17 Kasım 2023 Cuma

İslâm’ın Yarısıyla İlgilenmek

 

“Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).

 

İslâm’ın yarısıyla ilgilenmek, her-şeyin yarısıyla ilgilenmek, yarısıyla yetinmek ve diğer yarısını ise göz-ardı etmek demektir. Fakat bu “İslâm ile ilgilenmek” demek değildir.Çünkü İslâm ile gerçekten ilgilenmek, tam bir teslîmiyetle teslim olarak onu Kur’ân ve Sünnet bütünlüğü yâni ilim-amel bütünlüğü ile kabûl etmek ve bu bütünlüğe göre tasavvur etmek, düşünmek, konuşmak, yazmak ve davranmakla olur. İslâm’a tam bir teslîmiyetle teslim olmadığınızda onu teslim almaya kalkarsınız ki tüm zamanlarda olduğu gibi günümüzde de onu teslim almaya kalkan kâfir, müşrik ve münâfıklar vardır.

 

İslâm’ın yarısıyla ilgilenmek “İslâm’ı yarıya indirmek” demek olacağı için, bir problemin çözülmesi noktasında bir şey yapılması söz-konusu bile olmaz-olmamaktadır. Oysa İslâm problemleri çözmeye gelmiştir. Çünkü İslâm sâdece çözümleme yapmayı için değil, çözmeyi de hesâba katar ve bunun için çalışır. İşte İslâm’ın sâdece yarısıyla ilgilenip de sâdece çözümleme noktasında olanlarda çözmek düşüncesi ve niyeti olmadığı için İslâm’ı masa-başına, dört duvar arasına, fil-dişi kulelere, zihinlere, beyinlere, vicdanlara, kâlplere vs. hapsederler ve okurlar, yazarlar ve konuşup dururlar. Fakat buların hiç-biri bir yaraya gerçek anlamda merhem olmaz da Dünyâ o bildiğiniz küfür, şirk ve zulüm diyârı olmaya devâm eder. 

 

Herkes İslâm’ın bir yarısıyla ilgileniyor ve diğer yarısını es geçiyor. Kimisi biliyor ama yapmıyor, kimisi ise yapıyor ama bilmiyor. Böylece ilim-amel bütünlüğü oluşmuyor. Bu durum zamanla herkesin, İslâm’ın sâdece bir parçasıyla ilgilenmesi olarak yerleşmeye başlıyor ve İslâm’ın bütünlüğü kaybolmuş oluyor. Bu durum Kur’ân’ı bütünlüğü ile okumamaya ve konuşamamaya sebep oluyor. Artık ne gerçek anlamda bir çözümlemeden ne de bir çözümden bahsedilemiyor. Çünkü İslâm’ın sâdece bir yarısıyla ilgilenmek müslümanları parça-parça ediyor ve onların güçsüzleşmesine neden oluyor:

 

Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça-parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır” (Rum 32). Artık zilletten kurtulmak ve birilerinin güdümünde olmak kaçınılmaz oluyor. Bu durum müslümanların iflâhını kesiyor: “Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip bir-birinize düşmeyin, yoksa çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle berâberdir” (Enfâl 46).

 

Yarım olan bir şeyin kendisi sorunlu olacağı için ondan bir problemi çözmesi beklenemez. Tüm yarımlar bir-araya gelse de parça-parça oldukları için bir irâde ortaya koyamazlar-koyamıyorlar. Bu rezilliğin sürmesine neden oluyor. 

 

Tüm bunlar; yarım îman, yarım müslümanlık ve İslâm ile ucundan-kıyısından ilgilenmek yüzündendir. Oysa İslâm demek bütünlük ve teslîmiyet demektir. İslâm’a ya tam teslim olursunuz, yada mecbûren münâfık olmuş olursunuz.

 

İslâm’ın tamâmıyla ilgilenmek demek ise, Kur’ân ve Sünnet bütünlüğü, ilim ve amel bütünlüğü, iç-âlem ve dış-âlem bütünlüğü ve hayâtın bu bütünlükle inşâsı demektir. Yoksa sâdece iç-âleme yönelmekle, sâdece ilme yönelmekle ve sâdece Kur’ân ile yada sâdece dış-âleme yönelmekle, sâdece amel etmekle ve sâdece Sünnet ile  ilgilenmek, İslâm’ın sâdece yarısıyla yada bir kısmı ile ilgilenmek demektir. Fakat “İslâm ile ilgilenmek” demek değildir. 

 

Günümüzdeki cemaatler, “yarı-İslâmî” topluluklardır. Zîrâ İslâm’ın sâdece yarısıyla ilgilenmekteler ve diğer yarısını ise hiç hesâba katmamaktadırlar. Fakat yarı-müslümanlık diye bir şey yoktur, olamaz. Olsa da bir işe yaramaz ve kişi ne kendisini ne de bir başkasını maddî ve mânevî anlamda kurtaramaz.

 

“Îman ettim” demek; Allah’a, âhirete, gayba, meleklere, vahye, peygamberlere ve dîni olana îmân ettikten başka, İslâm’ın-Kur’ân’ın sosyâl, kültürel, ekonomik, âilevî, kânûnî, hukûkî, askerî, siyâsî vs. tüm alanlarına yönelik emir ve yasaklarına ve Allah’ın sözünü hem iç-âlemde hem de dış-âlemde hâkim kılınacağına bilinçli bir şekilde îman etmektir. Yoksa sâdece “îman ettim” demekle iş bitmez ve İslâm da bu kişileri değiştirmez. İnsanlar değişmeyince Dünyâ da değişmez. Bir değişim olmayınca da hiç-bir kötülük, çirkinlik, yanlış, adâletsizlik, haksızlık, ahlâksızlık, küfür, şirk ve zulüm bitmez. Çünkü İslâm sâdece kuru bilgi ve mâlûmat, kâlplerin inkişâfı, iç-âlemlerin neşesi, beyin fırtınası vs. için olan bir din değildir. İslâm’ın farkı, iç-âlemlerin inşâsından sonra dış-âlemi de bir nizâma sokmak ve İslâm’I hayâta hâkim kılmaktır.

 

İslâm’ın sâdece yarısıyla ilgilenen ve diğer yarısını göz-ardı eden modern müslümanlar umutsuz bir hâle gelmişlerdir. İslâm’ın sosyâl, kültürel, ekonomik, âilevî, siyâsî, askerî, hukûkî, kânûnî yönlerini hem bilmedikleri hem de Allah’a, âhirete ve dîne sağlam bir bağlılıklıkla bağlı olmadıkları için dîne-İslâm’a yeterince ve hakkıyla güven duymamakta ve umut bağlamamaktadırlar. Böyle olduğu içindir ki; “al abdestini, kıl namazını, tut orucunu, oku Kur’ân’ını, kimsenin işine karışma” sözünü sloganlaştırmaktadırlar.

 

İslâm ilim ve amel dînidir ki sâdece İslâm ilim-amel yada Kur’ân-Sünnet bütünlüğüne sâhiptir. Zîrâ İslâm iç-âlemlere hâkim olduktan sonra dış-âleme de hâkim olmak ister. Aksi-takdirde Allah, sâdece göklerin Rabbi olmuş olur ki Allah zinhar bundan râzı olmaz. Çünkü Allah ilahlığını hiç kimseyle paylaşmaz. Bu nedenle de Kendisine ortak koşmak demek olan şirki “affedilmeyecek tek günah” olarak ortaya koyar. Bir din, inanç, düşünüş ve felsefe “basit ve uygulanabilir” değilse, “hak” değildir, “Hak’tan” gelmemiştir, Hak’ka da götürmez. İnsanı yarı-yolda bırakır ve bağlıları da İslâm’ın ancak yarısıyla ilgilenir hâle gelir. İslâm’ın yarısıyla ilgilenenlerin bâriz vasıfları. Amel-eylemden kopuk olmalarıdır. O-hâlde İslâm’ın bütünüyle ilgilenmek demek, onu bütünüyle uygulamak yada bunun için çalışmak demektir ve bu yapıldığında ancak, İslâm görünür olur ve işe yarar hâle gelir. 

 

En güzel amel, “yarım bırakılmayan amel”dir. Bir şeyi yarım bırakmak, “o şeyi hiç yapmamak” gibidir.

 

Allah ve âhiret olmadığında ahlâk yarım kalır ve ona artık ahlâk yerine “etik” denmeye başlanır. Ahlak Dünyâ’da işlevsel olacağına göre, oturulup durulan ve Dünyâ ile ilgilenmeyen müslümanların ahlâkı da yarım olur. Yarım ahlâk elbette sorunlu bir ahlâktır. Bu nedenle yarım ahlâklı olanların ahlâkı merkeze almalarının hiç-bir anlamı ve meşrûiyeti olmaz.

 

İslâm, îman ve teslîmiyet %100 olur. %50 İslâm, îman ve teslîmiyet olmaz. Bir de “tevhid” vardır ki, ya %100 olur, yada %0. Tevhid yâni “şirksizlik”, yarım-yamalak olacak şey değildir. Tevhid %100 olmadığında Allah’ın yardımının ulaşması söz-konusu bile olmadığı gibi, azâbı her yönden kuşatır bizi:

 

“İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibâdet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isâbet edecek olursa yüzü-üstü dönüverir. O, Dünyâ’yı kaybetmiştir, âhireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır” (Hac 11).

 

İslâm’ın yarısıyla ilgilenenler, imtihanın da yarıyla muhâtap olmak isterler. Bu nedenle de amel-eylemden kopuk olarak sâdece îman etmenin yeterli olacağını söyler durular. Oysa Kur’ân’ın beyânı çok açıktır:

 

“İnsanlar, (sâdece) ‘îman ettik’ (ve müslüman olduk) diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût 2).

 

Bir devletin “adâlet devleti” olması için, “İslâm Devleti” olması şarttır. “Yarı-adâlet”, “adâlet” değildir. Tam adâlet ise ancak İslâm bütünlüğü şişe olabilir. İslâm’ın yarısını es geçerek adâletin tam olarak sağlanabilmesi mümkün değildir. 

 

İnsanlar ikiye yarılır. 1-Îtibârını “hak”tan alanlar. 2-Îtibârını “halk”tan alanlar. Modernitenin ortaya koyduğu ideolojilerin tamâmı, îtibârı halktan almayı öne çıkarıyor ve “îtibârı haktan almayı” önemsemiyor

 

İslâm’ın tamamlanması ve bütünüyle ilgilenilmesi ilim-amel bütünüyle olur. Sâdece ilim yada sâdece amel yarım ve akim kalır da bir sorunu çözemez ve bir soruya bile iknâ edici bir cevap veremez.

 

Geleneksel hurâfelerle fazla oyalanıp da modern hurâfeleri söz-konusu etmeyenler de İslâm’ın yarısıyla ilgileniyorlar demektir. İslâm Allahsız moderniteyi alkışlayan ve onaylayan bir din değildir ki modernitenin hurâfelerini eleştirmekten uzak durulsun. Geleneğin uçan-kaçan hurâfeleri “hurâfe” olduğu gibi, modernitenin, çocukları hurâfe bataklığına düşüren süpermen, tarzan, sihirli annem, selena vs. gibi hurâfeleri de “hurâfe”dir. Hattâ insanlık târihinin en çok yayılmış olan hurâfesi cep-telefonudur. Modern hurâfeler böyle olur ve cep telefonu hakkında bir eleştiri yazan nerdeyse yoktur.

 

Modern eğitim sistemi de modern hurâfelere dokunmuyor ve onlardan söz etmiyor. Modern ideolojik hurâfelerle çocukların beyinlerini kemiriyor. Onlara ömür-boyu tapacakları putları cici-bici gösteriyor. İslâm’ın sâdece yarısıyla ilgilenenler bunlara bir eleştiri ve îtirâz getirmeyince doğal olarak modern hurâfeleri meşrûlaştırmış oluyorlar. Geleneksel hurâfeleri konuşa-konuşa bitiremeyen ilâhiyatçı akademisyenlerin modern hurâfelere bir laf ettiklerini bile göremezsiniz. Çünkü onlar İslâm’ın sâdece yarısıyla ilgilendikleri için bir ferâsete ve cesârete sâhip olmadıklarından dolayı ve de sisteme tam da göbeklerinden bağlı oldukları için böyle bir şey yapmayı düşünemiyorlar bile.   Zâten “sistem” tarafından yetiştirilmişlerdir, bağımsız değildirler ve sisteme de çok bağlı ve bağımlıdırlar. Sistem neyi eleştirmeye izin veriyorsa onu eleştirebiliyorlar.

 

Bu yüzden: “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve o ezilen erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?. Baksanıza: ‘Ey bizim Rabbimiz!, bizleri zâlim olan bu memleketten kurtar, bize bir yiğit, bir bahâdır gönder’ diye yalvarıp duruyorlar” (Nîsâ 75) âyetini gündemlerine bile alamıyorlar da yapılan zulümler karşısında sus-pus oluyorlar. .

 

Evet; İslâm’ın sâdece bir yarısıyla ilgilenmek ve diğer yarısını es geçerek göz-ardı etmek, Allah’ın bir dediğine inanıp, bir dediğini göz-ardı etmektir. İslâm’ın sâdece bir yarısıyla ilgilenmek “inanmak ama yapmamak”tır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder