13 Kasım 2023 Pazartesi

İslâm Çöker Mi?


“Hiç şüphesiz, zikri (Kur’ân’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz” (Hicr 9)

 

Allah dilemediği müddetçe O’nun koruduğu bir şeyin bozulması, değişmesi, sarsılması, dağılması yada çöküp yok olması mümkün olmadığı için İslâm’ın çökmesi de mümkün değildir. İslâm, sünnetullah ile işleyen tüm kâinâtın, muntazam döngüsünü kendisiyle sürdürdüğü sistemin adıdır. Allah katındaki tek hak din olan İslâm’ın hükümlerini içeren vahyin, insanların içinden seçilen bir peygambere indirilerek aynen göklerdeki gibi bir düzenin yeryüzünde de kurulması ve sosyâl, kültürel, âilevî, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî, ekonomik vs. tüm alanlarda hâkim olmasının emredilmesinin nedeni, insanların hayâtını devâm ettirdiği bu sistemlerin üzerlerine çöküp insanların şirk, küfür, adâletsizlik, ahlâksızlık ve zulüm altında inlememesi içindir.

 

Evet; İslâm hiç-bir zaman çökmez, ama İslâm üzere olması gereken insanlar ve insanlık çökebilir, İslâm-merkezli olması gereken kurumlar İslâm-merkezli olmaktan uzaklaştığında yada koptuğunda çökebilir, adâlet, ahlâk, hak ve hakîkat çökebilir-çöker. Yâni İslâm teorik anlamda çökmez, fakat amel-eyleme geçilmediğinde ve işlevselliğini kaybettiğinde çöker ki günümüzde olan şey büyük oranda budur. İslâm hayâta ve Dünyâ’ya hâkim ise çökmemiş demektir. Çünkü İslâm yıkıntıların arasında ve kıyıda-kenarda amelsiz- eylemsiz ve işlevsiz yaşamayı kabûl edebilecek bir din değildir.

 

İslâm ve Kur’ân indiği günkü gibi elimizdedir ve diridir ve hep öyle kalacaktır, fakat Dünyâ’da işlevsel ve hâkim olmadığı için çökmüş hâldedir. Târih boyunca daha önce de bu hâlde olmuştu ve gönderilen peygamberler ve indirilen vahiyler ile yeniden işlevsel ve hâkim duruma getirilmişti. Artık peygamber ve yeni vahiy gelmeyeceği için yeniden işlevsel ve hâkim duruma  gelebilmesi ancak Kur’ân ile mümkündür. Fakat Kur’ân sâdece kuru-kuruya okunup durarak değil, okunup amel ederek yâni ilim ve amel bütünüyle işlevsel ve hâkim duruma gelebilir. Bu ise ancak Kur’ân bilgi ve bilincine ulaştıktan sonra, Ahzâb Sûresi 21. âyette “güzel örneklik” denilen Sünnet’in tâkip edilmesiyle olacaktır.

 

Târih boyunca nice bâtıl dinler gelmiştir ve bunlar bilgi anlamında ve teorik olarak hâlen elimizde olmalarına rağmen işlevselliğini ve tâkipçilerini, dolayısı ile amel-eylem ve güç ve hâkimiyetlerini kaybettikleri için çöküp gitmişlerdir. Bu devletler ve milletler için de geçerlidir. Onların öğretilerin, kültürlerin ve onlara âit bilgilerin hâlen ortada duruyor olması onların yaşadığı anlamına gelmez. Yaşamak “hareket etmek” demektir, işlevsel olmak demektir. Ölmüş yakınlarımızın resimleri, sözleri ve eserlerinin hâlen elimizde olması onların yaşadığını göstermez. Fakat eğer, kendileri artık ölmüş ve yok olup gitmiş olmalarına rağmen eserleri ve bıraktıkları izler hâlen amel-eylem ve işleve sâhipse, onlar hâlen yaşıyorlar demektir. Meselâ aslında Büyük İskender ve Roma döneminde asimile olarak kaybolup gitmiş olan yunan ırkı, felsefesi, kültürü ve dili ile hâlen aramızda olduğu ve modernizm ile güncellenerek hâlen işlevselliği devâm ettirildiği için yaşamaktadır. Demek ki bir şeyin çöküp-çökmediği ve yaşayıp-yaşamadığı, etkisinin sürüp-sürmediği ve işlevsel olup-olmadığı ile alâkalıdır.     

 

Bu-bâğlamda metin, lafız ve mânâ olarak Kur’ân kıyâmete kadar korunacak olsa, işlevsel olmadığında korunmuş olması insanlığa çok da faydalı olmayacaktır. Çünkü sünnetullah gereğince işlevselliği olmayan hiç-bir şeyin bir faydası olmaz. Peki Kur’ân’a ve İslâm’a işlevselliğini kazandıran nedir?. Çünkü Kur’ân okunup duruluyor, meâlleri ve tefsirleri yazılıp duruluyor, hakkında sürekli konuşmalar yapılıyor ama insanların hem iş-âlemleri hem de dış-âleminde bir düzelme ve gelişme olmuyor. İnsanlık perişân bir durumda ve neredeyse çöktü-çökecek bir hâlde. Neden böyle oluyor?. Neden olacak; çünkü amel-eyleme dönmüyor ve işlevsel değil. Peki nasıl işlevsel olacak?. Elbette “en güzel amel-eylem örnekliği” ile.

 

Peygamberimiz’in söylediklerinin ve yaptıklarının yâni amel-eylem ve işlevlerinin kayıtlarının bulunduğu Buhâri ve Müslim kitaplarına bir hâlel geldiğinde İslâm’ın çökeceğini söyleyenler acaba bu dediğimiz nedenden dolayı mı bunu söylüyorlar bilmiyorum ama ortada daha Buhâri ve Müslim yokken vahiy-merkezli en güzel pratiklik örneği olan Sünnet vardı. O-hâlde “Buhâri ve Müslim çökerse İslâm çöker” yada “şu ülke ve şu adamlar olmasa İslâm çöker” demenin bir anlamı yoktur. Fakat bir iddiâ olarak değil de bir tespit olarak; “Sünnet olmadığında yâni Sünnet çöktüğünde İslâm’ın işlevselliği çöker” demek doğrudur ve zâten günümüzde câri olan da budur. Buhâri ve Müslim çökerse İslâm çökmez ve ona bir şey olmaz, hattâ Buhâri ve Müslim çöktüğünde, uydurma rivâyetlerden arınmış olacağı için İslâm teorik anlamda belki daha bir dirilir. Buhâri ve Müslim çökerse İslâm’a bir şey olmaz ama, Sünnet çökerse-çökünce müslümanlar çöker-çökmüştür. Zâten İslâm işlevsel ve hâkim olduğunda gayr-ı İslâmî ne varsa çökeceği gibi, işlevsel ve hâkim olmadığındaysa her-şey çöker.

 

İslam-merkezli olarak kullanılması gereken her-şey çökebilir ve büyük oranda çökmüştür de. Bir şeyin çökmesi, “pratik anlamda” çökmesidir. Çünkü teorik yön eğer unutulmadıysa ve bir yerlerde yazlı olarak duruyorsa, gökler ve yer durduğu müddetçe çökmüş olmaz. İslâm da böyledir, hiç-bir zaman çökmemiştir ve çökmeyecektir. Fakat târih boyunca çöken İslâm toplumları olmuştur ve ileride de çökebilir.

 

Demek ki asıl, Sünnet çökerse İslâm amel-eylem anlamında çöker, çökmüştür yada en azından çatırdamaktadır. Çünkü İslâm sâdece söz değildir ve ilim-amel bütünlüğüdür. Kur’ân da sâdece kuru-kuruya okunup durulacak bir kitap değil, gereğini yerine getirilmesi ve hayâta hâkim kılınması gereken bir Kitap’tır ki bu da ancak amel-eylem ve işlevsellikle olabilir. Böyle olmadığı için İslâm görünür olmaktan çıkmış ve “yarısıyla idâre edilen bir din” hâline getirilmiştir.

 

Sünnet çökmeye yüz tuttuğu ve amele-eylem ve işlevsellik kaybolduğu için, müslümanların “mânevî bağışıklık sistemleri (takvâları)” zayıfladı ve çökmeye yüz tuttu. Çünkü takvâ amel-eylem ve buna bağlı olarak sorumluluk almak ile güçlenir.Bu da İslâm’ı işlevsel olmak hâkim kılmaktan uzak tutmaktadır. Sünnet çökmeye yüz tuttuğu için İslâm’ın işlevselliği de çökmüştür ve artık müslümanlar İslâm’ın yarısıyla idâre etmeye çalışmaktadırlar fakat bu, iç-âlemlere bir nebze katkı verse de dış-âlemde bir fayda sağlamamaktadır. Çünkü eğer siz hayâtın içinde her alanda yer almaktan kaçarsanız, gün gelir hayat üzerinize çöker de sürekli besleyip büyüttüğünüz iç-âlemleriniz sizi kurtaramaz. Hayat omuzlarınıza yüklendiğinde ve üzerinize çöktüğünde, o biriktirip durduğunuz bilgiler ve onların kayıtlarının tutulduğu kitap, dergi ve yazılar bir işe yaramaz hâle gelir. İsterse bunlar Kur’ân’ açıklamada, meâl, tefsir ve te’vil etmede ve anlatmada en çarpıcı şekilde yazılmış yine de fark etmez. Amele-eyleme dönmedikçe ve işlevsel olmadıkça bir fayda vermez. Zâten Allah bu nedenle peygamberler seçer ve onların örnek hayatlarını Sünnet olarak İslâm geleneği hâline getirir ve İslâm da işte ancak o zaman “tamamlanmış” olur. Çünkü dediğimiz gibi, İslâm sâdece laftan ibâret bir din değildir.

 

İslâm tek kanatlı kaldığında ve işlevselliğini kaybettiğinde sapkın akımlar da hemen ortaya çıkıverir. Sapkın tasavvufun ortaya çıktığı ve en güçlü olduğu zamanlar, İslâm toplumunun çöküntüde olduğu zamanlardır. Günümüzde de  modern hurâfeler ve sapkınlıklar hâkim durumdadır, zîrâ İslâm “işlevsel” değildir. Türk müslümanları bilgiye ve Kur’ân’a yönelmiş olsa da, Sünnet’i göz-ardı ettiği için, madden gelişmiş ve yükselmiş olsa da, hak-hakîkat, adâlet-eşitlik ve ahlâk olarak çürümüş, kokmuş ve çökmüş durumdadır. Çünkü insanlığın tuzu ve direği olan İslâm’ı masa-başına, dört duvar arasına, vicdanlara, kâlplere, zihinlere bilgiye indirgemiş ve hapsetmiş, amel-eylem yönünü ise hesâba katmamaktadır.  

 

Allah çökmesin diye gökleri sürekli tutmaktadır. Gökler Allah’ın tutmasıyla çökmekten korunuyor, o-hâlde gökler gibi yerin de çökmemesi için Allah’ın tutmasına ihtiyacımız vardır ki o tutma elbette Kur’â ve Sünnet bütünlüğü ile olacaktır ki İslâm zâten Kur’ân ve Sünnet yada ilim-amel bütünlüğüdür.

 

Ey mü’minler!; eğer İslâm’ı sırtlanmazsanız ve yüklenmezseniz İslâm’ın yarısı çökecektir ve siz de altında kalacaksınız.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2023

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder