“Öyleyse sen, Allah’tan (bir takdir olarak) geri
çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, yüzünü dimdik ayakta duran dîne
çevir…” (Rûm 43).
Modernizm ve modern insan, gelinen an îtibâriyle
“her-şeyin mümkün olduğu bir zamanda yaşanıldığına” inanıyor ve diyor ki: “İmkânsız
diye bir şey yoktur ve artık her-şey mümkündür”.
Ne kadar da câhilce ve boş bir söz..
Yaratılmış olmak mecbûren eksik ve sınırlı olmayı da yanında getirdiği için,
yaratılmış olan için her-şey mümkün olamaz. Sınırlı ve eksik olan bir şey tam
ve sınırsız olmadığından dolayı onun için her-şeyin mümkün olması mümkün
değildir. Her-şey “sâdece “yaratan Allah için” mümkündür, zîrâ O yaratılmış,
dolayısıyla sınırlı ve eksik olmadığından dolayı, O’nun için her-şey mümkündür.
Fakat yaratılmış olan varlık ve madde için her-şeyin mümkün olması söz-konusu
değildir. Hattâ varlık için çoğu şey mümkün değildir.
Eğer her-şey mümkünse, o zaman bir sınırsızlık var
demektir ve yaratılmış olan şey sınırsızdır. Fakat sınırsız olunca “yaratılmış”
değil de “yaratan” olması gerekir. Böyle olunca da her-şey -hâşâ- “yaratıcı”
olmuş olur. Her-şey yaratıcı olunca da ortada yaratılmış bir şey olmamış olur. Tüm
varlık yaratıcı olarak düşünüldüğünde, böyle düşünenler için her-şey mümkün
gibi görülmeye başlar. Tabi bu düşünce ağır bir küfür ve âdî bir şirktir ki
zâten küfür ve şirkin dolayısıyla da zulmün temeli ve nedeni budur.
Her-şey mümkündür sözünün kâinatta bir karşılığı yoktur.
Zîrâ mümkün olması ne kadar çok istense de çoğu şey mümkün olmamaktadır ve
hiç-bir zaman da mümkün olmayacaktır. Çünkü hayat ve Dünyâ bir imtihan hayâtı
ve imtihan dünyâsıdır. İmtihanın olduğu yerde her-şeyin mümkün olması mümkün
değildir. Çünkü imtihanda en azından seçeneklerden biri elenmek zorundadır ve
bu nedenle elenen seçenek mümkün olma özelliğini kaybeder. Üstelik “Allah’ın
kâinata, Dünyâ’ya ve hayâta koyduğu yasalar” demek olan sünnetullah da ancak
bir sınır olduğunda işler hâlde kalır ve anlamını koruyabilir. Eğer her-şey
mümkün olsaydı o zaman kâinatta bir kânundan, yasadan, düzenden, öğrenmeden,
doğrudan, yanlıştan ve hiç-bir şeyden bahsedemezdik. Çünkü her-şeyin mümkün
olduğu bir yerde hiç-bir şeyin bir anlamı kalmazdı. Zîrâ hiç-bir şey göründüğü
gibi olmazdı yada gördüğümüz şey bizi tatmin etmezdi.
Modern insan Allahsızlaştığı ölçüde her-şeyi mümkün
görmek istemekte ve görmektedir. Çünkü Allah, âhiret, cennet-cehennem, gayb,
vahiy, peygamberlik, din yâni İslâm hesâba katılmadığında “cenneti Dünyâ’da
kurmak” gibi bir cinnetin sonucu olarak her-şeyin mümkün olduğu bir kâinâta ve
Dünyâ’ya inanmak düşüncesi ortaya çıkacaktır-çıkmıştır. Modern-seküler insan
sınırsız ve eksiksiz bir hayat istediği için her-şeyin mümkün olduğu bir yaşam
hayâl etmektedir. Tabi her seferinde duvara toslamaktadır. Tabi imtihan devâm
ettiğinden dolayı bu sapkın istek ölüme kadar sürecektir.
Kâinatta her-şeyin mümkün olacağı bir mekanizma yoktur.
Her-şey hangi mekanizmaya göre mümkün olacaktır. Ortada bildiğimiz başka
kânunlar yok iken hiç-bir örneği olmayan ve olması mümkün de olmayan bir şeyin
olmasını neye bağlayacağız ve nasıl açıklayacağız?. Birisi, “bu dediğin nasıl
ve neyle olacak” diye sorduğunda ona o şeyin ve her-şeyin mümkün olabildiğini
hangi mekanizmayla açıklayabileceksiniz. Çünkü ortada hem her-şeyin mümkün
olduğunu açıklayabilecek bildiğimiz bir mekanizma yok hem de böyle bir
mekanizmanın ileride keşf edileceğinin emâresi yok. Çünkü bir sınır var. Zîrâ
her-şey yaratılmıştır ve yaratılmış olduğu için sınırlı ve dolayısıyla
eksiktir. Sınırlı ve eksik olan için her-şeyin mümkün olması mümkün değildir. Fakat
ortada bir şey yokken yine de, “ben inanıyorum, bir gün her-şeyin mümkün olduğu
görülecek” demenin de bir anlamı yok. Belki de tam tersi olacak ve gün gelecek,
bir-çok şeyin mümkün olmadığı görülecek ve anlaşılacaktır.
Şu da var ki her-şeyin mümkün olduğu
yerde tüm zıtlıklar meşrûlaşır. Çünkü her-şey mümkün olduğunda bir şeyin zıttı
da mümkün hâle gelir. O zaman da her-şeyin netliği ve kesinliği kaybolur ve
hiç-bir şey mümkün hâle gelmez. Hattâ sevdiğinize “seni seviyorum” bile
diyemezsiniz. Çünkü her-şey mümkün olduğunda karşıdaki kişi bu sözle kendisini
sevmediğinizi îmâ ettiğinizi de anlayabilir. Çünkü her-şeyin mümkün olduğu bir
yerde her-şey anlamsızlaşır ve bir ölçü kalmaz. Bir şeyi anlamlı kılan şey, o
şeyin bir alternatifinin olmaması yâni o şeyde bir anlamsızlığın
olmamasıdır.
Allah “hallâk”tır. Yaratmanın her
türünü bilir. Bu kâinâtı da belli bir format ile yaratmıştır. “Allah bu kâinâtı
sınırsız, eksiksiz ve kusursuz mu yaratmıştır?” diye bir soru sorulacak olsa
kanımca şöyle cevap verirdim: “Allah bu formattaki kâinâtı en ideâl şekilde
yaratmıştır. Fakat bu yaratma mutlak anlamda sınırsız ve eksiksiz bir yaratma
değildir. Allah daha iyisini yaratabilir ve belki yaratmıştır yada yaratıyor
da, fakat sünnetullah ve imtihan gereğince bu formattaki kâinat, olabilecek en
ideâl şekilde yaratılmıştır ama her-şeyin mümkün olabileceği bir şekilde,
mutlak anlamda eksiksiz ve sınırsız yaratılmamıştır. Öyle bir yaratılışı
cennette göreceğiz inşaallah.
İşte bu nedenle bu kâinatta mümkün
olabilecek olanlardan daha fazlası mümkün değildir ve hiç-bir zaman da mümkün
olmayacaktır ve bu iyi bir şeydir. Zâten her-şeyin mümkün olduğu bir yerde âhiretin,
cennetin-cehennemin, hesâbın-kitâbın varlığı da anlamsızlaşırdı. Tabi vahyin,
peygamberliğin, dînin, mâneviyatın ve İslâm’ın varlığı da anlamsız hâle
gelirdi.
Kur’ân’da da mümkün olmayan şeylerden
bahsedilir. Meselâ âhirette yaşanan pişmanlıktan dolayı yeniden Dünyâ’ya dönme
ve düzgün işler yapma durumu mümkün değildir:
“Bizim bir kere daha (Dünyâ’ya dönüşümüz mümkün) olsaydı
da îman edenlerden olabilseydik” (Şuârâ 102).
“Sonunda,
onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: ‘Rabbim, beni geri çevirin. Ki,
geride bıraktığım (Dünyâ)da sâlih amellerde bulunayım’. Aslâ, gerçekten bu,
yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde,
diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır)” (Mü’minûn 99-100).
Yine, insan için bir ağaç hattâ bir ot
BİLE meydana getirmenin mümkün olmadığı söylenir:
“(Onlar mı) yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten
su indiren mi?. Ki onunla (o suyla) gönül-alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse
bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile berâber başka bir ilah
mı?. Hayır, onlar sapıklıkta devâm eden bir kavimdir” (Neml
60).
Modern-bilim bir keresinde,
fotosentez yapan bir otun yapmaya çalıştığını yapmak için büyük paralar
harcayarak bir ekip kurmuş olmasına rağmen bunu başaramamış ve çalışma
fiyaskoyla sonuçlanmıştı.Yine; suyun formülü olarak bilinen 2 hidrojen ve 1
oksijen atomları laboratuarda birleştirdiğinde su oluşmamıştı. Daha
mekanizmasının ve kimyâsının bilindiği sanılan şeylerin bile taklidi
yapılamıyorken, modern-bilim ve teknolojiye îman derecesinde güvenerek ve hattâ
taparak, ileride bir gün her-şeyin mümkün olabileceğini söylemenin hiç-bir
anlamı ve karşılığı yoktur.
Yine; aşırı överek ve ona taparak, aklın
her-şeyi mümkün hâl getirebileceğini düşünmek ve bunu körü-körüne beklemek de
büyük bir akılsızlıktan başka bir şey değildir. Zîrâ vahyin rehberliği
olmadığında aklın sapmaması mümkün değildir.
Bu kâinâtın formatı, her-şeyin mümkün
olmasına izin vermez. Zâten varlığın ve eşyânın da bir mahremi vardır ve belli
bir noktadan sonra dokundurtmaz. Bu nedenle yapılması gereken şey, her-şeyin
mümkün olduğu-olacağı bir dünyâ hayâl etmek yerine, her-şeyin mümkün olacağı
cennet için çalışmaktır. Gerisi boş laftır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder