4 Eylül 2024 Çarşamba

Dünyâ Hayâtı; Armağan Mı, İmtihan Mı?

 

“Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele” (Bakara 155).

 

“Bilin ki, (tek-başına) dünyâ-hayâtı ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoğalma-tutkusudur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veyâ kâfirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Âhirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rızâ) vardır. Dünyâ-hayâtı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir” (Hadîd 20).

 

İnsanlar ikiye ayrılır: 1-Hayâtı bir “armağan” olarak görenler, 2-Hayâtı bir “imtihan” olarak görenler. Aslında bu ayrımın temeli, “hayâtının merkezine Dünyâ’yı koyanlar” ile, “hayâtının merkezine âhireti koyanlar” şeklindedir. Hayâtının merkezine Dünyâ’yı koyanlar elbette hayâtı bir armağan olarak göreceklerdir yada görmek isteyeceklerdir ve nefislerinin, canlarının ve arzularının istekleri doğrultusunda; zevk, haz, neşe, keyif ve konfor içinde hayâtı en kaliteli, en keyifli, en uzun ve en sonsuz şekilde yaşamak isteyeceklerdir. Zâten “hayat bize bir armağandır” düşüncesinde olanların, hayâtı bir armağan gibi görmelerinin nedeni, çok da sıkıntılı olmayan bir hayat standardına ve yaşam-şekline sâhip olmalarıdır. Böyle bir hayat hem kendilerinin her türlü dertten ve sorundan alabildiğine kaçmaları hem de Allah’ın onları zor imtihanlara sokmamasıdır. Zîrâ imtihan aslında insanı yetiştirip olgunlaştıran en ideâl şeydir ve imtihan bilincine sâhip olmayanlar bu bilinçten ve yetkinlikten uzak kalırlar ki işte böyleleri imtihanın ağırlığını pek de yaşamadıkları için, hayâtı “zevk içinde yaşanacak bir armağan” olarak görürler ve böyle bir düşünce geliştirirler. Şu da var ki, böyle kişiler hayâtın sıkıntıları karşısında ondan kaçmak için paraya, içki ve uyuşturucuya yada ilaçlara sığınarak bu düşünceyi devâm ettirmek isterler.     Zîrâ aksi-hâlde imtihan bilinciyle yaşamak zorunda kalacaklar ve bunun da bâzı bedelleri olacaktır.  

 

Hayâtı  bir imtihan olarak bilenler ve görenler ise, hayâtın tatlısını da acısını da bu bilinç ile karşılarlar. Bu bilinç yâni imtihan düşüncesi, kişiyi Dünyâ’nın sıkıntıları karşısında dik ve diri tutabilir ve bir direnç sağlar. Zâten başka da bir şey gerçek anlamda bu direnci sağlayabilecek yeterlilikte değildir.  

 

“Hayat hepimize verilen muhteşem bir armağandır”, “ömür dediğimiz şey, hayâta sunulmuş bir armağandır”,
“hayat, sunulmuş bir armağandır insana”, “hayat bize verilmiş bir armağan, öyleyse hayâtınızı kaybettikleriniz için hayıflanarak değil, önünüzdeki fırsatların farkında olarak geçirmek, bu armağanın değerini bilmektir”, “mûcize sensin, bu hayat sana bir armağan, sakin pes etme ve vazgeçme, her yaşadığın senin için bir tecrübe” vs. gibi çeşitli zırvalık türünden laflar duyarsınız. Bu sözler tamâmıyla Allah’sızdır. Çünkü Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi, peygamberliği, Kur’ân’ı, Sünnet’i, dîni yâni İslâm’ı hiç hesâba katmayan, bütünüyle Dünyâ hayâtı ve yaşamı ile ilgili olan seküler ve modern bir düşünce, zihniyet ve yoldur. Aslında söylenmek istenen şey şudur: Bırakın ölümü, ölüm-ötesini, dîni, îmânı, kitabı, Allah’ı, peygamberi, kutsal olanı; size bir armağan olarak sunulan Dünyâ’ya sarılın, ona sımsıkı yapışın, her ânını doya-doya yaşayın, bu armağanın ve hediyenin kıymetini bilin, başka da bir şeyi kafanıza takmayın, bakın keyfinize, zevkinize, hazzınıza, konforunuza”. Hayat imtihan değil de armağan olarak kabûl edilince bu denilenlere göre yaşamak gerekiyor.

 

Peki bu armağanı kim, niçin ve nasıl vermiş?. Hayâtı bir armağan olarak görenlere göre bu armağan öyle plânlanan bir şey falan değil. Ancak aptallaştırılmış olanların inanacağı şekilde; bir şey çatlamış ve patlamış, sonra etrâfa yayılmış ve uzun zamanlar sonra gökler ve gök-materyâlleri oluşmuş, en sonunda da yaşadığımız gezegen olan Dünyâ ortaya çıkmış. Yine ancak Allah ve din düşmanlarının yada bilim-perest manyakların inanacağı şekilde bir amip, hücre, bit, pire vs. her ne ise, uygun şartları bulunca kımıldamış, hareket etmiş ve canlılık başlamış, sonuçta da çeşitli aşamalardan sonra hem Dünyâ mevcut hâle gelmiş hem de insan en ideâl şeklini ve yapısını bulmuştur. İşte armağan budur ve bu armağan bize şansın, tesadüflerin ve rastlantıların sunduğu bir armağandır. Bu nedenle bu armağan için minnet duyacağımız kimse yoktur yada belki de minnet duyacağımız tek şey doğadır yâni maddedir. “Hayat bir armağandır” diyenler, “hayat bize Allah’ın bir armağanıdır, o yüzden O’na şükredelim ve O’nun emir ve nehiylerine göre yaşayalım” demiyorlar ki!.

 

Oysa hayâtı bir imtihan olarak bilenler ve görenler, Allah’ın, hayâtı bir imtihan olarak yaratmasını, “ileride daha iyisini vermek ve daha kötüsünden kurtulmak için” olduğunu bilirler, buna inanırlar ve buna göre yaşarlar. Şunu da söylemek gerekir ki, Dünyâ’nın bir imtihan dünyâsı olduğunun bilincinde olanların imtihanı daha ağır geçer. Çünkü bu bir îmandır ve îman, “imtihanı kabûl etmek” demektir. Îman edenler yâni imtihanı kabûl edenler daha çok imtihanla karşılaşırlar ki böylece diğerlerine göre hayat karşısında daha tecrübeli olurlar ve de imtihanı daha kolay aşarak âhiretteki büyük nîmete daha kolay ulaşırlar. Ne kadar çok imtihan, o kadar tecrübe. Bu imtihan bilinci ve imtihan çokluğu, kişiyi hayâtın zorlukları karşısında daha dayanıklı yaptığı gibi daha tecrübeli de yapar ki bu dayanıklılık ve tecrübe, imtihanı daha kolay geçmeyi ve cenneti kazanmayı getirir.  

 

Hayâtı bir armağan olarak görenler ise bu dayanıklılıktan ve tecrübeden yolsundurlar. Bu nedenle de en küçük bir sıkıntıda onların paraya, makâma, mala-mülke, içkiye, uyuşturucuya, ilaçlara, terapilere vs. sığındıkları görülür. Hiç-bir sıkıntı görmeden yâni gerçek bir acı, korku, endişe hâli, şok, travma, açlık, susuzluk, evsizlik, parasızlık yaşayanlar ise Dünyâ-hayâtını bir armağan olarak görmeye devâm edeceklerdir.

 

Yaşamı bize sunulmuş bir armağan olarak görenler, Dünyâ-hayâtının bir armağan değil de bir imtihan yurdu olduğu gerçeğini kabûl ettiklerinde çok şey kaybetmiş olurlar. Fakat Dünyâ’nın geçici bir imtihan alanı, âhiret ve cennetin ise ebedî bir saadet yurdu olduğuna inanan bir mü’minin “kaybedeceği” hiç-bir şey yoktur. Çünkü îman onu kaybetmekten korur ve kurtarır.

 

Fakat şu da vardır ki, âhirete îman etmiş ve Dünyâ’nın “geçici bir imtihan yeri” olduğu bilincine sâhip olan mü’minlerin, bu nedenle Dünyâ’da “coşkuyla, hırsla ve şehvetle yaşama lüksleri” yoktur, olamaz. Zîrâ bu, cenneti anlamsızlaştıracak bir şey olur. Dünyâ’nın “imtihan dünyâsı” olması, “Dünyâ’nın Cennet olmadığı” anlamına gelir. İslâm’a göre ise insanın “imtihan”a katılmama hakkı ve yetkisi yoktur. Çünkü eğer “Allah’ın olmadığı” bir yere gidilemezse, o-hâlde “imtihanın olmadığı” bir yere de gidilemez. Demek ki sıkıntıdan ve zorluktan kaçıp gidilecek bir yer yoktur.

 

Modern insan, “imtihan”dan kurtulmak için çabalayan ve kendini paralayan varlıktır. Bu*bağlamda en çok da modern-bilime ve teknolojiye güveniyor ve onu kullanıyor. Maalesef müslümanlar da, “moderniteyle olan imtihan”ı kaybetmektedirler ve imtihan bilincinde hızla uzaklaşmaktadırlar.

 

Yaşamak “imtihanda olmak” demektir. Hiç-bir şeyle imtihan olmak istememek, “yaşamak istememek” demektir. Yaratıldığımıza ve yaşamak zorunda olduğumuza göre, yapılacak şey şu-şekilde duâ etmektir: “Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz-taşıyamayacağımız şeyi bize yükleme” (Bakara 286).

 

“Dünyâ-hayâtı bize sunulmuş bir hediyedir, bir armağandır, bir şanstır” diye düşünenlere Kur’ân şöyle cevap veriyor:

 

“Dünyâ-hayâtı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için âhiret-yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?” (En-âm 32).

 

Yine, imtihan bilincinden uzak olanlar ve “hayat bize sunulmuş bir armağandır” düşüncesinde olanlar şu âyetlerle yargılanırlar:

 

Hayır siz, dünyâ-hayâtını seçip üstün tutuyorsunuz” (Âlâ 16).

 

“Onlar dediler ki: Bu dünyâ-hayâtımızdan başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz” (En-âm 29).

 

“O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünyâ-hayâtımızdan ibârettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz” (Mü’minûn 37).

 

“Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünyâ)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar” (İnsan 27).

 

“Ey insanlar!; hiç şüphesiz Allah’ın vaâdi haktır; öyleyse dünyâ-hayâtı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın” (Fâtır 5).

 

“Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünyâ-hayâtı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim âyetlerimizi yok sayarak tanımadıkları gibi, biz de bugün onları unutacağız” (A’raf 51).

 

“Size verilen her-şey, yalnızca dünyâ-hayâtının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (Kasas 60).

 

“Ve kim dünyâ-hayâtını seçerse, şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir” (Nâziât 38-39).

 

“Şu-hâlde sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünyâ-hayâtından başkasını istemeyenden yüz çevir” (Necm 29).

 

Modern insan ve artık müslümanlar da, “Dünyâ’da rahat etme”ye kilitlendi. İyi de Dünyâ bir “imtihan dünyâsı” değil mi?. İmtihanın olduğu yerde rahatlık olur mu?. Âhiret hesâba katılmadan yaşanan dünyâ-hayâtı bir “yalan”dır. Bunun böyle olduğunu herkes kısa ve geçici dünyâ-hayâtının sonunda apaçık şekilde görecektir.

 

Bu dünyâ, “imtihan dünyâsı”dır. “Alabildiğine zevk ve sefâ sürme yeri” değil. Zevk ve sefâ cennete olacak inşaallah. Zâten Dünyâ’da “cennet-vâri bir yaşam isteği”nin karşılığı yoktur. Cenneti Dünyâ’da kurma isteği cinnet ile sonuçlanmaya mahkûmdur. O-hâlde cennet için yaşamayanlar, cinnet içinde yaşamak zorunda kalırlar.

 

Tabi cennet, “yol geçen hanı” değildir. Cennet, elini-kolunu sallaya-sallaya gidilecek bir yer değildir ki!. Cennete gayr-ı meşrû yoldan da girilemez. Cennete sâdece “müslüman” olanlar girecektir. Fakat bu müslümanlar, “yaşayışlarında müslüman olanlar”dır, nüfus kâğıtlarında “müslüman” yazanlar değil. Cennete; nüfus kâğıdında “müslüman” yazanlar değil, kâlbinde “müslüman” daha doğrusu “Müslim” ve “mü’min” yazanlar ve ona göre amel işleyenler girecektir. Çok söylenegelen; “müslümanlardan başkası cennete girmeyecek” sözü kesin doğru bir sözdür. Fakat bu, “gerçek müslümanlık” için geçerlidir; “kimlik müslümanlığı” için değil. O-hâlde bu sözün Müslüman, Îsevî, Mûsevi olmakla alâkası yoktur.

 

Dünyâ bir imtihan yurdudur ve imtihanı kazananlar ebedî nîmet diyârı olan cennet ile ödüllendirileceklerdir. “Dünyâ-hayâtı bize sunulmuş bir armağandır” diyenler o armağanla en fazla 100 yıl boyunca sevineceklerdir -ki yüz yıl ne de çabuk geçer gider- ve sonra da âhirette pişmân olanlardan olacaklardır.

 

Mesele çok açık ve bârizdir. Kur’ân kesin şekilde şöyle der:

 

“Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz” (Enbiyâ 35).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Eylül 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder