20 Temmuz 2016 Çarşamba

Işık-Hızında Gidilince Zaman Yavaşlar Mı?


Genel Görelilik Teorisi kapsamında söylenen; “hız arttıkça zaman yavaşlar” düşüncesi bir yanılsamadır. Zâten teoride-düşüncede ve matematiksel olarak böyle bir sonuç çıksa da, bu teori hem pratiğe dökülemez ve hem de pratikte aynı sonuç çıkmaz. Çünkü kâinâtın her yerinde aynı zaman işler gözlemci olan insana göre. Pratikte tüm sonuçlar teoridekine göre farklı çıkar. Pratik, teorik önermelerin dediği ve gösterdiği gibi çıkmaz hiç-bir zaman. Çünkü pratiğin anlam ve eylem açısı ve aralığı çok daha geniştir. Bir teoriye tek bir pratik uygulanabilir fakat bir pratiğin bir-çok yorumu yapılabilir.

Zamân ölçüsünü belirleyen bir kriter yoktur kâinatta ve çeşitli zaman-aralıkları vardır. Meselâ hassas bir aralıkla pulse atan, sönmüş yıldızlar olan pulsarlar gibi. Çok hassas fakat farklı aralıkta olan sinyâl odakları vardır. Zamân için ölçü koyan varlık insandır ve bir insan diğer bir insana göre “gerçek anlamda” farklı ve doğru bir zaman ölçümü yapamaz. Hele ki mevcut dünyâda kullanılıp duran zaman-ölçüsüne göre psikolojik bir hissedişten başka gerçek anlamda farklı bir zaman-durumu çıkmaz ve belirlenemez.

Bu önermenin deneyi olarak gösterilen “ikizler paradoksu”na göre; Uzaya gönderilen kardeşlerden biri yüksek hızlı bir roket tarafından uzaya fırlatılmış ve orada bir seyahate gönderilmiştir. Uzun bir zaman sonra evine döndüğündeyse ikiziyle yaş ve vücut olarak büyük bir farklılık ile karşılaşmıştır. Dünyâ’da kalan ikizin daha hızlı yaşlandığı, çünkü Dünyâ’daki zamânın daha hızlı aktığı düşünülmektedir. Bu deneyin kökenleri Einstein’ın İkizler Paradoksu’na gidiyor. İkizler deneyinde biri roketle yıldızlara doğru yüksek hızla ilerleyen, diğeri Dünyâ’da kalan ikizlerin zamana karşı değişimi inceleniyor. Enstein’ın genel görelilik teorisine göre uzaya giden ikizin, Dünyâ’ya döndüğünde kardeşinden daha genç olması gerekiyor. Çünkü “hız arttıkça zaman yavaşlar” deniliyor. Hâlbuki zaman, maddenin bir sonucudur ve bir şeyin zamânı, bağlı olduğu maddeye göredir. Zaman her zaman, maddenin hemen yanı-başındadır. Madde hangi hızda hareket ediyor olursa-olsun zaman da o hızda hareket etmiş olacaktır, yâni hız arttıkça zaman yavaşlamayacak, tam-aksine artacaktır. Fakat bu da düşünsel anlamda böyledir. Dünyâ’daki gözlemci 100 km. hızla giden bir nesneyi de, 1.000 km. hızla giden nesneyi de kendi orijinâl zaman-bilincine ve gözlemine göre yorumlayacağından, iki nesne için de aynı zamanda ne kadar yol aldığını hesaplayacaktır. O hâlde hız arttıkça zaman yavaşlamaz, sâdece hızlı gidildiğinden dolayı mesâfeler daha çabuk katedilir. Yâni bir yerden diğer bir yere daha az zamanda ulaşılır. Bu da bir yanılsama olarak zamânın yavaşladığını hissettirir.

Zamanın hızlandığı yada yavaşladığı bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Alexis Carrel:

“Fizyolojik zamânın fizik zamandan tamâmen farklı olduğunu biliyoruz. Eğer bütün saatler işleyişlerini hızlandırsa yada yavaşlatsalar ve Dünyâ’nın dönüş hızı da  değişse, hayat süremiz yine değişmeden kalır, fakat bize artmış veya azalmış gibi görünürdü” der.

İkizlerden biri hangi hızda giderse gitsin, ikiziyle ile aynı yaşta ve zamanda olur ve üçüncü bir gözlemci, ikizlere baktığında bir fark göremez. Bu nedenle bu durum, bir zamanlar insanların kafasını çok karıştıran ve güyâ cevâbı yok gibi görülen bir soruya benzer: Üç tâne işçi, 1.000’er lire vererek 3.000 liraya bir karpuz alırlar. Fakat o sırada manavda manav-sâhibinin, fiyatları pek bilmeyen oğlu vardır. Bir-süre sonra babası gelince oğluna “ne sattın” der. Çocuk da 3.000 liraya bir karpuz sattığını söyler. Babası “fazla para almışsın, 3.000 lira değil, 2.500 lira alman gerekirdi, al şu 500 lirayı adamlara geri ver” der. Çocuk 500 lirayı eşit şekilde paylaştıramayacağını düşündüğünden, adamların her birine 100’er lira geri verir ve 200 lirayı da cebe atar. Şimdi soru şu; Bu durumda adamların her biri karpuz için 900’er lira vermişlerdir. 3X900=2.700 lira eder. 200 lira da manavın oğlunda vardır, 2.900. Peki kalan 100 lira nerededir?. Bir-türlü cevap bulunamaz. Buradaki sorun, matematiğin yorumlanma şeklinden kaynaklanır. Hayâli bir gözlemciye göre olan bir değerlendirme yapılması, bu önermenin yanlışlığıdır. Sanki ikizlerin her biri için aynı-anda ve duyguda bir gözlemci varmış gibi farz edilmiştir. Hâlbuki öyle bir gözlemci yoktur ve bu nedenle de böyle bir değerlendirmeden bahsedilemez. İkizlerden hiç-biri böyle bir zaman farkını kabûl etmez. Matematiksel bir yanıltmadan kaynaklanan bir yanılsamadır bu. Aslında her ikiz için de aynı zaman geçmiştir. Bu nedenle ikisi de aynı yaşta ve görünümde olur. Tabi ışık-hızının %99’una ulaşan ikizlerden biri, çeşitli nedenlerden dolayı artık yaşayamayacağından, Dünyâ’daki ikiziyle karşılaşması söz-konusu olmaz.

Saatte 108 km. hız ile giden bir araba 0.03 km/s yapar. Yâni ışık-hızından 100.000.000 kere daha yavaştır. Dolayısıyla ışık-hızına ulaşırsak bile 1/100.000.000 sâniye zaman geçmiş olacaktır. Yâni değişen zaman, sözünü etmeye değer olmayan bir zaman olacaktır ki insan bunu hissedemez bile. Bir yazıda şöyle denir:

“İkizler paradoksunda “aksayan” nokta, füzeyle giden ikizin belirli bir anda geri dönmüş olduğunun unutulmuş olmasıdır; zîrâ ikizler tekrar Dünyâ’da buluşmuşlardır. Oysa, geri dönmek yavaşlamayı ve/veya yön değiştirmeyi gerektirmektedir. Demek ki füzedeki ikiz her zaman düzgün doğrusal hareket yapmamış, yönünü değiştirmiştir. Oysa Einstein’ın özel görelilik kuramının sonuçları ancak, birbirlerine göre herhangi bir bağıl ivmesi olmayan düzgün öteleme durumundaki sistemler için geçerlidir. Demek ki, bir paradokstan çok bir mantık hatâsı söz-konusudur”.

İkizlerin kollarındaki saatler değişmez ve sâniyesi-sâniyesine aynı kalır. O hâlde ikizlerin farklı yaşlarda Dünyâ’da buluşmaları söz-konusu olmaz ve sözde yaş farkı ikizlerden birinin Dünyâ’ya hiç-bir zaman dönmeyeceğinde düşünülebilir ki ikizlerden biri hiç-bir zaman Dünyâ’ya dönmezse, bu teori de ispatlanamayacağından, bu tez sâdece bir “beyin fırtınası” olarak kalmaya mahkûm olur. Çünkü bu durum bir “görecelik durumu”dur. Fakat “kişiye göre değişen bir doğru” yoktur. “Yaratıcıya göre olan” şey doğrudur ki insan da bu doğruya uygun yaratılmıştır. Kişiye göre değişen bir doğru net bir doğru olmaz. Net doğrunun olmadığı yerde ise bir doğru yoktur. Bu nedenle bu önerme matematiksel bir senaryodur sâdece ve matematiksel senaryoların çok büyük çoğunluğunun pratikte gerçekleşmesi imkânsızdır.

Bilim-adamlarının en çok yaptığı şeylerden biri, bir düşünceyi masa-başında kanıtlamaya çalışırken, tıkandıkları yerlerde kendilerine ve iddialarına uygun olarak bâzı sâbiteler koymalarıdır. Bu önermede de hayâli bir gözlemci olduğu kabûl edilmiştir ve ancak o hayâli gözlemcinin olduğu kabûl edildiğinde önerme teorik olarak doğru görünebilecektir. “Ancak böyle olursa şöyle olur” denmiştir. Yâni “yengemin … ları olsaydı amcam olurdu” sözünde olduğu gibi. Olmayacak bir şeyi varmış gibi gösterdiğinizde, olmayacak şeyler olabilir gibi gözükmektedir ve zannedilmektedir.

Zâten pratik olarak da ışık-hızına ulaşılamaz ve hattâ yaklaşılamaz bile ki bu önerme denenebilsin ve pratikte de, teoride söylendiği gibi olduğu görülsün. Evet; bağımsız gözlemciye göre değişen bir şey yoktur. “Hızlı yaşa genç öl sözü” bu bağlamda geçersiz oluyor. Hızlı yaşayanlar hızlıca yaşlandıklarından, genç değil ama erken ölürler.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Temmuz 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder