“Doğrusu, biz
insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak
îman edip sâlih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir
vardır” (Tîn 4-6).
“Yoksa sen,
onların çoğunu (söz) işitir yada aklını kullanır mı sayıyorsun?. Onlar, ancak
hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar” (Furkân
44).
İnsan en
güzel sûrette yaratılmış olsa da aslında aynı-zamanda çok zayıf, naif ve
kırılgan olan varlıktır. Bâzen insan büyük travmalara karşı dayanabilse ve bu
nedenle de “insan çok dayanıklı bir varlıktır” denilse de aslında bir pıhtı ile
bile sonu gelebilecek bir varlıktır. Dev gibi, kaslı, güçlü-kuvvetli bir adam
bir pıhtı ile âciz hâle gelebilmekte hattâ hayâtı noktalanabilmektedir.
Yaratılmışlar
içinde biyolojik olarak en zayıf varlık insandır ve o yüzden de insanlar
sürekli olarak birbirlerine ihtiyaç duyarlar. İnsanlarda hayvanların
özelliklerinin hiç-biri yoktur. Meselâ balık gibi yüzemezler, kuşlar gibi uçamazlar, dört ayaklılar gibi koşamazlar vs. Peki tüm
bunların eksikliği ne ile kapatılmıştır?. İşte insanı hayvanlardan ve diğer
varlıklardan ayıran ve onlardan daha üstün kılan özellikler; bilgi elde etme ve
isim koyma yeteneği, akıl, düşünme, ellerinin yapısı, bilinç ve şuurdur. İnsanı
diğer varlıklardan ayıran ve üstün eden noktalar bunlardır. Böylece insan -tam ve
kesin olarak olmasa da- tüm varlık üzerine bunlarla egemen durur.
Tabi bu saydığımız
özellikler ancak “kullanıldığında” işe yarar. Kullanılmadığındaysa pek de bir
işe yaramaz ve kişilerde hayvanlaşma özellikleri görülmeye başlanır. Çünkü bu
saydıklarımız kullanıldığında aynı-zamanda sâdece insana-has olan bâzı özellikler
ve yetenekler de ortaya çıkar. Meselâ kültür, sanat ve muhabbet. Kültür, sanat
ve muhabbet insana-has özelliklerdir. İnsanın aklını, rûhunu, kâlbini, zihnini,
bilgisini ve bilincini kullandığının
göstergesi, ilim, kültür, sanat ve muhabbet ile belli olur. O-hâlde ilim,
kültür, sanat ve muhabbet ne kadar çoğalıyorsa akıl, bilgi ve bilinç de o oranda
çoğalırken, ne kadar az kullanılıyorsa o oranda azalıyor demektir.
“Âyinesi iştir
kişinin” sözünde olduğu gibi, demek ki insanı “insan” yapan özellikler aslında
ilim, kültür, sanat, muhabbet, bir dâvâya adanma, hakkı-hakîkati ortaya koyma,
adâleti-eşitliği sağlama çabası, haksızlığı ve ahlâksızlığı ortadan kaldırma
düşüncesi, sözü yada eylemi içinde olmaktır. İnsan ancak bunları yaparsa yada
yapmaya çalışıyorsa “insan” olmuş olur ve hem diğer tüm varlıklardan hem de insan
görünümlü olanlardan ayrılarak farklılaşır, böylece Yaratıcının murâdı hâsıl olmuş
olur. Aksi-hâlde âyetin de söylediği gibi, en güzel sûrette yaratılmış olan insan
baş-aşağı kayarak aşağıların aşağısına düşer de hayvanlar gibi hattâ onlardan
daha aşağılık bir varlık hâline gelir.
Bilgi sâdece
bilgi elde etmekle çoğalan ve kalite kazanan bir şey değildir. Bilgi belli bir
noktadan sora amel-eylem hâlinde görünür olduktan ve insanı insan yapan şeylerin
içinde olunduğunda kazanılır ve hakîki bilgi de ancak bu şekilde ortaya çıkar.
İnsanı insan yapan özellikler bilginin sağlamasını yapar ve doğru bilgiyi
ortaya koyar. Belli bir seviyeden sonra bilginin artması
için, insanın sosyo-kültürel alanda “değişmesi” gerekir. Değişemiyorsa,
bulunduğu ilmî seviye kişinin zirvesidir. Artık orada yatay seyirler yapabilir
ancak.
O-hâlde kuru bilgi yetersizdir, o bilginin kültürünü de ortaya koymak,
onu sanat ve muhabbet ile süslemek gereklidir ki doğaya, doğala ve Allah’ın
rızâsına uygun hâle gelsin. Çünkü kültürü içinde yaşamadığınız şeyin, bilgisini
de hakkıyla idrâk edemezsiniz. Bu nedenle de onu gerçek anlamda
benimseyemezsiniz.
Evet; bilgi,
bilinç, ilim, kültür, sanat ve muhabbet insanı “insan” yapan özelliklerdir ve insan
ancak bunların içinde yoğruluyor olduğunda insanlığını kazanır. Hele de yapılanlar
Allah’ın emri ve rızâsı doğrultusunda vahiy-merkezli olduğunda hem iyi bir
insan hem de iyi bir mü’min olunur ki aslında insan zirveye ancak bu iki
özelliği bir-arada bulundurmakla yükselebilir. İnsanı meleklerden bile daha
üstün konuma getiren şey ancak, insanı insan yapan özelliklerin, Allah’ın emri
ve rızâsına uygun düşmesi ve de ve vahiy-merkezli olarak yapıldığında anlamını
bulur. Yoksa Allah’ı, gaybı, İslâm’ı vs. hesâba katmadan yapılan şeyler bir zaman
sonra kişiyi yoldan çıkarır da, insanı “insan” yapan özellikler insanı
hayvanlaştırmaya hattâ hayvanlardan daha da aşağı bir varlık hâline getirir.
O-hâlde insanı “insan” yapan özellikler ancak Allah-merkezli olduğunda,
İslâm-merkezli olduğunda tam karşılığını bulur da kişi böylece Dünyâ’da mutlu-huzurlu
bir hayatı yakalarken, âhirette de azaptan kurtulur ve ebedî nîmetler diyârı olan
cennetle sevinir. Aksi-hâlde kuru-kuru sâdece insan görünümlü olmak insana çok
da bir şey kazandırmaz. Çünkü ne de olsa cehennem insanlarla yada insan
görünümlü olan varlıklar ile dolacaktır:
“Andolsun!;
cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık).
Kâlpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler,
kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hattâ daha
aşağılıktırlar. İşte bunlar gâfil olanlardır” (A’raf
179).
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ağustos 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder