15 Temmuz 2016’da vukû bulan darbe girişimi, “bir
şeyleri kökten değiştirmek için” yapılmış bir darbe değildir. Yâni bir “devrim
kalkışması” değildir. Yapılan şey, çıkar-merkezli olan sistem-içi bir girişimdir.
Târihte bu nedenle yapılmış bir-çok darbe, devrim, karşıtlık ve savaşlar
olmuştur. Meselâ Komünist ve Kapitâlist zıtlaşma böyledir. Komünizm ve Kapitâlizm
sistem-içi bir karşıtlıktır. Çünkü ikisi de laik, seküler, materyâlist (yâni
madde-merkezli ve özlemli) demokratik, din-dışı ve insan-merkezlidir. Yâni
hangisi iktidâra gelirse-gelsin dünyâ-sistemi aynı olacaktı. Sistemde bir
değişme olmayacaktı. Çünkü aralarındaki fark sâdece, sermâyenin devletin elinde
mi yoksa insanların bâzılarının ellerinde mi birikeceğidir. Kesinlikle hak-hakîkat
ve adâlet merkezli bir sistem değişikliği düşünmüyorlardı. O hâlde bir çıkarı
olmayacak olan sıradan bir vatandaşın komünizm yada kapitâlizm için bir
taraflarını yırtması anlamsızdır. Çünkü onun için değişen bir şey olmayacaktır
ve o “yatay hayâtı”na kaldığı yerden devâm edecektir.
Aynı-şekilde; sanki darbeciler demokrasiyi yıkıp yerine
saltanâtı mı getireceklerdi?. Demokrasi yerine komünizmi mi getireceklerdi ve
“Allah korusun”(!) demokratik düzeni kaldırıp, yerine Kur’ân’ın anayasa olduğu
ve hukûkun-kânunların İslâm’i hukuk ve kânunlarla değişeceği bir düzen mi getireceklerdi?.
Tabi ki de hayır. Aslâ. Darbe başarılı olsa idi, gelecek olan sistem yine
demokratik-laik-seküler-liberâl-kapitâlist-konformist-materyâlist bir zihniyete
sâhip aynı sistem olacaktı ve yine aristokrasi (soylular(!) sınıfı) ile yönetim
devâm edecekti. Sâdece aristokrat kesim değişecekti ve zenginlik artık büyük
ölçüde farklı kesimlere geçmeye başlayacaktı. Yâni bir “zenginler değişimi”
yaşanacaktı. Fakat gariban halk her zamanki gibi yine gariban olarak kalacaktı.
Bu nedenle darbe girişimi bir “sistem içi” darbe girişimidir. Zâten adı “darbe”
ise sistem-içidir. Sistem-dışı olması için adının devrim” olması gerekir. Bu
devrimin de gerçek bir değişim ve dönüşüm başlatması ve hak-hakîkat ve
adâlet-merkezli olarak halka yönelik olması için de “İslâm’i bir devrim” olması
gerekir. Ancak “İslâm’i Devrim”e dönen bir darbe olduğunda “sistem-dışı” olur.
Hem darbecilerde hem de halkta ve hattâ müslümanlarda böyle bir düşünce ve arzu
olmadığı için, yapılmak istenen şey “sistem”in değiştirilmesi değildi. Sisteme,
“birilerine göre” bir “ayar çekilme” girişimiydi.
Bu sebeple; “demokrasinin zaferi”, “demokrasi kazandı”,
“halk demokrasiye sâhip çıktı” gibi söylemlerin halk için bir gerçekliği ve değeri
yoktur. Eğer ki darbeciler kazansaydı yine demokrasi yâni “sistem” kazanmış
olacaktı ve yine “demokrasi kazandı” diyeceklerdi ve darbeyi yapanları demokrasinin
yılmaz savunucuları ve dirilticileri olarak kabûl edeceklerdi ve birileri, ellerini
patlatırcasına alkışladıkları darbecileri çiçeklerle karşılayıp, demokrasiyi
yeniden getirdikleri için onlara teşekkür edeceklerdi. Senaryo farklı yazılacaktı
fakat o senaryo da “sistem-içi” olacaktı. Dolayısı ile bu darbe girişimi bâzı
rahatsızlıkların da bir işâreti ve göstergesi olsa da, aslında “sistem-içi bir
çıkar-savaşı”dır. 1950’den sonra yavaş-yavaş ekonomik gücü ve siyâseti ele
geçirmeye başlayan muhâfazakâr kesimin, 1980 sonrası küresel projelerin
tezâhürü olarak paraya ve siyâsete hâkim olması bâzılarının çıkarlarını bitirme
noktasına gelmiş ve bu durumdan rahatsız olanlar sürekli olarak bu durumu
değiştirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle de laiklerin “yandaş grup” olarak kabûl
ettikleri askerlerden medet umarak çeşitli kalkışmalar başlatmışlardır. İşte bu
kalkışma da bunlardan biridir. İstenen ve beklenen değişim, zenginliğin bir
elden başka bir ele geçmesi ve böylece servetin şimdiki zenginlerin elinden
diğer zenginlerin elinde toplanması arzulanmaktadır. Fakat bu durumda servet
sürekli olarak zenginlerin ellerinde dolanmış olacaktır ve halka
yansımayacaktır. Oysa Kur’ân bunu şiddetle yasaklar:
“Allah’ın o
(fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve
Resûl’e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir.
Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan
bir devlet (güç) olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden
sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, cezâsı
(ikâbı) pek şiddetli olandır” (Haşr
7).
Yâni Allah diyor ki; “Servet benim istediğim gibi
dağılacak, zenginlerin istediği gibi değil”. Bu servet zenginlerin istediği
gibi dağıldığında, gariban her zaman gariban olarak kalır ve onun için değişen
bir olmaz. Bu nedenle sistem-içi bir darbe olan bu kalkışma eğer başarıya
ulaşmış olsaydı, toplumda zenginlik “eski zenginler”in eline geçerek değişecek
ama gariban yine gariban olarak kalacaktı. Orta-direk olarak bilinen kesimde
ise çok farklı bir durum olmayacaktı. Birileri de şimdiki zenginlere yalakalık
yapmaktan vazgeçip, “yeni zenginler”in uşağı hâline geleceklerdi. O hâlde; hadi
orta-direklerin, mevcut durumlarını korumak için meydana atılmalarını
anlıyoruz, peki gariban olan ve ay sonunu getiremeyenlerin, hayatları pahasına
meydana çıkmalarının nedeni nedir?. Tabî vatan bizim yuvamızdır ve insanlar
vatanın karmaşaya düşmesine izin vermemelidirler ve bu uğurda ellerinden geleni
yapmalıdırlar. Zîrâ vatan, insanların “ilk evleri” olduğundan aynı-zamanda
mahremleridir de. Burada sorun yok. Fakat darbenin ilk anında yâni geceden
sabaha kadar olan sürede bu düşünce ve amaçla sokaklara-meydanlara çıkan halk,
sabah durum biraz düzeldiğinde, ilk başta Allah-merkezli kullanılan dil, daha
sonra demokrasi ve millet-merkezli bir dil ve söylemle değiştirilmiştir. İlk
önceleri “Allah bizimledir” sözü, sonraları, “hâkimiyet kayıtsız-şartsız
milletindir” söylemi ile değiştirilmiştir. İlk başta kullanılan “Allah’ın
irâdesi” söylemi, biraz sonra bir şekilde değiştirilerek “milletin irâdesi”
söylemi ile değiştirilmiştir. Herhâlde Allah-merkezli bu dil birilerini
rahatsız etmiş. “Allah yolunda” olan hareket bir-anda “demokrasi yolunda”
olmaya başlamıştır. Bu durumda ölenler ne için ölmüşlerdir?. Bu şekilde ölmek
onlar için bir kazanç mıdır?. Yine müslümanlar ne için meydana çıkmışlardır ve
ne için ölmeyi bile göze alabilmektedirler?. İslâm’i bir inançla alâkalı mıdır
böyle bir davranış?. Yurdumuz dış bir güç tarafından saldırıya uğramış yada
işgâl edilmiş değildir ki top-yekûn bir direnişe ve savaşa çıkalım.. Dediğimiz
gibi, sorun tarafların çıkarlarıdır. Filler tepişirken çimenler ezilmektedir.
Hüseyin Alan:
“Sivillikten yana militarizme karşı olurken, sivil veyâ militarist
vesâyet yerine millî irâdeden yana taraf olurken, dolayısıyla demokrasiyi
desteklerken, kapitâlizme, laikliğe, batı’cılığa, milliyetçiliğe de destek
olduğunuzu, bu ilkeleri ve değerleri yüceltip yaşattığınızı biliyor musunuz?. Birinden
yana diğerine karşı olurken iki hâlde de, önünüze sürülenden birini tercih ettiğinizde,
bu dünyâ-sisteminin, burjuva medeniyetinin, kapitâlist uygarlığın ve bunların
yerel bağlantısının yapıp-ettiklerine suç-ortağı olduğunuzu düşünüyor musunuz?.
Dünyâ-sistemi adına yapılan işgâllerin, çıkartılan iç -savaşların, yapılan
katliamların, yıkılan şehirlerin, çâresiz bırakılan insanların, yerini-yurdunu
terke mecbûr edilen mültecilerin sorumluluğuna hissedar olduğunuzu fark ediyor
musunuz?.
Ey dost, buradaki kavga, bu topluma has, öteden bêri süregelen bir
iç-iktidar kavgasıdır. Orduya dayalı seçkinlerle batı’cı milliyetçilerin
yanında, onlara karşı globâl sisteme bağlılığını halka dayanarak yürütenlerin
arasındaki bir iktidar kavgasıdır. Demokrasi yada vesâyet rejimi, militarist
yada millî irâde ilkesi, bu kavganın görünen yüzü, görünmeyenlerin maskesidir” der.
Fıtrata ve adâlete aykırı hukuk-kânun-kural-siyâset
izleyen yönetimlere her zaman darbe girişimleri yapılacaktır. Zîrâ bu tarz
yönetimler demokrasi ile durdurulamaz ve zâten demokrasi, bu tarz yönetimlerin
durdurulamaması için îcat edilmiştir. Artık öyle bir hâle gelmiştir ki, kötü
yönetime isyân etmesi gereken halk kendini bile koruyamazken o yönetimi
korumaya çalışır.
Şimdi; İslâm entelektüelleri (âlimleri değil, çünkü
onların yorumları zâten belli) bu darbeyi İslâm’i açıdan nasıl yorumlayacaklar?.
Demokrasi-merkezli mi İslâm-merkezli mi?. İslâm’ın bir “darbe fıkhı” yok mudur?.
Bu fıkha göre bu girişim nasıl okunmalıdır ve bu kalkışmaya nasıl bir yorum
yapılmalıdır ve müslümanlar nasıl bir tavır takınmalıdırlar?. Takındıkları
tavır İslâm’a uygun olmalı değil midir?.
Eğer demokrasi kazanmışsa, “sistem” kazanmış demektir.
İslâm-merkezli olmayan ve “İslâm-merkezli olana düşman olan” sistem. O hâlde
İslâm hiç-bir zaman kaybetmeyeceğine göre, bu girişimde müslümanlar
kaybetmiştir yine. Kazanan ise, her zaman olduğu gibi “sistem”dir. Yine
laik-seküler-liberâl-kapitâlist-konformist-demokratik-kemâlist ilkeler
kazanmıştır. Sesini fazla çıkarmayan CHP kazanmıştır. Türkiye’nin güçlenmesini
istemeyen dış odaklar kazanmıştır. Ve yine halk kaybetmiştir. Bir-zaman sonra
görülecektir ki bu darbe girişiminin bir faturası olacaktır ki bu rakam belki
de 200-250 milyar dolarları bulacaktır ve fatura yine halka çıkarılacaktır.
Darbe girişiminin üç ayağının (dış güçler, Fetö ve bâzı
laik subaylar) olduğu hemen ortaya çıkmakla birlikte aslında bu girişimin ana
nedeninin, asker içindeki bir “çıkar çatışması” olduğu bellidir. Yâni ilk başta
ordunun kendi içinde yaptığı bir darbe girişimidir bu. Askerin içinde oluşan
fırkalaşmasının bir sonucudur bu girişim. Mâlûm cemaatin fırsat bekleyen yandaş
subayları de bu girişime seve-seve destek olmuşlardır. Yaptığı yanlış
politikalar nedeniyle milleti ikiye bölen iktidar, askeri de ikiye bölmüş ve
ülkeyi zayıflatıp güçsüzleştirmiştir.
Bu kalkışma, laik, seküler ve kapitâlist demokratların,
yine laik, seküler ve kapitâlist olan otokratlara karşı bir isyânıdır. Zîrâ mevcut
iktidar her ne kadar demokrasiden bahsetse de, “de facto” olarak bir otokrasi
sistemi mevcuttur Türkiye’de.
Evet; olan yine halka oldu ve ölen yine halk oldu. Tüm
darbelerde olduğu gibi. Buna “halkın zaferi” demek trajikomik bir durumdur.
Zîrâ çok yakın bir zaman sonra bunun ekonomik, siyâsi ve sosyâl faturaları
halka çıkarılacaktır. Çünkü gerek siyâsiler için gerekse askerler için halk her
zaman düşmandır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz
2016
Yazı için teşekkürler ayrıca buyrun sitemi ziyaret edin
YanıtlaSilhttp://islamguzelahlaktir.blogspot.com/