“Kendi istek
ve tutkularını (hevâsını) ilah edineni gördün mü?. Şimdi ona karşı sen mi vekil
olacaksın?” (Furkân 43).
Târih boyunca insanın en büyük ilahı ve tapındığı şey “çıkarı”
olmuştur. İnsan çıkarına tapan bir varlıktır. Çıkarını savunmak ve onun için mâkûl
seviyede çalışmak normâldir elbette. Fakat çıkara tapmak büyük bir sorundur ki
tüm zamanlarda yaşanan soruların ana-nedeni budur. Tüm zamanlarda Dünyâ’nın
hâl-i pür melâlinin nedeni “çıkara tapmak” olmuştur.
Müslümanlar da dâhil, günümüzdeki insanların tek bir sorunu vardır:
Çıkara tapmak. Diğer sorunlar hep çıkara tapmanın izdüşümüdür.
İslâm Dîni’nin târih boyunca en amansız düşmanı,
“çıkar dîni” ve “çıkar dînin bağlıları” olmuştur. İslâm’a ve peygamberlere ilk
karşı çıkanlar ve en etkili düşmanlar hep çıkarlarına tapan servet-sâhipleri
olmuştur. Bu-bağlamda tüm putlar, servet-sâhiplerinin çıkarlarını korumak ve
genişletmek için kurdukları tezgâhlar ve kullandıkları nesnelerdir. Bu tezgah
babadan oğula sürüp gitmiştir ve gitmektedir. İşte tüm peygamberler bu tezgâhı
bozmak ve yerine adâleti ve eşitliği ikâme etmek için gönderilmişlerdir ki tüm
vahiylerin ana-konusu da budur. Tevhid, göklerdeki gibi bir adâletin yeryüzünde
de ikâme edilmesi hedefidir.
Mekke müşriklerinin Peygamberimiz’e yaptıkları
îtirâzın odak noktasında çıkarlarını yitirmek korkusu vardı. “Eğer
tanrılarımızdan vazgeçersek hem Mekke’nin hem de bizim îtibârımız azalır ve
biter gider de fakirleşiriz” diyorlardı. Yâni hep çıkarlarını kaybetme korkusu
nedeniyle karşı çıkıyorlardı. Bu onlar için büyük bir felâketti. Tabi Allah’ın
hazînelerini hakkıyla takdir edemedikleri için ilerisini düşünemiyorlardı.
Hâlbuki çok değil, yaklaşık 50 yıl sonra çok daha büyük çıkarlar elde ettiler
de zamânında yapılan îtirazların ne kadar yersiz olduğunu gördüler. Tabi onlar
yine çıkarlarına tapmaya devâm ettiler. Sâdece samîmi mü’minler bundan
müstesnâdır.
İnsanlık târihi, zenginlerin, “çıkarlarını koruma”
târihidir. Zenginlerin çıkarı korundukça diğer insanların çıkarı artmaktadır.
Düzen böyle kurulmuştur. Eğer çıkarınızı arttırmak istiyorsanız, ilk yapmanız
gereken şey servet-sâhiplerinin çıkarlarını arttırmasını savunmak olmalıdır.
Yoksa çıkarınızı arttırmak için bir alan bulamazsınız.
Modern insan, hakkâniyetli davranmayı kerizlik olarak görmektedir.
Zîrâ modern insan, çıkarına göre hareket etmemeyi enâyilik olarak görüyor.
“İnsan nasıl olur da çıkarına göre davranmaz” diyorlar. İnsan elbette mâkûl
şartlarda çıkarı için çalışacaktır, fakat mü’minler çıkarlarına tapmazlar.
Sorun çıkar elde etmek değil çıkara tapmaktır. Dünyâ’nın anasını ağlatanlar,
hırsla ve büyük bir huşû ile çıkarına tapanlardır.
Çıkarları peşinde aşırı koşmayı ve çıkara tapmayı yasaklayan İslâm,
çıkarına tapanlar için büyük bir engeldir. İslâm’ın amansız düşmanı olmanın
gerisinde işte bu vardır. Çıkarına tapanlar, İslâm’ın “îsâr” dediği şeye
hiç-bir anlam veremezler. Îsâr, çıkara tapmanın önündeki en büyük engeldir.
“Sözlükte ‘bir şeyi veyâ bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme’
mânâsına gelen îsâr, ahlâk
terimi olarak ‘bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sâhip olduğu
imkânları başkalarının ihtiyâcını karşılamak üzere kullanması, başkasının
yarârı için fedâkârlıkta bulunması’ demektir. Cürcânî, îsârı, ‘kişinin
başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veyâ bir zarardan
öncelikle onu koruması’ şeklinde târif ederek bu anlayışın din-kardeşliğinin en
ileri derecesi olduğunu belirtir. Îsâr için batı dillerinde Altruizm, Arapça’da
daha çok ‘gayriyye’,
Türkçe’de ise ‘diğerkâmlık ve özgecilik’ terimleri
kullanılmaktadır” (TDV İslam Ansiklopedisi).
İslâm’ın bir uygulaması olarak “îsâr”, “kişinin bir şeye muhtâç
olmasına rağmen o şeyi Allah için başkasına vermesi”dir. Kur’ân’da bu, şu
şekilde söz-konusu edilir:
“Kendilerinden
önce o yurdu (Medîne’yi) hazırlayıp îmânı (gönüllerine) yerleştirenler ise,
hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir
ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile
(kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil
tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar felâh (kurtuluş) bulanlardır” (Haşr
9).
İslâm ‘da kişi hem çıkarına tapacak kadar bir servet elde edemez hem
de mü’minler, elde ettikleri malı-mülkü çıkar için kullanmayı düşünmezler.
Çünkü çıkara tapmak bir şirktir, küfürdür. Şirk; Allah’ın ekmeğini yiyip de
şeytana, nefse ve tâğutlara kulluk yapmak demektir.
Modern devlet için; “tek-tek bireyler”i değil, “genel çıkarlar”ı
gözetir ve kâle alır diyorlar ama bunun aslı yoktur. Modern-seküler yâni
İslâmî olmayan devletler hep mutlu bir azınlığın çıkarını korumak için çalışıp
uğraşırlar ki kendileri de bu çıkarlar üzerinden çıkar sağlarlar. Tabi mutlu
azınlığın çıkarını için mutsuz çoğunluğun çıkarını zedeliyorlar ve onları zor
durumda bırakıyorlar. Modern-seküler devletlerin hepsi böyledir.
Kânunlar ikiye ayrılır: 1-Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın mutlak
kânunları; 2-Bir-takım kaprisli insanların, çıkarları için uydurdukları
değişken yasalar. İşte demokrasi, parlamenter rejim, oy kullanma vs. hep mutlu
azınlığın çıkarını korumak ve genişletmek için kurulmuş şeytan-işi pislik
ideoloji ve sistemlerdir. İnsanlar bundan kurtulmadan çıkarına tapanların
zulmünden kurtulmayacak ve zor hayatlarını sürdürmek zorunda kalacaklardır. Ne
diyordu “Yaşamak Güzel Şey” filminde boş-rôl oyuncusu: “Bu düzen değişmedikçe,
düzülen değişmez”.
Mecliste kânun çıkaran vekiller, “aleyhlerine olacak bir kânun”
çıkarırlar mı?. Tabî ki de çıkarmazlar. O-hâlde çıkarılan kânunlar, “vekillerin
lehlerine” olan çıkarları için çıkardıkları kânunlardır.
Dünyâ genelinin mevcut genel politikası, “ABD’nin çıkarlarını korumak”
üzerine kurulmuştur. Birileri bir şey yapacakları zaman, “acaba ABD ne der”
diye düşünmek zorunda kalıyor. ABD’nin çıkarına bir şey yapmıyor ve yapamıyor.
Çünkü ABD çıkarına tapanların kurduğu ve çıkarı için her-şeyi yapabilecek
olanların yaşadığı bir devlettir.
Kur’ân, Sünnet, bilim, akıl, mantık vs. istediğiniz delîli getirin,
insanların çoğu yine de mevcut zihniyetlerine, alışık oldukları şeylere,
hayâllerine, arzularına ve çıkarlarına göre hareket edecektir. Çünkü,
insanların en büyük dîni ve kutsalı çıkarlarıdır. Dünyâ, “sâdece Allah’a
tapanlar” ile “çıkarına tapanların” mücâdele meydanıdır. Çıkarlarına tapanlara
karşı bu mücâdeleyi sürdürenler yada sürdürmesi gerekenler samîmi mü’minlerdir.
O-hâlde ey mü’minler!; para ve maddî çıkar için olmayan eylemleriniz
olsun. Zîrâ sizin için en büyük çıkar,
“cennet”tir.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ağustos 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder