22 Ağustos 2024 Perşembe

Çıkarına Tapmak


“Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) ilah edineni gördün mü?. Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkân 43).

 

Târih boyunca insanın en büyük ilahı ve tapındığı şey “çıkarı” olmuştur. İnsan çıkarına tapan bir varlıktır. Çıkarını savunmak ve onun için mâkûl seviyede çalışmak normâldir elbette. Fakat çıkara tapmak büyük bir sorundur ki tüm zamanlarda yaşanan soruların ana-nedeni budur. Tüm zamanlarda Dünyâ’nın hâl-i pür melâlinin nedeni “çıkara tapmak” olmuştur.

 

Müslümanlar da dâhil, günümüzdeki insanların tek bir sorunu vardır: Çıkara tapmak. Diğer sorunlar hep çıkara tapmanın izdüşümüdür.

 

İslâm Dîni’nin târih boyunca en amansız düşmanı, “çıkar dîni” ve “çıkar dînin bağlıları” olmuştur. İslâm’a ve peygamberlere ilk karşı çıkanlar ve en etkili düşmanlar hep çıkarlarına tapan servet-sâhipleri olmuştur. Bu-bağlamda tüm putlar, servet-sâhiplerinin çıkarlarını korumak ve genişletmek için kurdukları tezgâhlar ve kullandıkları nesnelerdir. Bu tezgah babadan oğula sürüp gitmiştir ve gitmektedir. İşte tüm peygamberler bu tezgâhı bozmak ve yerine adâleti ve eşitliği ikâme etmek için gönderilmişlerdir ki tüm vahiylerin ana-konusu da budur. Tevhid, göklerdeki gibi bir adâletin yeryüzünde de ikâme edilmesi hedefidir.

 

Mekke müşriklerinin Peygamberimiz’e yaptıkları îtirâzın odak noktasında çıkarlarını yitirmek korkusu vardı. “Eğer tanrılarımızdan vazgeçersek hem Mekke’nin hem de bizim îtibârımız azalır ve biter gider de fakirleşiriz” diyorlardı. Yâni hep çıkarlarını kaybetme korkusu nedeniyle karşı çıkıyorlardı. Bu onlar için büyük bir felâketti. Tabi Allah’ın hazînelerini hakkıyla takdir edemedikleri için ilerisini düşünemiyorlardı. Hâlbuki çok değil, yaklaşık 50 yıl sonra çok daha büyük çıkarlar elde ettiler de zamânında yapılan îtirazların ne kadar yersiz olduğunu gördüler. Tabi onlar yine çıkarlarına tapmaya devâm ettiler. Sâdece samîmi mü’minler bundan müstesnâdır.    

 

İnsanlık târihi, zenginlerin, “çıkarlarını koruma” târihidir. Zenginlerin çıkarı korundukça diğer insanların çıkarı artmaktadır. Düzen böyle kurulmuştur. Eğer çıkarınızı arttırmak istiyorsanız, ilk yapmanız gereken şey servet-sâhiplerinin çıkarlarını arttırmasını savunmak olmalıdır. Yoksa çıkarınızı arttırmak için bir alan bulamazsınız.  

 

Modern insan, hakkâniyetli davranmayı kerizlik olarak görmektedir. Zîrâ modern insan, çıkarına göre hareket etmemeyi enâyilik olarak görüyor. “İnsan nasıl olur da çıkarına göre davranmaz” diyorlar. İnsan elbette mâkûl şartlarda çıkarı için çalışacaktır, fakat mü’minler çıkarlarına tapmazlar. Sorun çıkar elde etmek değil çıkara tapmaktır. Dünyâ’nın anasını ağlatanlar, hırsla ve büyük bir huşû ile çıkarına tapanlardır. 

 

Çıkarları peşinde aşırı koşmayı ve çıkara tapmayı yasaklayan İslâm, çıkarına tapanlar için büyük bir engeldir. İslâm’ın amansız düşmanı olmanın gerisinde işte bu vardır. Çıkarına tapanlar, İslâm’ın “îsâr” dediği şeye hiç-bir anlam veremezler. Îsâr, çıkara tapmanın önündeki en büyük engeldir.     

 

“Sözlükte ‘bir şeyi veyâ bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme’ mânâsına gelen îsâr, ahlâk terimi olarak ‘bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sâhip olduğu imkânları başkalarının ihtiyâcını karşılamak üzere kullanması, başkasının yarârı için fedâkârlıkta bulunması’ demektir. Cürcânî, îsârı, ‘kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veyâ bir zarardan öncelikle onu koruması’ şeklinde târif ederek bu anlayışın din-kardeşliğinin en ileri derecesi olduğunu belirtir. Îsâr için batı dillerinde Altruizm, Arapça’da daha çok ‘gayriyye’, Türkçe’de ise ‘diğerkâmlık ve özgecilik’ terimleri kullanılmaktadır” (TDV İslam Ansiklopedisi).

 

İslâm’ın bir uygulaması olarak “îsâr”, “kişinin bir şeye muhtâç olmasına rağmen o şeyi Allah için başkasına vermesi”dir. Kur’ân’da bu, şu şekilde söz-konusu edilir:

 

“Kendilerinden önce o yurdu (Medîne’yi) hazırlayıp îmânı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar felâh (kurtuluş) bulanlardır” (Haşr 9).

 

İslâm ‘da kişi hem çıkarına tapacak kadar bir servet elde edemez hem de mü’minler, elde ettikleri malı-mülkü çıkar için kullanmayı düşünmezler. Çünkü çıkara tapmak bir şirktir, küfürdür. Şirk; Allah’ın ekmeğini yiyip de şeytana, nefse ve tâğutlara kulluk yapmak demektir.

 

Modern devlet için; “tek-tek bireyler”i değil, “genel çıkarlar”ı gözetir ve kâle alır diyorlar ama bunun aslı yoktur. Modern-seküler yâni İslâmî olmayan devletler hep mutlu bir azınlığın çıkarını korumak için çalışıp uğraşırlar ki kendileri de bu çıkarlar üzerinden çıkar sağlarlar. Tabi mutlu azınlığın çıkarını için mutsuz çoğunluğun çıkarını zedeliyorlar ve onları zor durumda bırakıyorlar. Modern-seküler devletlerin hepsi böyledir.

 

Kânunlar ikiye ayrılır: 1-Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın mutlak kânunları; 2-Bir-takım kaprisli insanların, çıkarları için uydurdukları değişken yasalar. İşte demokrasi, parlamenter rejim, oy kullanma vs. hep mutlu azınlığın çıkarını korumak ve genişletmek için kurulmuş şeytan-işi pislik ideoloji ve sistemlerdir. İnsanlar bundan kurtulmadan çıkarına tapanların zulmünden kurtulmayacak ve zor hayatlarını sürdürmek zorunda kalacaklardır. Ne diyordu “Yaşamak Güzel Şey” filminde boş-rôl oyuncusu: “Bu düzen değişmedikçe, düzülen değişmez”.  

 

Mecliste kânun çıkaran vekiller, “aleyhlerine olacak bir kânun” çıkarırlar mı?. Tabî ki de çıkarmazlar. O-hâlde çıkarılan kânunlar, “vekillerin lehlerine” olan çıkarları için çıkardıkları kânunlardır.

 

Dünyâ genelinin mevcut genel politikası, “ABD’nin çıkarlarını korumak” üzerine kurulmuştur. Birileri bir şey yapacakları zaman, “acaba ABD ne der” diye düşünmek zorunda kalıyor. ABD’nin çıkarına bir şey yapmıyor ve yapamıyor. Çünkü ABD çıkarına tapanların kurduğu ve çıkarı için her-şeyi yapabilecek olanların yaşadığı bir devlettir. 

 

Kur’ân, Sünnet, bilim, akıl, mantık vs. istediğiniz delîli getirin, insanların çoğu yine de mevcut zihniyetlerine, alışık oldukları şeylere, hayâllerine, arzularına ve çıkarlarına göre hareket edecektir. Çünkü, insanların en büyük dîni ve kutsalı çıkarlarıdır. Dünyâ, “sâdece Allah’a tapanlar” ile “çıkarına tapanların” mücâdele meydanıdır. Çıkarlarına tapanlara karşı bu mücâdeleyi sürdürenler yada sürdürmesi gerekenler samîmi mü’minlerdir.

 

O-hâlde ey mü’minler!; para ve maddî çıkar için olmayan eylemleriniz olsun.  Zîrâ sizin için en büyük çıkar, “cennet”tir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ağustos 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder