“Sabır ve
namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır
(bir yük)dır” (Bakara 45).
“Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki:
‘Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim’. Ve kitap verilenlerle
ümmilere de ki: ‘Siz de teslim oldunuz mu?’. Eğer teslim oldularsa, gerçekten
hidâyete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca
tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir” (Âl-i İmran 20).
Teslîmiyet, İslâmiyetin kişide ete-kemiğe
bürünmesi hâlidir. T-eslimiyet=İslâmiyettir. Müslüman olmak, “teslim olmak”
demektir. Bu teslîmiyet “sâdece Allah’a olan ve O’ndan başkasına olmayan”
teslîmiyettir. İslâm kelimesinin başına “t” harfi konduğunda “teslimiyet” olur.
Teslim=T-eslim olmadan İslâm olun(a)maz. İslâm olmak t-eslim olmak demektir.
Müslüman olduğunu söylediği hâlde bir türlü teslim olamayanların müslümanlık
iddiâsı laftan öteye gidemez. Zîrâ müslüman olmak teslim olmayı gerektirir.
Teslîmiyet olmadan İslâmiyet olmaz.
Peki teslîmiyet kime olacaktır?. Tabî ki de
teslimiyet sâdece, âlemlerin rabbi olan Allah’a yapılacaktır. Çünkü Yaratıcı
kim ise, teslîmiyet yâni kulluk da ona yapılmalıdır. Zâten kulluğun göstergesi
olan teslîmiyeti hak eden tek varlık Allah’tır. Teslîmiyet kelimesi birileri
tarafından kötü bilinmekte ve pasiflik olarak görülmektedir. Teslîmiyet eğer
Allah’tan başkasına yapılıyorsa pasifliktir, küfürdür, şirktir ve âcizliktir.
Teslîmiyet sâdece Yaratıcıya yapılır.
Allah’a karşı gösterilmeyen teslîmiyet,
mutlakâ başkalarına yada başka şeylere karşı gösterilmeye başlanır. O zaman da
kula-kulluk kaçınılmaz olur ki zulmün en âlâsı olan şirk budur. Allah’tan başka
hiç kimse kendisine teslîmiyet gösterilmeye lâyık değildir ve bunu hak-etmez.
Peygamberlere ve “bizden olan emir sâhipleri”ne de itaat edilir ama bu, Allah’a
olan teslîmiyet şeklindeki gibi bir itaat değildir. Yâni “mutlak itaat”
anlamındaki teslîmiyet “sâdece Allah’a” gösterilir. İşte böyle bir
teslîmiyettir insanı gerçek anlamda insan ve mü’min kılan, ona gerçek değeri
veren.
İslâm
“sâdece Allah’a olan teslîmiyet”tir ki bu teslîmiyet ilk önce iç-âlemlerde,
zihinlerde ve kâlpte başlar ama orada durmaz ve dış-âlemde de tezâhür eder. Bu
tezâhür en ideâl şekilde ancak namaz ile gösterilebilir. “Namaz Arapçada salât
demektir” diyelim de “İslâm’da namaz yoktur salât vardır” diyen çok-bilmişlerin
ağızlarını kapayalım. Namazdaki kıyam, rükû ve secde hâli, teslîmiyetin en
ideâl duruşları ve göstergeleridir. Hele secde hâli “kulun Allah’a en yakın olduğu an” olmak
bakımından teslîmiyetin kemâlidir. Çünkü secde hâlindeyken kişinin ilahlık
taslaması, kibir göstermesi ve isyân etmesi mümkün değildir. Allah’a teslîmiyet
gösteremediği için itaat edemeyen ve isyân edenlerin bir türlü namaz
kılamamalarının arkasında bu vardır. Namaz bir teslîmiyet göstergesidir ve
teslîm olamayanlar elbette namaz kılamazlar. O-hâlde namaz, kişinin Allah’a
karşı teslim olup-olmadığını ve teslîmiyet derecesini gösteren en ideâl ibâdet
biçimidir. Teslîmiyet tâviz verilemeyecek bir şey olduğu için günde beş vakit
olarak namaz kılmakla “sâdece Allah’a karşı teslim olma”nın idmanı yapılmalıdır
ki O’ndan başkasına teslim olunmasın da
hem küfre ve şirke düşülmesin hem de insan kendini komik bir duruma ve acziyet
içine düşürmesin.
Kişinin
teslîmiyet derecesi, namaza karşı olan tutumuna göre belli olur. Namaza olan
meyil yada ilgisizlik teslîmiyetin derecesini gösterir. Teslîmiyet
göster(e)meyenler namaz kılmadıkları gibi, yeterli teslîmiyete sâhip olmayanlar
da namaza üşene-üşene kalkarlar:
“Gerçek şu
ki, münâfıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır.
Namaza kalktıkları zaman isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve
Allah’ı ancak çok az anarlar” (Nîsâ 142).
Evet; kişinin İslâm üzere olup-olmadığı yâni
müslüman olup-olmadığı “sâdece Allah’a olan” teslîmiyetine göre ölçülür. Sâdece
Allah’a teslim olmayanlar Allah’tan başka her-şeye teslim olurlar, olmak
zorunda kalırlar. Çünkü teslim olunacak üçüncü bir şık yoktur. Sâdece Allah’a
olan teslîmiyetin olmaması durumu namazsızlık olarak yada yeterli teslîmiyetin
yokluğunda, namazın gevşetilmesi olarak görünür. Namaz ile teslîmiyetin
yan-yana anılmasının nedeni, teslîmiyetin en iyi şekilde ancak namaz ile
kanıtlanabileceği, bu nedenle de namazın “dînin direği” olmasından
dolayıdır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder