“De ki: Davranış
(ameller) bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?.
Onların, dünyâ-hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte
güzel iş yapmakta sanıyorlar” (Kehf
103-104).
Zamânında yapılmayan yada
yarım-yamalak yapılan işler hiç yapılmamış gibi olur. Zîrâ bu tür işler sağlam,
dayanıklı ve uzun ömürlü olmaz da her zaman sıkıntı verir. Modernizm, bir
“çürüklük-sağlamsızlık uygarlığı”dır. Modernizmde hiç-bir şey uzun-ömürlü
olmaz. Çünkü zâten modernizm her-şeyin kısa-ömürlü olmasından beslenir. Her-şey
dayanıksız olsun, hemen eskisin de yenisi üretilsin ve satılsın ister. Zîrâ
modernizm, varlığını ancak böyle olursa sağlayabilir ve sürdürebilir. Sonuçta
da modernizmin ürettiği ürünler görünüşte parlak ve pürüzsüz olsa da aslında
sağlam değildir, çürüktür ve kısa-ömürlüdür. Çünkü modernlerin yaptıkları işler
ve şeyler yarım-yamalaktır. Yarım-yamalak işler hiç güven vermez, güven
vermediği için huzur da vermez ve insanlar güvensiz ve huzursuz varlıklar olup
çıkar.
En güzel amel, “yarım
bırakılmayan amel”dir. Bir şeyi yarım bırakmak, “o şeyi hiç yapmamak” gibidir.
Yarım-yamalak işler yapmak, o iş ve şey tam yapılmadığı için “eksik ve gevşek
iş yapmak” demektir.
Bir işi tam yapmak ancak
gerçek bir sorumluluk bilinciyle yapıldığında olur. Modernizm bir “sorumsuzluk
uygarlığı” olduğu için hiç kimse sorumluluk almak istemez ve bu nedenle de
işini doğru-düzgün yapmaya gayret etmez. Böylece işler de yarım-yamalak olmuş
olur. Bu durum “ustalık”ın bitmesi demektir. Modernizmde “usta” yoktur, “teknik
eleman” vardır.
Ustaca ve sağlam bir şekilde
iş yapmak, ancak sorumluluk biliniciyle yapılan işlerde olur. Bu sorumluluk
bilincini kazandıracak olan tek şey ise, Allah, âhiret, vahiy ve din yâni
İslâm’dır. Çünkü İslâm’da yapılan her-şeyin âhirette hesâbı verilecektir. İslâm’ın
kazandırmış olduğu bilinç ve âhirete îmânın kişide oluşturduğu “yaptıklarının
hesâbını verme” düşüncesi kişiye, “işini doğru-düzgün yapma” bilinci ve gayreti
kazandırır. Bu niçin böyledir?, yâni İslâm niçin işin doğru-düzgün ve sağlam
yapılmasını emreder?. Çünkü Allah her-şeyi yerli yerinde ve sağlamca yarattığı
için, bizim de yaptığımız her işi yerli-yerinde ve sağlamca yapmamızı emreder.
Zîrâ düzen ancak her-şey yerli-yerine sağlamca konduğunda düzenini devâm
ettirebilir, aksi-hâlde düzen bozulur ve fitne çıkar. Adâletsizlik ve zulüm
böyle ortaya çıkar.
İslâm tevhid-temelli bir
din’dir. “Tevhid ise ya %100 olur, yada %0. Tevhid yâni “şirksizlik”,
yarım-yamalak olacak şey değildir. Tevhid %100 olmadığında Allah’ın yardımının
ulaşması söz-konusu bile olmadığı gibi, azâbı her yönden kuşatır bizi. İşte bu
nedenle tevhid “%100 tevhid” olduğu için, tevhidi hayatlarının merkezine alan
mü’minlerin işleri de %100 olmalı yada işlerini en iyi şekilde yapmaya
çalışmalıdırlar. Bu da yarım-yamalak iş yapmanın önüne geçer.
İslâm’da sâdece dünyevî
işler değil, mânevî işler de doğru-düzgün ve sağlam olur. Zâten dış-âlemdeki
işlerin doğru-düzgün ve sağlam olması yâni yarım-yamalak olmaması, iç-âlemdeki
işlerin doğru-düzgün ve sağlamca olmasıyla olabilir. Zîrâ küp, içinde ne varsa
onu sızdırır. Bu bağlamda, kişinin ahlâkı iyi olmadığında ahlâk yarım kalır yada
hiç olmaz ve ona artık ahlâk yerine “etik” denmeye başlanır. Ahlâk,
yarım-yamalak iş yapmaya müsaade etmezken, etikte işlerin savsaklandığı çok
görülür. Zîrâ etik, aşkın bir hakîkate dayanmaz.
Bir iş en iyi şekilde
yapılmamışsa, o iş boşa gitmiş bir iş olmuş olur. Yada yarârı kadar zarârı da olur.
Nefret ile yapılan iş çok yorar. Sevmeden, istemeden yapılan hiç-bir iş “iyi”
ve güzel olmaz da yarım-yamalak olur.
Yine; aptalca işler
yaparsanız, kendinizi aptal gibi hissedersiniz. Yarım-yamalak işler kişiyi
değersiz hissettirir yada hissettirmelidir. Zâten mü’minler bu duygu nedeniyle
yarım-yamalak işler yapamazlar. İyi işler yapmada olmazsa-olmaz olan şey,
merkezde kazanılacak paranın değil, iyi iş yapma düşüncesinin olmasıdır.
Peygamberimiz bir gün, üstü
iyi düzeltilmemiş bir kabir gördü. Bozuk yerlerin düzeltilmesini emir buyurdu
ve ilâve etti: “Bu işin ölüye ne faydası ne de zarârı olur; fakat yaşayanların
gözlerine düzgün kabir daha güzel görünür. Kim bir şey yaparsa bilsin ki,
Cenâb-ı Hak, onun mükemmel ve güzel bir şekilde yapılmasını sever”.
İslâm bir işin yarım-yamalak
yapılmasını ve işin yarım bırakılmasını yasaklar. Öyle ki, fidan dikmekte olan
bir insan, kıyâmetin koptuğunu bile görse o fidanı yine de dikmekle
mükelleftir. Zîrâ bir mü’min işini hiç-bir şekilde yarım bırakamaz ve
tamamlamaya gayret eder.
İnsanın yapması gereken en
iyi iş ibâdettir. Kulluk tam yapılmalıdır. Yarım-yamalak kulluk “kulluk”
değildir. Yarım-yamalak yapılan ibâdetler, kişinin yüzüne çarpılır.
Peygamberimiz iş yapmak konusunda
şunları söyler: “Yaptığın işler kendinin yada başka birinin yükünü kaldırsın,
yeni bir yük yüklemesin. Çalışırken, en çirkin insan bile güzeldir. Çalışmak,
en hayırlı sermâyedir”. “Allah sanatkâr mü’min kulu sever. Şüphesiz Allah güzeldir,
güzeli/güzel işi sever” (Müslim, Îman, I/93; İbn Mâce, Duâ 10)
Mehmet Akif, batı için; “işleri
dînim gibi, dinleri işim gibi” demiştir. Fakat batı’nın ürettikleri ne kadar
parlak ve yaptıkları şeyler ne kadar yerli-yerinde gibi gözükse de, merkeze
aşkın bir hakîkati değil de beşerî, insanı ve aklı aldıkları için yaptıkları işler
bereketli olmaz, yaptıkları da dayanıklı uzun-ömürlü olmaz. Zîrâ Allah’ı hesâba
katmayan işlere mutlakâ şirk karışır. Şirkin karıştığı işler çürük olur ve bu
yüzden de şirk koşulduğunda yapılan her-şey boşa gitmiş olur. Yapılanlar boşa
gider ve Dünyâ’da bir süreliğine fayda verse de âhirette bir yararı olmaz. Bu
nedenle batı’nın-modernizmin yaptıkları işler aslında örümcek ağı gibidir,
gösterişli ama zayıftır, zîrâ köksüzdür.
Yarım-yamalak olmayan güzel işler
ve sâlih ameller ancak Allah ve vahiy merkeze alındığında olur. Aksi-hâlde tüm
işler yarım-yamalak olmakla cezâlandırılacaktır.
“Kim âhireti ister ve bir
mü’min olarak ciddî bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası
şükre şâyandır” (İsrâ 19).
Allah, işini doğru-düzgün
yapmaya çalışanlara mutlakâ yardım eder:
“Gerçekten güçlükle
berâber kolaylık vardır. Şu-hâlde boş kaldığın zaman, durmaksızın (başka bir iş
ile) yorulmaya-devâm et” (İnşirâh
6-7).
Yapılacak
işleri yapmayanlar, yapılmayacak işler yapmaya başlarlar. Fakat bu işler
yarım-yamalak işler olacaktır. Belki de bu durum bir cezâdır. İnsanların
fıtrata aykırı davranarak bir zulüm ve ifsâd sistemi olan moderniteye
bağlanmalarının bir cezâsı..
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder