“Göklerde
de ilah ve yerde de ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).
İnsanların, söylediklerinin
doğruluğuna inandırmak için sürekli olarak kullandıkları “yukarıda Allah var”
sözü, Allah’ın yukarıda olması, yukarılara bir yerle âit kılınması ve aşağıya
indirilmemesinin yâni yeryüzüne karıştırılmamasının sonucu olarak, çoğu kişinin
câhilce kullandığı bir sözdür. Bu söz hem Allah’ı yukarıda tutmak hem de
Allah’ın sâdece yukarıda bulunabileceği ve aşağıya inmeyeceği ve karışmayacağı
zannıyla bilinçsizce kullanıyor. Söyleyen kişinin câhilliğini yada şirkini
göstereceği için bu sözü kullanan kişiye inanmamak daha doğru olur.
Tabi kişi bu sözle, “Allah yukarıda
beni görüyor, o yüzden yalan söylemem” demek istiyor ama bunu zâten Allah’a inanan
herkes biliyor. Fakat Allah’ın görüp durması kişinin yanlış ve günah içinde
olmasını engellemiyor ki!. Allah “sâdece yukarıda” olunca Allahsızlık bitmiyor.
Allah yukarıda olunca ve aşağıya indirilmeyince hak ve hakîkat ortaya konmuş
olmuyor. Çünkü Allah “göklerin ilahı” olduğu gibi -tevhid gereğince- yerin yâni
“aşağının da ilahı” olduğunda O’na dayanmak ve O’nu şâhit tutmak anlam kazanır,
aksi-hâlde O’nu şâhit tutmak anlamını kaybeder.
Gökteki Allah’a herkes inanıyor ama
yerdeki Allah’a inanan ve güvenen yok ki!. Hattâ insanlar Allah’ın “yerin de
ilahı” olduğunun ve olması gerektiğinin bilincinde değiller. Çünkü yerdeki ilah
tüm zamanlarda “insan” olmuştur yada yeryüzü ilahlığı hep insana verilmek
istenmiştir. Böylece yeryüzünde, vahyin hâkim olduğu kısa dönemler hâriç,
sürekli olarak Allahsızlık hüküm sürmüştür. Bu Modernizm denen Allahsızlıkla
zirveye yükselmiştir. Çünkü yeryüzünde ilahlığı verecek onlarca şeytânî-beşeri
ideolojiler, kişiler ve %90’ı gereksiz olan modern üretimler târih boyunca hiç
olmadığı kadar fazlalaşmıştır.
Allah’ın yukarıda yâni gökte “rakipsiz
ilah” olarak kabûl edilmesi hem mecbûriyetten hem de insanların işlerine
geldiğinden dolayıdır. Mecburdurlar çünkü insanların gökleri kontrôl ve denetim
altında tutmaya güçleri yoktur. Bu nedenle de göklerin işini seve-seve Allah’a
bırakmak zorunda kalmaktadırlar. İşlerine öyle geliyor, çünkü yerdeki ilahlığı
kendi tekellerinde tutarak Dünyâ’yı istedikleri gibi düzenleyip istedikleri
gibi bir hayat yaşıyorlar. Fakat bu durum sâdece mutlu bir azınlık için iyidir
ve insanların büyük bölümü için iyi değildir. Çünkü Allah göklere
hapsedilmiştir ve yere karıştırılmadığı için, onları istediklerini yapmaktan ve
çıkarlarına göre davranmaktan alıkoyacak bir etken yoktur. Böylece insanların
küçük bir kısmı alabildiğine tüketirken ve konfor içinde yaşarken, büyük kesim
ise zorluklar içinde kalmaktadır. Zîrâ Dünyâ herkese isrâf edecek derece
nîmetler sunmak için yeterli değildir.
“Yukarıda Allah var” demek “aşağıda yoktur”
yada “pek de yoktur ve işlevsel değildir” demektir. Peki Allah yukarıda ise
aşağıda kim vardır?. Aşağıda şeytan, nefs, tâğutlar vardır ve yeryüzü bunların kontrôlünde
ve yönlendirmesindedir. Bunlar ilahlıklarını bir-çok aracı şeyler ve kişiler
aracılığı ile yaparlar. Tabî ki ilâhî olanı inkâr ve iptâl etmek onların
olmazsa-olmazıdır. Bu-bağlamda ilâhî olan inkâr ve iptâl edilince şeytan, nefs
ve tâğutlar aşağıda; lâik, seküler, demokratik, kapitâlist, komünist, sosyâlist,
liberâl, feminist, modern, post-modern vs. sistem, ideoloji ve düşünceleri
yerleştirirler ve merkeze koyarak kullanırlar. Yeryüzünün sahte ilahları, ilahlıklarını
bunlar üzerinden sürdürmektedirler. Allah “yukarının ilahı” olunca “aşağının
ilahı” da bunlar oluyor.
Allah “yukarıda” olunca ve aşağıya
indirilmeyince ve karıştırılmayınca ve de “sâdece göklerin ilahı” olunca;
çeşitli şeytânî-beşerî rejimler, yönetim-şekilleri, beşerin çıkarlarına göre yaptığı
kânunlar, yasalar, sosyâl-kültürel uygulamalar ve alışkanlıklar, küresel sermâyedarlar
ve güçler, başkanlar, bakanlar, bunların âvâneleri, askerler, silahlar, para,
maddî güçler, borsa, spekülasyon, televizyon, internet, sosyâl medya, yalan
haberler ve paylaşımlar, içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş, fâhiş, adâletsizlik,
ahlâksızlık, açlık, susuzluk, evsizlik, çıplaklık, şirk, küfür ve zulmün her
türlüsü “aşağıya” hâkim olur. “Yukarıda Allah var” deyince yâni Allah “sâdece
yukarıda” olunca ve aşağıya indirilmeyince, aşağıda maddî yada mânevî anlamda huzursuzluk
ve perişanlıktan başka bir şey olmuyor.
Allah yukarıda olunca, O’nun kânunları
da sâdece göklerde geçerli oluyor. Aşağıda ise Allah’ın kânunları yerine; insan,
akıl, madde, eşyâ, doğa, zekâ, kurnazlık, yalan ve dolana dayalı olan kânun ve kurallar
geçerli olur. Allah “sâdece yukarıda” olunca aşağısını pislik götürür. Her yanı
zulüm kaplar ve Dünyâ günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir yer hâline
gelir.
İslâm-öncesi Türkler de Allah’ı
yukarıda yâni göklerde kabûl edip göklere has kılarak ona “gök-tengri”
derlerdi. Aşağıya ise yerin ilahları olanlar hâkim olmuştur. Eski Türk’lerin
Tanrı inancı “gök-tanrı” yâni “tanrının gökte olması” inancıdır. Eski Türklerin
dîni, “gök-tengri” dîni idi. Bu dindeki tanrı; adı üstünde; “gök-tanrı” yâni “göğün
tanrısı”dır, fakat “sâdece göğün tanrısı”dır ve “yerin tanrısı” değildir.
“Yerin tanrısı” ise, sonu “han”, ğan ve “kan” ile bitenlerdi. Göğün tanrısı
“tengri” iken, yerin tanrısı yâni hüküm koyucusu, yöneticisi ve idâre edicisi
“han, kağan ve hâkan” yâni başkan” denilen kişilerdi.
Çin kaynağı Şi-ki’de;
“Hun’ların çağında Türkler’in
başında, ‘yabgu’ denen bir büyük hâkan vardı. Yabgu’nun ‘gök-tanrı’nın
yeryüzündeki vekîli’ olduğuna inanılırdı” denir. Bu nedenle eski Türkler de
şimdiki Türkler gibi lâikti. Çünkü tengri “sâdece göklerin” tengrisiydi ve
sâdece göklerle ilgilenirdi.
Gök
Tanrı, “Deus Otiosus”tur yâni, “yarattığı Dünyâ'dan
elini çeken ve Dünyâ işlerine karışmayan tanrı”. Deus Otiosus; “boş tanrı,
durağan tanrı yada uzak tanrı” anlamına gelir.
Eski
Türk dînini muhâfaza eden modern Türk halklarında da, Gök-Tanrı, büyük ölçüde
bir “deus otiosus” hüviyetine bürünmüştür.
Dediğimiz gibi; deus otiosus, “yarattığı Dünyâ’dan elini çeken ve Dünyâ işlerine
karışmayan tanrı” demektir.
Evet; an-îtibârıyla Dünyâ’da yâni aşağıda olan tüm kötülükler,
çirkinlikler, adâletsizlikler, ahlâksızlıklar, zulümler, Allah’ın yukarıda
olmasından ve aşağıya indirilmemesinden ve karıştırılmamasından dolayıdır. Tüm
peygamberler ve vahiyler ise şunu söyler: “Allah göklerin ilahı olduğu gibi yerin
yâni aşağının da ilahıdır”. İşte İslâm’ın ve mü’minlerin tüm mücâdelesi, Allah’ın
“sâdece yukarının ilahı” değil, göklerin olduğu gibi “yerin de tek hâkim ilahı”
olduğunu göstermek, sonra da sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî,
kânûnî, askerî, siyâsî vs. tüm zamanlarda, tüm mekânlarda ve her alanda iç-âlemleri
ve dış-âlemi buna göre düzenlemektir. “Çalışanlar
işte bunun için çalışsınlar” (Sâffât 61).
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder