24 Ocak 2024 Çarşamba

Yukarıda Allah Var, Peki Ya Aşağıda..

 


“Göklerde de ilah ve yerde de ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).

 

İnsanların, söylediklerinin doğruluğuna inandırmak için sürekli olarak kullandıkları “yukarıda Allah var” sözü, Allah’ın yukarıda olması, yukarılara bir yerle âit kılınması ve aşağıya indirilmemesinin yâni yeryüzüne karıştırılmamasının sonucu olarak, çoğu kişinin câhilce kullandığı bir sözdür. Bu söz hem Allah’ı yukarıda tutmak hem de Allah’ın sâdece yukarıda bulunabileceği ve aşağıya inmeyeceği ve karışmayacağı zannıyla bilinçsizce kullanıyor. Söyleyen kişinin câhilliğini yada şirkini göstereceği için bu sözü kullanan kişiye inanmamak daha doğru olur.

 

Tabi kişi bu sözle, “Allah yukarıda beni görüyor, o yüzden yalan söylemem” demek istiyor ama bunu zâten Allah’a inanan herkes biliyor. Fakat Allah’ın görüp durması kişinin yanlış ve günah içinde olmasını engellemiyor ki!. Allah “sâdece yukarıda” olunca Allahsızlık bitmiyor. Allah yukarıda olunca ve aşağıya indirilmeyince hak ve hakîkat ortaya konmuş olmuyor. Çünkü Allah “göklerin ilahı” olduğu gibi -tevhid gereğince- yerin yâni “aşağının da ilahı” olduğunda O’na dayanmak ve O’nu şâhit tutmak anlam kazanır, aksi-hâlde O’nu şâhit tutmak anlamını kaybeder.

 

Gökteki Allah’a herkes inanıyor ama yerdeki Allah’a inanan ve güvenen yok ki!. Hattâ insanlar Allah’ın “yerin de ilahı” olduğunun ve olması gerektiğinin bilincinde değiller. Çünkü yerdeki ilah tüm zamanlarda “insan” olmuştur yada yeryüzü ilahlığı hep insana verilmek istenmiştir. Böylece yeryüzünde, vahyin hâkim olduğu kısa dönemler hâriç, sürekli olarak Allahsızlık hüküm sürmüştür. Bu Modernizm denen Allahsızlıkla zirveye yükselmiştir. Çünkü yeryüzünde ilahlığı verecek onlarca şeytânî-beşeri ideolojiler, kişiler ve %90’ı gereksiz olan modern üretimler târih boyunca hiç olmadığı kadar fazlalaşmıştır.

 

Allah’ın yukarıda yâni gökte “rakipsiz ilah” olarak kabûl edilmesi hem mecbûriyetten hem de insanların işlerine geldiğinden dolayıdır. Mecburdurlar çünkü insanların gökleri kontrôl ve denetim altında tutmaya güçleri yoktur. Bu nedenle de göklerin işini seve-seve Allah’a bırakmak zorunda kalmaktadırlar. İşlerine öyle geliyor, çünkü yerdeki ilahlığı kendi tekellerinde tutarak Dünyâ’yı istedikleri gibi düzenleyip istedikleri gibi bir hayat yaşıyorlar. Fakat bu durum sâdece mutlu bir azınlık için iyidir ve insanların büyük bölümü için iyi değildir. Çünkü Allah göklere hapsedilmiştir ve yere karıştırılmadığı için, onları istediklerini yapmaktan ve çıkarlarına göre davranmaktan alıkoyacak bir etken yoktur. Böylece insanların küçük bir kısmı alabildiğine tüketirken ve konfor içinde yaşarken, büyük kesim ise zorluklar içinde kalmaktadır. Zîrâ Dünyâ herkese isrâf edecek derece nîmetler sunmak için yeterli değildir.

 

“Yukarıda Allah var” demek “aşağıda yoktur” yada “pek de yoktur ve işlevsel değildir” demektir. Peki Allah yukarıda ise aşağıda kim vardır?. Aşağıda şeytan, nefs, tâğutlar vardır ve yeryüzü bunların kontrôlünde ve yönlendirmesindedir. Bunlar ilahlıklarını bir-çok aracı şeyler ve kişiler aracılığı ile yaparlar. Tabî ki ilâhî olanı inkâr ve iptâl etmek onların olmazsa-olmazıdır. Bu-bağlamda ilâhî olan inkâr ve iptâl edilince şeytan, nefs ve tâğutlar aşağıda; lâik, seküler, demokratik, kapitâlist, komünist, sosyâlist, liberâl, feminist, modern, post-modern vs. sistem, ideoloji ve düşünceleri yerleştirirler ve merkeze koyarak kullanırlar. Yeryüzünün sahte ilahları, ilahlıklarını bunlar üzerinden sürdürmektedirler. Allah “yukarının ilahı” olunca “aşağının ilahı” da bunlar oluyor.

 

Allah “yukarıda” olunca ve aşağıya indirilmeyince ve karıştırılmayınca ve de “sâdece göklerin ilahı” olunca; çeşitli şeytânî-beşerî rejimler, yönetim-şekilleri, beşerin çıkarlarına göre yaptığı kânunlar, yasalar, sosyâl-kültürel uygulamalar ve alışkanlıklar, küresel sermâyedarlar ve güçler, başkanlar, bakanlar, bunların âvâneleri, askerler, silahlar, para, maddî güçler, borsa, spekülasyon, televizyon, internet, sosyâl medya, yalan haberler ve paylaşımlar, içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş, fâhiş, adâletsizlik, ahlâksızlık, açlık, susuzluk, evsizlik, çıplaklık, şirk, küfür ve zulmün her türlüsü “aşağıya” hâkim olur. “Yukarıda Allah var” deyince yâni Allah “sâdece yukarıda” olunca ve aşağıya indirilmeyince, aşağıda maddî yada mânevî anlamda huzursuzluk ve perişanlıktan başka bir şey olmuyor.

 

Allah yukarıda olunca, O’nun kânunları da sâdece göklerde geçerli oluyor. Aşağıda ise Allah’ın kânunları yerine; insan, akıl, madde, eşyâ, doğa, zekâ, kurnazlık, yalan ve dolana dayalı olan kânun ve kurallar geçerli olur. Allah “sâdece yukarıda” olunca aşağısını pislik götürür. Her yanı zulüm kaplar ve Dünyâ günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir yer hâline gelir.

 

İslâm-öncesi Türkler de Allah’ı yukarıda yâni göklerde kabûl edip göklere has kılarak ona “gök-tengri” derlerdi. Aşağıya ise yerin ilahları olanlar hâkim olmuştur. Eski Türk’lerin Tanrı inancı “gök-tanrı” yâni “tanrının gökte olması” inancıdır. Eski Türklerin dîni, “gök-tengri” dîni idi. Bu dindeki tanrı; adı üstünde; “gök-tanrı” yâni “göğün tanrısı”dır, fakat “sâdece göğün tanrısı”dır ve “yerin tanrısı” değildir. “Yerin tanrısı” ise, sonu “han”, ğan ve “kan” ile bitenlerdi. Göğün tanrısı “tengri” iken, yerin tanrısı yâni hüküm koyucusu, yöneticisi ve idâre edicisi “han, kağan ve hâkan” yâni başkan” denilen kişilerdi.

 

 Çin kaynağı Şi-ki’de; “Hun’ların çağında Türkler’in başında, ‘yabgu’ denen bir büyük hâkan vardı. Yabgu’nun ‘gök-tanrı’nın yeryüzündeki vekîli’ olduğuna inanılırdı” denir. Bu nedenle eski Türkler de şimdiki Türkler gibi lâikti. Çünkü tengri “sâdece göklerin” tengrisiydi ve sâdece göklerle ilgilenirdi.

 

Gök Tanrı, “Deus Otiosus”tur yâni, “yarattığı Dünyâ'dan elini çeken ve Dünyâ işlerine karışmayan tanrı”. Deus Otiosus; “boş tanrı, durağan tanrı yada uzak tanrı” anlamına gelir.

 

Eski Türk dînini muhâfaza eden modern Türk halklarında da, Gök-Tanrı, büyük ölçüde bir “deus otiosus” hüviyetine bürünmüştür. Dediğimiz gibi; deus otiosus, “yarattığı Dünyâ’dan elini çeken ve Dünyâ işlerine karışmayan tanrı” demektir.

 

Evet; an-îtibârıyla Dünyâ’da yâni aşağıda olan tüm kötülükler, çirkinlikler, adâletsizlikler, ahlâksızlıklar, zulümler, Allah’ın yukarıda olmasından ve aşağıya indirilmemesinden ve karıştırılmamasından dolayıdır. Tüm peygamberler ve vahiyler ise şunu söyler: “Allah göklerin ilahı olduğu gibi yerin yâni aşağının da ilahıdır”. İşte İslâm’ın ve mü’minlerin tüm mücâdelesi, Allah’ın “sâdece yukarının ilahı” değil, göklerin olduğu gibi “yerin de tek hâkim ilahı” olduğunu göstermek, sonra da sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî vs. tüm zamanlarda, tüm mekânlarda ve her alanda iç-âlemleri ve dış-âlemi buna göre düzenlemektir. “Çalışanlar işte bunun için çalışsınlar” (Sâffât 61).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder