“Hastalandığım zaman bana
şifâ veren O’dur” (Şuârâ 80).
Hastalık, sünnetullah ve
imtihan nedeniyle olmazsa-olmaz bir şeydir Târih boyunca hastalıklar ve tedâviler
olmuştur. Fakat o büyük vebâ dönemleri hâriç hiç-bir zaman günümüzde olduğu
gibi yada özellikle 2. Dünyâ Savaşı sonrasında olduğu kadar yeni ve çeşitli
hastalıklar ortaya çıkmamıştı ve insanlar bu kadar çok ve çeşitli hastalıklarla
bu kadar çok muzdarip olmamışlardı. Öyle ki artık hastalıklara -sözde- dermân olacak
ilaçlar bile yeni hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
İnsanlar tıbbın geliştiğine,
yeni hastânelerin yapıldığına, yeni ilaçların bulunduğuna vs. sevine-dursun,
hastalıkların bu kadar artması ve insanların hastânelere, doktorlara ve
ilaçlara bu kadar bağlı ve bağımlı olması olması bir tesâdüf değildir ve bu şeytânî
bir plân ve projedir. Modern sistem, insanları kentlere yığmak istemiş, köyden
kente göçlerle kentleri kalabalıklaştırmıştır. Böylece tarım ve hayvancılıktan
endüstriye geçiş daha kolay olmuş ve sanâyi üretimi artmıştır. Fakat insanları
kentlere bağlamak için başka şeyler de yapılması gerekiyordu ve çeşitli sanâyi
ürünleriyle bu başarıldı ama insanları kente bağlama konusunda en önemli şey
hastâneler oldu.
İnsanları hastânelere
bağlamak için doğal olarak insanların hasta olmaları gerekiyordu. Bu çok zor
olmadı, çünkü köyden kente göçüşün kendisi zâten bir hastalık yada hastalık
sebebidir. Doğallıktan ve normâllikten kopunca ve her-şey sanâyileşince yiyip-içtiklerimiz
ve giydiklerimiz de sanâyileşti. Soluduğumuz hava kirlendi, kalabalıklaşan
kentlerde sinir-stres arttı ve netîcede çeşitli hastalıklar ortaya çıktı. Bu
hastalıkların tedâvisi için üretilen ilaçlar da doğal olmadığı için hastalığı şifâ
anlamında tedâvi etmediği gibi yan-etkiler nedeniyle yeni bir-çok hastalık açığa
çıktı ve böylece insanlar doktorlara ve hastânelere bağlı ve bağımlı olmaya
başladırlar. Artık insan kentten kaçmayı her düşündüğünde kendine; “peki hastâne
işi ne olacak?” sorusunu sormaya başladı. Bu da kentten kaçışı önledi. Hastâneler
insanları kentlerde zorunlu iskâna tâbi tutmaktadır.
İnsanları, (belli bir süreye
kadar) modern kentlerde hastâneye, doktorlara ve ilaçlara bağlayarak tutuyorlar.
İnsan kentten gitmeyi her düşündüğü anda aklına hastâne, doktor ve ilaçlar
geliyor. Başka yerlerde de hastâneler var ama çok çeşitlenen ve özelleşen hastalıklar
“özel dallar” gerektiriyor ve özel dal doktorları her yerde olmadığı için
insanlar kent-merkezlerinde kalmaya devâm etmek zorunda kalıyorlar. Hastalığa
bağlanmak, “hastâneye bağlı olmak”, bu da “kentlere bağımlı olmak” anlamına
geliyor.
Özel hastâneler, özel
doktorlar, ilaç şirketleri, ulaşım vs. insanları hem kentlere bağlı ve bağımlı
kılıyor, hem de insanları soyup soğana çeviriyor. Devlet hastânelerinin
yetersiz oluşu yada hakkıyla iş yapmaması nedeniyle insanlar kentlere mahkûm
oldukları gibi özel hastânelere de mahkûm olmuş oluyorlar. Bunların hepsi
şeytânî bir plân ve tâğûtî bir projedir.
Hastâneye bağlanmak, aşırı
bilgi, aşırı bilgi güncellemesi ve aşırı uzmanlaşma nedeniyle doktorların
yetersizleşmesi ve daha da önemlisi tecrübeyi yitirmeleridir. Çünkü tecrübe, hem
bir tahlile-tetkike, aşırı inceleme ve araştırmaya pek gerek bırakmaz, hem de
bir bakışla yada kısa bir muâyene ile mesele anlaşılıverecek hâle geldiği için
doğru teşhis koyulup tedâviye hemen başlanabilmesini sağlar. Böylece hastâne yükü
ve hastâne tâkibi çok büyük oranda azalacaktır. Çünkü hastâneye gidip-gelme
tekrârı yaşanmayacaktır. Tecrübe olmadığı için en küçük bir sorun bile bilgili
ama tecrübesiz doktorlar tarafından büyütülebiliyor ve bu durum aşırı
inceleme-araştırmaya sebep oluyor. Bu da hastâneye gidip-gelmeyi
fazlalaştırıyor ve bir hastâne bağımlılığı ortaya çıkıyor. Üstelik “sürekli
tâkip” denen şey, insanları hastânelere mecbur bırakıyor. Çünkü tecrübeden
yoksun olan doktor her-şeyden şüpheleniyor ve araştırılmasını istiyor. İşte bu,
dominonun ilk taşının devrilmesiyle diğer taşların da devrilmeye başlaması
demektir. O araştırmanın ve hastâneye gidip-gelmenin bir türlü sonu gelmiyor da
hastâneye bağlılık ve bağımlılık devâm ediyor. Böylece hastâneler insanları kentlerde
tutmanın en etkili yöntemi ve yolu olmuş oluyor.
Hastâneye bağlanmak aslında
ilaç şirketlerine bağlanmak ve onların güdümüne girmek anlamına geliyor.
İlaçların sürekli kullanılmasına odaklı olan modern tıp, insanları şifâ anlamında
tamâmen iyileştirmeyi düşünmediği için sürekli olarak kimyâsal ilaçlar
kullanılmasına ve kontrôl ve tâkip olarak sürekli hastânelere gidip-gelinmesine
ve böylece kentlere mecbur kalınmasına neden oluyor.
Hastâneye bağlı olmaktan
kurtulmak için ilk önce modern kentte üretilen sanâyi ürünlerinden kurtulmak
gerekiyor. Çünkü yediğimiz, içtiğimiz ve giydiğimiz bu ürünler ve de
soluduğumuz kirli hava, hastalıkların, hastânelerin, doktorların ve ilaçların
neden-sonucudur.
Modern insan doğumundan
ölümüne kadar hastanelere bağlı ve bağımlı hâle getirilmiştir. Kararlı bir adım
atmadıkça kısır-döngü devâm edecek ve hem hastalıklar hem de kente bağlı-bağımlı
olmak devâm edecektir. Çünkü hastalıklara, hastânelere, doktorlara ve ilaçlara
olan bağımlılık devâm ediyor. Böylece hastalık ve hastânelere olan bağımlılıkla
kentlere olan bağlılık sürüp gidiyor.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Eylül 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder