“De ki: Hak geldi, bâtıl
yok oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur” (İsrâ 81).
Dingin: Devinmeyen,
kımıldamayan, hareketsiz duran, durgun, kımıltısız. Sâkin, taşkınlığı, telâşı
olmayan, coşku göstermeyen, durgun, sessiz.
Hem genel anlamda tüm Dünyâ
insanlarında hem de aslında kendilerine İslâm tarafından ağır sorumluluklar ve
görevler yüklenmiş olan müslümanlarda “her-şeyden kaçarak, hiç-bir şeye ve hiç
kimseye karışmadan, kavgasız, gürültüsüz-patırtısız, sessiz-sedâsız, bir
dinginlik, huzûr ve neşe içinde yaşamak” diyebileceğimiz bir düşünce, istek ve
özlem var. Üstelik bunu düşünmeyi ve istemeyi mâsum ve iyi bir düşünce, istek
ve “yapılacak en doğru şey” olarak görüyorlar.
Peki böyle bir yaşamın
Dünyâ’da karşılığı var mı?. Allah bizi “Dünyâ’da böyle yaşasınlar” diye mi
yarattı?. Herkes bu şekilde yaşayabilir mi?. İnsanda bir nefsin de bulunduğunu
ve şeytanın etkisinde olduğunu düşündüğümüzde sorunsuz bir yaşam mümkün olur
mu?. En önemlisi de, böyle bir yaşamın bir anlamı, önemi ve amacı var mıdır?.
“Îman ettim” diyerek ve “kıl beşi bil işi” şeklinde bir İslâm olur mu?. Elbette
bu soruların hepsinin de cevâbı “hayır!” olacaktır. Çünkü Allah Kur’ân’da şöyle
der:
“Yoksa sizden önce
gelip-geçenlerin hâli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?.
Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine
sarsıldılar ki, sonunda elçi, berâberindeki mü’minlerle; ‘Allah’ın yardımı ne
zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır” (Bakara 214).
“Yoksa siz, Allah,
içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de
belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Âl-i İmran 142).
“İnsanlar, (sâdece) ‘îman ettik’ diyerek, sınanmadan
bırakılacaklarını mı sandılar?”
(Ankebût 2).
Bu âyetlerden sonra şunu
söyleyebiliriz ki, “huzûr İslâm’da” sözü aslında “huzûr İslâm’la” şeklinde
olmalıdır. Allah’ın huzûruna yüz-akıyla ancak İslâm ile çıkılabilir ve
cennetteki o huzûra da ancak İslâm ile ulaşılabilir. İslâm üzere olmak ise, yukarıdaki
âyetlerle karşılaşmayı gerektirir. Zîrâ İslâm, uzak-doğu dinleri gibi
her-şeyden vazgeçip, bir köşeye çekilip de huzûr içinde yaşamayı kabûl etmez. İsterse
bu yaşam, günahsız, lekesiz ve herkesin alkışladığı ve örnek gösterdiği bir
yaşam olsun, yine de fark etmez. Peygamberimiz, peygamberlikten önce işte böyle
bir insan olmasına rağmen Allah o’nu bu hâl üzere bırakmadı da ona ağır
sorumluluklar ve yükler yükledi. Artık ondan sonra hayâtı boyunca yoğun bir
uğraş içinde bulundu. Öyle ki, son nefesini vermeden az-önce savaş için bir
ordu tertiplemişti. Peygamberimiz bize “güzel bir örnek” olarak gösterildiğine
göre, o-hâlde biz de aynı uğraş ve sorumluluklar ile yükümlüyüz demektir. Zâten
Kur’ân da insana ağır sorumluluklar yükler ve icâbında malları ve canları
ortaya koymayı gerektirir. Bu yüzden insanın huzûr kaçar ve dinginliği bozulur.
Evet, huzur İslâm’dadır. İslâm, kişiyi, Dünyâ’daki imtihanı başarıyla bitince
âhirette cennete ve huzûra taşır.
Modern
müslümanlar, “düzeltmek ve ıslah” noktasında, hiç-bir şeyi kırıp-dökmeden, hiç
gürültü-patırtı yapmadan bir düzeltmenin olabileceğini zannediyorlar. Oysa
insanlık-târihinde yaşanmış (Belki Hz. Yûnus’un ikinci görev yeri ve kavmi
istisnâ tutulacak olursa) sessiz-sedâsız ve gürültüsüz-patırtısız yapılmış bir
“düzeltme” örneği yoktur. Sapmalardan ve
fitne-fesattan kaynaklanan bir zulmün ve şirkin, güzellikle, sessiz-sedâsız,
gürültüsüz-patırtısız bertarâf edilip düzelmesi pek mümkün de değildir. Zâten
eğer böyle bir şey mümkün olabilseydi bunu yapabilecek olanlar ilk başta, ahlâk
timsâli ve tebliğ ve dâvetin önderleri peygamberler olurdu
Şu âyet varken
sessiz-sedâsız bir müslümanlık nasıl olacaktır?:
“Size ne oluyor ki, Allah
yolunda ve: ‘Rabbimiz, bizi halkı zâlim olan bu ülkeden çıkar, bize katından
bir velî (koruyucu sâhib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen
erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nîsâ 75).
Bu âyet mecbûren
sessiz-sedâsız olmayı iptâl edecektir. Çünkü bu âyetin hakkını vermek ve işin
gereğini yapmak için harekete geçmek ve biraz gürültü çıkarmak gerekecektir. Bu
bağlamda Malcolm X şöyle der: “Hayâtımın
erken dönemlerinde öğrendim ki eğer bir şeyi istiyorsan, biraz gürültü yapsan
iyi olur”.
İnsanlar sessiz-sedâsız bir
yaşam özlemiyle, apaçık hak yerine bâtılı seçebiliyor ve doğruyu savunmak
yerine yanlışı savunabiliyorlar. Kavga-gürültü çıkmasın diye hak yerine bâtılı
savunmak ve doğru yerine yanlış tarafta olmak ne kadar doğru bilmiyorum. Bir
hakkı açığa çıkarmaktan ve söylemekten, “arada kalmayayım” diye imtinâ ediyor.
Fakat bu-arada hak söylenmemiş ve ortaya dökülmemiş oluyor. Kimseyi
kızdırmayalım ve kendimizi de sıkıntıya sokmayalım diyerek sürekli olarak
doğruyu, hakkı ve gerçeği söylememek yada yapmamak bir çeşit kâfirlik ve
münâfıklıktır.
İnsanlık târihi, hak-bâtıl
mücâdelesi ve savaşımı târihidir. Bu mücâdele elbette, tartışmaya, kavgaya ve
gürültüye neden olacaktır. Çünkü İslâm şunu ister ve emreder: Gökleri, Dünyâ’da
tabiatı, hayvanâtı hattâ insanın fizîki yapısını nasıl ki “sâdece O” düzenleyip
idâre ediyorsa; insanlar arasındaki sosyâl hayâtı, ekonomiyi ve siyâseti de
‘sâdece O’ belirlesin ve düzenlesin”. Bütün gürültü işte bundan dolayı kopuyor
ve kopmalıdır da. Zîrâ sosyâl, kültürel, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî,
siyâsî vs. her alanda Allah’a göre hareket edilmediğinde, Allah hesâba
katılmadığı ve işe karıştırılmadığında işe insan karışacak ve ortalığı
fitne-fesat kaplayacaktır. Bu da tersinden bir gürültünün ve patırtının ortaya
çıkmasına neden olacaktır. Sonuçta da Dünyâ’nın yarısının huzûru adamakıllı
kaçacaktır. Böyle olunca bir müslümanın her-şeyden kaçıp dingin ve huzurlu bir
yaşaması arzulaması ve özlemesi absürd olacaktır. Zîrâ İslâm Dîni bireysel ve
bencil bir din değildir.
Modern insan, “iyi insan
olmanın ölçüsü” olarak, “kimseye ve hiç-bir şeye karışmayan ve huzûr ve dingin
şekilde yaşayan insanlar”ı târif ediyor. Etliye-sütlüye, iyiye-kötüye,
hakka-bâtıla karışmayanlar “iyi insan” olarak görülüyor ve kabûl ediliyor. Fakat
iyiliğin ölçüsünü insanlar değil, her-şeyi bilen Allah belirler. Allah iyiliğin
târifini şöyle yapmıştır:
“Yüzlerinizi
doğu’ya ve batı’ya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, âhiret
gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere îman eden; mala olan sevgisine
rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene
ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve
ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın
kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar,
doğru olanlardır ve müttakî olanlar da bunlardır” (Bakara 177).
Yüklenilmesi gereken bir
yükü yüklenmekten ve hakîkati omuzlamaktan kaçınan, “huzûrumuz kaçmasın”
diyerek doğruyu, hakkı, hakîkati ve gerçeği söylemekten imtinâ eden, gürültünün
çıkması gereken yerde gürültü yapmayan ve dinginliği bozup sıkıntı verecek
şeyleri yapmayanlar Kur’ân’da sert şekilde uyarılır:
“Ancak o, sarp
yokuşa göğüs germedi. Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir?. Bir boynu
çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir; Yada açlık gününde doyurmaktır, yakın
olan bir yetimi, veyâ sürünen bir yoksulu. Sonra îman edenlerden, sabrı
bir-birlerine tavsiye edenlerden, merhâmeti bir-birlerine tavsiye edenlerden
olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashâb-ı Meymene)” (Beled 11-18).
Bu âyetler, İslâm’ın,
bâtılın dinginliği içinde değil, hakîkatin gürültüsü içinde yaşamanın önemli
olduğunu gösterir. Çünkü bu Dünyâ “imtihan dünyâsı”dır ve imtihan
kaçınılmazdır. İmtihanın olduğu yerde ise zorlukların olması kaçınılmazdır.
Sessiz-sedâsız,
dingin ve huzurlu bir yaşamı hayâl edenler ve özleyenler, Dünyâ’da
“bulunuyorlar” fakat “yaşamıyorlar” demektir. Çünkü yaşamak, “gürültü
çıkartmaktır”. Hakîkati söylemek ve hâkim kılmak, gürültüsüz-patırtısız olacak
şey değildir ve hiç-bir zaman da olmamıştır.
Bir
tanıdığım bana bir gün bir mesaj atmıştı ve mesajında, “Allah hepimizi,
depremden, selden, âfetlerden, hastalıktan, kavgadan, belâdan, kötülüklerden”
vs. insanın başına yaşamı boyunca mutlakâ gelecek olan ne kadar olumsuz şey
varsa sayarak, “Allah bizi bunlardan korusun” demişti. Ben bu duâya âmin
demedim. Çünkü bahsedilen şeyler ancak cennette olur. Dünyâ imtihan dünyâsıdır
ve imtihandan ve sınanmaktan kaçış yoktur. Bu sayılanlar yaşadığımız müddetçe
mutlakâ yavaş-yavaş başımıza gelecektir. Bu yüzden de mesaja, Kur’ân’ın
öğrettiği gibi; “Allah bize kaldıramayacağımız yükler yüklemesin” diyerek yanıt
verdim.
Gürültüden-patırtıdan sonuna
kadar kaçmak mümkün değildir. Hiç-bir gürültü olmasa bile kış gelir ve yağmurlu
bir günde gök büyük bir gürültüyle ve tüm şehri aydınlatacak bir ışıkla
gürleyiverir. Çünkü gök-gürültüsü büyük bir gürültü yapar. Gürlediğinde de
insanın dinginliği bozuverir. Aslında bu ses, “rahmet” dediğimiz suyun geliyor
olduğunun işâretidir. Hayâtın olmazsa-olmazı olan ve o şırıl-şırıl akan su bile
büyük bir gürültü ile birlikte gelmektedir. Allahn rahmeti bile büyük bir
gürültü eşliğinde gelirken gürültüden-patırtıdan çok korkarak dinginliğe doğru
kaçmak iş değildir. Çünkü böyle bir dünyâda olacak dinginlik, “hakîkatin
gürültüsü”ne karşı “bâtılın dinginliği” olacaktır.
Bu Dünyâ’da yapılacak şey;
ya peygamberlerin yaptığı gibi yoğun bir şekilde ilim, tebliğ ve dâvet ile
uğraşıp belli bir süre sonra da icâbında tüm malı ve mülkü ortaya koyarak kâfirle,
şirk, küfür ve zulümle çatışıp, vurmak-vurulmak ve şehit veyâ gâzi olmak; yada “bana
ne, neme lâzım” diyerek bir deniz kenarında sessizliğin ve dinginliğin huzûruyla
kendinden geçmektir. İşte imtihan bunun imtihanıdır. Tercih, iki seçenekten
birini seçmektir.
Bu-bağlamda, hakîkatin
gürültüsünden kaçarak ve uzaklaşarak, televizyon, telefon ve internetin olmadığı
ve hiç-bir kötü haber almadığınız sessiz, sâkin, yeşillikler içinde, masmâvi
deniz manzarası eşliğinde bir yerde herkesten ve her-şeyden uzak kalabilirsiniz
ve dingin bir şekilde yaşayabilirsiniz. Fakat bilin ki bu sessizlik ve
dinginlik, “bâtılın sessizliği ve dinginliği” olacaktır.
Hakîkatin dinginliği ise
ancak cennette olacaktır. O-hâlde mü’minler, Dünyâ’da cenneti
anlamsızlaştıracak şekilde yaşayamazlar.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder