29 Aralık 2023 Cuma

Yeni Yıldan Beklentilerim

 

“Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şâhid olarak Allah yeter” (Nîsâ 79).

 

“Size isâbet eden her musîbet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder” (Şûrâ 30).

 

Bu yazıyı 29 Aralık 2023 yılında yazdım diye beklentim 2024 yılından değildir. Benim beklentim, İslâm’ın hâkim olmadığı bir dünyâda, tüm zamanlar için olan bir beklentidir. Çünkü İslâm’ın hâkim olmadığı bir dünyâda her zaman aynı ve benzer şeyler olacağı için, 2024’ten bir beklenti, 2025’ten ise bambaşka bir beklenti olmaz. İslâm hâkim olmadığında beklenecek ve karşılaşacak olan şeyler -sünnetullah ve imtihan gereğince- hep aynı olur. Buna göre, İslâm’ın hâkim olmadığı Dünyâ’da yeni yıldan ve yıllardan beklentilerim şunlardır…

 

Yeni doğan bebeklerin yine aşılarla, mamalarla ve çeşitli kimyâsallarla zehirlenerek doğal ve sağlıklı bir bünyeden mahrûm olmalarını ve böylece çeşitli hastalıklara ve alerjilere açık olmalarını bekliyorum. 

 

Anne ve babaların, doğan çocuklarını el-bebek gül-bebek büyüterek, onları aşırı hijyen içinde, kapalı ortamlarda, uzmanların önerdiği saçma-sapan önerilerle, birbirlerinden görerek ve yüksek miktarda paralar harcayarak bebekleri için yaptıkları saçma-sapan etkinliklerin artarak devâm edeceğini bekliyorum.

 

Annenin işe, babanın işe, bebek ve çocukların ise kreşe yada bakıcıya bırakıldığı, bu yüzden de mutsuz ve merhâmet eksikliği ile büyüyen bir nesil bekliyorum.

 

Bebeklerin ve çocukların kreşte, ana-okulu denilen yerlerde özellikle anne sevgisi, ilgisi ve merhâmetinden uzak bir şekilde otistik, hiper-aktif ve alerjik hastalıklar ile büyümek ve yaşamak zorunda kalacaklarını bekliyorum.    

 

İnsanların 25 yaşına kadar  okullarda, 65 yaşına kadar da iş-yerlerinde çalışarak hayâttan, doğadan ve âileden uzak bir yaşam içinde olacaklarını bekliyorum.

 

İnsanların sıfır ev, sıfır eşyâ, sıfır araba, güzel ve yakışıklı eşler, kolejde okuyan çocuklar, bol paralı ve bol tâtili olan işler, sağlıklı, mutlu, zevk, haz ve neşe içinde geçen uzun bir hayat sürmeleri hayâli içinde olmalarını ama bunların hemen hiç-birine ulaşamayacaklarını bekliyorum.

 

Tüm Dünyâ’da insanların -her zaman olduğu gibi- kategorilere ayrılarak modern kast sistemleri içinde, süper zenginler, zenginler, üst-düzey insanlar, orta hâlliler ve garibanlar olarak ayrılmaya devâm edeceklerini, üstelik bu kategoriler arasındaki ekonomik ve sosyâl farkın gün geçtikçe artacağını ve bir uçurum hâline geleceğini bekliyorum.

 

Yeni yılda ve yıllarda yine, devlet mêmurlarının ve devlet işçilerinin, kayırılacağını, fakat asgarî ücretlilerin ve hele emeklilerin ise “fedâkârlık” adı altında devletin yükünün yükletileceğini ve iyice fakirleştirileceğini ve de bir-an önce ölüp gitmesi beklenen baş-belâları olarak görüleceklerini bekliyorum.

 

Seküler devletin, insanların kaderini belirlemeye devâm edeceğini, kimin ne ve ne kadar yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini, gezeceğini, nerede oturacağını, ne yapabileceğini ve ne kadar harcayabileceğini belirleyerek ilahlığını sürdüreceğini bekliyorum.

 

Hastânelerin yine sürekli artan çeşitli hastalıklar ve hastalarla dolup-taşacağını fakat -zâten devâ için değil de sefâ için kurulmuş olan bu sağlık sistemi ile olmayacağı için- kimsenin de derdine doğru-düzgün bir devâ bulamayacağı bekliyorum.

 

Pahalılığın ve enflasyonun yine garibanları ezdikçe ezeceğini, bu nedenle de âilede çalışan sayısının artacağını ama kredi kartlarının limitlerinin yine de dolu olacağını bekliyorum.

 

Garibanlar kendi gelirlerine baktığında ve diğer kişilerle kıyaslama yaptıklarında ezik bir durumda olduklarını fark edeceklerini ama yine de dindar olanların bunu parti hamâseti ve kader düşüncesi ile, seküler olanların ise boş alışkanlıklar ve beklentilerle geçiştireceklerini bekliyorum.

 

Yeni yılda ve yıllarda yine, -İslâm hayâta hâkim olmadığı için- hakkın-hakîkatin, adâletin-eşitliğin, ahlâkın, dürüstlüğün âhirete ve cennete erteleneceğini, adâletsizliğin, eşitsizliğin, haksızlığın, ahlâksızlığın, yolsuzluğun, adam kayırmanın, küfrün, şirkin, cehâletin ve zulmün devâm etmesini bekliyorum.    

 

Yine; mezhep, meşrep, târikat, cemaat, hizip, grup, parti, dernek, diyânet, ilâhiyat fakülteleri vs. aracılığı ile insanların Kur’ân ve Sünnet-merkezli İslâm’dan uzak tutulacaklarını ve bunun yerine, klâsik, geleneksel ve modern anlamda uydurmaların, zanların, yalanların ve bâtılın destekleneceğini, öne çıkarılacağını ve halka bu saçmalıların anlatılması bekliyorum. Üstelik bunların kendi aralarında da tartışmaların ve çatışmaların yaşanmasını bekliyorum.

 

Hem Türkiye’nin hem de diğer müslüman ülkelerin cehâlet ve ihânet içinde oluşlarının devâm edeceğini, ABD, AB, İsrâil ve küresel güçlerin hem onlarla açık yada kapalı bir şekilde savaşmaya hem de onları birbirlerine düşürerek kendi aralarında düşmanlık oluşturarak birbirleriyle savaştırmaya zorlayacaklarına devam edeceklerini bekliyorum.

 

Mâsum, mazlum ve muhtaç insanlar üzerine, binlerce metre yükseklikten ve onlarca metre uzaktan yine bombaların düşmeye devâm edeceğini, bebeklerin, çocukların, kadınların, hastaların, yaşlıların toplu hâlde öleceklerini ve hiç kimsenin bir şey yapamayacağı gibi ve bir şey yapmayacağını bekliyorum.

 

Birileri açlık, susuzluk, evsizlik ve zulüm altında inlerken, “kardeş” olması ve yoldaşlık etmesi gerekenlerin, yılbaşı denen şerefsizliğin içinde kendilerinden geçmiş hâlde eğlenmelerini bekliyorum.     

 

Televizyon, bilgisayar, tablet, cep telefonları ve internetin hızlanması ve çoğalmasıyla birlikte hem sapkın düşüncelerin hem de çıplaklığın, erotizmin, pornonun, kumarın ve her türlü sapkınlığın, sapıklığın, yalanın, dolanın ve yasa-dışı ve din-dışının çoğalmasını bekliyorum.

 

Müslümanların yine fildişi kulelerde, kâşânelere, dört duvar arasında, medyada ve internette, insanları masa ve kitap başına, bilgilenmeye, okumaya, araştırmaya, yazmaya, konuşmaya vs. kitleyerek, eleştiri, îtirâz ve isyândan uzak tutarak onları amel-eylemden uzak tutacaklarını, dîni yine kâlplere, vicdanlara, zihinlere ve beyinlere hapsetmelerini bekliyorum.

 

Yeni yılda ve yıllarda müslümanların ama özellikle de gençlerin, modern-bilim, teknoloji ve felsefe ile zihinlerinin iğdiş edileceğini ve İslâm’ın da ancak bunlarla anlaşılabileceği düşüncesinin yayılacağını bekliyorum.

 

Bir zamanların mücâhitlerinin bir kısmının müteahhitleşeceğini, diğer kısmının ise iyice yavşaklaşarak ve dîne düşman olarak deist olduklarını îlân etmelerini bekliyorum.

 

Yeni yılda ve yıllarda şehvet, şöhret, siyâset ve servet tutkusunun çok daha fazla olacağını, cehâletin ise katlanarak artmasını bekliyorum.

 

Yeni yılda ve yıllarda da aynen  günümüzdeki gibi, işsizliğin, yoksulluğun, yoksunluğun, her türlü adâletsizliğin, bekârlığın, savaşların, yıkımların, hastalıkların, ölümlerin, zulümlerin ve her türlü kötülüğün ve zorluğun artmasını bekliyorum.

   

İslâm; sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsi her alanda hayâta tam anlamıyla hâkim olmadığında, yeni yıldan ve yıllardan beklenilecek olanlar çok büyük oranda olumsuz olacak, üstelik bunlar saymakla bitmeyecek kadar da çok olacaktır. Bu nedenle böyle bir dünyâda yeni yıldan hep olumlu şeyler beklemek ancak boş bir beklenti olabilir.

 

Hiç ayrıntıya girmeden söyleyeyim; yılbaşı kutlamak müslümanlığa da insanlığa da uygun değildir. Hele birileri perişân bir hâldeyken yılbaşı kutlamak domuzluk ve şerefsizliktir.

 

Yılbaşında 2024 yılından; sağlık, mutluluk, huzur, para, barış vs. dileyenler ve bekleyenler; 2024 yılında başımıza gelecek olan her türlü pisliğin nedenini de 2024 yılına yükleyecekler mecbûren. “Kara yıl” diyecekler her türlü iyiliği bekledikleri 2024 yılına.

 

Şunu da söylemek gerekir ki, saat gece 12.00 yâni 24.00.’den yarım sâlise önce yada yarım sâlise sonrası arasında ne fark var?. Yada 24.00’den bir sâniye önce ve sonrası; 1 saat önce ve sonrası?. Koca bir hiç. Ancak 1 saat önce yada sonra zâten her-gün olan periyodik döngüler sebebiyle yıldızlara farklı bir açıdan bakarız sâdece. O-hâlde günün 24.00’de bitmesinin ne anlamı var?. Yeni yılın girmesi için de 24.00’ü bekliyorlar. Bu saatlerde olağan-üstü bir şey olmuyor ki. İslâm’da ise gün, Güneş battığında biter. Hem de muazzam görünümlü bir batış/bitiş şekliyle. Akşam-ezanı okunduğunda.. Zâten “gün”, Gün-eş’in “gün”üdür. Güneş battığında gün biter. “Batmak” ile “bitmek” aynı yazılır Arapçada. Gün-eşin batması, gün-ün bitmesidir. Bu nedenle nereden baksanız tutarsızlık ve saçmalıktır yılbaşı.

 

İslâm’ın kânunları yerine beşerî kânunlarla Dünyâ’nın bir “barış yurdu”na döneceğini beklemek, “boşuna bir bekleyiş”tir.

 

İşe İslâm’ı karıştırmadan sağlanacağı zannedilen adâlet ve eşitlik beklentisi, ahmaklığın daniskasıdır.

 

“Müslümanım” diyenlerin de önemli bir kısmı yılbaşına müdâhil oluyorlar. Günde 40 kere okunan “iyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn” yâni “Allah’ım!; sâdece Sana ibâdet ettiğimiz için, sâdece Senden yardım bekleriz, sâdece Sana duâ ve niyazda bulunuruz” sözünün farkında değiller. Bu âyeti idrâk ederek okumayanlar ve ne anlama geldiğini bilmeden okuyanlar, Allah’tan başka herkesten ve her-şeyden medet bekler hâle gelmişlerdir. Bu-bağlamda da yeni yıldan yâni yılbaşından da bir şeyhler bekleyip duruyorlar. Yılbaşı ne ve kim ki size bir şeyler verebilsin. Nerede ve nasıl verecek? O daha kendine bile yarar sağlayacak bir şey değildir ki!. Ya kardeşim, yılbaşı diye bir şey yoktur. Böyle bir maddî-mânevî bir varlık yoktur. Öyleyse sen kimden ve neyden bir şeyler bekliyorsun?. Ne istiyorsan ve ne bekliyorsan bunu Allah’tan iste ve bekle. O’na duâ et ve O’ndan iste. Çünkü O’ndan başka sana iyilik ve güzellik verecek hiç kimse ve hiç-bir şey yoktur. Kendinizin müdâhil olmayacağı şeyi başkasından beklemek de boş iştir.

 

Şunda var ki, hayat, -sünnetullah ve imtihanın gereği olarak- iyiliği-kötülüğü ve yarârı-zarârı ile iç-içedir. Hayattan ne kadar iyilik ve yarar beklerseniz, yanında imtihan da geleceği için potansiyel kötülükler ve zararlar da birlikte gelecektir. İmtihan bitmeyeceği için, istediğiniz şeylerin yanında şeytan da gelecektir, zorluklar da. Kötülüğün ve zarârın az olmasını istiyorsanız, hayattan çok da fazla bir şey beklememeniz gerekir.

 

Sünnetullah ve imtihan gereğince zorluklar hiç-bir zaman bitmez. Fakat doğal zorlulardan başka insanların ortaya çıkardığı zorluklardır insanları asıl zorlayan ve yıkan şey. Sıcak-soğuk, ağır, acı, ölüm, hastalık vs. doğal zorluklar vardır ve bunlar yanında güzellikleri de taşır. Çünkü Allah’ın sisteminde her zorlukla berâber bir kolaylık da vardır. Fakat insanın ortaya çıkardığı zorluklar yanında iyilik de taşımıyorlar yada o iyiliği açığa çıkarmak pek de mümkün olmuyor. Doğal zorluklardan başka zorlukların olmasının nedeni insandır. İnsan Allah’a değil de Allah’tan başkasına ve başka şeylere itaat edince ve tapınca, ağır bir imtihan ve cezâ olarak yapay zorluklar da ortaya çıkmaktadır. İslâm’ın hâkim olduğu hayatta ise sâdece doğal zorluklar olur ve insanın ortaya çıkarabileceği zorlukların da önü kapatılır. Kapatılamayıp da açığa çıkanlar ise kolayca bertarâf edilebilir. 

 

“Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür” (Zilzâl 7-8).

 

“De ki: Allah’ın bizim için yazdığı yasasından başkası başımıza gelmez. Bizim dostumuz ve gözeticimiz O’dur. Öyleyse mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler” (Tevbe 51)

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Aralık 2023

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder