11 Eylül 2024 Çarşamba

Hakîkati Parçalamak

 

“De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur” (İsrâ 81).

 

Hakîkat parçalandığında ve parçalara ayrıldığında, her bir parçasının içinde hakîkattan bâzı kırıntılar olsa da, parçalanmışlık içinde bunlar da yozlaşacağı için yada parçalanmış hakîkat “hakîkat” olmaktan çıkacağından dolayı o parçalara hakîkat diyemeyiz. Hakîkat “Haktan gelen” olduğu için “parça hakîkat” pek bir değer ifâde etmez ve zâten Hak, hakîkat parçalanıp da bölündüğünde ve her bir parça “hakîkatin bütünlüğü” zannedildiğinde Allah hakîkati bütünlüğü içinde yeniden vahyeder ve indirir. Zîrâ hakîkat ancak bütünlüğü içinde anlamını bulur ve işe yarar. 

 

Modernizm bir parçalama ve parçalanmışlık uygarlığıdır. Modernizm her-şeyi maddeden ve eşyâdan ibâret gördüğü için varlığın bütünlüğündeki âhengi, rûhu ve güzelliği göremez ve bununla iknâ ve tatmin olmaz da, daha çok fayda getireceğini düşündüğü için eşyâyı parçaladıkça-parçalamak için uğraşır ve hattâ varlığı o kadar çok parçalar ki sonunda ortada kalan şey “o” olmaktan çıkar ve başka anlamsız ve absürd bir şeye döner.

 

Modernizm en çok da hakîkati parçalar. Çünkü modernizm hakîkatin yerine “gerçek” dediği kendi doğrularını yerleştirmek ister. Zîrâ hayâtiyetini bundan alır. Modernizm; Allah’ı, âhireti, gaybı, vahyi, peygamberliği, dîni yâni İslâm’ı merkezden uzaklaştırarak; beşeri, insanı, aklı, beyni, eşyâyı, maddeyi ve yeni olanı merkeze koyan seküler sistemin adıdır. Bu nedenle Hak’tan geldiği ve Hak’kı hatırlattığı için hakîkatin bütünlüğünü bozup parçalamak ister. Fakat hakîkati tümden yok etmek de istemez ve zâten bunu yapacak bir gücü yoktur. Hakîkati parçalamak istemesinin nedeni, hem kendi bâtıl sistemini hakîkatten parçalarla meşrûlaştırmak istemesi, hem de hakîkatin bütünlüğünü bozarak insanları Hak’tan ve hakîkatten uzaklaştırmak istemesidir. Çünkü modernizm parçaladığı ve yozlaştırdığı hakîkatten esintiler taşıyan bâtıl üzerine kuruludur. Zîrâ bâtıl saf hâliyle iknâ edici özellikler taşımayacağı için insanları cezbetmez.

 

Hak parçalanmayacağı için hakîkat de parçalanma kabûl etmez. Parçalandığında bâtıla dönmeye başlar. Hakîkat parçalandığında Hak’tan uzaklaşmış olur. Zîrâ hakîkat, ancak bütünlüğü ile hakîkat olabilir ve işe yarayabilir, yarım ve eksik hakîkat “hakîkat” değildir. Hakîkat parçalandığında her bir parçası bâtıl bir düşünce ve inanış hâline gelir.

 

Hakîkatin parçalanması, hakîkati tevhidten bağımsız olarak ele almakla olur. Tevhidten koparılan hakîkat parçalanır ve Allah onu yeniden bütünlüğü ile indirdiğinde yada mü’minler hakîkati bütünlüğü ile yeniden ortaya koyduklarında, parçalanmış olan hakîkatin her bir parçası bâtıl bir din ve düşüncelerden biri hâline gelir ve çeşitli sapkınlıkların konusu olur.

 

Hakîkatin parçalanmasından ortaya çıkan parçaların oluşturduğu bâtıl ancak, hakîkatin tevhid-merkezli olarak yeniden ortaya konulmasıyla def olur gider. Tabi bunun için tevhid-merkezli şuurlu bir toplumun bulunması olmazsa-olmazdır. Bu iş kolay olmayacaktır. Zîrâ başta şeytan olmak üzere nefs ve tâğutlar sürekli olarak hakîkati parçalamak ve bölmek isteyeceklerdir.

 

Hakîkatin “parçalanmış hakîkatlere” ihtiyâcı yoktur. Zâten parçalanmış olan hakîkatlerde, bâtıl ile iyice karışmış olduğu için hakîkatten eser kalmamıştır yada çok az bir değer kalmıştır ki ne Hak’kın ne de hakîkatin buna ihtiyâcı yoktur.

 

Parçalanan hakîkatlerin her parçasında hakîkatten parçalar vardır ve zâten o parçaların din edinilmesi ve taraftar kazanması hakîkatten esintiler taşımasından dolayıdır. Lâkin parçalanan hakîkat “hakîkat” olmaktan çıkacağı için bunlardan bütünsel anlamda hakîki bir düşünce ve amel-eylem ortaya çıkmayacağı için parçalanmış hakîkatin üstüne kurulan yeni dünyâ-görüşü ve düşüncelerin Dünyâ’yı bir düzene ve nizâma sokması mümkün olmaz-olmamaktadır. Dünyâ’yı aynen gökler gibi, Onu düzene ve nizâma sokabilecek olan tek şey, temeli tevhid olan İslâm’dır.

 

Ali Şeriatî: “Tevhidî bir bilinçten uzaklaşarak varılan ayrıştırıcı düşünce biçimleri, hakîkatin, bütünlüğü içerisinde algılanmasının önüne geçer ve çağdaş insanı rahat bırakmayan bir çelişkiye dönüşür. İnsanı, sınırlandırılmış, birbirinden koparılarak ayrıştırılmış kavramlarla düşünmeye ve hayâta bakmaya zorlayan bu düşünce sistemleri, bir anlamda insanın başkalaşım ve düşüşüne yol açan modern trajedilere evrilir. Bu suretle de insan zihni artık gerçeklikler ardındaki vahdeti yakalayamayan, birlik ve bütünlük içerisinde düşünemeyen, sebep-sonuç bağlantısını kavrayamayan bir yapıya indirgenir. Çok-boyutlu düşünebilen insan zihni, artık tek-boyutlu düşünmeye mahkûm edilmiştir. Zihin bu parçalanmışlığa itilirken en büyük haksızlık hakîkate yapılmıştır. Hakîkat-parçaları birbirinden koparılarak bu yalıtılmışlık içerisinde ideâller yok edilmiş, birer safsataya dönüşmüştür” der.

 

Hakîkat, “İslâm hakîkati”dir ve başka da bir hakîkat yoktur. Hakîkat varken, parçalanmış olan hakîkat parçalarını hakîkatten daha üstün görmek ve kutsamak tam bir cehâlettir. Modern insan bununla mâlûldür.

 

Hakîkat parçalanınca sınırlanır ve bu yüzden parça hakîkatlere yapışanlar sınırlı olan ile ilgilenmek zorunda kaldıkları için hiç-bir sorunu çözememektedirler. Zâten parçalanmış hakîkatleri “hakîkat” sanarak parça hakîkatlere sımsıkı yapışanların böyle bir niyetleri, düşünceleri ve eylemleri yoktur.

 

Hakîkat gelince, “parça hakîkatler” yok olup giderler.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Eylül 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder