4 Eylül 2024 Çarşamba

Allah’a Güvenmek, Modernizme Güvenmek

 

“Îman edenler ve îmanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidâyete ermişlerdir” (En-âm 82).

 

İnsan ancak iki şeyden birine güvenerek yaşayabilir: 1-Allah’a yâni Yaratan’a güven, 2-Allah dışındaki şeylere yâni yaratılmış olana güven. Üçüncü bir şık yoktur.

 

Allah, îman edenler için, her-şeyin yaratıcısı olarak güven duyulabileceklerin en güvenilir olanıdır. Bu yüzden îman edenler ancak O’na inanırlar ve ancak O’na güvenirler. Îman etmeyenler ise mecbûren, Allah dışında, yaratılmış olan ve aslında güven duyulacak bir özellikleri ve yönleri olmayan şeylere güvenmek zorunda kalırlar. Allah’tan başkasına güvenmek ne kadar da boştur, zîrâ sonunda hep güvenilen dağlara kar yağar.

 

İnsanlık, târih boyunca hep, Allah yerine kendisinde güç vehmettiği kişilere, düşüncelere, fikirlere, eşyâlara ve yaratılmış ne varsa onlara güvenmiştir. Çok ilginçtir ki insan Allah’ın yarattıklarından ziyâde en çok da kendi ellerinin yaptığına güvenmiştir. Kendi elleriyle yaptıkları putlara, yetiştirdiği ürünlere ve hayvanlara, silahlara, yazdığı yazılara, kitaplara, yaptığı kalelere, evlere, saraylara, sığınaklara, yapılara, vs. kendi elleriyle yaptıklarına çok güvenmiştir. Yine aşılamayacağını ve yıkılmayacağını sandığı dağlara, denizlere, nehirlere, ovalara, mağaralara, arâzilere, insan çokluğuna, ordusuna ve elbette paraya..

 

İşte tüm bunlar üzerinden “Allah’tan başka güvenilenler” olarak şirk koşulmuştur-koşulmaktadır. Modernizm ise, “Allah dışındaki her-şeye güvenme uygarlığı”dır. Modernizmde bir-tek Allah’a güvenilmez. Zîrâ modernizm hayâtiyetini Allah’ı hesâba katmamaktan alır, çünkü Allah hesâba katıldığı anda kendisi hesap-dışı kalır. Bu nedenle modernizm, insanları Allah yerine, ürettiği modern ürünlere güvenmeye yönlendirir ve bunu başarır da. Oysa ürettiği her-şey sağlam olmadığı için güvenilir de değildir. Fakat, modernizmin ürettikleri şeyler pürüzsüzdür ve güvenilir gibi görünür. Yâni güvenirliliği sâdece görüntüdedir. Çünkü moderniz bir “görüntü uygarlığı”dır. Modernizmde insanlar sağlamlığa ve güvenilirliğe değil, görünürlüğe bakarlar. Modern insan, kâlbini, rûhunu, zihnini, beynini, kulağını, elini vs. kullanmayı bırakıp da sâdece gözünü çalıştırdığı için, gözüne hoş gelen şeyi çok beğenir ve benimser. Bu nedenle de gözüne hoş gelen şeye çok güvenir. Bu durum, Allah’a değil de modernizme güvenmekle sonuçlanır.

 

Evet; modern insan, târihte hiç görülmediği oranda Allah dışındaki şeylere bu kadar çok güvenmektedir. Çünkü Allah’a güvenmeyi bırakmıştır. Hâlbuki modernizm ona güvenilir derece sağlam ve yararlı hiç-bir şey sunmamaktadır. Göze, hevâ-hevese ve nefse hitâp eden dandik ürünler ve zırvalık türünden fikirler üretmekten başka bir şey yapmaz.

 

Oysa Allah, yaptığını çok sağlam ve en güzel şekilde yapmıştır ve her-şeyi en ince detayına kadar sağlam ve güvenilir şekilde yaratmıştır. Yarattığı şeyler döngüsünü muhteşem ve muazzam şekilde tekrâr eder durur. Güneş, Ay, yıldızlar hep aynı düzenlilikte ve sağlamlıktadır. Üstelik muhteşem bir görünüşe ve harekete sâhiptir. Allah’ın sunduğu nimetler Allah garantilidir ve hiç kimse Allah gibi garanti veremez. Allah bizi sürekli olarak yedirir, içirir, giydirir, gezdirir, barındırır. Allah’ın yarattıkları içinde güvenilmeyecek hiç-bir şey yoktur. Öyleyse: “Ey insan!. Sana bu kadar cömert olan Rabbine karşı, seni bu kadar gururlu kılan nedir?” (İnfitâr 6).

 

Modern insan modern-bilime ve de teknolojiye mutlak bir îman ve güven duymaktadır. Doğala, normâle ve fıtrata birebir uygun olan Kur’ân-merkezli apaçık hakîkate inanmakta aşırı zorlananlar ve hattâ vahiy-merkezli hakîkati “zaman-dışı” görüp inanmayarak inkâr edenler, meselâ bir “kara-deliğin fotoğrafı” olarak gösterilen “uyduruk” bir “sentez resim”e, hiçbir eleştiri-îtirâz getirmeden ve hiç sorgulamadan ânında îman ediyorlar ve gerçekliğine güveniyorlar. Modern-bilime olan bu sorgusuz-suâlsiz ve kayıtsız-şartsız “mutlak îman ve güven”in nedeni nedir?. Elbette Allah’a olan güvenin kaybolmuş olmasıdır. Allah’a güvenmekten vazgeçtiyseniz, Allah dışındaki her-şeye güvenmeye başlarsınız.

 

Târih boyunca seküler yönetimler, halkı hep “güvenliğin yokluğu” ile korkutmuşlardır. Bu bağlamda güvenlik, her-şeyin önüne geçirilmiştir. Böyle olunca da herkes bir şeylere karşı güvensizlik taşımaktadır.

 

Müslümanlar târih boyunca bir-çok kez kuşatılmaya uğramışlardı. Fakat hiç-bir zaman, “modern kuşatma” altındayken olduğu gibi, İslâm’a güvenleri kaybolmamıştı. Zîrâ gevşemiş ve yavşamışlardır ve sonunda da îmanlarında zayıflama olmuştur. Îman zayıflayınca güven de zayıfladığı için Allah’a olan îmanda ve güvende zayıflama ve yok olma görülmektedir.

 

Târih boyunca Allah’a olan güven kaybolduğunda mevcuda güvenilmeye başlanmıştır. Bu nedenle İslâm mevcuda karşı Allah’a güvenmeyi öne çıkarmıştır. Çünkü mevcuda karşı bir güvensizlik oluşmadığı sürece bir değişim olmaz.

 

Modernizm, bilerek bir güvensizlik ortamı oluşturur. Böylece insanlar kendilerini güvensiz hissedeceklerinden dolayı bencilleşecekler ve bencil hedefleri peşinde koşacaklardır. Bu da onları daha az güvenen kişiler hâline getirir. Sonunda bu durum güvenilmez bir ortamın ortaya çıkmasına neden olur.

 

İnsanlar târih boyunca paraya güvendikleri kadar hiç-bir şeye o kadar güvenmemişlerdir ve güvenmezler. Öyle ki bu güven mutlak bir “îman”a dönüşmüştür. İnsanlar bir sıkıntı karşısında Allah’a sığınmayı değil de, o sıkıntıyı para ile aşmayı hayâl etmeye ve düşünmeye başlıyorlarsa paraya Allah’tan daha çok güveniyor demektir. Modernizm bir para uygarlığı demek olduğu için modern insan mutlak, kesin ve net olarak paraya güvenmekte, paraya îman etmekte ve paraya tapmaktadır.

 

Târih boyunca helâk olan kavimlerin en ileri çıkan özellikleri, akıllarına çok güvenmeleri ve hattâ akıllarını ilahlaştırmalarıydı ki modern insan, aklına âdetâ tapmaktadır. Oysa Allahsızlaştırıp taptığı aklı ona 1. ve 2. Dünyâ Savaşları’nda büyük acılar yaşatmıştı ve hâlen de yaşatmaya devâm etmektedir. Çünkü, Allah’tan ve vahiyden kopuk akıl güvenilecek bir çapa, güce ve sağlamlığa sâhip değildir. Allahsız akıl insanı ancak uçuruma yuvarlar ve karanlıklara atar. 

 

Hiç-bir garanti, Allah’ın verdiği “mutlak garanti” gibi olamaz. Mutlak garanti, “mutlak güven” de demektir. Kur’ân, mutlak güven duyulacak olan tek varlığın Allah olduğunu söyler ve bu yüzden şöyle der:

 

“Şu Ev (Kâbe)nin Rabbine kulluk etsinler: Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır” (Kureyş 3-4).

 

Peki modern insan ne sanıyor?. Hem şirk ve küfür içinde yüzecek hem de mevcut durumunu güvenle sürdürebileceğini mi sanıyor?. Hayır!; hiç-bir zaman böyle olmadı ve hiç-bir zaman da olmayacak:

 

“Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?. Bahçelerin ve pınarların içinde. Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?”uârâ 146-148).

 

“Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken yada gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azâbımız onlara geliverdi. Zorlu azâbımız onlara gelince yakarışları: ‘Biz gerçekten zulme sapanlardandık’ demelerinden başka olmadı” (A’raf 4-5).

 

“O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azâbımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?. Yada o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azâbımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?. (Veyâ) onlar, Allah’ın tuzağından güvende mi idiler?. Allah’ın bir tuzak kurmasından, hüsrâna uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz” (A’raf 97-99).

 

“Onların çoğu Allah’a îman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. Şimdi onlar, kendilerine Allah’ın azâbından kapsamlı bir bürümenin gelmesinden veyâ onların hiç haberleri yokken kıyâmetin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?” (Yûsuf 106-107).

 

Evet; hiç kimse küfür ve şirk karşısında Allah’ın azâbından güvende olamaz. Bu târih boyunca böyle olmuştur ve kıyâmete kadar da böyle olacaktır.

 

Bir insanın gerçekten dostunuz olup-olmadığını öğrenmek istiyorsanız, onun size bir “sır” verip-vermediğine bakın. Bir insanın güvenilir olup-olmadığını anlamak istiyorsanız da, verdiğiniz bir sırrı tutup-tutmadığına bakın.

 

İnsanların çok güvendiği şeylerden biri de resmiyettir. Resmî olan âdetâ taparlar: Tabi bu aslında “güce tapma”nın bir görünümünden başkası değildir. Bu-bağlamda Diyânet’in görüşleri neredeyse vahiy gibi kabûl edilmekte ve îtibar görmektedir. İnsanların o görüşlerle kesin vahiy gibi inanmalarının nedeni, resmiyete olan güvenlerinden dolayıdır. Hâlbuki ne Kur’ân’a ne de Sünnet’e o derece güvenleri yoktur.

 

İnsanlar “kendini yaşatmak” için değil de, “karşıdakini yaşatmak” için uğraşırsa, herkes mutlu olur. Çünkü “kendini yaşatmak” isteyen kişi, kendini yaşatabilmek için icâbında karşısındakini öldürebilir. Fakat herkes karşısındakini “yaşatmaya” çalışınca kimse kimseyi öldürmez. Gerçek güvenlik ortamı ancak bu şekilde kurulabilir.

 

Modern müslümanlarda -sözde- Kur’ân’a olan aşırı güvene rağmen Peygamber’e karşı bir güvensizlik oluşmuştur. Oysa Peygamber’e güvenmeden Kur’ân’a îman edilemez. “Peygamberlere îman” bunun için vardır. Üstelik Kur’ân’da Peygamberimiz için: “Andolsun, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde ‘güzel bir örnek’ vardır” (Ahzâb 21) denir ve o’nun örnekliğine güvenilmesini emredilir.

 

Allah varken Allah dışındaki şeylere güvenmek ne kadar da saçma ve boştur ki bu aynı-zamanda küfür ve şirktir de.

 

Düşünsenize; aslında şu koca uzayda gerçek anlamda Allah’tan başka “sığınılacak ve güvenilecek” tek bir şey ve tek bir yer bile yoktur. O-hâlde “sâdece Allah’a” güvenmek ve sığınmaktan başka bir çâre de yoktur.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Eylül 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder