22 Ağustos 2024 Perşembe

Bilmeyenlerin ve Yapmayanların İslâm Düşmanlığı

 
“Onlar, ‘çirkin bir hayâsızlık’ işlediklerinde: ‘atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti’ derler. De ki: Şüphesiz Allah, çirkin hayâsızlıkları emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?” (A’raf 28).
 
“Ey îman edenler!; yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?. Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazap (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti)” (Saff 2-3).
 
Bir şeye karşı olan düşmanlık ya bilinçlidir yada körü-körünedir. Gerçekten de düşman olunması gereken şeylere yada kişilere düşman olmak normâl ve doğrudur. Fakat insanlar genelde bilmedikleri, tanımadıkları ve yapmadıkları şeylere düşman olurlar. İnsanların dost olması gereken şeye düşman olmalarının nedeni, düşman oldukları şeyi, tanımama, yanlış tanıma, yanlış düşünme, bilmeme ve o şeyi yapmama nedeniyledir. Bu-bağlamda târih boyunca en büyük düşmanlık, Allah’a, peygamberlere ve Allah katındaki tek hak din olan İslâm’a karşı yapılmıştır. Oysa İslâm’da ebedî düşman sâdece “şeytan”dır.
 
Bilmediklerine ve yapmadıklarına düşman olmak insanın onulmaz hastalığı hâline gelmiştir. Modernizm ile birlikte bilginin alabildiğine çoğaldığı ve yaygınlaştığı bir zamanda bile insanlar bilmedikleri ve yapmadıkları için İslâm’a düşman oluyorlar. Müslümanlar da dâhil insanların bir kısmı bilmediği için, diğer kısmı ise yapmadığı için İslâm’a düşman olmaktadır. Çünkü dost olunması gereken şeye yada kişiye düşman olmak ancak “bilmemek” ve “yapmamak”la alakalıdır. İnsan bilmediği ve yapmadığı şeye zamanla düşman olmaya başlar.   
 
İnsanlık târihindeki hiç-bir düşmanlık, “dîne yapılan düşmanlık” kadar şiddetli olmamıştır. “Din uğruna ağır şiddetler yaşanmıştır” diyenler şunu iyi bilsin ki, dîne olan düşmanlık çok daha ağırdır. Öyle ki, dîne olan düşmanlık, kişinin tüm Dünyâ’yı yakmasına bile yol açabilecek kadar şiddetli olabilir. İnsanlık târihindeki en ağır düşmanlık, Allah katındaki tek hak din olan İslâm’a karşı yapılmıştır.
 
İslâm’a rağmen kurulan tüm sistemler İslâm’ın düşmanıdır. Çünkü onlar bilmedikleri ve yapmadıkları için İslâm’a düşmandırlar. Bu düşmanlık nedeniyle de hem müslümanlara düşmanlık edip durmaktadırlar, hem de onları birbirlerine de düşman etmektedirler. 
 
Halifeliğin kaldırılması batı’nın isteği ve zorlamasıyla olmuştur. “Çimento” işlevi gören halifelik kalkınca Osmanlı/Türk’ün müslüman-dünyâ ile ilişkileri kesilecek, İslâm-dünyâsı zayıflayacak ve sonunda da müslüman-coğrafyada bulunan yer-altı ve yer-üstü zenginlikler bir baskı ile karşılaşılmadan batı tarafından kolaylıkla sömürülebilecektir ve de aynen böyle olmuştur. Fakat bu projenin tutması için milletleri bir-birine düşman etmek gerekiyordu ki bunu da çeşitli söylemler ile gerçekleştirdiler. Meselâ Türklere: “Araplar sizi arkadan vurdu/vuruyor” derlerken; Araplara da: “Bu Türkler de dinden çıktı ve sizi kendi hâlinizde savunmasız bıraktı” dediler. Bu uzun zamandır sünnî-şiî düşmanlığı olarak devâm ettiriyorlar. İslâm-dışı (seküler) öğretiler ve kültürle bu düşünceler ve düşmanlıklar çok kolay oluşturulabildi. İslâm-dünyâsının hâl-i pür melâlinin nedeni budur (birliğin bozulması). Bilmemek, paylaşmamak ve birlikte yapmamak insanları ama en çok da müslümanları birbirlerine düşman etmektedir.
 
Târih boyunca müslümanlar ilk defâ, “modernite” ile birlikte kendilerini küçümsüyor ve düşmanlarını yüceltiyorlar. Târih boyunca müslümanlar ilk defâ, modernite ile birlikte, düşmanları karşısında aşağılık kompleksine kapılmaktadırlar. Çünkü hem bilmemekte hem de yapmamaktadırlar. Bir şeye körü-körüne bağlı olunca, kısa bir süre sonra aynı şeye “körü-körüne düşman olmak” kaçınılmazdır.
 
“Sâdece bilmek” yada “sâdece yapmak” eksik kalmaktadır. “Bilerek yapmak ise İslâm’ın amacı ve emridir. Zâten ancak bilerek yapanlar birbirlerine dost olmakta, aksi-hâlde düşmanlık kaçınılmaz hâle gelmektedir.
 
Modern insan hem gerçekten bilmediği hem de yapmak diye bir düşüncesi ve davranışı olmadığı için o şeye yabancı kalıyor ve düşmanlık göstermeye başlıyor.
 
Modern insan şeytanın, nefsin ve tâğutların oluşturduğu konfor alanın içinde kendinden geçmiş bir vaziyette olduğu için bu konforu bozan hattâ yaralayan şeylere düşmanlık gösteriyor. Bu konforu en çok bozan şey İslâm olduğu için, İslâm’a tüm yönlerden saldırıyorlar. Modern insan her-şey üzerinden İslâm’a düşmanlık yapıyor. Meselâ modern insan, modern-bilim hatırına, modern teorilere aykırı düşüyor diye İslâm’a düşman olmaktadır. Bunu daha harâretli şekilde yapanlar Müslüman bilginlerdir. Modern müslümanlar, nefislerine ve modernizme hitâp etmeyen ve uygun olmayan dîne düşman oluyorlar. Bu yüzden modernizmin târihi, “dinden kopuş” ve “dîne düşman olma”nın târihidir.
 
Türklerde Tanzimat Fermânı ile başlayan ama cumhuriyet dönemi ile birlikte yoğunlaşan bir, “arap-doğulu-müslüman düşmanlığı” ve “batı hayranlığı” ortaya çıktı. Lâiklik bunun üzerine mum dikiyor. Lâiklik denen sapkınlık nedeniyle doğu’dan uzak bırakıldıkları için doğu’yu bilmeyenler ve kendilerine “Müslüman” demelerine rağmen Müslümanlık adına bir şey yapmadıkları için dîne ve dînin kurallarına karşı soğuk olmaktadırlar. Tabi bu soğukluk kısa zamanda düşmanlığa dönüşmektedir.  
 
İslâm’a değil de müslümanlara düşman oldukları söylemleri boş laflardır. Mekke müşrikleri İslâm üzerinden müslümanlara düşman oluyorlardı. Modern insan ise, müslümanlar üzerinden İslâm’a düşmanlık yapıyorlar. Olan şey -her ne kadar belli etmek istemeseler de- görebilenler için çok açıktır. Ben de onlara diyorum ki; “siz doğu’ya ve doğuluya, Araplara yâni kara kaşlı ve kara gözlülere ve de İslâm’a düşman mısınız?”, o zaman ben de batı’ya ve batılıya, yunana, ruma ve frenke ve bir din hâline getirdiğiniz lâik, seküler, kapitâlist, liberâlist, komünist, sosyalist, feminist, modern-beşeri sistemlerinize, “üstün insan” sandığınız sarı saçlı ve mâvi gözlüleri kutsamanıza, modern-bilim ve teknolojiye, adâletsizliğinize, eşitsizliğinize, ikiyüzlülüğünüze, haksızlığınıza ver ahlâksızlığınıza, şirkinize, küfrünüze, zulmünüze şerefsizliğinize en ağır şekilde düşmanım. 
 
İşin kötü yanı, İslâm’a düşman olan bir-çok müslüman(!) da var. Adam -sözde- ilâhiyat profesörü olmuş, moderne uymuyor diye İslâm’a düşman olduğu için sövüp-sayıyor şerefsiz oğlu şerefsiz. Neden böyledir?. Çünkü İslâm’dan verilen tâviz(ler), kişiyi yakın-uzak vâdede mutlakâ “İslâm düşmanı” yapar. İslâm’ı “İslâm düşmanları”ndan öğrenen yavşaklar mutlakâ “İslâm düşmanı” olurlar. Oysa İslâm, Kur’ân’la öğrenilir, Sünnet ile uygulanır.
 
Eğer “güçlü”den yanaysanız, “güçsüz”e düşmansınızdır. Modern müslümanlar güç karşısında kendilerinden geçtikleri ve güce meftûn, hayrân ve râm oldukları için her-şeyi güce göre ölçmeye başladılar. Bu nedenle de modern müslümanlar güç karşısında madden güçsüz durumda kalan İslâm’a içten-içe düşman oluyorlar.
 
Bâtı’ya doğru gidildikçe, doğu-doğulu, Arap ve müslüman düşmanlığının arttığı görülür. Arap düşmanlığı, üstü-kapalı bir İslâm düşmanlığıdır. Lâikler Cumhuriyet döneminde İslâm düşmanlığını “Arap düşmanlığı” üzerinden  yapmışlardır. Araplara sırt dönmeleri aslında İslâm’a sırt dönmelerinin bir tezâhürüydü. Bunu yapanlar daha çok lâik kesimdi. Çünkü onlar İslâm’ın yerine Türklüğü geçirdiler ve bu nedenle de 1.000 yıldır birlikte oldukları doğu’dan, Araplardan ve müslümanlardan uzaklaştılar. Bu uzaklaşma yabancılaşmayı getirdi. Bu yabancılaşma ise bilmeme, tanımama ve birlikte yapmamaya neden oldu-oluyor. Lâikler dîni, kavim adı üzerinden bilmeye ve tanımlamaya alışkındırlar. İslâm’ı tek-başına andığınızda rahatsız olurlar da Türk-İslâm sentezi yaparlar.
 
Lâikler ve modernler, Kur’ân’ı hem bilmedikleri hem de emirlerini yapmadıkları için Kur’ân kültürüne yabancılaşmışlardır. Bu nedenle de dîni kötülemeyi ve ona düşmanlık yapmayı, uydurma rivâyetler üzerinden yaparlar. Bunların yazdığına ve konuştuğuna baktığınızda, Kur’ân’dan hiç örnek ver(e)mediklerini görürsünüz. Çünkü onlar Kur’ân’ı hem bilmedikleri hem de emirlerini yerine getirmezler.
 
Modern insan ne gerçekten bilmekte ne de yapmaktadır. Bu yüzden de şirâzesini kaçırmıştır. Öyle ki, dost olunması gerekene düşman, düşman olunası gerekene ise dost olmaktadır. Şeytanı, nefsi ve tâğutları dost kabûl edip de Allah’a, peygamberlere ve İslâm’a düşman olmak, hem bilmemenin, hem yapmamanın hem de ağır bir sapkınlığın sonucudur.
 
Allah’tan başka ilah gibi görülen ve kabûl edilenleri (tâğut) inkâr edip onlara düşman olmuyorsanız, Allah’ın varlığını tek-başına kabûl etmenizin bir önemi ve anlamı yoktur.
 
Bizim küfre ve şirke karşı olan düşmanlığımız, kâfirlerin ve müşriklerin İslâm’a olan düşmanlığından daha güçlü olmadıkça İslâm’ı hayâta hâkim kılmamız mümkün değildir.
 
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
 
Hârûn Görmüş
Ağustos 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder