23 Aralık 2023 Cumartesi

İnsanları Kategorilere Ayırmak

 

“Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını bir-takım fırkalara (kategorilere) ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mîrasçılar kılmak istiyorduk. Ve (istiyorduk ki) onları yeryüzünde iktidar sâhipleri olarak yerleşik kılalım, Firavun’a, Hâmân’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim” (Kasas 4-6).

 

“Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar vâr etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti” (Fussilet 10).

 

Kategori: “Aralarında herhangi yönden benzerlik yada ilgi bulunan şeylerin tümü, eş-türden nesneler, insanlar bölümü, grup”.  

 

Târih boyunca insanlar birbirlerini, doğumundan ölümüne kadar kategorize etmiştir ve etmeye de devâm ediyor. Hangi ırktan, kavimden ve milletten olduğu, nereli ve neresinden olduğu, nerede yaşadığı, kimin oğlu-kızı olduğu, evi, eşyâsı, arabası, işi, nerede okuduğu ve eğitimi, kiminle evli olduğu, ne iş yaptığı (ki modernizmde en önemlisi de budur), geliri, serveti-birikimi, çocukları ve onların yaşam-şekilleri, bildiği diller, bilgi birikimi, boyu-posu, kaşı-gözü, fiziği, makâmı-mevkisi, nihâyet mezarı yâni kısaca tüm yaşamı kategorize edilir ve benzer olanlar aynı gruplar arasına sokularak diğerlerinden farklılaştırılarak. Yine; lâik, seküler, demokratik, kapitâlist, liberâl, komünist, sosyâlist, faşist, feminist, sağcı-solcu, LGBT, kadın-erkek, zengin-fakir, güzel-çirkin, küçük-büyük, şişman-zayıf, vs. türlü-türlü kategoriler oluşturulmuştur.

 

Kategorileştirme belli bir noktaya kadar doğaldır ve faydalıdır da. Fakat bu, kişilerin kast sisteminde olduğu gibi “aşırı farklılaştırmak ve bambaşka görmek” olmaya başladığında iş değişir ve toplumu birbirine düşman etmeye başlar. Bu durum kategorileşmeyi çok fazlalaştırır ve yeni kategoriler ortaya çıkmamaya  başlar. Üstelik her kategori de kendini üstün ve değerli görmeye, diğerini ise aşağı ve kötü görmeye başlar.

 

Allah ise insanları maddeden, eşyâdan ve nîmetlerden faydalanmada “rızıkta eşitlik” diyerek eşit kılmış, fakat her insana da, “insanlar yeteneklerini hayatları içinde ortaya çıkarıp geliştirsinler” diyerek farklı yetenekler vermiştir. Lâkin özellikle modern zamanlarda hem tek-tipleştirme hem de aşırı kategorileştirme nedeniyle insanların çoğu, doğuştan gelen yeteneklerini açığa çıkarabilecek ve kullanacak fırsatları ve ortamı yakalayamadığı için bu yetenekler açığa çıkamamakta ve gelişememektedir. O-hâlde kategorileştirme iyilik değil kötülük ve zulüm oluşturmaktadır. Zîrâ insanlar hem doğal yeteneklerini kullanamamakta hem de yeteneğini geliştirip de sergileyemediği için tek-tipleştirilerek sınırlı bir gelire ve yaşam-şekline mahkûm bırakılmaktadır.

 

İnsanı Allah kategorilere ayırdığında eşitlik bozulmazken; insan kategorileştirince eşitlik de adâlet de bozulmaktadır. Zâten adâletsizlik işte bu doğala, normâle ve fıtrata aykırı yapılan kategorileştirme nedeniyle olmaktadır. Allah için önemli olan insanların boyu-posu, işi, evi, eşyâsı, malı-mülkü vs. değildir. Allah insanları bunlarla ölçmez ve değerlendirmez. Allah için üstün insan “takvâca üstün olan”dır: “…Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerîm) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvâca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır” (Hucurât 13).

 

Eşitliği bozacak kategorileştirmeyi başlatan şeytandır: “Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife vâr edeceğim’ demişti” (Bakara 30) hitâbıyla ve: “Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hâriç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu” (Bakara 34) âyeti ile şeytanın emre uymaması ile başlayan ve şeytanın, bu emre uymamasının nedeni olarak: “(Allah) dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” (A’raf 129) sözü ile karşılık vermesi ve çamur-ateş kategorileştirmesiyle başlamıştır. Şeytan, Âdem ve Havva’nın da: “Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü (mulkin lâ yeblâ) haber vereyim mi?” (Tâ-hâ 120) sözü ile bir ayrıcalıktan bahsederek akıllarını çelmiştir. Fakat Âdem ve Havvâ, şeytan’a uydukları anda, heveslendikleri bu ayrıcalığın ne kadar “ayıp” olduğunu gördüler: “Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı” (Tâ-hâ 121) ve bundan dolayı af dilediler: “Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabûl etti ve doğru yola iletti” (Tâ-hâ 122). Daha sonra Hâbil-Kâbil mücâdelesiyle devâm etmiştir bu süreç. Kâbil, bir ayrıcalık elde etmek ve üst kategoride yer almak için kardeşi Hâbil’i öldürmüş ve bu iş böylece süre-gelmiştir.

 

Modernizm ile birlikte insanları kategorileştirmek çok fazla artmıştır. Kentleşme ise buna mum dikmiştir. Çünkü insanlar artık özellikle işine ve maaşına göre değerlendirilmekte ve kategorize edilmektedir. İnsanlık târihinde zengin ile yoksul arasındaki servet farkı, hiç-bir zaman modern dönemde olduğu kadar farklılaşmamış ve açılmamıştı. Artık kategorize etmek kişinin işi ve maaşına göre yapılmaktadır. İlk tanışan kişilerin birbirlerine ilk önce ne iş yaptıklarını sormalarının nedeni budur. Böylece birbirlerinin seviyelerini bilmiş olacaklar ve ona göre konuşacak ve davranacaklardır.

 

En üst yada üst kategoride olanlar bir alt kategoride olanlara yada düşük kategoride olanlarla aralarındaki -sözde- farkı bildikleri için, her ne kadar bu farkı belli etmek istemeseler ve “canım-cicim” deseler de, bir yerden sonra konuşmalarında ve davranışlarında bu kategori farkını hissettirirler. Özellikle yanlarında birilerini çalıştıranlar bunu belli ederler. Toplum da bunu -normâl olmadığı hâlde- normâl görür. Normâl değildir çünkü İslâmî bir tutum ve davranış değildir. İslâm’da köle, efendisi ne yiyip-içiyorsa onu yer ve benzer şeyler giyer. Hattâ bir mü’min deveye, kölesiyle dönüşümlü olarak biner. Çünkü İslâm’da bilgi ve yetenek farkı olsa da insanlar ona göre değil, takvâya göre değerlendirilir. Çünkü İslâm’da takvâsı üstün olan daha üstündür. Çünkü kimin daha üstün olduğunu Allah belirler. Allah ise dünyevî olana değil, takvâya bakar. Zâten İslâm’da maaşlar ve gelirler ya eşittir yada çok az farklı olur ki bu da kategorileşmenin önüne geçer Çünkü dediğimiz gibi, kategorileşmeyi çok arttıran ve yoldan çıkaran şey iş ve maaş farkıdır. Böylece süper zenginler, zenginler,i orta-*direkler, yoksullar, fakirler, açlar gibi kategoriler ortaya çıkar. Üstelik maddîyatı yüksek olanlar her alanda üstün görülürler ve öyle olduğu zannedilir. 

 

Maaş farkından doğan kategorileşme kişilerin üstünde hemen görülür. İlk önce giysiler farklılaşır. Zengin ile yoksul arasındaki fark, ilk başta giysilerde görülür. Sonra evler, eşyâlar, arabalar, yenip-içilenler, ortamlar vs. üst kategoridekiler bundan hoşnut olduğu için bu durumun sürmesini isterler ve bu farkı çaktırmamaya çalışırlar ve konusunu açmazlar fakat alt kategoridekiler niçin bu farkı kabûl ederler anlamak mümkün değildir. Nasıl olur da meselâ bir mêmur 1.000 TL maaş alırken bir işçi 300 TL alabilir ve bunu kabûl edebilir. Üstelik zam geldiğinde de mêmur hem daha fazla oranda zam alır hem de maaşı yüksek olduğu için de daha fazla zam alır ve fark açılır gider. Bu durum üst-düzey mêmurlarda yâni üst kategoriye mensup olanlarda çok daha fazla bir farkın oluşmasına neden olur. Meselâ 3.000 TL maaş alan bir üst-düzey mêmurun %50’lik bir zam ile maaşı 4.500 TL ulurken, asgarî ücret alan bir işçinin 300 TL’lik maaşı, aynı oranda zam alsa bile ancak 450 TL olur. Böylece maaş farkı 2.700 TL iken 4.050 TL’ye yükselmiş olur. Fakat oran olarak yine 10 kat fark olduğu için; “aynı oranda zam aldın işte, aradaki maaş farkı da yine on kat, hâlen ne konuşuyorsun” diyenler şerefsizlerin önde gidenleridir. Bu farkın oluşmasını normâl görmek ancak şerefsiz piçlere yakışır. Ayrıca kategorileşmeyi ortaya çıkaran ve arttıranlar da, farkın açılmasına neden olan maaş ve zamları belirleyenlerdir. Çünkü İslâmî olmayan yönetimlerde her zaman zenginler daha da zengin olup kategorilerini yükseltirken garibanlar ise gün geçtikçe daha da garibanlaşır ve alt kategorilere doğru düşerler.

 

Sosyo-ekonomik ve kültürel farklar, Dünyâ’nın ve İslâm’ın farklı yorumlanmasına neden olur. Bu-bağlamda birileri; “Dünyâ böyle işte, ne yapacaksın” derken, bir kesim de, “Allah böyle yazmış, nasibimiz bu kadarmış, kader” diyerek kendini kandırır. Fakat bu durum zamanla çatışmaya dönüşecek oranda farklılaşır. O-hâlde ekonomik farklılıklar kategorileşmeyi başlatan, farklılaştıran ve uçurumlaştıran şeydir.

 

Kategorileşme, kader belirler hâle de gelir. Üst kategoride olan azınlıklar, alt kategorideki çoğunluğun kaderini belirler. Ne ve ne kadar yiyip içebileceğini ne giyeceğine vs. kısaca ne yapacağına onlar karar verirler. Zengin olunca dolayısıyla üst kategoride olunca sanki ilah olmuşlar gibi, üst kategoridekiler, alt kategoridekilerin, alınan kararlara îtirâz etmeden harfiyen uymasını beklerler.

 

Evet, târih boyunca adâleti, eşitliği, ahlâkı bozan ve zulme sebep olan şey temelde kategorileşmeden başkası değildir. Peygamberler ve vahiyler işte bunu iptâl edip, doğuştan gelen yeteneklere alan açmış ve üstünlüğün sâdece takvâda olduğunu söylemişler ve göstermişlerdir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Aralık 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder