“De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu.
Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur” (İsrâ 81).
Hakîkat parçalandığında ve parçalara ayrıldığında, her
bir parçasının içinde hakîkattan bâzı kırıntılar olsa da, parçalanmışlık içinde
bunlar da yozlaşacağı için yada parçalanmış hakîkat “hakîkat” olmaktan
çıkacağından dolayı o parçalara hakîkat diyemeyiz. Hakîkat “Haktan gelen”
olduğu için “parça hakîkat” pek bir değer ifâde etmez ve zâten Hak, hakîkat
parçalanıp da bölündüğünde ve her bir parça “hakîkatin bütünlüğü”
zannedildiğinde Allah hakîkati bütünlüğü içinde yeniden vahyeder ve indirir.
Zîrâ hakîkat ancak bütünlüğü içinde anlamını bulur ve işe yarar.
Modernizm bir parçalama ve parçalanmışlık uygarlığıdır.
Modernizm her-şeyi maddeden ve eşyâdan ibâret gördüğü için varlığın
bütünlüğündeki âhengi, rûhu ve güzelliği göremez ve bununla iknâ ve tatmin olmaz
da, daha çok fayda getireceğini düşündüğü için eşyâyı parçaladıkça-parçalamak
için uğraşır ve hattâ varlığı o kadar çok parçalar ki sonunda ortada kalan şey
“o” olmaktan çıkar ve başka anlamsız ve absürd bir şeye döner.
Modernizm en çok da hakîkati parçalar. Çünkü modernizm
hakîkatin yerine “gerçek” dediği kendi doğrularını yerleştirmek ister. Zîrâ
hayâtiyetini bundan alır. Modernizm; Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi,
peygamberliği, dîni yâni İslâm’ı merkezden uzaklaştırarak; beşeri, insanı,
aklı, beyni, eşyâyı, maddeyi ve yeni olanı merkeze koyan seküler sistemin
adıdır. Bu nedenle Hak’tan geldiği ve Hak’kı hatırlattığı için hakîkatin
bütünlüğünü bozup parçalamak ister. Fakat hakîkati tümden yok etmek de istemez
ve zâten bunu yapacak bir gücü yoktur. Hakîkati parçalamak istemesinin nedeni,
hem kendi bâtıl sistemini hakîkatten parçalarla meşrûlaştırmak istemesi, hem de
hakîkatin bütünlüğünü bozarak insanları Hak’tan ve hakîkatten uzaklaştırmak
istemesidir. Çünkü modernizm parçaladığı ve yozlaştırdığı hakîkatten esintiler
taşıyan bâtıl üzerine kuruludur. Zîrâ bâtıl saf hâliyle iknâ edici özellikler
taşımayacağı için insanları cezbetmez.
Hak parçalanmayacağı için hakîkat de parçalanma kabûl
etmez. Parçalandığında bâtıla dönmeye başlar. Hakîkat parçalandığında Hak’tan
uzaklaşmış olur. Zîrâ hakîkat, ancak bütünlüğü ile hakîkat olabilir ve işe
yarayabilir, yarım ve eksik hakîkat “hakîkat” değildir. Hakîkat parçalandığında
her bir parçası bâtıl bir düşünce ve inanış hâline gelir.
Hakîkatin parçalanması, hakîkati tevhidten bağımsız
olarak ele almakla olur. Tevhidten koparılan hakîkat parçalanır ve Allah onu
yeniden bütünlüğü ile indirdiğinde yada mü’minler hakîkati bütünlüğü ile
yeniden ortaya koyduklarında, parçalanmış olan hakîkatin her bir parçası bâtıl
bir din ve düşüncelerden biri hâline gelir ve çeşitli sapkınlıkların konusu
olur.
Hakîkatin parçalanmasından ortaya çıkan parçaların
oluşturduğu bâtıl ancak, hakîkatin tevhid-merkezli olarak yeniden ortaya
konulmasıyla def olur gider. Tabi bunun için tevhid-merkezli şuurlu bir
toplumun bulunması olmazsa-olmazdır. Bu iş kolay olmayacaktır. Zîrâ başta
şeytan olmak üzere nefs ve tâğutlar sürekli olarak hakîkati parçalamak ve
bölmek isteyeceklerdir.
Hakîkatin “parçalanmış hakîkatlere” ihtiyâcı yoktur. Zâten
parçalanmış olan hakîkatlerde, bâtıl ile iyice karışmış olduğu için hakîkatten
eser kalmamıştır yada çok az bir değer kalmıştır ki ne Hak’kın ne de hakîkatin
buna ihtiyâcı yoktur.
Parçalanan hakîkatlerin her parçasında hakîkatten
parçalar vardır ve zâten o parçaların din edinilmesi ve taraftar kazanması hakîkatten
esintiler taşımasından dolayıdır. Lâkin parçalanan hakîkat “hakîkat” olmaktan
çıkacağı için bunlardan bütünsel anlamda hakîki bir düşünce ve amel-eylem
ortaya çıkmayacağı için parçalanmış hakîkatin üstüne kurulan yeni dünyâ-görüşü
ve düşüncelerin Dünyâ’yı bir düzene ve nizâma sokması mümkün
olmaz-olmamaktadır. Dünyâ’yı aynen gökler gibi, Onu düzene ve nizâma sokabilecek
olan tek şey, temeli tevhid olan İslâm’dır.
Ali Şeriatî: “Tevhidî
bir bilinçten uzaklaşarak varılan ayrıştırıcı düşünce biçimleri, hakîkatin,
bütünlüğü içerisinde algılanmasının önüne geçer ve çağdaş insanı rahat
bırakmayan bir çelişkiye dönüşür. İnsanı, sınırlandırılmış, birbirinden
koparılarak ayrıştırılmış kavramlarla düşünmeye ve hayâta bakmaya zorlayan bu
düşünce sistemleri, bir anlamda insanın başkalaşım ve düşüşüne yol açan modern
trajedilere evrilir. Bu suretle de insan zihni artık gerçeklikler ardındaki
vahdeti yakalayamayan, birlik ve bütünlük içerisinde düşünemeyen, sebep-sonuç bağlantısını
kavrayamayan bir yapıya indirgenir. Çok-boyutlu düşünebilen insan zihni, artık
tek-boyutlu düşünmeye mahkûm edilmiştir. Zihin bu parçalanmışlığa itilirken en
büyük haksızlık hakîkate yapılmıştır. Hakîkat-parçaları birbirinden koparılarak
bu yalıtılmışlık içerisinde ideâller yok edilmiş, birer safsataya dönüşmüştür”
der.
Hakîkat, “İslâm hakîkati”dir ve başka da bir hakîkat
yoktur. Hakîkat varken, parçalanmış olan hakîkat parçalarını hakîkatten daha
üstün görmek ve kutsamak tam bir cehâlettir. Modern insan bununla mâlûldür.
Hakîkat parçalanınca sınırlanır ve bu yüzden parça
hakîkatlere yapışanlar sınırlı olan ile ilgilenmek zorunda kaldıkları için
hiç-bir sorunu çözememektedirler. Zâten parçalanmış hakîkatleri “hakîkat”
sanarak parça hakîkatlere sımsıkı yapışanların böyle bir niyetleri, düşünceleri
ve eylemleri yoktur.
Hakîkat gelince, “parça hakîkatler” yok olup giderler.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder