23 Ağustos 2024 Cuma

İnsanı “İnsan” Yapan Özellikler

 

“Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir vardır” (Tîn 4-6).

 

“Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir yada aklını kullanır mı sayıyorsun?. Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar” (Furkân 44).

 

İnsan en güzel sûrette yaratılmış olsa da aslında aynı-zamanda çok zayıf, naif ve kırılgan olan varlıktır. Bâzen insan büyük travmalara karşı dayanabilse ve bu nedenle de “insan çok dayanıklı bir varlıktır” denilse de aslında bir pıhtı ile bile sonu gelebilecek bir varlıktır. Dev gibi, kaslı, güçlü-kuvvetli bir adam bir pıhtı ile âciz hâle gelebilmekte hattâ hayâtı noktalanabilmektedir.

 

Yaratılmışlar içinde biyolojik olarak en zayıf varlık insandır ve o yüzden de insanlar sürekli olarak birbirlerine ihtiyaç duyarlar. İnsanlarda hayvanların özelliklerinin hiç-biri yoktur. Meselâ balık gibi yüzemezler, kuşlar gibi uçamazlar,  dört ayaklılar gibi koşamazlar vs. Peki tüm bunların eksikliği ne ile kapatılmıştır?. İşte insanı hayvanlardan ve diğer varlıklardan ayıran ve onlardan daha üstün kılan özellikler; bilgi elde etme ve isim koyma yeteneği, akıl, düşünme, ellerinin yapısı, bilinç ve şuurdur. İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve üstün eden noktalar bunlardır. Böylece insan -tam ve kesin olarak olmasa da- tüm varlık üzerine bunlarla egemen durur.

 

Tabi bu saydığımız özellikler ancak “kullanıldığında” işe yarar. Kullanılmadığındaysa pek de bir işe yaramaz ve kişilerde hayvanlaşma özellikleri görülmeye başlanır. Çünkü bu saydıklarımız kullanıldığında aynı-zamanda sâdece insana-has olan bâzı özellikler ve yetenekler de ortaya çıkar. Meselâ kültür, sanat ve muhabbet. Kültür, sanat ve muhabbet insana-has özelliklerdir. İnsanın aklını, rûhunu, kâlbini, zihnini, bilgisini ve bilincini kullandığının  göstergesi, ilim, kültür, sanat ve muhabbet ile belli olur. O-hâlde ilim, kültür, sanat ve muhabbet ne kadar çoğalıyorsa akıl, bilgi ve bilinç de o oranda çoğalırken, ne kadar az kullanılıyorsa o oranda azalıyor demektir.

 

“Âyinesi iştir kişinin” sözünde olduğu gibi, demek ki insanı “insan” yapan özellikler aslında ilim, kültür, sanat, muhabbet, bir dâvâya adanma, hakkı-hakîkati ortaya koyma, adâleti-eşitliği sağlama çabası, haksızlığı ve ahlâksızlığı ortadan kaldırma düşüncesi, sözü yada eylemi içinde olmaktır. İnsan ancak bunları yaparsa yada yapmaya çalışıyorsa “insan” olmuş olur ve hem diğer tüm varlıklardan hem de insan görünümlü olanlardan ayrılarak farklılaşır, böylece Yaratıcının murâdı hâsıl olmuş olur. Aksi-hâlde âyetin de söylediği gibi, en güzel sûrette yaratılmış olan insan baş-aşağı kayarak aşağıların aşağısına düşer de hayvanlar gibi hattâ onlardan daha aşağılık bir varlık hâline gelir.

 

Bilgi sâdece bilgi elde etmekle çoğalan ve kalite kazanan bir şey değildir. Bilgi belli bir noktadan sora amel-eylem hâlinde görünür olduktan ve insanı insan yapan şeylerin içinde olunduğunda kazanılır ve hakîki bilgi de ancak bu şekilde ortaya çıkar. İnsanı insan yapan özellikler bilginin sağlamasını yapar ve doğru bilgiyi ortaya koyar. Belli bir seviyeden sonra bilginin artması için, insanın sosyo-kültürel alanda “değişmesi” gerekir. Değişemiyorsa, bulunduğu ilmî seviye kişinin zirvesidir. Artık orada yatay seyirler yapabilir ancak.

 

O-hâlde kuru bilgi yetersizdir, o bilginin kültürünü de ortaya koymak, onu sanat ve muhabbet ile süslemek gereklidir ki doğaya, doğala ve Allah’ın rızâsına uygun hâle gelsin. Çünkü kültürü içinde yaşamadığınız şeyin, bilgisini de hakkıyla idrâk edemezsiniz. Bu nedenle de onu gerçek anlamda benimseyemezsiniz.

 

Evet; bilgi, bilinç, ilim, kültür, sanat ve muhabbet insanı “insan” yapan özelliklerdir ve insan ancak bunların içinde yoğruluyor olduğunda insanlığını kazanır. Hele de yapılanlar Allah’ın emri ve rızâsı doğrultusunda vahiy-merkezli olduğunda hem iyi bir insan hem de iyi bir mü’min olunur ki aslında insan zirveye ancak bu iki özelliği bir-arada bulundurmakla yükselebilir. İnsanı meleklerden bile daha üstün konuma getiren şey ancak, insanı insan yapan özelliklerin, Allah’ın emri ve rızâsına uygun düşmesi ve de ve vahiy-merkezli olarak yapıldığında anlamını bulur. Yoksa Allah’ı, gaybı, İslâm’ı vs. hesâba katmadan yapılan şeyler bir zaman sonra kişiyi yoldan çıkarır da, insanı “insan” yapan özellikler insanı hayvanlaştırmaya hattâ hayvanlardan daha da aşağı bir varlık hâline getirir. O-hâlde insanı “insan” yapan özellikler ancak Allah-merkezli olduğunda, İslâm-merkezli olduğunda tam karşılığını bulur da kişi böylece Dünyâ’da mutlu-huzurlu bir hayatı yakalarken, âhirette de azaptan kurtulur ve ebedî nîmetler diyârı olan cennetle sevinir. Aksi-hâlde kuru-kuru sâdece insan görünümlü olmak insana çok da bir şey kazandırmaz. Çünkü ne de olsa cehennem insanlarla yada insan görünümlü olan varlıklar ile dolacaktır:

 

“Andolsun!; cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kâlpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hattâ daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gâfil olanlardır” (A’raf 179).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ağustos 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder