“Andolsun, onları hayâta
karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun.
(Onlardan) her-biri bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan
kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir” (Bakara 96).
İhtiras: “Aşırı güçlü istek,
hırsla istemek” anlamındadır. Arapça ḥrṣ kökünden gelen iḥtirāṣ “şiddetle
isteme, arzulama” sözcüğünden alıntıdır. Bu
sözcük Arapça ḥaraṣa “şiddetle istedi, arzuladı” demektir.
İhtiras “hırs”la
alâkalıdır ve hırsın zıddı olan takvâ azaldıkça hırs, dolayısıyla ihtiras artar.
İhtiras sınırı olmayan bir şeydir. Aslâ tatmin olunmaz ve istemenin sonu bir
türlü gelmez. Bu nedenle Allah: “Malı
‘bir yığma tutkusu ve hırsıyla’ seviyorsunuz” (Fecr 20) der.
İnsan tek-boyutlu bir varlık
değildir. Onun bir de iç-âlemi vardır ve onun da tatmin edilmesi şarttır.
Aksi-hâlde insan dışta da tatminsiz ve ihtiraslı biri hâline gelir. İç-âlemin
tatmini ise ancak Allah’ın sözü olan Kur’ân ile olabilecek bir şeydir. Çünkü: “Kâlpler
ancak Allah’ın zikri ile tatmin bulur” (Ra’d 28).
İçteki boşluğun dıştaki bir
şeyle doldurulabilmesi mümkün değildir. Zâten ihtirâsı arttıran da budur.
İç-âlem sürekli olarak boşlukta kaldığı için dışarıdan tamponlamakla bu boşluk
kapatılmak isteniyor ama iç boşluk ancak Allah’ın vahyi ile dolabileceğinden
dolayı iç boşluk günden-güne büyüyor. Bu da kişiyi “bâri dışarıyı tatmin
edeyim” diyerek dıştakine sâhip olmaya
yöneltiyor. Lâkin bunun bir sonu olmadığından dolayı bu düşünce ihtirasların
başlamasına ve gün geçtikçe çoğalmasına neden oluyor.
En ağır kölelik,
“ihtirasların kölesi” olmaktır. Modern insan, ihtirasları tarafından kuşatılmış
ve köle hâline getirilmiş durumdadır. İnsanlar târih boyunca şeytan, nefs ve
tâğutlar tarafından “arzularından ve ihtiraslarından” yakalanmışlar ve
vurulmuşlardır. Şeytan, Âdem ve Havvâ’yı bile ihtiras ile yakalamış ve onları
“yok olmayacak bir mülk” ile ayartmıştır,
Aslında ihtiraslar arttıkça
ihtiyaçlar fazlalaşır. Çünkü madde, ihtiyaçları gerçek anlamda giderebilecek
bir özellikte değildir ve ancak geçici bir süreliğine tatmin eder. Zâten
maddeye ve eşyâya olan bağlılığın ve düşkünlüğün sebebi, eşyânın ve maddenin
fâni olmasından dolayı bitip gitmesi ve yenisine ihtiyaç duyulmasıdır. Maddeye
ve eşyâya ihtiyaç duyulması doğal ve normâldir elbette. Normâl olmayan,
ihtiyaçların ihtiras hâline gelmesidir. Çünkü ihtiras bir kere başladığında insanı
esir eder ve yozlaştırır. Çünkü gerçek olmayan ihtiyaçlar ihtirâsa döndüğünde
insanı yozlaştırmaya başlar. Bu nedenle ne kadar çok şeye ihtiyaç duyarsanız o
kadar çok yozlaşırsınız. Modern dünyânın hâl-i pür melâlinin sebebi bundandır.
İhtiyâca göre değil de
ihtirâsa göre olan tüketim, bereketi de kaçırır. Çünkü bereket çok olanda ve
hırsta değildir. Hattâ çoğaldıkça berekette azalma olur. Çünkü fâni olan şey ne
kadar çok olursa o oranda azalmaya da başlar. Oysa az olduğunda herkes
tarafından paylaşılmış olacağından dolayı bir artış olarak gözükür. İhtiyâcı
kadar kullananlar bunu fark ederler. İhtiras sâhipleri ise şeytan ve nefisleri
tarafından sürekli olarak kandırıldıkları için, bitmeyecek, tükenemeyecek ve
yok olmayacak oranda şeye sâhip olmaya çalışırlar ve bunun için hırsla
isterler. İşte ihtirasların esîri olmak budur.
İhtiras, yâni maddeye karşı olan hırs, insanların
etrâfına bir yalan ve sahtecilik duvarı örmekte ve insanların hakkı ve hakîkati
anlayıp kavramasını engellemektedir. Bu ise iç-âlemi boşlukta bırakmakta ve
iç-âlemi bomboş olanlar mecbûren dış-âlemi irileştirme yoluna koyularak ihtiras
peşine düşmektedir.
İhtiras, insanların en
kadim ve onulmaz hastalığıdır. Birileri ihtirasları yüzünden hep pastanın
çoğunu almak istemiştir. Bunun için hiç olmayacak kötülükleri ve zulümleri bile
işlemekten kaçınmamışlardır. Başta peygamberler olmak üzere iyi insanlar bu
azınlığın ihtiraslarını önlemek ve adâleti ve eşitliği sağlamak için
uğraşmışlardır. Zîrâ Dünyâ’daki adâletsizliğin, eşitsizliğin, merhâmetsizliğin,
vicdansızlığın, şirkin, küfrün, ahlâksızlığın ve zulmün nedeni hep ihtiraslar
ve ihtiraslarının esîri olmuş olanlardır. Bu uğurda adâleti ve eşitliği
sağlamaya çalışanlardan biri de Halife Ömer bin Abdülaziz olmuştur. Halife
seçildiği gün, mensubu bulunduğu Emevi hânedânının kodamanlarına şöyle der:
“Hesap ettim, Muhammed ümmetinin tüm servetinin üçte ikisi sizin elinizdedir.
Bu böyle yürümez”. Fakat ihtiras sâhipleri ihtirasları nedeniyle vazgeçmeyi
zinhar kabûl etmeyecekleri için Emevi kodamanları Ömer bin Abdülaziz’i adâleti
sağlayamadan zehirleyerek öldürmüşlerdir.
Bu durum günümüzde de
sürmektedir ve Dünyâ’daki tüm sorunların nedeni ihtiras sâhiplerinin bitmek
bilmeyen ve gün geçtikçe artan ihtiraslarıdır. Üstelik tüm insanları da
ihtiraslı yapmaya çalışmaktadırlar. Bunu düzeltmek öyle güzellikle, konuşarak
ve anlaşarak olacak şey değildir. Serveti ve gücü elinde tutan ve bunu sürekli
olarak ihtiraslarını karşılamak için kullanan küresel güçleri etkisiz hâle
getirmedikçe adâlet ve eşitlik sağlanamayacak ve Dünyâ’ya huzûr gelmeyecektir.
Çünkü ihtirasları söndürmek lafla-sözle olabilecek bir şey değildir. Zîrâ
insanın gözünü ancak bir parça toprak doyurabilir. O-hâlde ihtiras sâhibi
küresel güçleri topraklaştırmak gerekir.
Unutmayın ki, ihtiraslarınız
ihtiyaçlarınız değildir.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder