“Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da Güneş’e secde
etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları
(doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidâyet bulmuyorlar” (Neml
24).
Târih-boyunca Güneş
ilahlaştırılmış ve ona tapanlar bulunmuştur. Isı ve ışık kaynağı olması ve
verimi sağladığı için insanları etkilenmişler ve Güneş’e tapmışlardır. Bunlar
arasında Şemsiler ve Ezîdilerin Güneş’e taptıkları kayıtları vardır. Harran
Sâbileri de yıldızlara taptıkları için, aslında bir yıldız olan Güneş’e de
tapmışlardır. İnsanlar târih-boyunca neye önem vermiş, neyden korkmuş yada
neyden çıkarları olmuşsa ona tapmışlardır.
Bu durum günümüzde de
devâm etmektedir. Günümüzde “modern bir Güneş kültü” vardır. Öyle ki, Güneş
Sistemi adını verdikleri döngüde Dünyâ’nın ve gezegenlerin Güneş-merkezli
olarak Güneş’in etrâfında döndüğü söylenmektedir. Bir şeyin etrâfında dönmek
elbette “o şeyi kutsamak” anlamına gelir. Çünkü etrâfından dönülen şeyin ya kendisine
yada onun üzerinden yüce bir mercîye tapmak ve kulluk etmek durumu vardır.
Meselâ Kâbe’nin etrafında dönmek, Kâbe’ye tapmak değil, “Kâbe’nin Rabbi’ne
tapmak” demektir: “Şu
Ev (Kâbe)nin Rabbine kulluk etsinler”
(Kureyş 3). Görüldüğü gibi Allah, Kâbe’ye değil, Kâbe’nin Rabbine kulluğun
yapılmasını istiyor. Bu kulluğun Kâbe etrâfında yapılmasının istenmesiyle, Kâbe
çevresinde toplanılması, tüm göklerin döngüsüne katılarak hep birlikte tüm
insanların da Kâbe çevresinde dönmesi ve Kâbe’yi bir toplanma yeri kılarak, bu merkezde
çeşitli konuların görüşülerek soru ve sorunların çâreleri noktasında bir-araya
gelinmesi hedeflenmektedir. Kâbe’nin merkez edilmesini isteyen Allah olduğu
için, Kâbe “gerçek bir merkez” değildir ve hakîki merkez Allah’tır. Kâbe ise
sâdece, ibâdet ve “büyük şûrâ” için bir toplanma merkezidir.
Güneş Sistemi adı
altında Güneş’i merkeze koyan modern-bilim ise, tâ ilk baştan bêri Güneş’e
olağan-üstülük pâyesi vermiştir. Meselâ bu-bağlamda, 1473-1543 yılları arasında
yaşayan Kopernik, Güneş ile ilgili şu sözleri söyler: “Evrenin ortasında Güneş taht kurmuştur. Bu görkemli tapınakta,
çevresindeki her-şeyi bir-anda aydınlatan ‘Güneş’ dediğimiz ışık-kitlesi için
daha saygın bir konum düşünülebilir miydi?. Güneş gerçekten tahtına kurulmuş
bir sultan gibi, çevresinde dolaşan gezegenleri çocukları gibi yönetir”. Bu
sözler elbette Güneş’i ilahlaştırmak anlamına gelir. Oysa Kur’ân, tahtta
Güneş’in değil Allah’ın olduğunu ve tüm kâinâta Allah’ın hükmettiğini söyler ve
bunu şu şekilde dile getirir:
“Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri
yaratan, sonra arşa istivâ (tahta kurulan) eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini
kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş
eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur.
Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir” (A’raf 54).
Kopernik’in Güneş-merkezli
teorisine göre; 1-gezegenler ve gök materyâlleri Dünyâ’nın değil, Güneş’in
çevresinde dönmektedir. 2-Dünyâ merkezde sâbit değil, kendi ekseni çevresinde
günlük, Güneş’in çevresinde ise yıllık dönüşler içindedir.
Elbette
arşa istivâ eden Allah’ın zâtı değil, yerlere ve göklere mutlak anlamda
hükmeden sünnetullahı, kudreti, yasaları ve yaratma sanatıdır.
Kanımca
Dünyâ’nın “merkez” olmaktan çıkarılarak merkeze Güneş’in koyulması, Dünyâ’nın
değersizleştirilmesi ve buna paralel olarak insanın da değerini düşürmektir.
Böylece değeri düşmüş olan insan “şahsiyet” olmaktan “birey” olmaya
indirgenmiştir. Birey olunca da her-şeyi kendine göre düşünmeye ve her-şeyi
kendisi için istemeye başlayacaktır ki bu, liberâl-kapitâlizm için
olmazsa-olmaz bir şeydir. Daha sonraları kâinâtın büyüklüğünün sürekli olarak
arttırılması ve Dünyâ’nın ve dolayısıyla insanın, sonsuz kâinât karşısında ancak
bir toz zerresi gibi olduğu sözleriyle, insan hem kendini hem de diğer
insanları ve dolayısıyla insanla ilgili olan şeyleri önemsiz ve değersiz
görmeye başlamıştır. Güneş’in merkeze alınması yâni ona tapılması böyle bir
sonuç doğurmuştur.
Güneş’in
merkeze alınarak, insan dâhil Dünyâ ve diğer gezegenlerin Güneş Sistemi
içindeki her-şeyin Güneş etrâfında döndüğünün söylenmesine destek olarak, Güneş
Sistemi’nin, aynen atomun yapısı gibi olduğunu ve çekirdek etrâfında dönen
elektronlar ile Güneş etrâfında dönen gezegen ve uzay materyâllerinin aynı
resmi verdiği söylenmektedir. Oysa atomu oluşturan çekirdek ve elektron denilen
şeyler silik-sönük bulut gibi şeylerdir ve bu söylenen çok açık değildir. Yoksa
proton, nötron ve elektronu gören falan yoktur. Zâten elektronlar,
görülebilecek bir şey bile değildir. Belki atom yâni a-tom yâni “bölünemez
olan”, (çünkü atom Yunancada “bölünemez” anlamına gelen “atomos”tan gelir)
isminin anlamı gibi bölünebilecek bir şey bile değildir. Dolayısıyla “bir
çekirdek etrâfında dönen elektronlar” teorisi sâdece bir modellemedir ki, Güneş
etrâfında dönen Dünyâ ve gezegenler de sâdece bir modellemedir. Aslında
Güneş’in etrâfında dönen bir şey yoktur ve dönen şey, içindeki her-şey ile
birlikte bizzat göklerin kendisidir. Tüm kâinât, Ay ile birlikte Dünyâ’nın
etrâfında döner. Bu, Kur’ân’da şöyle ifâde edilir: “Dönüp duran göğe andolsun” (Târık 11). Neyin etrâfında dönen?. Elbette
Dünyâ’nın..
Demek ki, Dünyâ ve insan dâhil, her-şeyin
kendisi etrâfında döndüğü söylenen, dolayısıyla ilahlaştırılan Güneş de dâhil
olmak üzere kâinattaki her-şey Dünyâ’nın, dolayısıyla da insanın etrâfında
döner. Çünkü Allah Dünyâ’daki her-şeyi insan için yarattığı gibi, göklerdeki
yâni kâinattaki her-şeyi de insan için boyun eğdirmiş ve insanın emrine âmâde
kılmıştır:
“Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip
(istivâ edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her-şeyi bilendir” (Bakara 29).
“Kendinden (bir nîmet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin
için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten
âyetler vardır” (Câsiye 13).
Kopernik’in Güneş-merkezli
teorisine göre; 1-gezegenler ve gök materyâlleri Dünyâ’nın değil, Güneş’in
çevresinde dönmektedir. 2-Dünyâ merkezde sâbit değil, kendi ekseni çevresinde
günlük, Güneş’in çevresinde ise yıllık dönüşler içindedir.
Peki modernizm niçin Dünyâ’yı merkez olmaktan
çıkarıp Güneş’i merkeze aldı?. Kanımca bunun nedeni; Allah’ı, âhireti, gaybı,
vahyi, peygamberi, yâni dîni merkezden uzaklaştırması ve onu kıyı ve
köşelerdeki ücrâlara atması, bu-bağlamda, merkezden uzaklaştırdığı dînin
yerine, merkeze Yunan düşüncesini, felsefesini, davranışlarını ve Roma
siyâsetini, hukûkunu ve yaşam-tarzını koymasıdır. Bilindiği gibi modernizm
denilen melânet, Yunan ve Roma’nın güncelleştirilmesidir ki Yunan düşünce ve
felsefesinin merkeze koyulması, “Güneş’in merkeze koyulması” demektir. Zîrâ
Yunan düşüncesi Helenizm üzerine kuruludur. Helenizm ise bir “Güneş tapımı ve dîni”dir.
Helenizm “Helios”tan gelir ki Helios Yunancada “Güneş”
anlamına gelir. Yunanda Helios, “Güneş tanrısı”nın ismidir. Modernizm özgün bir
sistem olmadığı ve Yunan ve Roma’ya dayandığı, fakat bunlar da Helenizm’e yâni
Helios’a dolayısıyla Güneş’e dayandığı yâni yeryüzünde düşüncede Güneş/Helenizm
merkeze konulduğu için, gökyüzünde de Güneş/Helios merkeze konulmak istenmiş ve
ona göre bir teori geliştirilmiştir.
Böyle olunca da artık her-şey Güneş-merkezli ve Güneş’e
göre olmuştur ki bu tam da “Güneş’in ilahlaştırılması ve ona tapılması”
demektir. Böyle olduğu için her-şey Güneş’e göre ayarlanmaktadır. Meselâ Ay
takvimi yerine Güneş takviminin yâni “Güneş’e göre olan” takvimin
değiştirilmesi de aynen, Dünyâ’nın merkez olmaktan çıkarılıp Güneş’in merkeze
koyulmasının iz-düşümü gibidir.
Şu da var ki, aslında hem Güneş’in hem de göklerdeki
her-şeyin konumu mecbûren Dünyâ’ya göre ayarlanmak durumundadır. Bu da
her-şeyin “Dünyâ’ya, dolayısıyla insan göre” olması demektir. Güneş, gezegenler, yıldızlar vs.
her-şeyin yerleri-konumları-hızları vs. Dünyâ’ya göredir. Bu nedenle Dünyâ tüm
kâinâta göre “merkez” konumdadır.
“Güneş
Sistemi içinde her-şey Güneş’in etrâfında döner” diyorlar ama bu sâdece bir
faraziyedir. Çünkü Dünyâ’nın yuvarlak olduğu, Dünyâ’nın kendi etrâfında ve
Güneş çevresinde döndüğü, “insan gözüyle” görülmüş (ve görülebilecek) bir şey değildir.
Bu sâdece bir yanılsamadır ve modern insanın, yukarıda saydığımız nedenlerden
dolayı yanlış bir şekilde, Güneş’i merkeze alan bir anlayışla döngüyü
yorumlamasının bir sonucudur.
Kıyâmette, Güneş ve Ay’ın
birleştirileceği söylenir ki bu birleşmeye Dünyâ’nın dâhil edilmemesi de
mânidardır: “Güneş ve Ay birleştirildiği
zaman” (Kıyâmet 9). Ay, -sözde- merkezdeki Güneş ile
birleşecekse Dünyâ niye birleşmesin?.
Güneş-merkezli modellemeye göre Ay’ın Dünyâ ile birlikte
hareket etmesi daha mâkûl iken, Kur’ân, Ay’ın Dünyâ ile değil, Güneş ile
birlikte hareket ettiğini söyler ve döndüğünü söyler:
“Güneş ve Ay (belli) bir hesap iledir” (Rahmân
5).
“(Allah) geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye
bağlayıp-katar; Güneş’i ve Ay’ı emre âmâde kılmıştır, her biri adı konulmuş bir
süreye kadar akıp gitmektedir” (Fâtır 13).
Allah, insanların Dünyâ’daki zamânı belirleyebilmeleri
için aynen Ay gibi Güneş’in de kullanılmasını ister. İnsanlar, dönen gök
materyâllerine göre zaman belirlemeleri yapmışlardır:
“Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nûr kılan ve yılların
sayısını ve hesâbı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur. Allah, bunları
ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için âyetleri böyle
birer-birer açıklamaktadır” (Yûnus 5).
Güneş merkeze konulup da her-şeyin belirleyicisi olamaz
yâni ilahlaştırılamaz. Zîrâ Güneş de zâten Allah’a râm olmuş durumdadır:
“Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan,
sonra arşa istivâ eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan
geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir.
Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan
Allah ne yücedir” (A’raf 54).
Ay gibi Güneş de emrimize âmâde
kılınmıştır:
“Güneş’i ve Ay’ı hareketlerinde sürekli emrinize âmâde
kılan, geceyi ve gündüzü de emrinize âmâde kılandır” (İbrâhim
33).
Güneş ilah edilmeye ve tapılmaya değer bir
şey değildir. Çünkü netîcede Güneş “doğan” ve “batan” bir şeydir. Gerçi modernite ve modern mîmâri, Güneş’e “doğacak
ve batacak” bir yer de bırakmadı. İnsanlar modern kentlerde Güneş’in ne
doğuşunu ne de batışını izleyebiliyorlar:
“Sonunda Güneş’in battığı yere kadar ulaştı ve onu kara
çamurlu bir gözede batmakta buldu” (Kehf
86).
“Sonunda Güneş’in doğduğu yere kadar ulaştı” (Kehf
90).
Güneş’i çok da büyütmeye ve ilahlaştırmaya gerek yok.
Netîcede o sâdece bir “aydınlatıcı”dır:
“Ve Ay’ı bunlar içinde bir nûr kılmış, Güneş’i de
(aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır” (Nûh
16).
Kur’ân’a göre, bırakın insanın Güneş’e tapmasını, tam-
aksine Güneş’in insana secde etmesinden söz edilir:
“Hani Yûsuf babasına: ‘Babacığım, gerçekten ben (rûyâmda)
onbir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm’ demişti” (Yûsuf
4).
Hz. İbrâhim ise, Güneş’ten “rab” olmayacağını şöyle
ortaya koyar:
“Sonra Güneş’i (etrâfa ışıklar saçarak) doğar görünce:
‘İşte bu benim rabbim, bu en büyük’ demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine
demişti ki: ‘Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım” (En-âm
78).
İnsanın Güneş’i merkeze alması yâni ona secde ederek
tapması absürttür. Zîrâ zâten Güneş ister-istemez Allah’a secde etmektedir:
“Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar,
Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan bir-çoğu
Allah’a secde etmektedirler” (Hac 18).
İnsanın, kendi emrinde olan Güneş’i merkeze alarak
her-şeyi ona göre belirlemesi yâni ona tapması ne kadar da yanlıştır. Zîrâ
Güneş zâten bizim emrimize âmâdedir:
“Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin emrinize verdi;
yıldızlar da O’nun emriyle emre hazır kılınmıştır” (Nâhl
12).
Güneş insana yâni Dünyâ’ya göre konumlanmışken insanın
Güneş’i merkeze alması saçmalıktır.
Öyleyse, tapılması gereken Güneş değil, Allah’tır ki Güneş
ancak Allah’a ne zaman tapılacağının işâretlerini verir:
“Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve
Rabbini Güneş’in doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et” (Kâf
39).
Güneş’in doğuşunu ve batışını izlerken
kazanılan bilgi, Güneş hakkında okuyarak elde edilen bilgiden daha doğru ve
daha üstündür. Biz basit bir bakışla, çok açık ve bâriz bir şekilde Güneş’in
Dünyâ’nın etrâfında doğu’dan batı’ya doğru şaşmaz bir şekilde dönüp durduğunu
görüyoruz.
“Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun âyetlerindendir. Siz
Güneş’e de, Ay’a da secde etmeyin. Allah’a secde edin, ki bunları kendisi
yaratmıştır. Eğer O’na ibâdet edecekseniz” (Fussilet
37).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder