“Hiç şüphesiz, zikri
(Kur’ân’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz” (Hicr 9)
Allah dilemediği müddetçe
O’nun koruduğu bir şeyin bozulması, değişmesi, sarsılması, dağılması yada çöküp
yok olması mümkün olmadığı için İslâm’ın çökmesi de mümkün değildir. İslâm,
sünnetullah ile işleyen tüm kâinâtın, muntazam döngüsünü kendisiyle sürdürdüğü
sistemin adıdır. Allah katındaki tek hak din olan İslâm’ın hükümlerini içeren
vahyin, insanların içinden seçilen bir peygambere indirilerek aynen göklerdeki
gibi bir düzenin yeryüzünde de kurulması ve sosyâl, kültürel, âilevî, hukûkî,
kânûnî, askerî, siyâsî, ekonomik vs. tüm alanlarda hâkim olmasının emredilmesinin
nedeni, insanların hayâtını devâm ettirdiği bu sistemlerin üzerlerine çöküp insanların
şirk, küfür, adâletsizlik, ahlâksızlık ve zulüm altında inlememesi içindir.
Evet; İslâm hiç-bir zaman
çökmez, ama İslâm üzere olması gereken insanlar ve insanlık çökebilir, İslâm-merkezli
olması gereken kurumlar İslâm-merkezli olmaktan uzaklaştığında yada koptuğunda
çökebilir, adâlet, ahlâk, hak ve hakîkat çökebilir-çöker. Yâni İslâm teorik
anlamda çökmez, fakat amel-eyleme geçilmediğinde ve işlevselliğini
kaybettiğinde çöker ki günümüzde olan şey büyük oranda budur. İslâm hayâta ve
Dünyâ’ya hâkim ise çökmemiş demektir. Çünkü İslâm yıkıntıların arasında ve
kıyıda-kenarda amelsiz- eylemsiz ve işlevsiz yaşamayı kabûl edebilecek bir din
değildir.
İslâm ve Kur’ân indiği günkü
gibi elimizdedir ve diridir ve hep öyle kalacaktır, fakat Dünyâ’da işlevsel ve
hâkim olmadığı için çökmüş hâldedir. Târih boyunca daha önce de bu hâlde olmuştu
ve gönderilen peygamberler ve indirilen vahiyler ile yeniden işlevsel ve hâkim
duruma getirilmişti. Artık peygamber ve yeni vahiy gelmeyeceği için yeniden
işlevsel ve hâkim duruma gelebilmesi
ancak Kur’ân ile mümkündür. Fakat Kur’ân sâdece kuru-kuruya okunup durarak değil,
okunup amel ederek yâni ilim ve amel bütünüyle işlevsel ve hâkim duruma
gelebilir. Bu ise ancak Kur’ân bilgi ve bilincine ulaştıktan sonra, Ahzâb Sûresi
21. âyette “güzel örneklik” denilen Sünnet’in tâkip edilmesiyle olacaktır.
Târih boyunca nice bâtıl
dinler gelmiştir ve bunlar bilgi anlamında ve teorik olarak hâlen elimizde
olmalarına rağmen işlevselliğini ve tâkipçilerini, dolayısı ile amel-eylem ve
güç ve hâkimiyetlerini kaybettikleri için çöküp gitmişlerdir. Bu devletler ve
milletler için de geçerlidir. Onların öğretilerin, kültürlerin ve onlara âit
bilgilerin hâlen ortada duruyor olması onların yaşadığı anlamına gelmez.
Yaşamak “hareket etmek” demektir, işlevsel olmak demektir. Ölmüş yakınlarımızın
resimleri, sözleri ve eserlerinin hâlen elimizde olması onların yaşadığını
göstermez. Fakat eğer, kendileri artık ölmüş ve yok olup gitmiş olmalarına
rağmen eserleri ve bıraktıkları izler hâlen amel-eylem ve işleve sâhipse, onlar
hâlen yaşıyorlar demektir. Meselâ aslında Büyük İskender ve Roma döneminde
asimile olarak kaybolup gitmiş olan yunan ırkı, felsefesi, kültürü ve dili ile
hâlen aramızda olduğu ve modernizm ile güncellenerek hâlen işlevselliği devâm
ettirildiği için yaşamaktadır. Demek ki bir şeyin çöküp-çökmediği ve
yaşayıp-yaşamadığı, etkisinin sürüp-sürmediği ve işlevsel olup-olmadığı ile
alâkalıdır.
Bu-bâğlamda metin, lafız ve
mânâ olarak Kur’ân kıyâmete kadar korunacak olsa, işlevsel olmadığında korunmuş
olması insanlığa çok da faydalı olmayacaktır. Çünkü sünnetullah gereğince
işlevselliği olmayan hiç-bir şeyin bir faydası olmaz. Peki Kur’ân’a ve İslâm’a
işlevselliğini kazandıran nedir?. Çünkü Kur’ân okunup duruluyor, meâlleri ve
tefsirleri yazılıp duruluyor, hakkında sürekli konuşmalar yapılıyor ama insanların
hem iş-âlemleri hem de dış-âleminde bir düzelme ve gelişme olmuyor. İnsanlık
perişân bir durumda ve neredeyse çöktü-çökecek bir hâlde. Neden böyle oluyor?.
Neden olacak; çünkü amel-eyleme dönmüyor ve işlevsel değil. Peki nasıl işlevsel
olacak?. Elbette “en güzel amel-eylem örnekliği” ile.
Peygamberimiz’in
söylediklerinin ve yaptıklarının yâni amel-eylem ve işlevlerinin kayıtlarının
bulunduğu Buhâri ve Müslim kitaplarına bir hâlel geldiğinde İslâm’ın çökeceğini
söyleyenler acaba bu dediğimiz nedenden dolayı mı bunu söylüyorlar bilmiyorum
ama ortada daha Buhâri ve Müslim yokken vahiy-merkezli en güzel pratiklik
örneği olan Sünnet vardı. O-hâlde “Buhâri ve Müslim çökerse İslâm çöker” yada
“şu ülke ve şu adamlar olmasa İslâm çöker” demenin bir anlamı yoktur. Fakat bir
iddiâ olarak değil de bir tespit olarak; “Sünnet olmadığında yâni Sünnet
çöktüğünde İslâm’ın işlevselliği çöker” demek doğrudur ve zâten günümüzde câri
olan da budur. Buhâri ve Müslim çökerse İslâm çökmez ve ona bir şey olmaz, hattâ
Buhâri ve Müslim çöktüğünde, uydurma rivâyetlerden arınmış olacağı için İslâm
teorik anlamda belki daha bir dirilir. Buhâri ve Müslim çökerse İslâm’a bir şey
olmaz ama, Sünnet çökerse-çökünce müslümanlar çöker-çökmüştür. Zâten İslâm işlevsel
ve hâkim olduğunda gayr-ı İslâmî ne varsa çökeceği gibi, işlevsel ve hâkim
olmadığındaysa her-şey çöker.
İslam-merkezli olarak kullanılması
gereken her-şey çökebilir ve büyük oranda çökmüştür de. Bir şeyin çökmesi, “pratik
anlamda” çökmesidir. Çünkü teorik yön eğer unutulmadıysa ve bir yerlerde yazlı
olarak duruyorsa, gökler ve yer durduğu müddetçe çökmüş olmaz. İslâm da
böyledir, hiç-bir zaman çökmemiştir ve çökmeyecektir. Fakat târih boyunca çöken
İslâm toplumları olmuştur ve ileride de çökebilir.
Demek ki asıl, Sünnet
çökerse İslâm amel-eylem anlamında çöker, çökmüştür yada en azından
çatırdamaktadır. Çünkü İslâm sâdece söz değildir ve ilim-amel bütünlüğüdür.
Kur’ân da sâdece kuru-kuruya okunup durulacak bir kitap değil, gereğini yerine
getirilmesi ve hayâta hâkim kılınması gereken bir Kitap’tır ki bu da ancak
amel-eylem ve işlevsellikle olabilir. Böyle olmadığı için İslâm görünür
olmaktan çıkmış ve “yarısıyla idâre edilen bir din” hâline getirilmiştir.
Sünnet çökmeye yüz tuttuğu
ve amele-eylem ve işlevsellik kaybolduğu için, müslümanların “mânevî bağışıklık
sistemleri (takvâları)” zayıfladı ve çökmeye yüz tuttu. Çünkü takvâ amel-eylem
ve buna bağlı olarak sorumluluk almak ile güçlenir.Bu da İslâm’ı işlevsel olmak
hâkim kılmaktan uzak tutmaktadır. Sünnet çökmeye yüz tuttuğu için İslâm’ın
işlevselliği de çökmüştür ve artık müslümanlar İslâm’ın yarısıyla idâre etmeye
çalışmaktadırlar fakat bu, iç-âlemlere bir nebze katkı verse de dış-âlemde bir
fayda sağlamamaktadır. Çünkü eğer siz hayâtın
içinde her alanda yer almaktan kaçarsanız, gün gelir hayat üzerinize çöker de
sürekli besleyip büyüttüğünüz iç-âlemleriniz sizi kurtaramaz. Hayat
omuzlarınıza yüklendiğinde ve üzerinize çöktüğünde, o biriktirip durduğunuz
bilgiler ve onların kayıtlarının tutulduğu kitap, dergi ve yazılar bir işe
yaramaz hâle gelir. İsterse bunlar Kur’ân’ açıklamada, meâl, tefsir ve te’vil
etmede ve anlatmada en çarpıcı şekilde yazılmış yine de fark etmez.
Amele-eyleme dönmedikçe ve işlevsel olmadıkça bir fayda vermez. Zâten Allah bu
nedenle peygamberler seçer ve onların örnek hayatlarını Sünnet olarak İslâm
geleneği hâline getirir ve İslâm da işte ancak o zaman “tamamlanmış” olur.
Çünkü dediğimiz gibi, İslâm sâdece laftan ibâret bir din değildir.
İslâm tek kanatlı kaldığında
ve işlevselliğini kaybettiğinde sapkın akımlar da hemen ortaya çıkıverir.
Sapkın tasavvufun ortaya çıktığı ve en güçlü olduğu zamanlar, İslâm toplumunun
çöküntüde olduğu zamanlardır. Günümüzde de
modern hurâfeler ve sapkınlıklar hâkim durumdadır, zîrâ İslâm “işlevsel”
değildir. Türk müslümanları bilgiye ve Kur’ân’a yönelmiş olsa da, Sünnet’i
göz-ardı ettiği için, madden gelişmiş ve yükselmiş olsa da, hak-hakîkat, adâlet-eşitlik
ve ahlâk olarak çürümüş, kokmuş ve çökmüş durumdadır. Çünkü insanlığın tuzu ve
direği olan İslâm’ı masa-başına, dört duvar arasına, vicdanlara, kâlplere,
zihinlere bilgiye indirgemiş ve hapsetmiş, amel-eylem yönünü ise hesâba
katmamaktadır.
Allah
çökmesin diye gökleri sürekli tutmaktadır. Gökler Allah’ın tutmasıyla çökmekten
korunuyor, o-hâlde gökler gibi yerin de çökmemesi için Allah’ın tutmasına
ihtiyacımız vardır ki o tutma elbette Kur’â ve Sünnet bütünlüğü ile olacaktır
ki İslâm zâten Kur’ân ve Sünnet yada ilim-amel bütünlüğüdür.
Ey
mü’minler!; eğer İslâm’ı sırtlanmazsanız ve yüklenmezseniz İslâm’ın yarısı
çökecektir ve siz de altında kalacaksınız.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder