31 Temmuz 2016 Pazar

İslâm Devleti ve Paralel’in Paralel’i


İslâm, hem kişinin bizzat kendisini, hem de toplumu ve en nihâyet de Dünyâ’yı düzeltmek ve düzenlemek isteyen bir dindir. Bu düzeltme işlemi siyâsi bir erk gerektirdiğinden, İslâm’da kesinlikle bir “devlet talebi” vardır. Zâten İslâm Devleti olmadığında “İslâm’ı hakkıyla yaşamak” da mümkün değildir. İslâm’ı ucundan-kıyısında yaşamak düşüncesi İslâm’dan ve Kur’ân’dan onay almaz. Çünkü İslâm, “idâre edilen bir din” değil, “idâre eden bir din”dir. Bu nedenle ne zaman ki insan var ve dolayısı ile İslâm varsa, o zamandan bêri bir İslâm Devleti fiilen yada talep olarak vardır. Allah nazarında devlet, İslâm Devleti’dir. Zîrâ hak, hakîkat ve adâlet-merkezli bir Dünyâ ancak ve ancak İslâm Devleti olduğunda tezâhür eder. İslâm Devleti fiilen olmadığında ise, onun yerine İslâm’i olmayan, dolayısı ile bâtıl-merkezli olan devletler olur ki bu devletler İslâm Devleti’ne karşı ortaya çıkmış-çıkarılmış “paralel devletler”dir. İslâm Devleti’ne rağmen parâlel devletler. O hâlde hak-merkezli İslâm Devleti olmadığında, bâtıl-merkezli paralel devlet(ler) ortaya çıkacaktır-çıkmıştır. Zâten peygamberler ve kitaplar da, müslümanların bozulmasına binâen İslâm Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkan paralel devletlerin helâk ettikleri insan ve canlı-cansız varlıkların durumlarını düzeltmeye gelmişlerdir. Bu bir zulümdür zîrâ. Zulüm, paralel devletlerin yaptığıdır. Peygamberler ise, paralel devletlerin yerine İslâm Devleti’ni kurarak zulmü bertarâf etmek için gönderilmişlerdir. Yâni yeryüzünde nerde bir bozulma görülüyorsa, orada İslâm Devleti’nin yerine paralel bir devletin-devletlerin ortaya çıktığı anlaşılmalıdır.

Laik-seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik-modernist devletler, aslında gerçek devlet olan İslâm Devleti’nin paralel devletleridir. Son 200 yıldır Dünyâ’da imparatorlukların bitmesiyle birlikte bir-çok paralel devlet ortaya çıkmıştır. Bu post-modern paralel devletler, eski paralel devletler gibi dîne hiç atıf yapmadıklarından ve din yerine aklı ölçü aldıklarından, vicdân ve merhâmetlerini neredeyse tamâmen yitirmişlerdir. Bu nedenle de yıkıcılıkları daha beterdir. Ortaya çıkan bu paralel devletler, “ana paralel devlet”in güdümünde ve yönlendirmesi altındadırlar. Ana paralel devlet, diğer alt paralel devletleri, çeşitli şekillerde idâre eder ve yönlendirir. Bunu bâzen de entrika yoluyla yapar; Enflasyon, devalüasyon, gizli ajandaları açık etmek, kasetlerle şantaj vs. ve nihâyet de darbe yapmakla. Ana paralel devlet, soygunu en çok da, diğer paralel devletlerde, yine kendisine bağlı olarak “gizli alt paralel devletler”in taşeronluğu ile darbe yapmakla sömürür, yönlendirir ve kendisine bağlı-bağımlı kılar. Bu nedenle de belli aralıklarla -yada buna “o küçük paralel devletler semirdiklerinde” de diyebiliriz- darbe yaparlar. Bu tarz alt paralel devletlerde ortaya çıkan darbelerin hemen tamâmında ana paralel devletin parmağı ve hattâ eli vardır.

Türkiye’de 15 Temmuz’da söz-konusu olan şey, iktidardaki paralel devlete rest çekerek; “çekil oradan, ben paralel devlet olacağım” diyen gizli potansiyel paralel devlettir. Olan şey aslında; “devlet içinde devlet içinde devlet olma” çabasıdır. Paralel devlet, İslâm Devleti’ne paralel olarak kurulmuş “devlet içinde olan devlet”in bir kalkışmasıdır. Gizli paralel devletin, İslâm Devleti’ne paralel olarak kurulmuş olan iktidardaki paralel devlete karşı yapmış olduğu bir operasyondur.

Bütün paralel devletler, kendilerini besleyen en büyük paralel devletin paralel devletleridir aslında. İslâm Devleti ise, Allah’ın devletidir. İslâm Devleti, diğer paralel devletlere, ideolojilere, kişilere karşı paralel değil, dik-dikey durur. Paralel duracağı tek varlık Allah’tır. Allah’a karşı paralel durmak dik duruşunun bir netîcesi ve göstergesidir. Bu nedenle İslâm Devleti olmayan devletlerin hiç-biri dikey değildir. Dikey olmak için “İslâm” olmak gerekir. Dikey olan yâni paralel olmayan İslâm Devleti’nde yaşayan herkes Allah’a karşı paralel dursa da, şeytana, tağutlara ve nefse karşı dik durur. Diğer paralel devletlere karşı dik durur. Devlet nasılsa, halkın geneli de öyledir.

İslâm Devleti hâricindeki devletler paralel oldukları için, halk da paraleldir ve aslında paralel devletlerde herkes görece “hâin”dir. Birbirlerine göre ve birbirlerine karşı hâindir. Birbirlerini hâin îlan etmişlerdir. Birbirlerini hâinlikle suçlarlar. Birbirlerinin kuyusunu kazmaktadırlar zîrâ. Kimisi efendisini-şeyhini-hocasını, kimisi atasını-lîderini-kahramânını, kimisi ırkını-milletini-vatanını, kimisi ideolojileri, kimileri nefislerini-çıkarlarını “en iyisi” îlân etmişler ve onların peşlerine düşmüşleridir. Bunlara sıkı-sıkıya bağlıdırlar. Bu bağlılık diğerlerini “öteki”, “bâtıl” ve “hâin” îlân etmelerine sebep olur. Bu grupların tamâmı, diğerlerini ihânet içinde görürler. İslâm-merkezli bir tasavvur, düşünce ve eylem yoktur paralel devletlerin halklarında çünkü. İslâm Devleti’nde herkes diğerlerini de düşünür. Paralel devletlerde ise herkes sâdece kendi çıkarını düşünür. Kânun ve kurallar da, asıl olan İslâm-merkezli kânunlara karşı çıkarılmış “paralel kânunlar”dır zâten. Gerçek ihânet, İslâm Devleti’ne karşı çıkarılmış ve sürdürülmüş olan paralel devletler kurmak ve kânunlar çıkarmaktır. Bunu bir hayat nizâmı yapmaktır. Allah’ın kânunlarına karşı beşerî kânunları hâkim kılmaktır gerçek ihânet. Allah bunu “fıtrata ihânet” olarak görür. Zîrâ fıtrat, “İslâm fıtratı”dır ve insan İslâm fıtratına uygun olarak yaratılmıştır. İslâm Devleti’ne paralel devlet kurmak, fıtrata ihânet etmektir. Fıtrat hem İslâm’a uygun olacak, hem Allah bu fıtrata uygun vahiyler gönderecek, hem de zirveleşmiş bir ahlâk-fıtrat sâhibi Peygamberle bu fıtratı yeryüzünde hâkim kılacak; sonra da birileri çıkıp buna aykırı bir yola girecek.. Şirk budur işte!. Allah şirki aslâ affetmez. Allah’ın bunu affetmemesinin nedeni, şirkin, “Allah’a yapılmış bir ihânet” olmasındandır. Şirk bir ihânettir. Allah’a yapılmış ihânet. En büyük ihânet, “En Büyük”e yapılan ihânettir. Çünkü Allah kendi otoritesine rağmen başka otoritelerin bulunmasına râzı olmaz. Tüm kâinat İslâm’a uygun iken, birilerinin paralel devletler ve kânunlar ortaya çıkarıp bu doğrultuda yaşamalarına aslâ râzı olmaz. Allah bunu bir ihânet sayar ve şirk olarak kabûl eder. Affedilemeyecek tek suç olarak belirler.

Bu durumda paralel devletlerin içinden yine, “sistem-içi olan” yâni paralel olan yapılar ortaya çıkar ve bunlar, “yedek paralel” değil, “esas paralel” olmak hayâlini kurarlar ve bu uğurda çeşitli çalmalar, sızmalar, şiddet ve hâinlik yapabilirler. Zîrâ yedek paralel olmayı içlerine sindiremezler. Bu “yedek paralel devletler”in İslâm Devleti kurma diye bir düşünceleri aslâ yoktur.  

Paralel devletler kendi içlerinde sürekli olarak para ve çıkar savaşları yaparlar. İslâm Devleti’nin savaşı ise “hak-hakîkat savaşı”dır. Paralel devletlerde şiddetli bir lîderlik-ilahlık savaşı yaşanırken, İslâm Devleti’nde böyle bir şey yaşanmaz. Zîrâ İslâm Devleti’nde tek ilah Allah’tır. Paralel devletlerin ilahları gerçek ilah değildirler. Zâten sık-sık ilah değişimi yaşanır. Gerçek ilah, İslâm Devleti’nin ilahıdır ki, O’ndan başka ilah da yoktur.

Tüm paralel devletlerde “piramit modeli” geçerlidir. Bu model bir “kast sistemi” açığa çıkarır paralel devletlerde. İslâm Devleti’nde ise “saf modeli” vardır. İlk saf uzar gider. Eğer ilk safta yer kalmazsa, ikinci saf, ilk safın bir devâmı olarak eklenir. İmam namazda en önde olsa da, mescidi terk-etmede en sonda olandır.

Peygamberimiz, Mekke’deki müşrik paralel devletin yerine, İslâm Devleti’ni yeniden kurdu ve sağlamlaştırıp yerleştirdi. Böylece hak-hakîkat-adâlet-merhâmet-vicdân-eşitlik-huzur-mutluluk arap-yarımadasına ayyuka çıktı. İnsanlar güvenlik içinde yaşamaya başlamışlardı. Peygamberimizle başlayan İslâm Devleti süreci, Hz. Osman döneminin ikinci yarısında sarsıntıya uğrasa da, Hz. Ali döneminde “İslâm Devleti” özelliğini sürdürmüş, fakat onun vefâtıyla birlikte potansiyel paralelciler hemen İslâm Devleti’ne karşı paralel devleti kurmuşlardır. Kurdukları devlet, “İslâm’i olmayan” olduğu için paraleldir. İslâm/vahiy-merkezli olmayan tüm  devletler paralel devletlerdir. “Biraz İslâm’i” olması bir devletin paralel olmasını önlemez. Bir devletin paralel devlet olmaktan kurtulması için, “tam İslâm’i” olması şarttır. İslâm ile birlikte gelen hak, hakîkat, adâlet, vicdan, merhâmet-merkezli hayat, Hz. Ali’nin vefâtıyla birlikte yerini çıkar-merkezli ve vicdandan, merhâmetten yoksun olan paralel devlete bırakmıştı. Evet; Emevi Devleti bir paralel devlet idi. Asıl devlet olan İslâm Devleti’ne karşı bâtıl-merkezli olarak yeniden yapılandırılmış olan paralel devlet. Abbâsi Devleti de paralelin yerine “yeniden İslâm Devleti” söylemi ile yola çıkmasına rağmen, o da paralel devletlerden bir devlet oldu çıktı. Bu durum günümüze kadar böylece sürüp gitti. Şöyle bir fark var ki; o zamanki paralel devletler şimdiki gibi mutlak anlamda paralel değildiler. Zîrâ devlet içinde olmasa da halk içinde İslâm Devleti’ndeki gibi hayatlar hâlen yaşanmaktaydı ve zâten İslâm’ı diri tutan bir damar her zaman olagelmiştir. Bu ilk paralel devletlerin İslâm’a uygun işler yaptıkları da vâkidir. Ne de olsa gerçek anlamda olmasa da İslâm’ın bir yaptırım gücü hâlen vardı. Fakat İslâm’ı tam anlamıyla uygulamadıkları için bu devletler de paralel devletlerdir. Belki “yarı-paralel devletler” demek de doğru olabilir. 

Paralel devletler içinde alt paralel devletlerin oluşması ve ortaya çıkması; İslâm’a karşı paralel devlet kurmanın bir cezâsıdır. Her cezâ kendi cinsinden olur. Siz İslâm Devleti’ne karşı paralel devletler kurarsanız, birileri de çıkıp bu paralel devletlere karşı alt paralel devletler kurarlar. Zîrâ paralel devletler, halkın genelini kuşatıcı olmadıklarından, halkın en az yarısı gidişattan memnun değildir. Bütün darbelerin-isyanların nedeni budur. 

Paralel devletlere karşı İslâm Devleti’ni savunanlar, İslâm Devleti’ne karşı kurulmuş olan paralel devletleri yapı-bozum anlamında yıkmayıp da onu tâmir ederek İslâm’ileştirmeyi düşündüklerinde; FETÖ örneğinde de görüldüğü üzere, bir süre sonra paralel devlet tarafından kuşatma altına alınır ve bir zaman sonra kendisi de sıkı bir paralel devlet olur çıkar. Çünkü İslâm-merkezli değil, bâtıl-merkezli bir tasavvur, düşünce ve eylem üzeredirler. Böylece Dünyâ’da bir paralel devletler savaşı başlar. Zaten 1. ve 2. dünyâ savaşları, paralel devlet savaşlarıdır. Bu savaşlar, İslâm Devleti gibi hakkı ortaya çıkarmak ve yerleştirmek için değil; biri diğerini bertarâf ederek ana paralel devlet şeklinde Dünyâ’ya hâkim olmak için savaşmışlardır. Bu savaşlar paralel devlet modelini koruma ve kendi alanlarında hâkim kılma savaşlarıdır aynı-zamanda. Şöyle bir masal vardır:

Zengin bir köyde, bu köyün tüm altınlarını gümüşlerini çalıp götüren bir ejderhâ varmış. Ejderhâ bu altınları çalıp yaşadığı mağaraya götürürmüş ve onları orada korurmuş. Ejderhâyı öldürüp altınları geri getirmek üzere yola çıkan gençler bir daha geri dönmezmiş. Uzun zaman sonra bir genç; “ben gidip ejderhâyı öldüreceğim ve altınları getireceğim” diye yola çıkmış ve ejderhânın yaşadığı mağaraya ulaşmış. Bakmış ki ejderhâ altınların bulunduğu sandığın yanında duruyor ve altınları koruyor. Hemen sessizce yanına yaklaşmış ve onu bir-kaç kılıç darbesiyle öldürmüş ve ejderha bir-anda yok olmuş. Sonra da genç hazîne sandığına yönelmiş. Sandığı açtığında çil-çil altınları görünce bir-anda kendisi de ejderhâya dönüşmüş ve başlamış altınları korumaya.

Evet; iktidardaki paralel devletin yerine “hakkı getireceği söylemi” ile yola çıkan diğer alt paralel devlet, asıl paralel devleti yıkıp yok ettiğinde, kendisi asıl paralel devlet olur. Çünkü yedek de olsa o da paralel bir devlettir. Zîrâ paralel devletlerin argümanlarını, ideolojilerini ve yöntemlerini kullanmaktadır. İslâm’i değildir yâni. Bu yüzden bu durum böylece sürüp gider. Demokrasinin yürürlükte olduğu yerlerde süreç her zaman böyle işler. Tâ ki gerçek İslâm erleri ortaya çıkana ve paralel devleti yıkıp, yerine İslâm Devleti’ni kurana dek.

İslâm Devleti dışındaki tüm devletler, İslâm’a karşı oluşturulmuş paralel devletlerdir vesselam.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Temmuz 2016


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder