Matematiğin âdeta kutsallaştırıldığı
günümüz modern zamanlarında, sözel konulardan bahsetmek “boş bir iş” olarak
görülürken, matematik-merkezli eğitim sistemleri, insanların körü-körüne aşırı
ilgisini çekmekte. Matematik-sözel sonuçlu işlerin getirisi insanları o kadar
çok büyülemiş ki, sayısal konular insanların hiç ilgisini çekmediği gibi, sosyâl
bir bölüm ile ilgili olarak; “ne yapacaksın onu okuyup da, iş bulamazsın” gibi
maddî mülâhazalarla hareket ediyorlar. Dünyâ-genelinde de matematik-sayısal
alanda başarılı olan insanlar çok fazla öne çıkartıldıkları için, “ancak
medya-merkezli düşünebilen” câhil kesimler, çocukları iyi matematik
yapamadıklarında kahroluyorlar ve derin hüzünlere kapılabiliyorlar. Hâlbuki
çocuk sosyâl-sözel alanda başarılı bir durumdayken bile. Çocuğun sosyâl-sözel
alana ilgisi varken ve o alanda başarılı iken, özel dersler de aldırarak,
çocuğu sayısal alana kaydırıyorlar.
İnsanların sayısal alanlara
ilgileri, onların sayısal alanlarda ilerlemenin çok önemli olduğunu düşünmeleri
ve çocuklarını bu yönde eğitmelerini istemeleri değil. Popüler işler ve aşırı
kazançlar sayısal alanlarda görülen eğitimden sonra elde edildiği için bunun
peşine düşüyorlar. Yâni insanlar aslında matematiksel-sayısal düşüncenin önemini
kavradıkları ve o yolda çocukların yetiştirilmesini düşündüklerinden ve bu
nedenle de ilkeli davrandıklarından değil, paraya olan aşkları ve kilitlenmeleridir
onları bu yola iten sebep.
Peki yerel ve küresel lîderler,
tağutlar neden sayısal yönü çok fazla öne çıkararak insanları bu alana
kilitliyorlar? Çünkü insanları matematiğe, hesâba-kitaba alıştırarak, onların
paradan, ekonomiden başka bir şey düşünemeyen “insanımsı”lara dönüşmelerini
istiyorlar. Bu yolla sosyâl-sözel insan tipleri, yönettikleri Dünyâ’da (Dünyâ’yı
sayısal zekâlar değil, sözel-sosyâl zekâlar yönetir her zaman) insanları “bir
çeşit madde bağımlısı” yapacaklar ki, hem onları kolayca yönetebilsinler, hem
de istedikleri gibi sömürebilsinler. Çünkü sayısal zekâ sâhipleri, sorgulama yeteneği
olmayan zekâlardır ve sayılar tüketimle çok alâkalı olduğu için, hem kendileri
tüketmeyi insan olmanın en yüce şartı olarak görürler, hem de insanları da bu
yola yönlendirirler.
Hayâtı matematik ile inşâ ediyorlar ve insanları
matematiğe göre düzenlendirip konumlandırıyorlar. Böylece matematik bir “din”
hâline getiriliyor. Aytunç Altındal:
“Sayılarla berâber geometri fazlasıyla önem verilen bir alandır. Tüm
yapılar, başta mâbedler ve ibâdet-hâneler geometri aracılığıyla inşâ
edildikleri için, geometri “Kutsal Bilim” olarak kabûl edilmiştir. Geometri ve onunla
ilgili açık ve gizli bilgiler günümüzde hayatlarımıza yön vermektedir. Örneğin bir piramidi
alalım, bunu topluma uyguladığımız zaman “toplumsal katmanların konuşlanış
tarzını” görürsünüz. Ya da dâire veya eliptik imajlar, tümü hayâtın bir
alanında karşılaşacağınız formlardır. Geometrinin bir tanımı da zâten
"formların sayılarla sentezi" olarak yapılmıştır. Geometri ve sayılar
occült ilimlerinde öylesine önemli rôl almışlardır ki, masonlar bunu kendileri
için bir tür “ilah” (deity) mertebesine yükseltmişlerdir. Masonların
Anayasası'nda (Anderson Yasası 1723), ilk cümle söyle açılmaktadır: “Tanrı her
masonun yüreğine geometriyi yazmıştır”. Anderson Yasası İngiliz masonlarının
İncil'i olmuştur” der.
Sayılara özel güçler izâfe eden Pisagor’da da
gördüğümüz şekilde, matematik yâni sayılar, ilahlaştırılmıştı. Öyle ki, “yaratıcı”
olarak görülüyordu. Sayılara izâfe edilen güçler “pozitif” ve “negatif” olabiliyor
ve meselâ 13 sayısından öcü gibi korkuluyor. İbrânicede de çok korkulan 11
sayısı, doğrudan-doğruya kullanılmaz. "On” ve “Bir" olarak Achad
Osher şeklinde telaffuz edilir. Böylece matematik ilahlaştırıldıktan başka,
“korkulacak” bir özne durumuna da getiriliyor. Artık bir kişi matematikten bahsedince,
o kişinin “süper insan” olduğu zannediliyor.
Sayısal zekâlar dengesizdirler
biraz. Sanat, incelik, ruh ve estetik akıldan yoksundurlar. Çünkü sürekli
sayılarla uğraşırlar ve sayılar ruhsuzdurlar. Sayılar çok katıdırlar. 2 kere 2
her zaman 4 eder ve üzerinde düşündürtmez. Bu nedenle ince düşünüşe kapalıdır
sayısal zekâ. Sorgulamaya, eleştirmeye kapalıdır. Sürekli ruhsuz sayılarla
uğraşmaları, onları da ruhsuzlaştırmış, âdeta bir “mal” hâline getirmiş,
a-sosyâlleştirmiştir. Matematik-sayısal alanda çok başarılı olanlara bir bakın;
Görünüşleri-bakışları bile psikolojik bir
bozukluk görüntüsü verir. Sürekli karmaşık sayılarla uğraştıkları için
çok basit şeyleri bile anlamlandıramaz, çocukların bile kolayca yapabildiği
normâl hayattan işlere elleri yatmaz.
Tabî ki Dünyâ’ya
matematik-sayısal zekâlı insanlar da lâzımdır ki, her türlü mühendislikte
sayısal zekâ olmazsa-olmaz bir konudur. Fakat matematiğin-sayısalın bu kadar
öne çıkmasına gerek yok. Daha 200 yıl öncesine kadar insanlar sayısalla bu kadar
ilgilenmiyorlardı. Yeteri kadar matematik-sayısal bilgi insanlar için
yetiyordu. Fakat modern zamanlarda “teknoloji” denen şeytan îcatları için gereken
mühendislik adına çok kompleks sayısal işlemler ortaya çıkarıldı ve sayısal
zekâya yatkın insanlar bu işlere sürüklendirildiler. Çünkü teknolojinin
piyasası çok hareketlidir ve üretim sürekli artarak devâm eder. Bu nedenle de
yeni sayısal zekâlara çok ihtiyaç vardır. Ayrıca sürekli savaş hâlinde olan bir
Dünyâ’da yaşıyoruz. Yeni silahların yapılması da sayısal-matematik kafalara olan
ihtiyacı arttırıyor. Elektroniğin ilahlaştırıldığı günümüz zamanlarında sayısallık
dominant bir rôl oynuyor ve bu kafalara sâhip olanlar bir şekilde tağutlar
tarafından kendi yanlarına çekilmeye çalışılıyor. Sayısal zekâlar da, modern zamanlarda
“para demek her şey demek” olduğu için ve karşı tarafın “süper teklifleri”
reddedilemeyecek ölçüde olduğu için kolayca o tarafa göçülebiliyor (beyin
göçü).
Fakat bir sorun var..
Sayısal-matematiksel zekâların uğraştığı işlerin ürünleri ve sonuçları
insanlara -bâzı sûni faydalar sağlasa da- çoğunlukla zarar veren sonuçlar ve
ürünlerdir ve insan!. İnsanlar perişan, hiç-bir şeyden mutlu olamıyorlar, intiharlar
artıyor, boşanmalar, ahlaksızlıklar ve her türlü melânet katlanarak artıyor. Sayısalın
ürünleri huzuru sürdüremiyor çünkü. Bu sayısal zamanlarda insanlar mutlu
olmadı. Tam aksine aşırı mutsuz oldular. Psikolojik vakâlar çok arttı. En çok
kullanılan ilaçlar psikolojik, anti-depresan ilaçlar. “Birilerinin”
zenginliğine aşırı zenginlik katan sayısal zekâlar ve zekânın ürünleri, bu
vesileyle Dünyâ-insanlarını bu tağûti kişilere kul-köle yapıyorlar. Artık
herkesin onlara “sayısal borçları” var. Onlar ne derse o oluyor. Olar için
çalışıyor, onların ürettiklerini almak için âdeta yarışılıyor. İnsanları çok kolay
kandırdılar. Çünkü sayısal yâni matematik, kâlbe değil nefse nişan alıyor ve
ruhtan bağımsız olduğu için (çünkü dediğimiz gibi sayıların rûhu yoktur)
nefsini kontrol edemeyen insanlar çabuk aldanıyor. Bu aldanışın taşeronluğunu
ise sayısal zekâlar yapıyor.
Hâlbuki sosyâl-sözel
kafalar-akılların (bâzı şerefsizleri/şerefsizlikleri saymazsak) büyük çoğunluğu
sürekli insanların iyiliğine çalışıyor. Onların sorunlarını gidermek için kafa
yoruyorlar. Gerçi modern düşünüş biçimleriyle bu konuda çok da başarılı
oldukları söylenemez fakat insanların sorunları çözülecek ve insanlar mutlu
olabileceklerse, bu sayısal değil, sözel kafalarla olacaktır ancak. Düşünmek ne
de olsa insanların fıtrî yönünü etkiliyor ve bu yöndeki insanlar toplumun diğer
insanlarına göre bâriz bir şekilde Dünyâ’yı daha iyi tanıyor ve diğer insanlara
göre sorunları ve tedâvi şekillerini daha net görebiliyorlar. Hattâ sözel-sosyal
insanların bakışları bile bir farklı. Anlamlı ve derin bakışlara sâhipler.
Sorgulayan, düşünen, derinliğine inen, “çözmek isteyen” bakışlar. Matematiksel-sayısal
insanların insanlara ve Dünyâ’ya bakışları, öküzün trene baktığı gibi. Sayısal
zekâlar bir çeşit “sayısal sarhoşluk” içindeler. Matematiği içe içe kafayı
bulmuşlar. Matematik-sayısal göremediklerinde ya da duyamadıklarında çıldıracak
gibi oluyorlar. Sayısal bağımlı olmuşlar zîrâ. Kompleks astro-fizik denklemlerini
bile kolayca çözebilen bu kişiler, bir kapıyı hangi elleri ile açmaları
gerektiğine karar veremiyorlar. Hattâ verilen selâma, aldığı maaşıyla cevap
verenler bile var. “Nasılsın kardeş” sorusuna; “4.000 TL. alıyorum” diyeni bile
gördüm. Matematik soyut bir konudur. Sürekli soyut ile ilgilenen kişiler,
Dünyâ’nın somutluğu karşısında afallıyorlar ve değerlendirme yapmakta
zorlanıyorlar. Soyut değerlendirmelerinin karşılığını göremiyorlar gerçek ve
somut Dünyâ’da. Bu nedenle sayısallık ve matematik, insanları delirtiyor kafayı
yedirtiyor. Öyle ki; bu kişiler anlamsız bakışlarıyla kendilerini belli
ediyorlar.
Hayır; ne olacak sayısal alanda üstün olunca? Yeni
teknolojiler yapıp-üretip, onu Dünyâ’ya pazarlayacak ve insanları bu yeni
teknolojilerin iti-köpeği mi yapacaksınız? Yeni “süper silahlar” yapıp, uzaktan
kumandayla komutunu verdiğiniz kıtalar-arası bombalar ile, annesinden süt emen
çocuğu mu öldüreceksiniz? Gülen yüzleri ve gözleri mi söndüreceksiniz? Ortalığı
yakıp yıkacak mısınız? Göklere daha fazla yaklaşmak için daha yüksek binâlar mı
dikeceksiniz? Ne bulacaksınız oralarda? Değiştirin artık bu gidişatı ve
furyayı. Zîrâ matematik-sayısal, insanları bir-birinin kurdu yapıyor. İnsan
ilişkileri sayısal ilişkilere döndü. Kadınlar vücut ölçülerine göre; evler
metrekaresine göre; arabalar beygir gücüne göre; çocuk sayısı sevgiye göre
değil, gelire göre vs. değerlendirilir oldu. Matematik-sayısal, fedâkârlığı
bitirdi, komşuluğu öldürdü, sevgiyi baltaladı ve madde sevgisine dönüştürdü.
Sayısallık insanları robotlaştırdı, mekanikleştirdi. Her şeyi hesâba indirgedi.
Sayısallıkta pozitif hesap günah ile ilgiliyken; negatif hesap sevap ile ilgilidir.
Günahın iktidârı için sonsuz hesaplar yapılabiliyorken, sevap için hesap yapmak
absürdlük olarak görülmekte.
Sayısal kafaya sâhip olanlar
muhâfazakârdırlar ve yeni bir şey düşünemezler. Bu durum onlarda
eleştiri-îtirâz-isyân duygularını köreltmiştir. Zîrâ mevcut her türlü problemi
bir formülle çözebileceklerini düşünürler. Düz mantıklıdırlar. Bu nedenle de
iktidardaki partiye oy verirler genelde. Sözel zekâya sâhip olanlar ise sürekli
bir düşünme-sorgulama üzerinde olduklarından, yanlışları daha iyi görürler ve
bu nedenle de eleştiri-îtirâz-isyân edebilen bir kafa-yapısına sâhiptirler.
Sözel insan tipi, vahyi daha
iyi anlar ve idrâk eder. Zîrâ vahiy sözel bir hitaptır. Vahyin orijinâl hâli
sözeldir. Vurgusu, mimiği ve etkisi içindedir. Oysa yazıya geçirildiğinde bu
vurgular büyük oranda yansıtılamaz. Zîrâ rûhta azalma olur. Matematik ise
tümden ruhsuzdur. Bu yüzden matematik kafanın sözel vahyi anlaması ve idrâk
etmesi daha geç yada zayıf olur.
Matematik öyle bir ruhsuzdur
ki, 15 Temmuz’da “iyi matematik çözenler”in, F-16’larla mâsum insanları
bombaladıklarına tanık olduk. Tüyleri bile ürpermedi. Zîrâ meseleyi
“matematiksel” olarak ele almışlardı. Ruhsuzlaşmışlardı yâni. Bu nedenle de
matematiksel sonuçları düşünerek hareket ettiler, sosyâl sonuçları düşünerek
değil. Mücâhit Gültekin bu konuda şunları söyler:
“Gördük ki, “matematiği iyi olanlar”, okuyup “büyük
adam” olanlar halkın üstüne kurşun yağdırdı. Düşünelim bir kere; sayısalcılık
bizim ülkemizde niçin bu kadar değerlidir?. Niçin anne-babalar çocuklarını
sayısalcı yapmak ister?. Neden, çocuklarımız karnelerini aldığında ilk
baktığımız dersi matematiktir?. Çünkü Dünyâ’nın kapitâlist patronları öyle
istiyor. Materyâlist değerlerle ilişkili bir şeydir bu. Eğer bu ülkede
sözelciysen, kafadan “ikinci sınıf insan” muâmelesi göreceksin demektir. Uzun
yıllar çalıştığım dershânede sözelcilere nasıl bakıldığını biliyorum; acıyarak,
merhâmetle!. Sanki ölümcül bir hastalığa yakalanmış gibi. “Allah’tan ümit
kesilmez” der gibi bakıyorlar.
Karnenin sağ tarafının bir önemi var mı bizim için?.
Hayır!. Hiç bir önemi yok. Varsa-yoksa matematik. “Matematiğin kaç?” sorusu
bizim ülkemizde maalesef “ne kadar insansın?” sorusuyla eşit tutulacak kadar
önemlidir. İnsanların gözündeki yerimiz, matematiğimizin kaç olduğu sorusuyla
yakından ilişkilidir. “Matematik”ten “Sayısalcılık”tan kastım, dersin/alanın
kendisiyle ilişkili değildir. Bunlar üzerinden şekillendirilen seküler
materyâlist değerlere dikkat çekmeye çalışıyorum.
Çünkü, matematiğimizin iyi olması ülkemizde bir
gelecek meselesidir; matematiğin iyi olursa iyi okullar kazanırsın, iyi
okullardan mêzun olursan, çok para kazanacağın işlere girebilir ve sonuçta o
“nezih” bir apartmanda “nezih” insanlarla oturma şansı yakalarsın!. Darbeci
generâllerden bâzılarının CV’sine baktım. Oku-oku bitmiyor. Amerika, Avrupa
hepsini görmüşler. Dünyâ’nın en “şaşaalı” kurumlarından madalyaları var.
İngilizceleri su gibi. Matematik-fizik süper ama zerre kadar merhâmet yok.
Zerre kadar ahlâk yok. Zerre kadar onur yok”.
Kartezyen felsefe modern dünyâyı ve insanı
matematiğin kölesi yaparak aşırı mekanikleştirdi ve ruhsuzlaştırdı. Kartezyen
düşüncede matematiksellik her-şeyin ölçüsüdür.
Alexis
Carrel:
“Matematik lîsanla ifâde olunan
nicelik (miktar), bize ilmi getirdi. Kalite ise ihmâl edildi” der.
Evet; sayısal-matematik zekâ
ve bölüm dediğimiz gibi, tabî ki de önemlidir. Fakat sayısallık, doğal olan
sınırları geçmemelidir. Normâl ve doğal olan sınırlarda kalmalı, zarûri
ihtiyaçların üretiminde faydalanılmalıdır. Sayısal kafalara sâhip “kendinde
insanlar”ı tenzih ederek söylüyoruz ki, sayısal zekâlar başta Şeytan olmak
üzere, küresel tağutların kirli emelleri için çaba sarf-ediyorlar büyük oranda.
İnsanlığa iyi katkıları ise çok az bir bölümü kapsıyor. İşte bu çok az bölüm
yeter sayısal-matematik için. İnsanlar daha çok sosyâl-sözel alana yönelmeli,
insanların mânevi-rûhi donanımları açığa çıkarılmalı, ruhsal-psikolojik-mânevi-sosyâl
sorunları giderilmeli, Dünyâ yaşanılabilir bir yer hâline getirilmelidir ki, bu
%10 sayısal-matematik ile olabilecekse, %90 sözel-sosyâl ile
gerçekleştirilebilir ancak.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn
Görmüş
Mart 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder