“Îman edenler
ve îmanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar
hidâyete ermişlerdir” (En-âm
82).
İnsan ancak
iki şeyden birine güvenerek yaşayabilir: 1-Allah’a yâni Yaratan’a güven,
2-Allah dışındaki şeylere yâni yaratılmış olana güven. Üçüncü bir şık yoktur.
Allah, îman
edenler için, her-şeyin yaratıcısı olarak güven duyulabileceklerin en güvenilir
olanıdır. Bu yüzden îman edenler ancak O’na inanırlar ve ancak O’na güvenirler.
Îman etmeyenler ise mecbûren, Allah dışında, yaratılmış olan ve aslında güven
duyulacak bir özellikleri ve yönleri olmayan şeylere güvenmek zorunda kalırlar.
Allah’tan başkasına güvenmek ne kadar da boştur, zîrâ sonunda hep güvenilen
dağlara kar yağar.
İnsanlık,
târih boyunca hep, Allah yerine kendisinde güç vehmettiği kişilere, düşüncelere,
fikirlere, eşyâlara ve yaratılmış ne varsa onlara güvenmiştir. Çok ilginçtir ki
insan Allah’ın yarattıklarından ziyâde en çok da kendi ellerinin yaptığına
güvenmiştir. Kendi elleriyle yaptıkları putlara, yetiştirdiği ürünlere ve
hayvanlara, silahlara, yazdığı yazılara, kitaplara, yaptığı kalelere, evlere,
saraylara, sığınaklara, yapılara, vs. kendi elleriyle yaptıklarına çok güvenmiştir.
Yine aşılamayacağını ve yıkılmayacağını sandığı dağlara, denizlere, nehirlere,
ovalara, mağaralara, arâzilere, insan çokluğuna, ordusuna ve elbette paraya..
İşte tüm
bunlar üzerinden “Allah’tan başka güvenilenler” olarak şirk
koşulmuştur-koşulmaktadır. Modernizm ise, “Allah dışındaki her-şeye güvenme
uygarlığı”dır. Modernizmde bir-tek Allah’a güvenilmez. Zîrâ modernizm
hayâtiyetini Allah’ı hesâba katmamaktan alır, çünkü Allah hesâba katıldığı anda
kendisi hesap-dışı kalır. Bu nedenle modernizm, insanları Allah yerine,
ürettiği modern ürünlere güvenmeye yönlendirir ve bunu başarır da. Oysa
ürettiği her-şey sağlam olmadığı için güvenilir de değildir. Fakat, modernizmin
ürettikleri şeyler pürüzsüzdür ve güvenilir gibi görünür. Yâni güvenirliliği
sâdece görüntüdedir. Çünkü moderniz bir “görüntü uygarlığı”dır. Modernizmde
insanlar sağlamlığa ve güvenilirliğe değil, görünürlüğe bakarlar. Modern insan,
kâlbini, rûhunu, zihnini, beynini, kulağını, elini vs. kullanmayı bırakıp da
sâdece gözünü çalıştırdığı için, gözüne hoş gelen şeyi çok beğenir ve benimser.
Bu nedenle de gözüne hoş gelen şeye çok güvenir. Bu durum, Allah’a değil de
modernizme güvenmekle sonuçlanır.
Evet; modern
insan, târihte hiç görülmediği oranda Allah dışındaki şeylere bu kadar çok
güvenmektedir. Çünkü Allah’a güvenmeyi bırakmıştır. Hâlbuki modernizm ona
güvenilir derece sağlam ve yararlı hiç-bir şey sunmamaktadır. Göze, hevâ-hevese
ve nefse hitâp eden dandik ürünler ve zırvalık türünden fikirler üretmekten
başka bir şey yapmaz.
Oysa Allah,
yaptığını çok sağlam ve en güzel şekilde yapmıştır ve her-şeyi en ince detayına
kadar sağlam ve güvenilir şekilde yaratmıştır. Yarattığı şeyler döngüsünü
muhteşem ve muazzam şekilde tekrâr eder durur. Güneş, Ay, yıldızlar hep aynı
düzenlilikte ve sağlamlıktadır. Üstelik muhteşem bir görünüşe ve harekete
sâhiptir. Allah’ın sunduğu nimetler Allah garantilidir ve hiç kimse Allah gibi
garanti veremez. Allah bizi sürekli olarak yedirir, içirir, giydirir, gezdirir,
barındırır. Allah’ın yarattıkları içinde güvenilmeyecek hiç-bir şey yoktur. Öyleyse:
“Ey
insan!. Sana bu kadar cömert olan Rabbine karşı, seni bu kadar gururlu kılan
nedir?” (İnfitâr 6).
Modern insan
modern-bilime ve de teknolojiye mutlak bir îman ve güven duymaktadır. Doğala,
normâle ve fıtrata birebir uygun olan Kur’ân-merkezli apaçık hakîkate inanmakta
aşırı zorlananlar ve hattâ vahiy-merkezli hakîkati “zaman-dışı” görüp
inanmayarak inkâr edenler, meselâ bir “kara-deliğin fotoğrafı” olarak
gösterilen “uyduruk” bir “sentez resim”e, hiçbir eleştiri-îtirâz getirmeden ve
hiç sorgulamadan ânında îman ediyorlar ve gerçekliğine güveniyorlar. Modern-bilime
olan bu sorgusuz-suâlsiz ve kayıtsız-şartsız “mutlak îman ve güven”in nedeni
nedir?. Elbette Allah’a olan güvenin kaybolmuş olmasıdır. Allah’a güvenmekten
vazgeçtiyseniz, Allah dışındaki her-şeye güvenmeye başlarsınız.
Târih boyunca seküler yönetimler, halkı hep
“güvenliğin yokluğu” ile korkutmuşlardır. Bu bağlamda güvenlik, her-şeyin önüne
geçirilmiştir. Böyle olunca da herkes bir şeylere karşı güvensizlik
taşımaktadır.
Müslümanlar târih boyunca bir-çok kez
kuşatılmaya uğramışlardı. Fakat hiç-bir zaman, “modern kuşatma” altındayken
olduğu gibi, İslâm’a güvenleri kaybolmamıştı. Zîrâ gevşemiş ve yavşamışlardır
ve sonunda da îmanlarında zayıflama olmuştur. Îman zayıflayınca güven de
zayıfladığı için Allah’a olan îmanda ve güvende zayıflama ve yok olma
görülmektedir.
Târih boyunca Allah’a olan güven
kaybolduğunda mevcuda güvenilmeye başlanmıştır. Bu nedenle İslâm mevcuda karşı
Allah’a güvenmeyi öne çıkarmıştır. Çünkü mevcuda karşı bir güvensizlik oluşmadığı
sürece bir değişim olmaz.
Modernizm, bilerek bir güvensizlik ortamı
oluşturur. Böylece insanlar kendilerini güvensiz hissedeceklerinden dolayı
bencilleşecekler ve bencil hedefleri peşinde koşacaklardır. Bu da onları daha
az güvenen kişiler hâline getirir. Sonunda bu durum güvenilmez bir ortamın
ortaya çıkmasına neden olur.
İnsanlar târih boyunca paraya güvendikleri
kadar hiç-bir şeye o kadar güvenmemişlerdir ve güvenmezler. Öyle ki bu güven mutlak
bir “îman”a dönüşmüştür. İnsanlar bir sıkıntı karşısında Allah’a sığınmayı
değil de, o sıkıntıyı para ile aşmayı hayâl etmeye ve düşünmeye başlıyorlarsa
paraya Allah’tan daha çok güveniyor demektir. Modernizm bir para uygarlığı
demek olduğu için modern insan mutlak, kesin ve net olarak paraya güvenmekte,
paraya îman etmekte ve paraya tapmaktadır.
Târih boyunca helâk olan kavimlerin en ileri
çıkan özellikleri, akıllarına çok güvenmeleri ve hattâ akıllarını ilahlaştırmalarıydı
ki modern insan, aklına âdetâ tapmaktadır. Oysa Allahsızlaştırıp taptığı aklı
ona 1. ve 2. Dünyâ Savaşları’nda büyük acılar yaşatmıştı ve hâlen de yaşatmaya
devâm etmektedir. Çünkü, Allah’tan ve vahiyden kopuk akıl güvenilecek bir çapa,
güce ve sağlamlığa sâhip değildir. Allahsız akıl insanı ancak uçuruma yuvarlar
ve karanlıklara atar.
Hiç-bir garanti, Allah’ın verdiği
“mutlak garanti” gibi olamaz. Mutlak garanti, “mutlak güven” de demektir.
Kur’ân, mutlak güven duyulacak olan tek varlığın Allah olduğunu söyler ve bu
yüzden şöyle der:
“Şu Ev (Kâbe)nin
Rabbine kulluk etsinler: Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan
güvenliğe kavuşturandır” (Kureyş
3-4).
Peki modern
insan ne sanıyor?. Hem şirk ve küfür içinde yüzecek hem de mevcut durumunu
güvenle sürdürebileceğini mi sanıyor?. Hayır!; hiç-bir zaman böyle olmadı ve
hiç-bir zaman da olmayacak:
“Siz burada
güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?. Bahçelerin ve pınarların içinde. Ekinler
ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?” (Şuârâ 146-148).
“Biz nice
ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken yada gündüzün dinlenirlerken
bizim zorlu azâbımız onlara geliverdi. Zorlu azâbımız onlara gelince
yakarışları: ‘Biz gerçekten zulme sapanlardandık’ demelerinden başka olmadı” (A’raf 4-5).
“O ülkeler
halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azâbımızın gelmeyeceğinden güvende
miydiler?. Yada o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara
zorlu-azâbımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?. (Veyâ) onlar, Allah’ın
tuzağından güvende mi idiler?. Allah’ın bir tuzak kurmasından, hüsrâna uğrayan
bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz” (A’raf 97-99).
“Onların çoğu
Allah’a îman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. Şimdi onlar, kendilerine Allah’ın
azâbından kapsamlı bir bürümenin gelmesinden veyâ onların hiç haberleri yokken
kıyâmetin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?” (Yûsuf 106-107).
Evet;
hiç kimse küfür ve şirk karşısında Allah’ın azâbından güvende olamaz. Bu târih
boyunca böyle olmuştur ve kıyâmete kadar da böyle olacaktır.
Bir insanın gerçekten dostunuz
olup-olmadığını öğrenmek istiyorsanız, onun size bir “sır” verip-vermediğine bakın.
Bir insanın güvenilir olup-olmadığını anlamak istiyorsanız da, verdiğiniz bir
sırrı tutup-tutmadığına bakın.
İnsanların çok güvendiği şeylerden biri de
resmiyettir. Resmî olan âdetâ taparlar: Tabi bu aslında “güce tapma”nın bir
görünümünden başkası değildir. Bu-bağlamda Diyânet’in görüşleri neredeyse vahiy
gibi kabûl edilmekte ve îtibar görmektedir. İnsanların o görüşlerle kesin vahiy
gibi inanmalarının nedeni, resmiyete olan güvenlerinden dolayıdır. Hâlbuki ne
Kur’ân’a ne de Sünnet’e o derece güvenleri yoktur.
İnsanlar “kendini yaşatmak” için değil de,
“karşıdakini yaşatmak” için uğraşırsa, herkes mutlu olur. Çünkü “kendini
yaşatmak” isteyen kişi, kendini yaşatabilmek için icâbında karşısındakini
öldürebilir. Fakat herkes karşısındakini “yaşatmaya” çalışınca kimse kimseyi
öldürmez. Gerçek güvenlik ortamı ancak bu şekilde kurulabilir.
Modern müslümanlarda -sözde- Kur’ân’a olan
aşırı güvene rağmen Peygamber’e karşı bir güvensizlik oluşmuştur. Oysa
Peygamber’e güvenmeden Kur’ân’a îman edilemez. “Peygamberlere îman” bunun için
vardır. Üstelik Kur’ân’da Peygamberimiz için: “Andolsun, sizin için,
Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın
Resûlü’nde ‘güzel bir örnek’ vardır” (Ahzâb 21) denir ve o’nun örnekliğine
güvenilmesini emredilir.
Allah varken Allah dışındaki şeylere
güvenmek ne kadar da saçma ve boştur ki bu aynı-zamanda küfür ve şirktir de.
Düşünsenize; aslında şu koca uzayda gerçek
anlamda Allah’tan başka “sığınılacak ve güvenilecek” tek bir şey ve tek bir yer
bile yoktur. O-hâlde “sâdece Allah’a” güvenmek ve sığınmaktan başka bir çâre de
yoktur.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder