"Andolsun ki Biz
gökler ile yeri ve ikisi arasında olan şeyleri altı günde yaratmışız ve Bize
hiç-bir yorgunluk da gelmemiştir" (Kâf 38).
Âlimler “gökler yaratılmadan ‘gün’
olamaz” diye düşündükleri hâlde, gökler henüz oluşmamışken “zaman” belirten
“devir”-“asır”-“çağ” gibi ifâdeler kullanıyorlar ve Allah’ın kâinat için “altı
günde yarattım” âyetine, “yevm” kelimesine aşama-asır-çağ vs. diyerek “modern bilime
ve modernizme aykırı olmayan” zaman-ölçüleri veriyorlar. Böylece âyet,
lafzından koparılarak anlam kaymasına uğratılıyor. Modern bilim, evrenin yaşı
için 13-14 milyar yıllık bir yaş belirliyor diye, âyetin açıkça söylediği “altı
günü” söylemekten çekiniyorlar ve “gün”=”yevm” ifâdesine modern bilimin belirlediği
yaşa uygun yorumlar yapıyorlar. Bu yorumlara destek olarak; “ilk başta zaman
var mıydı”, “var ise nasıl bir zamandı” gibi sorular sorup tartışmalar
yapıyorlar. İlk başta zaman var mıydı-yok muydu?.. bu önemli değil. Allah bana (yâni
insana) gönderdiği vahiyde (M.S.) 7. yy.’da da; 21. yy.’da da “gün” diyor ve bu
“gün”=”yevm” kelimesini herkesin bildiği ve anladığı “gün” olarak söylüyor.
Zamânı belirten diğer ifâdeleri kullanmıyor, önemli olan budur. Tüm kutsal
kitaplar da bu “gün” kelimesini bize “Dünyâ kurulduktan sonra” söylemiştir. Aksi
boş laftır. Ayrıca Kur’ân, indiği topluma onların dili ve kavramlarıyla hitâp
etmiştir. İşte o toplum, bu yevm-gün ifâdesinden, bizim de şu-anda anladığımız
24 saatlik zaman-dilimini anlıyordu.
Âyette “yevm” diye geçiyor; “çağ”
anlamındaki “asr” yada “zaman” anlamındaki “dehr” kelimeleri kullanılmıyor.
Sonsuz “olma”nın tümüne birden “dehr” denir. Yevm kelimesinin ibrânicesi olan
“yovm” da 24 saatlik “bir gün”ü ifâde eder.
“Gerçek
şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri
Allah’ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru
olan hesap budur…”
(Tevbe 36).
Âyette
de açıkça belirtildiği gibi, ayların sayısı sonradan belirlenmemiştir. Ayların
sayısı yer ve göklerin (göklerden maksat tüm kâinattır) yaratılışının
ilk-ânında da onikiydi. Bilindiği gibi aylar deverânını her-zaman şaşmaz bir
dakiklikle yaparlar. Bu durum Güneş Sistemi’nin şaşmaz düzeninden dolayı
böyledir. Bu düzen sâyesinde her “ay”, mevsimini ve bulunacağı zamânı şaşırmaz.
Âyetin dediğine göre bu deverân yerin ve göklerin ilk yaratıldığında da
böyleydi. Ayların sayısının on-iki olması, Dünyâ’nın konumunun, hızının,
yörüngesinin vs. her-şeyinin özel durumundan dolayıdır. Farklı döngülerde
“oniki” sayısının çoğalma yada azalma durumu söz-konusu olurdu, yada ayın
günleri uzun yada kısa olacaktı. Yâni Dünyâ’nın özel konumu ayların sayısının
oniki olmasını sağlıyor.
“O,
gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O’nun “ol” dediği gün (her-şey)
oluverir, O’nun sözü haktır. Sûr’a üfürüldüğü gün, mülk O’nundur. O, gaybı ve
müşâhede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sâhibi olandır, haberdar
olandır” (En-am 73).
Âyet gâyet açık bir şekilde “ol” dediği
günde/anda her-şeyin oluvereceğini-oluverdiğini söylüyor. Bunu söylerken de
meselâ “asr”, “dehr” gibi ifâdelerle değil, ne kadar bir süre olduğunu her gün
deneyimlediğimiz için çok iyi bildiğimiz “yevm”=”gün” kelimesini kullanıyor.
“Gün/yevm”
kelimesi çabukluk ifâde eder, bu nedenle de uzun zaman-dilimlerini belirten bir
ifâde değildir “yevm” kelimesi. Buna dâir bir örnek verelim:
“külle yevmin hüve fî şe’n” = “O
her gün/an yeni bir iştedir” (Rahmân 29).
Âyetteki “gün” kelimesi aslında “an”
anlamındadır. Çünkü Allah yaratmayı her-an yapar. Burada kullanılan “gün”
kelimesi en küçük zaman-birimi “an” anlamına gelir. Ama nedense üstadlarımız bu
“yevm” kelimesini uzun zamanlar için kullanmayı tercih ediyorlar. Kusura
bakmasınlar ama biz, yaptıkları bu tercihin bilimin etkisiyle ve modernizmin psikolojik
dayatmasıyla olduğunu düşünüyoruz. İşte!; Allah burada “yevm” kelimesini “an”
anlamında kullanmıştır. Şimdi biz bu kelimeyi meselâ Kâf Sûresi 38. âyete
uygulayalım: “Andolsun ki biz gökler ile
yeri ve ikisi arasında olan şeyleri altı “an” da yaratmışız ve bize
hiç-bir yorgunluk da gelmemiştir”. Yâni demek isteniyor ki; “biz âlemi
ânında yarattık”. Bu şekilde çevirmek Kur’ân’a bir halel getirmez.
Allah, Kur’ân’ın bir-çok âyetlerinde
(Yûnus 3, Furkân 59, Secde 4, Kâf 38, Hadîd 4, A’raf 54, Hûd 7, ) “altı gün”de
yaratılıştan bahsediyor. Kâinâtın altı günde yaratıldığı defâlarca ifâde ediliyor.
Bu âyeti olduğu gibi almayıp da farklı şekilde açıklamayı seçenler neye göre
farklı bir tefsir yoluna gidiyorlar?. Hâlbuki Allah; “O’nun katında bir gün, sizin katınızda bin yıl gibidir” diyerek,
bu zamânın Kur’ân-merkezli araştırılmasına ve hesaplanmasına yöneltmek istiyor
gibi bir ifâde kullanıyor. Tefsircilerin bu “altı gün”e farklı bir mânâ vermek
istemelerinin nedeni, kesinlik içermeyen bilimden başka ne olabilir?. Bilimle
zıtlaşmaktan mı korkuluyor?. Şurası kesin ki; mutlak gerçeği sâdece Allah-Kur’ân
bildirir, bilim değil. Bilimin yaptığının bir-çoğu sâdece “varsayım”lardır.
“Gün”-“yevm” kelimesi “belirli”
geliyorsa, yâni rakamla birlikte verilmişse o rakamı doğru kabûl etmek gerekir.
Fakat rakam ile birlikte gelmemiş olan, “hesap günü” ifâdesi gibi “belirsiz”
geliyorsa, o zaman o günün 24 saatlik bir gün değil, daha fazla yada farklı bir
süreyi kapsadığından bahsedebiliriz.
Kur’ân, “mübîn” yâni açık ve anlaşılır olduğu
için, içinde geçen rakamlar üzerinde zorlama yorumlar yapmak yanlış olur. Çünkü
bu rakamlar da gâyet açıktır/mübîndir. “Altı gün” diyorsa, başka değil, “altı
gün”dür. Kur’ân’da verilen “süre”ler, insanların bildiği, Dünyâ’ya göre olan
sürelerdir. “Altı gün” de Dünyâ’ya göre bir süredir. Zâten “gün” kelimesi
Dünyâ’ya göre bir kelimedir. Meselâ Allah, yeminlerini bozanlara üç gün oruç
tutmalarını söylerken, bildiğimiz anlamdaki “gün”den bahsediyor. Yâni 24
saatlik olan süreden. Üç gün oruç tutmayı biz “üç zaman”, “üç asır”, “üç çağ”,
“üç aşama” olarak anlamayız. Kur’ân’da; “üç gün oruç tutun” âyetindeki “yevm=gün”
yazılışı ile “altı günde yarattık” âyetindeki “yevm=gün” yazılışı arasında fark
da yok ki biz onu farklı yazılışından dolayı yoruma tâbi tutalım. Yâni aslında
“gün” kelimesini farklı yorumlamak için bir neden yok. Sâdece “birileri” için,
“modern bilim”in verileri ve etkisi var.
“Gündüzün bir saatinden başka hiç ömür sürmemişler
gibi onları bir-arada toplayacağı gün, onlar bir-birlerini tanımış olacaklar” (Yûnus 45).
“Kıyâmet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar,
tek bir saatin dışında (Dünyâ-hayâtı) yaşamadıklarına and içerler” (Rum 55).
Mehmed Alagaş bu âyetleri yorumlarken
şöyle diyor:
“Bu konudaki âyet-i kerîmelere dikkat edilirse, Dünyâ
yaşantısının süresiyle ilgili olarak verilen bütün cevaplarda, kişilere göre
değişebilen bir görecelik değil, genel bir ortaklık vardır.
Bir saat veya bir saatten daha az.
Dünyâ’da sâdece bir saat veya bir saatten daha az yaşadıklarını
yemin ederek söyleyen bu insanlar, zaman konusundaki mutlak gerçeği kavrayan ve
bu mutlak gerçeğe göre cevap veren insanlardır”.
“Gün”lü rakamlarla “milyon”lu-“milyar”lı
rakamlar arasında uçurum fark vardır. Bu fark yüzünden ikisi bir-birini
açıklayamaz. Yâni “gün” kelimesi hiç-bir zaman “milyon-milyar” rakamlarıyla
açıklanamaz.
“..Gerçekten,
senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir” (Hac 47).
Bu âyete göre; Allah’ın katında geçen
“bize göre bir gün” yâni “24 saat”, (Kur’ân bize göre konuştuğu için, 1
günü 24 saat olarak aldım) bizim katımızda geçen “bin yıl”a, yâni 24x365x1.000=8.760.000
(sekiz milyon yedi yüz altmış bin) saate eşit olur. Şimdi bu değerleri, yâni
8.760.000 saati 24 saate indirgersek, yapacağımız işlemden sonra ulaşacağımız
rakam “14.20 sâlise” olacaktır. 14.20 sâliseyi de Allah kâinatı 6 günde
yarattığı için 6 ile çarparsak, elde edeceğimiz rakam; “14.20x6=85.2 sâlise” =
”1.25 sâniye” olacaktır. Bu ise (Allah-u âlem) Allah’ın kâinatı yaratma
süresidir. 1.25 sâniye, Allah’ın “kün” emri için yada “izin verme”si için
yeterli ve ideâl bir süredir. Zâten “kudreti sonsuz” bir yaratıcı için bundan
daha fazla bir süre düşünülemez. (Tabî ki Allah hiç-bir şekilde zamanla
kayıtlanamaz). Allah, ortalama 1.25 sâniyelik bir süre içinde “ol” demiş ve her
şey bir-anda kendini “olmuş” buluvermiştir:
“Bir şeyi
dilediği zaman, O’nun emri yalnızca:
‘Ol’ demesidir; o da hemen oluverir” (Yâsin 82).
Altı günde yaratmanın ayrıntısı şu şekildedir:
“De ki:
Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na bir-takım
eşler kılıyorsunuz?. O, âlemlerin Rabbidir. Orada (yerde) onun üstünde
sarsılmaz dağlar vâr etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için
eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti. Sonra, duman
hâlinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: İsteyerek veya
istemeyerek gelin. İkisi de: İsteyerek (itaat ederek) geldik dediler. Böylece
onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini
vahyetti. Biz dünyâ-göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma
(altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)’ın takdiridir” (Fussilet 9-12).
Bu âyetler tüm kâinatın “altı
gün”de (1.25 sâniyede) yaratıldığının delîlidir. Dünya’nın toplam 2+4=6 günde
yaratılması, aslında kâinatla berâber “altı gün”de yaratılmasıdır. Bahsedilen
“gün” (yevm) kelimesi ise, bildiğimiz-gördüğümüz “gün”dür..
Vel hâsıl kelam; Allah
kâinâtı, “bildiğimiz altı gün”de yaratmıştır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder