“Andolsun, insanı Biz
yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona
şahdamarından daha yakınız” (Kâf
16).
“Allah bize şahdamarımızdan
yakın olduğu için Allah ile kul arasına girilemez” diye düşünülüyor. Fakat
Allah’ın bize şahdamarımızdan daha yakın olması, “mutlak varlığı ile yakın
olması” demek değil; “yaratma sanatıyla, kânunlarıyla, yaslarıyla, sünnetullah
ile, kesintisiz denetimi ile ve bizi her-an görmesi ve duymasıyla yakın
olması”dır.
“Allah ile kul arasına
girilemez” sözü İslâm’ın sözü değil, Protestanlığın sözüdür. Zîrâ Protestanlık’ta
birey çok önemlidir ve insanlar bireysel davranmak ister. Bu nedenle de Allah
ile arasına kimseyi ve hiç-bir şeyi sokmaz ki, istediği gibi özgürce davranabilsin.
Bu nedenle de aykırı bir düşüncesinde ve davranışında “Allah ile kul arasına
girilmez, bana karışma” der.
“Allah
ile kul arasına hiç kimse ve hiç-bir şey giremez” diye-diye insanları deist
yaptılar. Çünkü Allah ile insan arasına
ancak Deizm’de girilmez. İslâm’da ise Allah ile insan arasına Kitap ve
Peygamber girer-girmiştir. Allah ile insan arasına olumlu anlamda melekler,
vahiy ve peygamber girerken, olumsuz anlamda ise şeytan, nefs ve tâğutlar
girer. Böylece Allah ile insanın arası hiç boş kalmaz. Zâten sünnetulllah ve
imtihan gereğince böyle de olması gerekir, yoksa anlamsız olurdu. Çünkü ancak
meleklerin ve irâdesiz varlıkların arasına girilemez. İrâde, rûh ve nefs-sâhibi
bir varlık varsa, o varlık ile Allah arasına girilmemesi mümkün olmaz.
Birileri; “Allah ile insan arasına girilmez”
diye-diye araya kendileri girerek Allah ile insanın arasını açtıkça-açtılar. Hele modern insan ile Allah arasına giren-girene. Modern
insan Allah ile arasına sürekli olarak birilerini ve bir şeyleri alıp duruyor. Fakat
gelin görün ki modern insan, nefsi ile arasına hiç kimseyi sokmuyor.
Allah ile insan arasında
-imtihan gereğince- sürekli olarak melekler, şeytan ve nefs vardır.
Allah insan ile irtibat
kurmak için bile araya bir şeyleri sokar. Çünkü Allah insanla arasına perdeler
koyarak konuşur:
“Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak
(şey) değildir; ancak bir vahy ile yada perde arkasından veyâ bir elçi gönderip
kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm
ve hikmet sâhibidir” (Şûrâ 51).
Demek ki Allah ile kul
arasına melekler girer, vahiy girer, peygamberler girer, tebliğ ve dâvet girer.
Fakat İslâm’da Allah ile kul arasına îman noktasında zorla bir giriş değildir.
Allah ile kul arasına girmek genelde gönüllü bir giriş olursa anlamlı olur.
Bâzen Allah ile kul arasına azap da girebilir. Çünkü mülk Allah’ındır, yaratmak
O’na mahsustur.
Allah ile kul arasına
girecek en iyi şey Kur’ân ve Sünnet’tir. Eğer Allah ile kul arasına Kur’ân ve
Sünnet girmezse mezhepler, meşrepler, târikatlar, tasavvuf, hizipler, gruplar,
cemaatler, gizli örgütler, partiler, gavslar, kutuplar, evliyâlar, şeyhler,
şıhlar, mele, mütref, hoca-efendiler, lîderler, “ata”lar, topçular, popçular,
artistler, beşerî ideolojiler, felsefeler, bâtıl düşünceler, zihniyetler, lâik,
seküler, demokratik, feminist, modern, post-modern bâtıl ve câhilî düşünceler,
ideolojiler ve sistemler girer, kapitâlizm girer, komünizm girer, liberâlizm
girer, faşizm girer, televizyon girer, bilgisayar girer, cep telefonu girer,
internet girer, sosyâl medya girer, şeytan, nefs ve tâğutların ortaya çıkardığı
ve çıkaracağı her-şey girer ve girmektedir.
Allah ile kul arasına Kur’ân
ve Sünnet girmezse modern lâik-seküler devletler girer ve kaderinizi
belirlemeye başlarlar. Ne ve ne kadar yiyeceğini, içeceğini, giyeceğinizi ve
gezeceğinizi demokratik modern devletler belirler. Çünkü ne iş yapacağınızı ve
ne kadar gelirinizin olacağını devlet ve devletin başındakiler belirler.
Hristiyanlık’ta Allah ile
kul arasına mutlak anlamda kilise ve din-adamları girer. gibi. Allah ile kul
arasına kilisenin ve hristiyan din-adamlarının girdiği gibi girmek hem şirk ve
küfür hem de zulümdür. Çünkü kilise Allah ile kul arasına mutlak anlamda girmekte,
insanları dîne kabûl etmekte, onları aforoz ederek dinden çıkarmakta ve
insanların günahlarını bağışlamakta ve affetmektedir. IO-hâlde kilise kula Allahlık
yapmaktadır. Böyle olduğu için “kilise ile kul arasına kimse giremez” demek
daha doğru olur. Kilise Allah ile kul arasına, vahiy ile girerek, tebliğ, dâveti
öğüt, iyilik, vs. için değil, kendi düşünce, arzu ve kurallarını dayatarak ve
çıkar elde ederek ve elde etmek için girmektedir. Üstelik insanları da bu
durumdan râzı olmaya zorlamaktadır. Kilise ve elbette hristiyan din-adamları,
Allah’ın hakkını gasp ederek kendilerini ilahlaştırmışlardır.
“Allah ile kul arasına
girilemez” sözünü tasavvuf çok sever. Tasavvufta “Allah ile kul arasına
girilemez, çünkü ikisi aynı şeydir” düşüncesi vardır. Çünkü “Allah ile kul
arasına girilemez” sözünde, “girecek yer yok” anlamı vardır. “Allah ile kul
arasına girilemez” sözünde, “insan Allah’tır” düşüncesi yatar. Çünkü “Allah ile
kulun arası” diye bir yer yoktur. Bu söz aynı-zamanda insan lehine Allah’ı
sınırlar. Oysa Allah ile kul arasına girilir. Allah ile insanın arasına girerek
Allah ile kulu ayıran şey, insanın -hâşâ- Allah olmadığını da gösterir.
Fakat Allah ile kul arasına
girilmeyecek yerler ve zamanlar da vardır. Duâ ve tevbe gibi konularda Allah
ile kul arasına girilemez. Duâ ve tevbe ânında kul ile Allah baş-başadır.
Özellikle “mâsum ve mazlumların duâsı ile Allah arasında boşluk yoktur” dense
yeridir.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder