“Onlar,
‘çirkin bir hayâsızlık’ işlediklerinde: ‘atalarımızı bunun üzerinde bulduk.
Allah bunu bize emretti’ derler. De ki: Şüphesiz Allah, çirkin hayâsızlıkları
emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?” (A’raf
28).
“Ey îman
edenler!; yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?. Yapmayacağınız şeyi söylemeniz,
Allah katında bir gazap (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil
etti)” (Saff 2-3).
Bir şeye
karşı olan düşmanlık ya bilinçlidir yada körü-körünedir. Gerçekten de düşman
olunması gereken şeylere yada kişilere düşman olmak normâl ve doğrudur. Fakat
insanlar genelde bilmedikleri, tanımadıkları ve yapmadıkları şeylere düşman
olurlar. İnsanların dost olması gereken şeye düşman olmalarının nedeni, düşman
oldukları şeyi, tanımama, yanlış tanıma, yanlış düşünme, bilmeme ve o şeyi
yapmama nedeniyledir. Bu-bağlamda târih boyunca en büyük düşmanlık, Allah’a,
peygamberlere ve Allah katındaki tek hak din olan İslâm’a karşı yapılmıştır.
Oysa İslâm’da ebedî düşman sâdece “şeytan”dır.
Bilmediklerine
ve yapmadıklarına düşman olmak insanın onulmaz hastalığı hâline gelmiştir.
Modernizm ile birlikte bilginin alabildiğine çoğaldığı ve yaygınlaştığı bir
zamanda bile insanlar bilmedikleri ve yapmadıkları için İslâm’a düşman
oluyorlar. Müslümanlar da dâhil insanların bir kısmı bilmediği için, diğer
kısmı ise yapmadığı için İslâm’a düşman olmaktadır. Çünkü dost olunması gereken
şeye yada kişiye düşman olmak ancak “bilmemek” ve “yapmamak”la alakalıdır.
İnsan bilmediği ve yapmadığı şeye zamanla düşman olmaya başlar.
İnsanlık târihindeki hiç-bir düşmanlık, “dîne yapılan düşmanlık” kadar
şiddetli olmamıştır. “Din uğruna ağır şiddetler yaşanmıştır” diyenler şunu iyi
bilsin ki, dîne olan düşmanlık çok daha ağırdır. Öyle ki, dîne olan düşmanlık,
kişinin tüm Dünyâ’yı yakmasına bile yol açabilecek kadar şiddetli olabilir. İnsanlık
târihindeki en ağır düşmanlık, Allah katındaki tek hak din olan İslâm’a karşı
yapılmıştır.
İslâm’a rağmen kurulan tüm sistemler İslâm’ın düşmanıdır. Çünkü onlar bilmedikleri
ve yapmadıkları için İslâm’a düşmandırlar. Bu düşmanlık nedeniyle de hem
müslümanlara düşmanlık edip durmaktadırlar, hem de onları birbirlerine de
düşman etmektedirler.
Halifeliğin kaldırılması batı’nın isteği ve zorlamasıyla olmuştur.
“Çimento” işlevi gören halifelik kalkınca Osmanlı/Türk’ün müslüman-dünyâ ile
ilişkileri kesilecek, İslâm-dünyâsı zayıflayacak ve sonunda da
müslüman-coğrafyada bulunan yer-altı ve yer-üstü zenginlikler bir baskı ile
karşılaşılmadan batı tarafından kolaylıkla sömürülebilecektir ve de aynen böyle
olmuştur. Fakat bu projenin tutması için milletleri bir-birine düşman etmek
gerekiyordu ki bunu da çeşitli söylemler ile gerçekleştirdiler. Meselâ Türklere:
“Araplar sizi arkadan vurdu/vuruyor” derlerken; Araplara da: “Bu Türkler de
dinden çıktı ve sizi kendi hâlinizde savunmasız bıraktı” dediler. Bu uzun
zamandır sünnî-şiî düşmanlığı olarak devâm ettiriyorlar. İslâm-dışı (seküler)
öğretiler ve kültürle bu düşünceler ve düşmanlıklar çok kolay oluşturulabildi.
İslâm-dünyâsının hâl-i pür melâlinin nedeni budur (birliğin bozulması).
Bilmemek, paylaşmamak ve birlikte yapmamak insanları ama en çok da müslümanları
birbirlerine düşman etmektedir.
Târih boyunca müslümanlar ilk defâ, “modernite” ile birlikte
kendilerini küçümsüyor ve düşmanlarını yüceltiyorlar. Târih boyunca müslümanlar
ilk defâ, modernite ile birlikte, düşmanları karşısında aşağılık kompleksine
kapılmaktadırlar. Çünkü hem bilmemekte hem de yapmamaktadırlar. Bir şeye
körü-körüne bağlı olunca, kısa bir süre sonra aynı şeye “körü-körüne düşman
olmak” kaçınılmazdır.
“Sâdece
bilmek” yada “sâdece yapmak” eksik kalmaktadır. “Bilerek yapmak ise İslâm’ın
amacı ve emridir. Zâten ancak bilerek yapanlar birbirlerine dost olmakta,
aksi-hâlde düşmanlık kaçınılmaz hâle gelmektedir.
Modern insan
hem gerçekten bilmediği hem de yapmak diye bir düşüncesi ve davranışı olmadığı
için o şeye yabancı kalıyor ve düşmanlık göstermeye başlıyor.
Modern insan
şeytanın, nefsin ve tâğutların oluşturduğu konfor alanın içinde kendinden
geçmiş bir vaziyette olduğu için bu konforu bozan hattâ yaralayan şeylere
düşmanlık gösteriyor. Bu konforu en çok bozan şey İslâm olduğu için, İslâm’a
tüm yönlerden saldırıyorlar. Modern insan her-şey üzerinden İslâm’a düşmanlık
yapıyor. Meselâ modern insan, modern-bilim hatırına, modern teorilere aykırı
düşüyor diye İslâm’a düşman olmaktadır. Bunu daha harâretli şekilde yapanlar
Müslüman bilginlerdir. Modern müslümanlar, nefislerine ve modernizme hitâp
etmeyen ve uygun olmayan dîne düşman oluyorlar. Bu yüzden modernizmin târihi,
“dinden kopuş” ve “dîne düşman olma”nın târihidir.
Türklerde Tanzimat Fermânı ile başlayan ama
cumhuriyet dönemi ile birlikte yoğunlaşan bir, “arap-doğulu-müslüman
düşmanlığı” ve “batı hayranlığı” ortaya çıktı. Lâiklik bunun üzerine mum dikiyor.
Lâiklik denen sapkınlık nedeniyle doğu’dan uzak bırakıldıkları için doğu’yu
bilmeyenler ve kendilerine “Müslüman” demelerine rağmen Müslümanlık adına bir şey
yapmadıkları için dîne ve dînin kurallarına karşı soğuk olmaktadırlar. Tabi bu
soğukluk kısa zamanda düşmanlığa dönüşmektedir.
İslâm’a değil de müslümanlara düşman oldukları söylemleri boş
laflardır. Mekke müşrikleri İslâm üzerinden müslümanlara düşman oluyorlardı.
Modern insan ise, müslümanlar üzerinden İslâm’a düşmanlık yapıyorlar. Olan şey
-her ne kadar belli etmek istemeseler de- görebilenler için çok açıktır. Ben de
onlara diyorum ki; “siz doğu’ya ve doğuluya, Araplara yâni kara kaşlı ve kara
gözlülere ve de İslâm’a düşman mısınız?”, o zaman ben de batı’ya ve batılıya,
yunana, ruma ve frenke ve bir din hâline getirdiğiniz lâik, seküler,
kapitâlist, liberâlist, komünist, sosyalist, feminist, modern-beşeri
sistemlerinize, “üstün insan” sandığınız sarı saçlı ve mâvi gözlüleri
kutsamanıza, modern-bilim ve teknolojiye, adâletsizliğinize, eşitsizliğinize,
ikiyüzlülüğünüze, haksızlığınıza ver ahlâksızlığınıza, şirkinize, küfrünüze,
zulmünüze şerefsizliğinize en ağır şekilde düşmanım.
İşin kötü yanı, İslâm’a düşman olan bir-çok müslüman(!) da var. Adam
-sözde- ilâhiyat profesörü olmuş, moderne uymuyor diye İslâm’a düşman olduğu
için sövüp-sayıyor şerefsiz oğlu şerefsiz. Neden böyledir?. Çünkü İslâm’dan
verilen tâviz(ler), kişiyi yakın-uzak vâdede mutlakâ “İslâm düşmanı” yapar. İslâm’ı
“İslâm düşmanları”ndan öğrenen yavşaklar mutlakâ “İslâm düşmanı” olurlar. Oysa
İslâm, Kur’ân’la öğrenilir, Sünnet ile uygulanır.
Eğer
“güçlü”den yanaysanız, “güçsüz”e düşmansınızdır. Modern müslümanlar güç
karşısında kendilerinden geçtikleri ve güce meftûn, hayrân ve râm oldukları
için her-şeyi güce göre ölçmeye başladılar. Bu nedenle de modern müslümanlar
güç karşısında madden güçsüz durumda kalan İslâm’a içten-içe düşman oluyorlar.
Bâtı’ya
doğru gidildikçe, doğu-doğulu, Arap ve müslüman düşmanlığının arttığı görülür. Arap
düşmanlığı, üstü-kapalı bir İslâm düşmanlığıdır. Lâikler Cumhuriyet döneminde
İslâm düşmanlığını “Arap düşmanlığı” üzerinden
yapmışlardır. Araplara sırt dönmeleri aslında İslâm’a sırt dönmelerinin
bir tezâhürüydü. Bunu yapanlar daha çok lâik kesimdi. Çünkü onlar İslâm’ın
yerine Türklüğü geçirdiler ve bu nedenle de 1.000 yıldır birlikte oldukları
doğu’dan, Araplardan ve müslümanlardan uzaklaştılar. Bu uzaklaşma
yabancılaşmayı getirdi. Bu yabancılaşma ise bilmeme, tanımama ve birlikte
yapmamaya neden oldu-oluyor. Lâikler dîni, kavim adı üzerinden bilmeye ve
tanımlamaya alışkındırlar. İslâm’ı tek-başına andığınızda rahatsız olurlar da
Türk-İslâm sentezi yaparlar.
Lâikler ve
modernler, Kur’ân’ı hem bilmedikleri hem de emirlerini yapmadıkları için Kur’ân
kültürüne yabancılaşmışlardır. Bu nedenle de dîni kötülemeyi ve ona düşmanlık
yapmayı, uydurma rivâyetler üzerinden yaparlar. Bunların yazdığına ve
konuştuğuna baktığınızda, Kur’ân’dan hiç örnek ver(e)mediklerini görürsünüz.
Çünkü onlar Kur’ân’ı hem bilmedikleri hem de emirlerini yerine getirmezler.
Modern insan
ne gerçekten bilmekte ne de yapmaktadır. Bu yüzden de şirâzesini kaçırmıştır.
Öyle ki, dost olunması gerekene düşman, düşman olunası gerekene ise dost
olmaktadır. Şeytanı, nefsi ve tâğutları dost kabûl edip de Allah’a,
peygamberlere ve İslâm’a düşman olmak, hem bilmemenin, hem yapmamanın hem de
ağır bir sapkınlığın sonucudur.
Allah’tan
başka ilah gibi görülen ve kabûl edilenleri (tâğut) inkâr edip onlara düşman
olmuyorsanız, Allah’ın varlığını tek-başına kabûl etmenizin bir önemi ve anlamı
yoktur.
Bizim küfre
ve şirke karşı olan düşmanlığımız, kâfirlerin ve müşriklerin İslâm’a olan
düşmanlığından daha güçlü olmadıkça İslâm’ı hayâta hâkim kılmamız mümkün
değildir.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ağustos 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder