“De ki: ‘Duânız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?. Fakat siz
gerçekten yalanladınız; artık (bunun azâbı da) kaçınılmaz olacaktır” (Furkân 77).
Modernizm bir “değersizlik ve kıymetsizlik uygarlığı”dır.
Zîrâ hayâtiyetini değersizleştirme almaktadır. Çünkü bir şey değerli olunca
“kıdemli” de olur, lâkin modernizm sürekli “yeni”den yanadır ve sürekli olarak
yenilemek zorundadır. Bir şeyi yeniledikçe devamlılığını sürdürebileceğinden
dolayı her zaman daha yenisini üretip yeni olanı değerli kılar ve öncekini de
değersizleştirir. Modernizmde “daha yeni” olan “daha değerli” olarak görülür ve
kabûl edilir. Tabi önceki ve eski olanın kıymeti azalır. “İkinci el” kelimesi
modern insan için iticidir. Çünkü modern insan evin, eşyânın, arabanın,
kullandığı araç vs. her-şeyin sıfırına müptelâdır. Bu da modern insanı kıymet
ve değer bilmez yapar.
Modern insan başta Allah’ın olmak üzere, âhiretin, cennetin,
gaybın, vahyin, peygamberliğin, dînin ve İslâm’ın değerini bilmediği gibi;
ana-babanın ve daha yaşlı ataların, hanımın ve kocanın, akrabâlığın,
kardeşliğin, evlâdın, torunların, komşuluğun, arkadaşlığın, dostluğun,
öğretmenin, talebenin, doğal, normâl ve fıtrî olanın, toprağın, denizin,
ormanın, bitkinin, paranın, hayvanın, havanın, zamânın, bilginin, bilincin,
îmânın ve sâlih amelin kıymetini ve değerini hiç bilmiyor. Çünkü bambaşka
şeylere değer veriyor. Tabi ki kısa süreliğine. Çünkü modern olanın değeri
çarçabuk düşüyor.
İki çeşit insan vardır: 1-Değer-merkezli yaşayanlar; 2-(Seküler)
kural-merkezli yaşayanlar. Değer-merkezli yaşayanlar her-şeyin değerini
bilirler ve bu nedenle de kıymetli işler yapmaya çalışırlar. Seküler
kural-merkezli yaşayanlar ise sâbit-kadem olamazlar. Zîrâ seküler kurallar
sürekli yenilenir ve değişir durur. Bu da insanın yaşayışını değiştirir. Oysa
ilâhî kurallarda değişme olmaz ve kişiyi sâbit-kadem kılar ve değer-kıymet
bilmesine neden olur. Değerli olan, istikrarlı olandır.
Artık bir şey, müslümanlar(!) tarafından bile;
“İslâm’a uyup-uymaması” ile değil; “moderne uyup-uymaması” ile ölçülüp
değerlendiriliyor ve ona göre kıymet biçiliyor. Bu-gün bir-çok müslümanın “uygarlık”
olarak algıladığı/bildiği şey, İslâmî gelenekte câhiliye diye bilinen şeylerdir.
İslâm’ın evrensel değerleri bile seküler bir yorumlamaya tâbi tutularak ve
nefse uygun hâle getirilerek, “beşerî değerler” olarak sunuluyor. İnsan
değersizleştirilip, Dünyâ yüceltiliyor. Hâlbuki tam tersi olması gerekir.
İnsanlar “önemli” olanları; Allah, “değerli”
olanları sever. Modern
insan, değer-merkezli değil, yarar-merkezli düşünüyor ve eylemde bulunuyor. Modern
insanın değeri, putunun değeri kadardır. Mü’minin değeri ise İslâm’a hizmeti
kadardır.
Modern insan; “değer bilinci” olmayan
insandır. Olmazsa-olmaz olan bir değeri ve kıymet verdiği bir şey bulunmadığı
için, görüşlerinin sağlamasını yapacak bir dayanağı yoktur. Böylece mecbûren
nefsine göre düşünmekte ve yaşamaktadır. Bu onu iyice değersizleştirmektedir.
Psikolojik sorunların ve terapistlerin bu
kadar artmış olmasının nedeni, insanlarda oluşan “değer yitimi” ile ilgilidir.
Her bir yeni psikoloğun ortaya çıkması, en az 100 kişinin kendini “bok” gibi
değersiz gördüğünün göstergesidir.
Artık insanlar şeyleri sağlamlığına ve
kullanışlı olmasına göre değil, fiyatına göre değerlendirirken, insanları ise
îmânına, ihlâsına, ameline göre yada düşüncelerine-zihnine göre değil,
malına-mülküne, parasına ve makâmına göre değerlendiriyor. Bir insanı; îmânına, ahlâkına,
bilgisine, bilincine, kültürüne, liyâkatine ve yeteneğine göre değil de, malına
ve makâmına göre değerlendirmek, derin bir cehâlettir. İnsan, neye değer
veriyorsa, değer verdiği o şeyin mensubudur.
Değer,
mânevî olan ile ilgilidir. Maddî olanın kıymeti ve değeri değil, fiyatı vardır.
Eğer mü’minlikten bahsediyorsanız, ölçünüz ve değerlendirmeniz halk-merkezli
değil, hak-merkezli olmalıdır. Evrensel değerler ve doğrular, sâdece “Kur’ân’ın
doğruları ve değerleri”dir. İnsanın dîni, en değerli şeyi olduğu için, en
değerli şeyi onun dînidir. Günümüzde ise spekülatif değer en yüksek değer
olarak görülmektedir.
Halk,
parayı ve silahı yâni gücü tâkip eder. Değerlendirmesini ise, yaşadığı mekânın
ve kullandığı araçların değişimine göre yapar. Câhiller ve muhterisler, her
değerlendirmeyi, mîdesine giren-çıkana göre yaparlar.
İnsanın
değeri düştükçe paranın da değeri düşüyor, yada paranın değerinin düşmesinin
nedeni, “insanın değerinin düşmesi”dir.
Batı’nın
o çok matah zannedilen değerleri “şarta” bağlıdır. Bu şart, “maddî şart”tır.
Madden zenginliği kaybolduğunda değerleri de kaybolur.
Batı için en üstün değer “birey”dir. Batı’ya
göre insan-birey demek “uygarlık” demektir. Bu nedenle batı, “insana” yapılan
saldırıyı, uygarlığına yapılmış bir saldırı gibi görmektedir.
Para
kazanmanın en yüce değer olduğu bir dünyâda hiç-bir şeye îtirâz edemezsiniz.
Zîrâ tutarsız olur. Çünkü para-merkezli bir dünyâda her-şey fiyatına göredir.
Para,
insanları değersizleştirir. Çünkü parası olan için karşıdaki insan çok da
önemli değildir. Zîrâ bir ihtiyaç durumunda, bir insanın yerine başka bir-çok
insan vardır.
Para parayı da değersizleştirir. Sûnî-sanal
para, gerçek paranın değerini düşürüyor.
Eğer
din adına bir şey yapmıyorsanız, din sizi kötülükten uzaklaştırıp iyiliğe
yöneltmiyorsa ve sizi olumlu değiştirmiyorsa, sizin “îman ettim” demenizin
hiç-bir anlamı ve değeri yoktur.
Bir
meslek (zanaat) sâhibi olmak, en değerli olandır. Ona eskiler “altın bilezik”
derlerdi. Çünkü hem ustalığı hem de adamlığı öğreniyordu kalfa ve usta olanlar.
Bilgi
ancak İslâm-merkezli olursa hak olur ve doğru yolda kullanılabilir. Zîrâ bilgi,
Allah’ın, kâinâtın her zerresine yerleştirdiği bir değerdir. Allah işe
karıştırılmadığında bilginin ifsâd olması ve zarar vermesi kaçınılmazdır.
Bâzen
eserler, eser sâhibinin ölümünden sonra değerlenir.
Bedeli
olmayan şeyin değeri ve kıymeti de yoktur.
Liberâlizm için insanın değeri, “seçmen” ve
“müşteri” olmasından dolayıdır.
Bilgi
ve bilinç, ancak beceriyle buluştuğunda bir değer ve farklılık açığa
çıkarabilir.
Eyleme
geçmeyen bilgi, kıymetsizleşip dönüşmeye mahkûmdur. Tabi bu-arada sâhibini de
dönüştürüp değersizleştirir.
İnsanı
değerli yapacak ve kurtaracak olan şey, “kuru-kuruya bilgili olmak” değil, o
bilgiyle yaptığı sâlih amellerdir.
Kolay elde edilen fazla zevk vermez.
Zor ve riskli olanlar daha çok tatmin edicidir. Ayrıca değeri ve kıymeti daha
çok bilinir.
Aşırı açıklama, açıklanan şeyin büyüsünü
bozduğu için değerini ve kıymetini düşürür.
Aklı erdiği hâlde eli ermeyenler mi daha
değerlidir, yoksa aklı ermediği hâlde eli erenler mi daha değerlidir?. Bu
soruya verilecek cevap elbette, “eli eren” olmalıdır.
Modernizm
“el”i iptâl etmiştir. “El”in değeri unutulmuş, makineler insan elinin
yerini almıştır. Üstelik makinelerin ürettiklerinin daha iyi, daha pürüzsüz ve
daha üstün olduğu kabûl edilmektedir. Fakat makinelerin ürettikleri el’in
ürettiklerinden daha “kıymetli” değildir.
Kapitâlizmin âyeti: “Paranız yoksa kıymetiniz
yoktur”. Kur’ân’ın âyeti: “Duânız yoksa kıymetiniz yoktur” (Furkân 77)
şeklindedir. Zîrâ kapitâlizmde paradan ve kârdan başka bir değer yoktur. .
Bir
şey ne kadar “kıt” ise o kadar değerlenir.
Yeni
neslin daha az anısı var. Zîrâ hatırlamaya değer yaşanmışlıkları çok azdır.
Değeri ve kıymeti ortaya çıkaran şey yaşanmışlıktır.
Bir insanın gerçek değeri, “halkın gözündeki
kadar” değil, “Hak’kın katındaki kadar”dır.
Ne, çok okuma-yazma, ne, çok
ibâdet.. Müslümanın en değerlisi, en ciddî olanıdır.
Değişen sorunlara değişen değerlerle çözüm
bulunamaz. “Değişmeyen değerler” ile bulunabilir ancak. En kıymetli değerler
değişmeyen değerlerdir.
Modern
nesil, “atalara tapmayalım” sözünü abartınca, ataların (anne-baba, dede-nine)
değeri kalmadı ve onlar artık bir yük olarak görülmeye başladılar. Bu da
onlardan çeşitli şekillerde kurtulmak için yollar aramalarına sebep oldu.
Huzur-evleri/!)nin bu kadar fazlalaşmasının nedeni budur.
Maddî hırslar mânevi değerleri blôke etmişse,
“insanlar insanlığından çıkmış” demektir.
Dâvâlarınız ve gittiğiniz yol, uğruna
ölebilecek ve öldürebilecek değerde değilse.. bırakın gitsin.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Ocak 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder