1 Ocak 2024 Pazartesi

Akrabâ Evliliği ve Süt Kardeşlik


“Ey Peygamber!; gerçekten biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganîmet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin mâlik olduğu (câriyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helâl kıldık…” (Ahzâb 50).

 

“Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir-araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (câhiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Sağ ellerinizin mâlik olduğu (câriyeler) dışındaki kadınlardan ‘evli ve özgür’ olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır” (Nîsâ 23).

 

Kur’ân, kiminle evlenilip-evlenilemeyeceğini ayrıntılı bir-şekilde ortaya koymuştur. Evlenilebilecek olanların içinde kuzenler de vardır ki, bunlarla yapılan evlilikler “akrabâ evliliği”dir. Demek ki Kur’ân akrabâ evliliğine -yasak olanlar hâriç- onay vermektedir. Allah her-şeyin en doğrusunu bilir. Eğer akrabâ evliliği yapmakta bir sakınca olsaydı Allah buna izin vermez ve akrabâ evliliğini yasaklardı. Çünkü Allah insanlara maddî ve mânevî anlamda zarar verecek olan şeyleri hep yasaklamıştır.

 

Peygamberimiz’e isnât edilen; “yakın akrabâlarla evlenmeyin; çünkü çocuk zayıf doğar” (İbn Hacer, et-Telhîsu’l-habîr, 3/308-309) şeklinde bir hadis rivâyet edilir fakat bu hadisin güvenilir kaynaklarda yer almadığı da söylenmektedir. Bu-bağlamda; “zayıf çocuklar dünyâya getirmektesiniz. Bu yüzden yabancı kadınlarla evlenin” diye bir söz vardır fakat bu söz Peygamberimiz’e değil Hz. Ömer’e âittir (İbn Hacer, et-Telhîsu’l-habîr). Zâten Peygamberimiz halasının kızı Zeynep binti Cahş ile evlendiği gibi (el-Ahzâb, 33/36-38), kendi kızı Hz. Fâtıma’yı da amcasının oğlu Hz. Ali ile evlendirmiştir.

 

Süt-kardeş ve süt-anne ile evlenmek Cumhûriyet döneminde yasak olmaktan çıkmıştır, oysa ilk başta yasaktı. Mustafa Armağan bu konuda şunları söyler:

 

“1926 yılında çıkarılan ‘Türk Medenî Kânunu’nun süt-anne ve süt-kardeşlerle evlenmeyi yasaklayan 92. maddesinin İsviçre Medenî Kânunu’nda mevcut olmayan; nasılsa çevirmenlerden biri tarafından eklenmiş bir fıkrasında, evlenilmesi yasak olan kişiler arasında ‘süt-ana ve kardeşler’ de zikrediliyordu. Kânun meclisten Şubat ayında geçti, 6 ay sonra, Ekim ayında yürürlüğe girecekti. Bu-arada ne olduysa oldu, bir akl-ı evvel bu ‘vahim hatâ’yı fark etti ve yetkilileri haberdar etti, derken sanki fecî bir cinâyet işlenmiş gibi hükümet ayaklandı ve yaz ortasında meclisi içtimâa çağırdı, kânunda Kur’ân-ı Kerîm ile örf ve âdetlerimize uygun düşen bu tehlikeli madde derhâl çıkarıldı. İşlem tamamdı; İsviçre Medenî Kânunu’ndan kıl kadar dâhi sapma olmamalıydı”.

 

Şöyle denir: “Akrabâ evliliği yapanlarda özürlü yada hastalıklı çocuk doğurma riski diğer evliliklere göre artmaktadır. Aynı âile içinde genler arasında benzerlik ihtimâli çok yükselmektedir. Akrabâ evliliği ile görülme riski artan hastalıklarda, her iki eşte de aynı tip bozuk genin bulunması gerekmektedir. Akrabâlar arasında genler arasında benzerlik sıklığı arttığı için hastalıklı çocuk sâhibi olma olasılığı da artmaktadır”.

 

Kan-bağı olan kişilerde, toplumun genelinde görülen ortak gen yüzdesinin dışında, akrabâlık derecesine bağlı olarak artış gösteren daha da fazla ortak gen vardır. Fakat bu, doğacak olan çocukların ille de hasta yada sakat olacağı anlamına gelmez. Zâten aynı ırktan olan insanların genleri birbirine benzer ve ortak yönler vardır. Hattâ bu durum, tüm dünyâ-insanları için de geçerlidir.

 

Dünyâ’da evliliklerin % 20’den fazlası akrabâ evliliğidir. Doğan çocukların en azından % 8.4’ü akrabâ evliliklerinden doğmaktadır ve bunların içinde çok az sayıda çocukta sorun olmaktadır ki bu oran zâten akrabâ arasında olmayan evliliklerde de görülen normâl bir orandır. Meselâ; “akrabâ evliliklerinde en çok rastlanılan hastalıklarda birisi kistik fibrozistir” denir. Fakat akrabâ evlilikleri arasında yapılan evliliklerden doğan çocuklarda bu hastalığa yakalanma oranı diğerlerinden daha yüksek değildir. Zâten genelde de bu hastalığa yakalanma oranı fazla değildir. Kistik fibrozisin ortalama görülme sıklığı 2000’de 1’dir. Fakat bu hastalığa yakalanma oranı günden-güne artıyorsa bunun nedeni akrabâ evliliği değil, modern kent hayâtı ve modern üretim tarzıdır. Yanlış beslenen anne-babaların çocuklarını, her hastalıkta olduğu gibi bu hastalığa da güm geçtikçe daha fazla yakalanmaktadırlar. 

 

Birbirleriyle evlenmesi hattâ evlenmesi doğru olmayanlar da vardır ama bunlar akrabâlar değil, frengi, bel soğukluğu, cinsel ilişki ile bulaşan “yumuşak şankr”, cüzam ve verem gibi bulaşıcı hastalığı olanlardır. Bunlar içinde tedâvi edilebilenler tabî ki evlenebilir.

 

Dînin ve dolayısıyla dîn î hükümlerin askıya alınması, görmezden gelinmesi yada iptâl edilmesiyle birlikte akrabâ evliliği arasında artan sakat ve hasta doğumlarda bir artış söz-konusu olmuş olabilir ve bu mümkündür. Fakat bunun nedeni bizzat akrabâ evliliği değil, “süt kardeş evliliği”dir. Evet; sorun akrabâ evliliği değil, süt kardeş evliliğidir. Süt kardeş evliliklerinde, aynen “kardeş evliliklerinde olduğu gibi”, maddî hattâ mânevî bir sorunun ortaya çıkması çok olasıdır. Çünkü bu tür evlilikleri yapanların genleri gerçekten birbirine çok yakındır ve aynen kardeşlerininki gibidir. Kardeşle evlenmek nasıl ki tıbbî ve mânevî-sosyâl-psikolojik sorunlara yol açabilecekse, İslâm’a göre süt kardeşlik bir “kardeşlik” olduğu için aynı yada benzer sorunlara yol açar. Çünkü iki kişinin aynı kadından ve aynı dönemde emdiği süt onların genlerinin ve fizikî yapılarında evlenmeye aykırı bir durum oluşturmaktadır. Aynen öz yada üvey kardeşlerde olduğu gibi süt kardeşlikte de mânevî, sosyâl ve psikolojik sorunlar görülebileceği gibi tıbbî sorunların görüme olasılığı da yüksektir. Bu konuda bir yazıda şunlar söylenir:

 

İslâm, evlenme engelinde ‘doğurmak’ ile ‘süt vermek’ arasında hiç-bir fark gözetmemiştir. Anne sütü; kolostrum (ağız), geçiş sütü (normâl sütle ağız arası) ve normâl süt periyotları arasında değişir. Kolostrum sütü, doğumdan sonra ilk 4-5 gün anne tarafından yavruya verilen ilk süttür. Bu ‘ağız’ veyâ ‘ağuz’ (tıp dilinde kolostrum) olarak adlandırılır. Gıdâ bakımından çok zengindir. Kolostrumda, çocuk için çok önemli olan laktoferrin ve bifidium faktör veyâ diğer adıyla bifidus faktörü bol bulunmaktadır. Bileşimi normâlden farklıdır ve sarımsı renkte hafif tuzlu ve tatlıdır. Bileşiminde yüksek oranda protein ve bağışıklık kazandıran immünoglobulin ihtivâ eder. Yüksek oranda serum proteini ihtivâ ettiklerinden ve yüksek pH derecesinden dolayı kaynatıldıklarında pıhtılaşma göstermektedirler.

 

Anne sütündeki özellikle proteinler annenin genom ürünleri olup bebeğin vücut gelişimini, anatomisini, fizyolojisini ve davranış profillerini etkilemektedir. Genom ise, herhangi bir canlının hücreleri içerisine yerleştirilmiş genetik programın tamâmını ifâde eder. İki farklı bebeği emziren annenin, süt verdiği çocuklardaki genom uyarılarının aynı ve sütü verene biyolojik ve duygusal yönden benzer hâle geldiği görülmektedir. Anne sütünde çok sayıda biyolojik olarak aktif moleküller vardır. Bunların başında bebekte gen düzenlemelerini etkileyecek miRNA’lar (mikro-RNA), bunlara benzer yapılar ve antikorlar gelmektedir. Bir annenin kendi çocuğu yanında kan-bağı olmayan başka bir çocuğu emzirmesi sonucunda sütündeki maddeler, o çocuğun genetik yapısının temelini teşkil eden DNA ve RNA’lar üzerinde doğrudan têsir meydana getirmektedir. Bu değişiklikler iki kademede ifâde edilebilir:

 

a- Annenin lökositleri kan-bağı olan ve olmayan bebeklere geçmekte ve lökositlerin üzerinde anneye âit HLA’lar (doku tipi) bebekte de fonksiyon görmektedir.

 

b- Anneye âit microRNA’lar emzirilen bebeklerin aynı genleri üzerinde aynı düzenlemeleri yaparak duygusal ve anneyle ilgili genleri benzer şekilde etkilemekte, yâni anne kimi emziriyorsa o kişiye karşı anne duygusu emzirilenlerde aynı olmaktadır.

 

Demek ki, anatomimiz yanında hislerimiz ve duygularımız da anne sütünde bulunan gen düzenleyicilerin etkisiyle meydana getirilmektedir. İşte aynı anneden süt emen süt kardeşlerin genetik yapısı üzerinde sütün bu düzenleyici ve aynileştirici etkisini dikkate alan İslâm Dîni’nin, süt kardeşleri arasında evlenme yasağını koyması hikmete, maslahata ve ilmî yaklaşıma uygundur ve tam yerindedir”.

 

Akrabâ evliliğinde, çocuğun sakat doğması meselesi, evlenmesi yasak olmayan akrabâların evlenmesinden dolayı değil, akrabâların birbirinin çocuklarını bebekken emzirmeleri ile çocukların süt-kardeş olmaları ve ileride, akrabâ olan bu süt-kardeşlerin süt kardeşleriyle yaptıkları evlenmeler nedeniyledir. Sakat doğum akrabâ olsun-olmasın herkeste olabilir. Fakat süt-kardeş evliliklerinde çocuğun sakat olması çok olasıdır. Çünkü onlar artık akrabâ da olmaktan çıkmış ve “kardeş” olmuşlardır, bu nedenle onlara “süt kardeş” denilmektedir.

 

Akrabâ evliliği yasaklığı batı düşüncesinin ve zihniyetinin bir ürünüdür. Özellikle eski yunanda ve çevresinde, -anne ve kız kardeş dâhil- yakın akrabâ evlilikleri çok görülüyordu. Akrabâ evliliğini yanlış görmelerinin arka-plânında, işte bu duruma yaptıkları bir eleştiri ve îtirâz olsa gerektir. Çünkü batı’da hep, ifratı tefrit ile, yâni bir yanlışı tersinden başka bir yanlışla düzeltmek düşüncesi olmuştur-vardır. Bu nedenle batı zihniyeti özellikle modern zamanlarda, -eski çirkin uygulamaları hatırlattığı için olsa gerek-  işi aşırı abartarak akrabâ evliliğini yanlış görmüş ve bu bakış-açısıyla, batı zihniyeti ile ve niyetiyle yaptığı -sözde- bilimsel araştırmalarda, sakat ve hasta doğumların, bâzı akrabâ evliliklerinden doğan çocuklarda da olduğunu görünce bunu öne çıkarmış ve “akrabâ evliliğinden doğan çocukların sakat ve hasta olma olasılığını istatistik olarak daha yüksek göstermiştir. Zamanla bu, onların zihniyeti ve genel düşüncesi hâline gelmiştir. Hâlbuki böyle bir şey yoktur ve akrabâ olmayanların yaptıkları evlilikten doğan çocuklar nasıl ki sakat ve hasta olabiliyorsa, akrabâ evliliği ile doğan çocuklar da, diğerleri de aynı oranda hasta ve sakat doğabilmektedir. Algıda seçicilik yapıp da sâdece akrabâ evliliğinden doğan bebekleri araştırdığınızda, -neyi araştırırsanız onu bulacağınız için- bu çocuklardaki hastalıkları ve sakatlıkları tespit etmeniz ve istatistiğin konusu yapmanız kaçınılmaz olur. Fakat tarafsız ve dürüst bir bakış-açısıyla yapılacak olan araştırmalarda, “süt kardeş olmayan” akrâbaların yaptığı evlilikler sonucunda doğan çocukların daha çok hasta ve sakat doğduğu sonucu çıkmaz-çıkmamıştır.

 

Hasta ve sakat olan çocukların akrabâlar arasında yapılan evliliklerin sonucu olduğu sâdece bir yanılsamadır. Bu sonucun nedeni, dediğimiz gibi: akrabâlıktan dolayı sürekli görüşmelerin ve buluşmalarının netîcesinde akrabalar arasında çok yaşanan, birbirlerinin çocuklarının emzirme sonucunda meydana gelen süt kardeşlik ve bu süt kardeşlerin ileride evlenmeleridir. Câhillikten dolayı bilinmeyen ve dikkat edilmediği için, akrabâların içinde “süt kardeş” olanlar arasında yapılan evlilikler sonucunda olan doğumlarda hasta ve sakat çocuklar doğabilmektedir. Dinden kopmanın sonucunda süt kardeşliğin ne olduğu ve süt kardeşlerin birbirleriyle evlenmemeleri gerektiği bilinmediği için süt kardeşler arasında yapılan akrabâ evliliklerinden hasta ve sakat çocuklar doğabilmektedir. Mesele budur ve akrabâ evliliğinden dolayı meydana geldiği zannedilen şey aslında, daha çok yakın akrabâlar arasında yapılan, birbirlerinin çocuklarını emzirmek ve ileride de bu çocukların evlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Yoksa sorunun nedeni, yapılan akrabâ evlilikleri değildir.

 

Bizim Avrupa’dan gelme göçmen vatandaşlarda da bu konuda hassâsiyet vardır ve özellikle kuzen evliliğini çok kötü görerek, böyle bir şeyi zinhar kabûl etmemektedirler. Çünkü onlarda da süt kardeş evliliği yasağı konusunda bilgi ve bilinç yada inanç yoktur. Tamam; kendi âdetlerinde böyle bir şey yapılmıyorsa yapmasınlar, bu ille de yapılacaktır diye bir farz ve şart şey yoktur ki!. Fakat “akrabâ evliliği yasaktır, haramdır, yanlıştır” gibi laflar boş laflardır ve geçerli değildir. Zâten hem İslâm’ın hem de seküler devletlerin kânunları bunu yasaklamamaktadır.

 

Şu da var ki akrabâ evliliğinin maddî, mânevî, sosyâli, psikolojik ve ekonomik bir-çok konuda faydalı yönleri de vardır. Modernite, kentleşme, kızların ve kadınların okuması ve çalışmaları akrabâlık-bağını yok ederek insanları birbirlerinden uzaklaştırarak yalnızlaştırdı ve pısırıklaştırdı. Artık herkes yalnız ve çekingen. Çünkü kendini yalnız ve sâhipsiz-desteksiz hissediyor. Zîrâ eskisi gibi birlik olabileceği akrabâlık çok azaldı ve çoğu kimse için böyle bir şey yok.  

 

Akrabâ evliliği aynı-zamanda kadının da güvenliği ve sosyâlliği demektir. Eşinin yakınları ile kan-bağı olan kadın bu ilişkiyi kullanarak ihtiyaç duyduğu zamanlarda eşinin âilesinden daha kolay destek alabilmektedir. Genel bir kanı olarak akrabâ evliliği beklenmedik bir zamanda gelişebilecek sağlık ve maddî problemlerin de çözülmesini kolaylaştıracaktır. Akrabâ evliliği ile âile bağlarının kuvvetlendiği ve âilenin kültürel değerlerinin sonraki kuşaklara daha kolay aktarılır.

 

Tabi akrabâ olmayanların arasında yapılan evliliklerde ve o evliliklerden doğan çocuklarda da olumlu şeyler ve bâzı güzellikler olur. Akrabâlık genişler, bir çeşitlilik ve farklılık olur. Farklı kültür ve insanlarla tanışma ortaya çıkar. Üstelik karışan nesiller güzel, yakışıklı ve sağlıklı çocukların doğmasını da sağlayabilir.

 

Evet; hem akrabâ evliliği hem de akrabâ olmayan kişiler arasında yapılan evlilikler meşrûdur, yasaldır ve güzeldir. Bu evliliklerden doğan çocuklar arasında da özellikle sağlık açısından bir farklılık olmaz.  

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ocak 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder