuştur ki bu tam da “Güneş’in ilahlaştırılması ve ona tapılması” demektir. Böyle olduğu için her-şey Güneş’e göre ayarlanmaktadır. Meselâ Ay takvimi yerine Güneş takviminin yâni “Güneş’e göre olan” takvimin değiştirilmesi de aynen, Dünyâ’nın merkez olmaktan çıkarılıp Güneş’in merkeze koyulmasının iz-düşümü gibidir.

 

Şu da var ki, aslında hem Güneş’in hem de göklerdeki her-şeyin konumu mecbûren Dünyâ’ya göre ayarlanmak durumundadır. Bu da her-şeyin “Dünyâ’ya, dolayısıyla insan göre” olması demektir. Güneş, gezegenler, yıldızlar vs. her-şeyin yerleri-konumları-hızları vs. Dünyâ’ya göredir. Bu nedenle Dünyâ tüm kâinâta göre “merkez” konumdadır.

 

“Güneş Sistemi içinde her-şey Güneş’in etrâfında döner” diyorlar ama bu sâdece bir faraziyedir. Çünkü Dünyâ’nın yuvarlak olduğu, Dünyâ’nın kendi etrâfında ve Güneş çevresinde döndüğü, “insan gözüyle” görülmüş (ve görülebilecek) bir şey değildir. Bu sâdece bir yanılsamadır ve modern insanın, yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı yanlış bir şekilde, Güneş’i merkeze alan bir anlayışla döngüyü yorumlamasının bir sonucudur.  

 

Kıyâmette, Güneş ve Ay’ın birleştirileceği söylenir ki bu birleşmeye Dünyâ’nın dâhil edilmemesi de mânidardır: “Güneş ve Ay birleştirildiği zaman” (Kıyâmet 9). Ay, -sözde- merkezdeki Güneş ile birleşecekse Dünyâ niye birleşmesin?.

 

Güneş-merkezli modellemeye göre Ay’ın Dünyâ ile birlikte hareket etmesi daha mâkûl iken, Kur’ân, Ay’ın Dünyâ ile değil, Güneş ile birlikte hareket ettiğini söyler ve döndüğünü söyler:

 

Güneş ve Ay (belli) bir hesap iledir” (Rahmân 5).

 

“(Allah) geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; Güneş’i ve Ay’ı emre âmâde kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir” (Fâtır 13).

 

Allah, insanların Dünyâ’daki zamânı belirleyebilmeleri için aynen Ay gibi Güneş’in de kullanılmasını ister. İnsanlar, dönen gök materyâllerine göre zaman belirlemeleri yapmışlardır:

 

“Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nûr kılan ve yılların sayısını ve hesâbı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için âyetleri böyle birer-birer açıklamaktadır” (Yûnus 5).

 

Güneş merkeze konulup da her-şeyin belirleyicisi olamaz yâni ilahlaştırılamaz. Zîrâ Güneş de zâten Allah’a râm olmuş durumdadır:

 

“Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir” (A’raf 54).

 

Ay gibi Güneş de emrimize âmâde kılınmıştır:

 

“Güneş’i ve Ay’ı hareketlerinde sürekli emrinize âmâde kılan, geceyi ve gündüzü de emrinize âmâde kılandır”brâhim 33).

 

Güneş ilah edilmeye ve tapılmaya değer bir şey değildir. Çünkü netîcede Güneş “doğan” ve “batan” bir şeydir. Gerçi modernite ve modern mîmâri, Güneş’e “doğacak ve batacak” bir yer de bırakmadı. İnsanlar modern kentlerde Güneş’in ne doğuşunu ne de batışını izleyebiliyorlar:

 

“Sonunda Güneş’in battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu” (Kehf 86).

 

“Sonunda Güneş’in doğduğu yere kadar ulaştı” (Kehf 90).

 

Güneş’i çok da büyütmeye ve ilahlaştırmaya gerek yok. Netîcede o sâdece bir “aydınlatıcı”dır:

 

“Ve Ay’ı bunlar içinde bir nûr kılmış, Güneş’i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır” (Nûh 16).

 

Kur’ân’a göre, bırakın insanın Güneş’e tapmasını, tam- aksine Güneş’in insana secde etmesinden söz edilir:

 

Hani Yûsuf babasına: ‘Babacığım, gerçekten ben (rûyâmda) onbir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm’ demişti” (Yûsuf 4).

 

Hz. İbrâhim ise, Güneş’ten “rab” olmayacağını şöyle ortaya koyar:

 

“Sonra Güneş’i (etrâfa ışıklar saçarak) doğar görünce: ‘İşte bu benim rabbim, bu en büyük’ demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: ‘Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım” (En-âm 78).

 

İnsanın Güneş’i merkeze alması yâni ona secde ederek tapması absürttür. Zîrâ zâten Güneş ister-istemez Allah’a secde etmektedir:

 

“Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan bir-çoğu Allah’a secde etmektedirler” (Hac 18).

 

İnsanın, kendi emrinde olan Güneş’i merkeze alarak her-şeyi ona göre belirlemesi yâni ona tapması ne kadar da yanlıştır. Zîrâ Güneş zâten bizim emrimize âmâdedir:

 

“Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle emre hazır kılınmıştır” (Nâhl 12).

 

Güneş insana yâni Dünyâ’ya göre konumlanmışken insanın Güneş’i merkeze alması saçmalıktır.

 

Öyleyse, tapılması gereken Güneş değil, Allah’tır ki Güneş ancak Allah’a ne zaman tapılacağının işâretlerini verir:

 

Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini Güneş’in doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et” (Kâf 39).

 

Güneş’in doğuşunu ve batışını izlerken kazanılan bilgi, Güneş hakkında okuyarak elde edilen bilgiden daha doğru ve daha üstündür. Biz basit bir bakışla, çok açık ve bâriz bir şekilde Güneş’in Dünyâ’nın etrâfında doğu’dan batı’ya doğru şaşmaz bir şekilde dönüp durduğunu görüyoruz.

 

“Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun âyetlerindendir. Siz Güneş’e de, Ay’a da secde etmeyin. Allah’a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O’na ibâdet edecekseniz” (Fussilet 37).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder