“Senin Rabbin, ‘ana
yerleşim merkezlerine’ onlara âyetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe
şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını
da yıkıma uğratıcı değiliz” (Kasas
59).
Peygamberler
niçin hep şehir-merkezlerine göndermiştir?. Çünkü İslâm’ın hedefi büyüktür ve
bu hedefe ulaşmak için merkezde olmak gerekir. Çünkü öyle uzaktan-uzağa ücrâ
kölelerden hakkı ve hakîkati ortaya koymak ve hayâta hâkim kılmak mümkün
değildir. Köylerde ve küçük yerlerde bu hedef gerçekleştirilemez, çünkü
köylerde büyük hedefler olmaz. Köylerde hedefler ve yapılacak olan şeyler
bellidir ve bunlar çok da değişmez. Köylerde bu hedeflerden ve yapılacak olan
şeylerden başkasının yapılması ve büyük hedefler konması düşünülmez. Böyle bir
şey düşünmeye gerek de yoktur.
Köyün
başlıca özelliği, havası, suyu, doğası, sessizliği kısaca doğallığıdır. Doğal değilse yada doğal
olmaktan çıkmışsa orası köy değildir. İnsanların farklı nedenlerden dolayı
belli bir süre köylerde bulunması iyidir, faydalıdır. Peygamberimiz de havası-suyu
ve konuşulan dilni saf olanını örenmesi için küçüklüğünde belli bir süreliğine köye
gönderilmişti.
Aslında
köyler şehirlerin ilk çıkış yerleridir. İlk önce köyler oluşmuştur ve ilk önce
köyler vardı. O-hâlde kökeninde köylü olmayan hiç kimse yoktur. İnsanlar
kentlere uzaydan gelemdiler ya!, köylerden geldiler. Şehirler ve kentler köyün
büyümüş şekilleridir. Şimdilerde büyük ilçeler yada yerleşim yerleri olan ve
isimlerinin sonu “köy” olan yerler bir zamanlar bildiğimiz köyler idi. “Şehir
halkı” şeklinde tercüme edilen ashâbü’l-karye, “insanların toplandığı yer”
mânasına gelen karye kelimesi, daha çok köy ve kasaba gibi küçük yerleşim-merkezleri
için kullanılır; fakat Kur’ân’da Mekke ve Kudüs gibi şehirler için de
kullanılmaktadır. Bu-bağlamda ne kadar önemsenmese de köyler şehirlerden
öncedir. Şu da var ki köyler ve köylüler yük gibi görülse de alsında kentlerin
ve kentlilerin yükünü taşırlar. “Köylü milletin efendisidir”, “orda bir köy var
uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” gibi söylemler aslında
vicdanları susturmak için söylenmiş kentten söylenmiş sözlerdir ve çok samîmi
sözler değildir. Kentli insanların, küçük, düşük ve ilkel gördüğü yerleri
oralar da vatan toprağı olduğu için-sözde- unutmadığını göstermek için
kullandığı klişe sözlerdir bunlar. Aslında içten-içe köylerden yada daha
doğrusu köylülerden bir rahatsız olma durumu vardır. Hattâ bâzıları köylülerden
yada köylü zihniyetinden nefret ederler. Onları küçük-düşük görürler ve bunu
farklı şekillerde söyleyip dururlar.
Özellikle
“bu ülkeyi biz kurduk” diyen bir-takım Allahsız-şerefsiz kesim, köylüleri en
çok küçük ve düşük gören, onlardan en çok nefret eden onları tanımlarken
“çoban” ifâdesini kullanan kesim bunlardır. Kendisi sanki bir bokmuş gibi köyü,
köylülüğü ve bu zihniyeti beğenmez. Hâlbuki hem onları besleme yönünden hem de
köyden kente göç ile birlikte onların işçisi olup da onları kalkındıranlar ve
de götlerini kaldıranlar hep köylü kesim olmuştur. Köylü kesim yada köylü
zihniyeti, doğallığının ve saflığının yanında, değiştiremediği zihniyet ile
mâlûldür. “Allah’ın âyetleri konusunda inkâr edenlerden başkası mücâdele
etmez. Öyleyse onların şehirlerde dönüp dolaşması seni aldatmasın” (Mü’min
4).
Köylü kafalı olmak yada
köylü zihniyeti köyle ilgili bir tanım değildir ve köylüler birbirlerine böyle
ifâdeler kullanmazlar ve birbirlerini böyle tanımlamazlar. Çünkü hepsi aynı
yada benzerdir. Yaşayış ve dolayısı ile düşünüş tarzlarında bâriz farklar
yoktur. Bu ifâde kentteki insanın, kentlileşmiş yada kentlileştiğini düşünen
kişilerin kullandığı bir ifâdedir.
Köylü olmanın bir
yaşam-şekli ve dolayısı ile bir düşünme tarzı vardır. Bu durum bir
davranış-şekli de belirler. Bu davranış-tarzı köyde doğup büyüyen kişilerin büyük
çoğunluğunda bâzen hiç değişmeden ömür-boyu durur ve sürer gider.
Köylü zihniyetine sâhip
olmak aslında coğrafya ile çok alâkalı değildir. “Uygarlığın merkezi” denilen
yerlere bir-kaç km. uzaklıkta olan köyler de vardır ve buralarda yaşayan
insanlar kente yakın oldukları için bir nebze kentlileşmiş olsalar da o köylü
zihniyetini yine de taşırlar. Köylü zihniyeti, kente taşınmak ve kentte
yaşamaya başlamakla hemen giderilecek ve çoğu için ise giderilebilecek bir şey
değildir.
Pek köylü zihniyeti nedir?.
Köylü zihniyeti kötü bir şey midir?. Eğer köyde yaşıyorsanız kötü değildir ve
bir zararı da yoktur. Sorun kentte yaşıyorken ortaya çıkar. Köylü zihniyeti
kente kolay-kolay kente adapte olamaz. Adapte olmuş gibi görünenler bile
aslında içten-içe köylü zihniyetine sâhip oldukları için zaman-zaman şark
kurnazlığı yaptıkları görülür ve bu çok sırıtır.
Köylü
zihniyetine sâhip olanların bâriz özelliği “değişmeme”dir. Köyde doğup
büyümüşse sonradan kente gelip uzun yıllar kentlerde yaşasa da çoğu pek de
değişmez. Meselâ 50 yıldır kentte yaşamasına rağmen köylü şivesi değişmeyenler
çoktur. Tabi bu kötü bir şey midir değil midir diye de tartışılabilir. Ama
insan olma bakımından bir türlü değişmemek ve yanlışı değiştirmemek nerede
olunursa-olunsun kötüdür.
Şu da var
ki kent ile şehri de ayırmak gerekir. Kentler “memleket” de değildir medeniyet
üretemezler. Çünkü kentler “medenî” yâni “dinli” değildirler. O özellik şehirlere
uygundur ve şehirler kentlere göre köylüleri ve köy zihniyetini de daha kolay
değiştirirler ve kötü olan yönleri düzeltebilirler. Zîrâ şehirler de doğallıktan
ve mâneviyattan çok fazla kopmazlar. Kentler ise bunun aksidir ve kent-insanı
kendileri gibi olmayanları bir türlü kabûl edemez. Zamânında Aşık Veysel,
Ankara kent-merkezine sazına tel almak için gittiğinde, köylü giyinişini
beğenmeyen mêmurlar onu yeni açılan caddeye almamışlar da yanında birlikte
geldiği kişi almış gelmiş teli.
Köylü
zihniyeti köy için kötü değildir ve sorun kente gidince başlar. Çünkü köyde
doğallık vardır ve doğal ortamda çok da düzenli olmaya gerek yoktur. Köylü
rahattır, bir şeye çok dikkat etmesi gerekmez. Elindeki bir dalı, bir aleti,
bir şeyi bir kenarı atıverir ve bu sorun oluşturmaz. Fakat şehirde ve kentte bu
sorundur. Bir şeyin yeri vardır, bir düzen vardır, bu nedenle de plân ve
program ve disiplin şarttır. İşte köylü zihniyeti bunu yapamaz. Gerçi köyde de
düzenli olmak iyidir ve faydalıdır ama kentteki gibi zorunlu değildir. Çünkü
sürekli bir sıkıntı oluşturmaz yada köylü zihniyeti onu sorun olarak görmez.
Fakat iş kente gelince değişir. Hele modern kentlere geldiyseniz köydeki gibi
davranamazsınız ve davranmamalısınız. Şu da vardır ki kentlerdeki zihniyetten
ve yaşayış tarzından rahatsız olup köylere yada kırsala gidenler de vardır ki
biz buna bir şey demiyoruz ve modern kentlerden kaçmayı yada kaçma isteğini
haklı görüyoruz. Bir de uzun süredir kentlerde yaşamasına rağmen “niye
değiştireyim” diyerek bilinçli bir aykırılık ortaya koyanlar da vardır ki bu,
modern kentlere haddini bildirmek bakımında önemlidir.
Kiminin işi köylü oluyor kiminin
düşüncesi, kiminin konuşması ve kiminin giyim-kuşamı.
Köylü zihniyetinde olanlar kendilerini
zorlamazlar ve bu konuda eleştirilmek de istemezler. İşleri bu yüzden biraz
paldır-küldür ve dağınık olur.
Köylü zihniyetindekiler bir
türlü istikrarlı olamazlar bir yaptıklarını aynı-şekilde bir daha yapmakta
sıkıntı çekerler.
Köylü zihniyetindekiler düzenli
olamazlar yada bunu sürdüremezler, çünkü köyde böyle olmak şart değildir.
Köylü zihniyetindekilerde tedbir
almak neredeyse sıfırdır, çünkü köyde buna çok gerek yoktur, “şu taraftan
olmazsa bu taraftan olur” düşüncesi yerleşmiştir çünkü.
Köylü zihniyetindekilerde
dört-dörtlük iş yapma düşüncesi yoktur. Aslında köyde de bunun faydaları vardır
ama böyle olmadığında çok sorun çıkmaz.
Köylü
zihniyetine sâhip olanlar, kadercidir, milliyetçidir, işin önünü-sonunu
düşünmeden hareket ederler, bu yüzden pek tedbir almazlar, mevcut durumu çabuk
kabûllenirler, anasından-atasından gördüğü ve öğrendiği gibi davranır, ezberini
bozmaz, güce ve güçlü olana saygısı vardır.
Yine köylü
zihniyetine sâhip olanlar katlanmayı bilirler, karşılıksız iyilikler
yapabilirler hattâ bu uğurda kendilerini bile paralayabilirler. Bir-çok olumlu
özellikleri vardır. Bu bakımdan kentte yada şehirdeyken değiştirmedikleri
zihniyetlerini olduğu gibi kabûl etmekten başka yapacak bir şey yoktur. Zîrâ
onları iyi, dürüst, çalışkan, gayretli ve doğal yapan zâten bu zihniyettir.
Şu da var
ki, bir yardım, bir zorluk ve felâket olduğunda orada hazır bulunacak olanlar
da yavşamış kentliler değil, o beğenilmeyen köylü zihniyetine sâhip olanlar
olur.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder