11 Ocak 2016 Pazartesi

İslâm Ülkesinde Eğitim Sistemi


İslâm’da, klâsik İslâm ön-görüsü olan “eğitime öncelik” düşüncesi benimsemiştir ve bu işe çok önem verilir. Zâten İslâm’ın ilk sözü ve ilk emri de “oku” değil midir? İlk emri yerine getirmeyenler diğer emirleri şuurlu bir şekilde nasıl yerine getirecekler ki? Tâlim Terbiye Kurumu’nun başında Eğitim Vekili ve eğitimle ilgili diğer hiyerarşik sorumlular vardır. Aslında eğitim konusunda Kur’ân’ın ve Peygamberimizin belirlediği ana-taslak bu işin hem teorik hem de pratik kısmını çok kolaylaştırmıştır. Çünkü müslümanlar bu işi yıllar önce en iyi bir şekilde yapmışlar ve bu konuda Dünyâ’nın efendisi olmuşlardı.

İlk yapılacak olan iş annelerin bilinçlendirilmeleridir. Çünkü çocuğun eğitimi, doğduğu andan îtibaren başlar. İlk eğitimi anne üstlenmelidir. Çocuğun okula başlama yaşı olarak 6 yaşı uygundur. Bu yaşına kadar annesi onu İslâm’i bir bilinçle, dürüst ve erdemli bir şekilde yetiştirmekle görevlidir. Bu görevi ona devletin vermesi gerekmez. Bu annenin fıtratında zâten doğal olarak vardır. Tabî ki annenin verdiği bu eğitim aslında ömrünün sonuna kadar sürer. Annesi tarafından sevgi ve saygı ile yetiştirilmiş çocuk, bir yıllık “ilk-eğitime hazırlık” döneminden sonra “ilk eğitim” denen birinci sınıfa kaydedilir. Okulların Eylül ayının ikinci haftası başlaması, Şubat ayının ilk haftası bir haftalık bir ara verildikten sonra Hazîran ayının ikinci haftasının sonuna kadar sürmesi genel Dünyâ coğrafyasına uygundur. İslâm’da istirahat günü, Cuma günü olarak belirlenmelidir. Bu belirleme, topluca kılınan Cuma namazı dikkate alınarak yapılır.

İslâm ülkesinde çalışma hayâtı sabahın erken saatlerinde; ortalama 05.00-06.00’ya tekâbül eden sabah namazı sonrası başlar. Zâten güneş de bu saatlerde doğar. Çalışmanın bitimi ise ortalama, saat 12.00-13.00’e tekâbül eder ki bu saat öğle namazı saatidir. Bu farklılıklar yaz-kış gün uzunluğuna göre belirlenir. Aslında çalışma saati, sabah namazı-öğlen namazı arasıdır. Bu çalışma saatleri aynı-zamanda okul saatleridir. Okul-öncesi bir yıllık hazırlık dönemi vardır. Bu dönemde çocuklar üç saatlik bir eğitimle ilk-eğitim okuluna hazırlanırlar. Dört yıllık eğitim süreci olan ilk-eğitim okulunda yarım saat yemek-ihtiyaç arası verilir, 10’ar dakîkalık teneffüs araları vermek sûretiyle altı saat de ders yapılır. Derslere hergün Fâtiha Sûresi okunarak başlanır. Eğitim sisteminde en önemli unsur eğitmenlerdir. (öğretmenler) Eğitmenler çok iyi eğitim almış kişiler arasından seçilir ve artı olarak eğitime tâbi tutulurlar. Ahlâk olarak da seçkin kişiler tercih edilir. Bu meziyetlerle donanmış eğitmenler sıkı bir müfredatla çocukları yetiştirirler. İslâm ülkesinde erkek ve kız talebeler ayrı okullara giderler. Kız talebeler için ayrılan okullara hanım eğitmen, erkek talebeler için ayrılan okullara ise erkek eğitmen atanır.  

Talebeler ilk-eğitim okullarında yatkınlıklarını belli ettiklerinden dolayı, eğitmenleri tarafından hangi alanda yoğunlaşacakları tespit edilir ve çocukların ilk-eğitim okulunun son sınıfının ikinci yarısında o alana dikkati çekilir. Bu durum o çocuğun orta-eğitimdeki okulunu ve alacağı eğitimi belirler. Tabi bu konuda çocuğun tercihi de önemlidir. Çocuk ille de o konuya zorlanmaz. İsteyerek ve sevdirerek o alanda ilerlemesi sağlanır. Orta-eğitimde genel derslerinin yanında çocuğun ilgi-alanı daha yoğun işlenir ve çocuğun o alanda ilerlemesi sağlanır. Talebenin ilk-eğitim okulunu tamamlayıp 11 yaşına girince başlayan orta-eğitim okulu dört yıllık sıkı bir eğitim-öğretim döneminden sonra çocuk onbeş yaşına gelince tamamlanır. Bâzı orta-eğitim okulları mesleğe ağırlık verdiklerinden dolayı, iki yıllık orta-eğitim dönemini tamamlayan talebeler, iki yıl da pratik-eğitim okullarında/işyerlerinde işe yatkınlık kazanırlar. Eğitmen-talebe ilişkisinden çok, usta-çırak ilişkisi hâkimdir bu yerlere. Zâten bundan sonra da gittikleri bölüme göre hayatları boyunca yapacakları iş, pratik-eğitim gördükleri alanda olacaktır. Meslekî olmayan okullara giden diğer talebeler ise beş yıl sürecek olan yüksek-eğitim okuluna devâm ederler. İşte öğrencileri en çok zorlayacak okul burasıdır. Çünkü bu okullarda tâbiri câizse “beyin” yetişir. Beş yıllık çok sıkı bir dönemden sonra talebeler eğitimlerini tamamlarlar. Meslekî okullarda devlet için çok önemli olan bilumum sanat erbâbı yetişirken; yüksek-eğitim okullarında ise hekimler, hukukçular, mühendisler, siyâsetçiler, eğitmenler, bilim-adamları vs. yetişir.

İlk ve orta-eğitim okullarında toplam 5 çeşit ders vardır: Fen, Sosyâl, Matematik, Türkçe ve Din. Başka ders yoktur. Yüksek-eğitim dönemine kadar bu dersler sıkı bir şekilde işlenir. Yüksek-eğitim okulları ise: Tıp, Hukuk, Mühendislik, Eğitimcilik, Fen, Coğrafya, Târih, Siyâset, İlâhiyat/Din, Sosyoloji-Felsefe, Edebiyat-Dil bölümlerinden oluşan 12 çeşit bölümden meydana gelir. Mühendislik bölümü kendi içinde: Hava-Su-Toprak-Ateş-Yer olarak formüle edebileceğimiz: Meteoroloji-Astronomi-Uzay; Deniz ve Su ürünleri; Tarım-Ziraat; Metal-Makine; Jeoloji-Yerbilim konularına ayrılırken; Fen bölümü ise: Fizik-Kimya-Biyoloji bölümlerine ayrılır. Ayrıca her bölümde yabancı-dil dersi vardır. 

İslâm ülkesinde yüksek-eğitim okulları da dâhil bir üst okula geçişlerde sınav yapılmaz. Zâten okulların kontenjan açığı yoktur. Öğrencilerin ortalama başarıları eğitmenler tarafından değerlendirilerek ve okullarda ara-ara yapılan sınavlardan aldıkları not-ortalamalarının sonucu dikkate alınarak belli bölümlere direkt olarak gönderilirler. İslâm ülkesinde tüm okullarda ve tüm sınıflarda din-dersi en önemli derstir. Çünkü İslâm’da, dînin yetiştiriciliğinden geçmeyen kişilerin dünyâ-işlerinde yeterli ve ahlâki başarıyı yakalayamayacaklarını düşünülür. Bu aynı-zamanda iş-hayâtına atılan insanların olası ahlâk-dışı hareketlerini ve işlerini daha başından kesmeye yönelik bir tutumdur. Diğer gerekli dersler de yapılır tabî ki. Fen, matematik, sosyal bilgiler, sanat vs. hepsi de önemlidir. Yabancı dil olarak herkese verilen din-dili olan arapçanın yanında yüksek-eğitim döneminde farklı dünyâ-dillerinin öğretimi de yapılır. Özellikle yakın komşu ülkelerin konuştuğu dilleri öğrenirler. İslâm’a göre işinde sâdece başarılı olmak yetmez, o işi ahlâklı bir şekilde yapmak daha önemlidir. Meselâ bir insan bilgili ve başarılı bir hekim olabilir belki ama, eğer hastayı maddi-manevi sömürecek davranışlarda bulunursa, bu, yarardan çok zarar veren bir davranış olacağından o kişinin başarısı hiç-bir işe yaramaz. Yâni İslâm’a göre ne iş yapılırsa-yapılsın ahlâklı yapılmalıdır. En başarılı kişi işini ahlâklı yapandır İslâm’a göre. Şahsiyetli-ahlâklı bir insan yetiştirmek İslâm’ın şiarı olmuştur her zaman.

“Ev-okul sistemi” denen bir eğitim modeli de vardır İslâm ülkesinde. Bu sistemde talebe ilk-eğitime hazırlık okulu ve ilk-eğitim okulunun ikinci sınıfından sonra, geri kalan eğitim sürecini evinden tâkip edebilir. Tabî ki bu hiç okula gitmemek anlamında değildir. Ara-sıra genel durumun ölçülmesi için yapılan sınavlara katılmak ve yeni derslerini almak üzere 1,5-2 ayda bir okula uğrarlar. Bundan sonrasında ise derslerini radyo-video-televizyon ve ders kitaplarından tâkip edebilirler. Bu sisteme katılan talebelerin anne-babaları çocuğa her konuda yardım edebilecek kapasitede olan kişilerdir. Bu süreç okul hayâtının sonuna kadar sürebilir. Eğitimini başarıyla bitirmiş talebeler arasında, ev-okul sistemiyle eğitim sürecini tamamlamış olanlar da vardır.

İslâm ülkesinde okulların yaz döneminde tebdile (tâtil değil, tebdil) girmesiyle teorik ve pratik çalışmalar talebeleri bekler. Yaz eğitim-haneleri tâbir edilen yerlere gönderilen talebeler, burada genelde din-dersi denilen Kur’ân, Hadis-sünnet, fıkıh, vs. gibi bilumum İslâm’i eğitim ve öğrenim dersleri görürler. Bu, hazırlık döneminden yüksek-eğitime kadar her seviyedeki öğrenci için geçerlidir. Üç aylık yaz döneminin bir-buçuk ayı bu eğitimle geçer. Teorik eğitimin yanında, yâni sâhifelerdeki kitap okumalarından sonra, sıra kâinat kitabını okumaya gelir. Talebeler dağ, deniz, çiçek, böcek, bilumum hayvanat vs. doğa kitabını istidatlarına göre “okurlar”. Bu aynı-zamanda bir tür terapidir. Birbuçuk ay süren bu eğitim sürecinden sonra talebeler geriye kalan bir-buçuk aylık dönemlerini de âilelerinin yanında geçirirler. Âilelerinin yanında “sevgi eğitimi” ve alış-verişi devâm eder.

Evet; İslâm ülkesinde diğer dünyâ-ülkelerinde görüldüğü gibi yoz bir eğitim (daha doğrusu eğitim olmayan sâdece öğretim) görülmez. Eğitimcilerin bir telden, talebelerin diğer bir telden çaldıkları seviyesiz, ahlâksız ve başarısız bir eğitim sistemi yoktur. Diğer dünyâ-ülkeleri bu yüzden 17-20 yıllık bir eğitim sürecine rağmen istediği verimi alamaz. İslâm ülkesinde ise eğitim süreci 9-14 yıllık bir dönemdir ve bu dönem sıkı ve disiplinli bir süreç olduğu için; bilgili, kişilikli, işinin eri bir şahsiyeti çıkarmaya yeter. İslâm’a göre bir şeyi bilmek-görmek-duymak, yanında sorumluluğu da getirir. Bu yüzden müslümanlar her şeyi bilme-görme-duyma ihtirâsına kapılmazlar. Allah’tan hâşâ rol çalmaya kalkışmazlar. Sorumluluğunu alabilecekleri kadarına tâlip olurlar. İnsanlar gördükleri ve duydukları olaylar karşısında sorumludur­lar çünkü.

İslâm ülkesinde bir eğitmen bir konuyu gerektiği gibi anlatmadığı için sorgulanabilir. Gerekirse artı bir eğitime tâbi tutulabilir. Eğitmenlik kutsal bir görev olduğu kadar zor bir meslektir. Tabî ki eğitmen aynı-zamanda talebeler için çok saygı-değer bir kişiliktir. Talebeler eğitmenlerine saygı duyarlar ve onları çok severler. Çok sıkı bir denetim mekanizması işler eğitim sisteminde. Tabi bunun ürünlerini müslümanlar çok da uzun olmayan bir zaman sonra fazlasıyla görürler.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Ocak 2016




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder