14 Ekim 2024 Pazartesi

İslâm’ı Hakîr Görmek

 

“Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: ‘(Bunlar) eskilerin uydurma masallarıdır’ diyen” (Kalem 15).

 

Arapça “ḥḳr” kökünden gelen ḥaḳîr “aşağı, aşağılık” sözcüğünden alıntıdır. “Haḳâra”, “hakir, âdî ve îtibarsız olma ve aşağılama ve hakâret” anlamı a gelir.

 

Modernizm; vahye, peygamber örnekliklerine, dîn’e ve İslâm’a olan bir karşıtlık uygulaması ve hareketidir. Modernizmde tüm düşünce, söylem ve uygulamalar dînin düşünce, söylem ve eylemlerinin aksine göre belirlenmiştir-belirlenmektedir. Tabi böyle olunca yeni düşünceler, söylemler ve eylemlere göre eski olan dînî düşünce, söylem ve eylemler hakîr görülmekte ve aşağılanmaktadır. Duyarsız, gevşek ve yavşak müslümanlar bu durum karşısında işi çoğunlukla Allah’a ve âhirete bırakmaktadırlar. İşte hakîr görülmesi ve aşağılanması gereken davranış ve tutum budur.  

 

Materyâlist-pozitivist düşünce, madde ile mânâyı, arasına derin uçurumlar koyarak ayırdı. Artık modern insana göre madde başka bir şey, mânâ başka bir şey oldu. Hâlbuki bir ağaca baktığınızda eğer onu “odun” olarak görüyorsanız maddeyi, “hârika bir sanat eseri” olarak görüyorsanız mânâyı görmüş olursunuz. İşte modern insan bu mânevî bakış-açısını kaybetti. Bu nedenle madde-dışında ne varsa hakîr görmeye başladı. Hele Allah, âhiret, gayb, vahiy, peygamber, kitap, din, İslâm vs. sözlerini duyduğunda hemen tepki veriyor ve bunları hakîr görüyor yada inkâr ediyor. Böyle yapanların elbette kendileri hakîr olan bayağı varlıklardır.   

 

İşin acı tarafı, modern müslümanlar da dîni-İslâm’ı hakîr görmeye başladılar. Zîrâ başta modern-bilim ve teknoloji olmak üzere modernitenin ortaya koyduğu her-şeye meftûn, râm ve hayrân olmuş durumdadırlar. Böyle olduğu için artık düşünce, söylem ve eylemlerinin merkezinde İslâm değil, bu şeytânî, nefsî, beşerî ve tâğûtî zırvalıklar vardır. Bunlara karşı bir tek, Allah korkusu ve İslâm dâvâsı güdenler ve bu konuda tâvizsiz olanlar bu câhilleri hakîr görmekte ve İslâm’ı ve İslâm dâvâsını üstün görmekte ve hâkim kılmaya çalışmaktadırlar.

 

Dînin ve İslâm’ın geçerliliğinin olduğu zamanlara göre modernizmi üstün görenler, eski zamanları hakîr görmekte ve bu nedenle de eski olan ne varsa hakir görmekte ve bu-bağlamda geleneksel hurâfelere çatı durmaktadırlar. Hurâfelere çatmakta sorun yok ama sorun, “modern hurâfeler”i es geçerek “sâdece geleneksel hurâfelere çatmak”tır. Modern insan, günümüze, târihin belli bir süre ilerisinden bakmadığı için, yaşadığı zamânı “en modern” ve “en ideâl zaman” olarak görüyor. Oysa bu zan, tüm zamanlardaki uygarlıkların kendileri için düşündükleri şeyin aynısıdır. Oysa günümüze yâni modern zamanlara 500 yada 1.000 yıl ileri bir târihten bakacak olanlar, günümüzü kaba ve bağnaz bulacak, mevcut düşünceleri, söylemleri ve eylemleri ilkel, bağnazca ve hakîr göreceklerdir

 

İnsanların değer-yargıları, Allah katındaki tek hak din ve yol olan İslâm’a göre olmadığında değişip bozulacak ve hakîr gördüğü şeyler tersine dönecektir. Meselâ günümüzde, ulus-devlet adına ölmeyi kahramanlık olarak görenler, din için ölmeyi yobazlık, ilkellik ve cehâlet olarak görüyorlar. Zîrâ gerçek bir ilkellik olan ulusçuluk, ırkçılık ve milliyetçilik yükseltilmekte, İslâm ve İslâm dâvâsı ise hakîr görülmektedir. 

 

Herkes bir şeylere önem veriyor ve onu “olmazsa-olmaz” olarak görerek, kendi düşünce, söylem ve eylemlerine uygun olmayanları hakîr görüyor ki bu-bağlamda en çok da İslâm ve İslâm dâvâsı hakîr görülmektedir. Peki âlemlerin Rabbi olan Allah neye önem veriyor ve neyi olmazsa-olmaz olarak görüyor?. Allah tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda, ilâhî olanın yerine ikâme edilmeye çalışılan şeytan, nefs, beşer ve tâğût-merkezli olanı hakîr görür ve bu nedenle de bunlara karşı insanlar içinden bir peygamber seçer ve ona vahyeder.

 

Modernizmi “insanlığın gelebileceği en ileri seviye” olarak görmek, bir cehâletin sonucu olarak Peygamberimiz’in Medîne’sini ilkel görmek anlamına gelir. Peygamberimiz’in Medîne’sini bilmeyenler Allah’ı, âhireti, vahyi, dîni, İslâm’ı, Kur’ân’ı, Sünnet’i hakîr gördükleri için şeytânî, beşerî ve aklî olanı yüceltmektedirler. Oysa Allah hem Peygamberimiz’i ve o’nunla birlikte olanları, hem de yaşanılan zamânı “güzel örneklik” olarak göstermektedir.

 

İslâm’ın ibâdetleri ve ritüelleri hakîr görülmektedir. Bu-bağlamda namaz, oruç, hac, zekat, kurban vs. hakîr görülmekte hattâ inkâr edilmektedir. Kurban kesmek modernizme dayanılarak hakîr görülmekte hattâ inkâr edilmektedir. Fakat hiç kimse çelenklere ses etmemektedir. Çünkü çelenkler, insanların, yapıların ve heykellerin önüne konan kurbanlardır; “ot kurbanları”. Et kurbanı kötü ve hakîr görülürken, ot kurbanı takdir görüyor.

 

Namaz hakîr görülüyor ve onun yerine yoga ve spor üstün tutuluyor. Oruç hakîr görülüyor ve onun yerine çeşitli saçma-sapan perhizler ve diyetler üstün görülüyor.

 

Yine hac hakîr görülmekte ve “Araplara para yedirmek” olarak ifâde edilirken meselâ fârelerin cirit attığı Pâris’e yada Avrupa’nın herhangi pislik bir yerine gitmek çağdaşlık, ilerilik ve övülen bir şey olarak görülmektedir.

 

Çoğu gösteriş için olan okul, opera, bale ve tiyatro binâsı için verilen paralar ve yapılan yardımlar örnek gösterilirken, Allah yolunda yapılan her türlü infâk hakîr görülmektedir.

 

Modern insan, Evrim Teorisi’nin psikolojik dayatması ve modern telakkiler nedeniyle, eski insanları çok ilkel görüyor, yaptıklarını yanlış buluyor ama modern insanın târih boyunca hiç olmadığı oranda yaptığı her türlü pisliği üstün görmüyor.

 

Modern insan ama özellikle gençler, meselâ 5.000 yıllık Sümer tabletlerini değil, yüksek GB’lık bilgisayar tabletlerini önemsiyor ve üstün tutuyor. Bu yüzden de diğerlerini hakîr görüyor. Kur’ân’ı hakîr görmesi de bu nedenledir. Çünkü modern insan “yeni” olan ne varsa ilahlaştırıp üstün gördüğü için, “eski” olan ne varsa nefret derecesinde hakîr görmektedir.

 

İslâm Dîni’ni, dâvâsını ve yönetim-şeklini hakîr görenler, “dinleri dışlayarak ve hakir görerek” şeytana, nefse ve tâğutlara dayanan lâikliği üstün tutmaktadır. Zâten bu yüzden en çok da İslâm hakîr görülüyor. Zîrâ hayâta karışan yâni lâikliğe kafa tutan tek din İslâm’dır. Bir plân ve proje kapsamında, İslâm’ı “dinlerden bir din” olarak göstermek ve böylece diğer dinlerle aynılaştırarak hakîr görmesinin nedeni budur.

 

İslâm emeğe dayanır ve “insan için emeğinden başkası yoktur” (Necm 39) der. Spekülatörler ise, emek ile çalışanı küçük ve hakîr görürler. Çünkü spekülasyonun doğasında bu vardır. Emek mantıksızdır onlara göre, boşuna yorulmaktır, ezikliktir, zavallılıktır. Spekülasyona alışmış olanların spekülasyondan vazgeçip de emeğe dönmesi imkânsız olmasa da çok zordur. Bu durum spekülatörlerin kendilerini akıllı, zekî ve mantıklı görmelerine neden olur. Yaptıklarını doğru ve uyanıklık olarak görürler. Zâten modern insan da bu yüzden onları övmekte ve alkışlayıp durmaktadır. “Helâl olsun, adam al-sat yaparak bir-anda köşeyi döndü, zengin oldu”, “gemisini yürüten kaptan” gibi sözlerle onların yaptıklarını iyi ve üstün bir iş olarak görürler ve onlar da bu tür bir zenginleşmenin hayâlini kurarlar. Fakat Allah iyinin ve kötünün, güzelin ve çirkinin gerçek belirleyicisi olduğu için farklı bir şey söyler:

 

“De ki: Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?. Onların, dünyâ-hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar” (Kehf 103-104).

 

Modern insan, hakkâniyetli davranmayı kerizlik olarak görmektedir. Zîrâ modern insan, çıkarına göre hareket etmemeyi enâyilik olarak görüyor. Bu nedenle de Allah’ın ve İslâm’ın belirlemiş olduğu hayâtı hakîr görürken, şeytanın, nefsin, beşerin ve tâğutların belirlediği hayâta tapmaktadır.

 

Modern olan her-şeye meftûn, râm ve hayrân olan modern insan, İslâm’ı hakîr gördüğü için tüm zamanlarda sesli yada sessiz bir şekilde şöyle demiştir-demektedir:  

 

“Âyetlerimiz onlara okunduğu zaman; ‘işittik’ dediler. İstesek, biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsânelerinden başkası değildir” (Enfâl 31).

 

Fakat bu tutum onlara sünnetullah ve imtihan gereğince Dünyâ’da rezillik, âhirette ise acı azaptan başkasını getirmeyeceği için pişmanlık içinde kalacaklardır:

 

(Allah) dedi ki: Az bir süre (bekle), onlar gerçekten pişmân olacaklar” (Mü’minûn 40).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder